231 |
Sözlü Bildiri
|
"Öğretmenlerin Öğrenme Güçlüğü Hakkındaki Bilgi Düzeylerine İlişkin Gerçekleştirilen Araştırmaların Çeşitli Yönlerden İncelenmesi"
"Öğretmenlerin Öğrenme Güçlüğü Hakkındaki Bilgi Düzeylerine İlişkin Gerçekleştirilen Araştırmaların Çeşitli Yönlerden İncelenmesi"
Yazarlar: Erçin Kaçar, Ayten Düzkantar
Araştırmanın amacı öğretmenlerin öğrenme güçlüğü hakkındaki bilgi düzeylerine ilişkin gerçekleştirilen araştırmaların çeşitli yönlerden incelenmesidir. Belirlenen anahtar sözcükler doğrultusunda Anadolu Üniversitesi Kütüphanesi Elektronik Veri Tabanı, YÖKSİS Ulusal Tez Merkezi, Proquest ve ERIC veri tabanlarında taramalar gerçekleştirilmiştir. Ulaşılan araştırmalar dâhil etme ve hariç tutma kriterleri göz önünde bulundurularak tekrar gözden geçirilmiş ve 29 araştırmanın çalışmaya dâhil edilmesine karar verilmiştir. Çalışmaya dahil edilen araştırmalar çeşitli başlıklar altında tablolaştırılmış ve içerik analizi yöntemiyle analiz edilerek ve yorumlanmıştır. Çalışmada farklı coğrafyalarda gerçekleştirilen benzer amaçlar doğrultusundaki araştırmalarda öğretmenlerin öğrenme güçlüğü hakkındaki bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu sonucuna sıklıkla (f=) ulaşılmıştır. Ancak araştırmalarda kullanılan ölçme araçlarında bir standardın olmayışı ve içerikleri ile ilgili sınırlı bilgi verilmiş olması elde edilen sonuçların paralelliklerini sınırlandırmaktadır.
|
Erçin Kaçar, Ayten Düzkantar |
74 |
Sözlü Bildiri
|
0-3 Yaş İşitme Kayıplı Çocuklarla Aile Eğitimlerini Yürüten Öğretmenlerde Mesleki Gelişim
0-3 Yaş İşitme Kayıplı Çocuklarla Aile Eğitimlerini Yürüten Öğretmenlerde Mesleki Gelişim
Yazarlar: Emel Ertürk Mustul, Zerrin Turan
Dünyada ve Türkiye’de işitme kayıplı (İK) çocukların erken çocukluk (0-3 yaş) eğitimlerinde aile eğitimi programları benimsenmektedir. 0-3 yaş İK çocuklar ve ailelerinin nitelikli aile eğitimi programlarından faydalanabilmeleri için alanında uzman, kişisel ve mesleki olarak kendini sürekli geliştiren öğretmenlere gereksinim duyulmaktadır. Bilindiği üzere toplumsal olarak ilerleyebilmenin ve gelişmiş ülkelerin refah düzeyine ulaşabilmenin yolu eğitimden geçmektedir. Eğitim öğretim faaliyetlerinde kalitenin artırılmasında öğretmen niteliğinin artırılması ön koşul olarak görülmektedir. Bu nedenle her branşta olduğu gibi özel eğitim alanında da öğretmenlikte mesleki gelişim konusunun tartışılması gerekmektedir. Öğretmenlikte mesleki gelişim, öğrencilerin öğrenmelerini kolaylaştırmak amacıyla öğretmenlerin eğitim-öğretimi planlama, uygulama, izleme ve değerlendirme becerilerini geliştirecek yaşam boyu eğitim süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda mesleki gelişim faaliyetleri öğretmenlerin alan bilgilerini derinleştirmelerini, teorik bilgiyi uygulamaya geçirmelerini kolaylaştırmayı, alandaki gelişmeleri takip ederek bu gelişmeleri eğitimlerine uyarlayabilmelerini hedeflemektedir. Tıp, genetik ve teknoloji alanındaki gelişmeler özel eğitim alanındaki bilgi birikimini ve eğitim uygulamalarının işlevselliğini her geçen gün artırmaktadır. Özellikle işitme cihazları ve koklear implantların kullanımı ve teknolojinin hızla ilerlemesi İK çocukların öğretmenleri için teknik bilgi ve bu gelişmelerin takibi gibi bilgi gereksinimleri oluşturmaktadır. Teknolojideki gelişmeler aynı zamanda İK çocukların erken dönemde eğitime başlamalarını sağlamakta ve bu durum da alanda uzman öğretmen ihtiyacını artırmaktadır. 0-3 yaş İK çocuklarla aile eğitimlerini yürüten öğretmenlerin yeterlilik alanları okul öncesi ve okul çağı çocuklarıyla çalışan öğretmenlerin yeterliliklerinden farklılaştığı için bu öğretmenlerin hem çocuk eğitimi hem de yetişkin eğitimi konusunda yeterliliklere sahip olmaları gerekmektedir. Tüm bunlarla birlikte 2015 itibariyle özel eğitim lisans programlarının tek çatı altında toplanmasına karar verilmesi, özel eğitim öğretmenlerinin işitme, görme, zihin engelliler ve üstün yetenekliler öğretmenliği gibi alanlarda uzmanlaşmalarının önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bu nedenlerle bu çalışmada 0-3 yaş İK çocuklarla aile eğitimlerini yürüten öğretmenlerin yeterlilik alanlarını betimlemek ve mesleki gelişim programlarına yönelik öneriler geliştirmek amaçlanmıştır. Günümüzde öğretmenlerin mesleki gelişim faaliyetleri hizmet öncesi eğitim, meslekle tanışma ve hizmet içi eğitim olmak üzere üç evrede incelenmektedir. Bu bağlamda dünyada ve Türkiye’de yaygın mesleki gelişim faaliyetlerinin nerede, kimler tarafından, nasıl ve hangi sıklıkta uygulandığı gözden geçirilecektir. Mesleki gelişim faaliyetlerini destekleyen ve engelleyen unsurlar tartışılarak, mesleki gelişimin sistematik, tutarlı ve sürdürülebilir olması için bu faaliyetlerin taşıması gereken niteliklere yer verilecektir. Bu çerçevede 0-3 yaş İK çocuklarla aile eğitimlerini yürüten öğretmenlerin yeterlilikleri betimlenerek bu öğretmenlere uygun mesleki gelişim modelleri ve taşıması gereken özellikler konusunda öneriler geliştirilmesi öngörülmektedir.
|
Emel Ertürk Mustul, Zerrin Turan |
|
Sözlü Bildiri
|
29. Ulusal Özel Eğitim Kongresinde Sunulan Bildirilen İncelenmesi
|
Ahmet Turan Acungil, Erhan Çetin |
180 |
Sözlü Bildiri
|
ABD Vaka İncelemeleri: Özel Eğitimde “Mesleki Etik ve Yeterlilik”
ABD Vaka İncelemeleri: Özel Eğitimde “Mesleki Etik ve Yeterlilik”
Yazarlar: Zuhar Rende Berman, Osman Uyaroglu
Türkiye’ de özel eğitime gereksinim duyan bireylerin insan hakları ve diğer yasa ve yönetmelikler altında haklarınin korunması ile alanda mesleki etik ve uzman yeterliliği standard ve normları cok daha önemli olacaktır. Özel eğitim kanunları ve prosedürleri altinda özel eğitime gereksinim duyan bireylerin hakları gittikçe daha fazla korunmaktadır. Bu yasalar uyarınca, mesleki etik ve yeterliliklerin ele alınması ve karşılanmasını sağlamak kritik önem kazanmaktadır. Bu sunum ile (1) ABD'deki özel eğitim yasalarına genel bir bakış; (2) özel eğitim ortamlarında değerlendirme, disiplin, yerleştirme, uygun Bireysellestirilmis Egitim Programlarinin (BEP) hazırlanması, ilgili ek hizmetler, suistimal, kötu muamele ve bireylerin kötüye kullanılması ile ilgili önemli davaların paylasimı; ve (3) mesleki etik ve uzman yeterliliğine sistemli bir cözümün zorunluluğuna dikkati cekmeyi amaclanmaktadir. Bu yasal yaptirimlarla sonuclanan davalarin paylaşimindaki amac, gerekli yeterlilikler sağlandigi takdirde bu davaların önlenebileceğini işaret etmek, yüksek meslek etiğinin önemini vurgulamak ve kritik bilgi ve beceri yeterliliklerinin yerine getirilmesini sağlamak üzerine diyalogu başlatmaktir.
|
Zuhar Rende Berman, Osman Uyaroglu |
114 |
Sözlü Bildiri
|
Ağır ve Çoklu Yetersizliğe Sahip Bireylerin Bulundukları Sınıflarda Ortaya Çıkan Davranış Problemleri ve Sınıf Yönetimi
Ağır ve Çoklu Yetersizliğe Sahip Bireylerin Bulundukları Sınıflarda Ortaya Çıkan Davranış Problemleri ve Sınıf Yönetimi
Yazarlar: Mahir Uğurlu
Ağır ve çoklu yetersizliği olan bireyler bir tek yetersizlik türü için hazırlanmış olan eğitim programlarından yararlanması mümkün olmayacak düzeyde ileri problemlere neden olan birden fazla yetersizliğin bir araya gelmesiyle zihinsel, fiziksel ve davranışsal sorunların yaşanması durumudur. Ağır ve çoklu yetersizliği olan bireyler sosyal uyumlarını sağlamak için var olan performanslarını arttırmak amacıyla üst seviyede özel eğitim, psikolojik ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Ağır ve çoklu yetersizliği olan bireylerin sayısının diğer yetersizlik türleriyle kıyaslandığında daha az olduğu bilinmektedir. Bu çocukların oranının özel gereksinimli çocukların tamamının %2'si kadar olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde ise kesin olmamakla birlikte her 1000 çocuktan 3'ünün ağır ve çoklu yetersizliğe sahip olduğu söylenebilmektedir. Ağır ve çoklu yetersizliği olan bireyler yıllar boyunca eğitim ortamlarına yeterince dahil olamayıp öğrenme imkanlarından faydalanamasalar da son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler ve bilimsel çalışmalarla beraber bu durum değişmeye başlamaktadır. Artık ağır ve çoklu yetersizliği olan bireyler de yetersizliklerinin düzeyi ve eğitsel ihtiyaçları doğrultusunda uygun eğitim kurumlarında öğrenimlerine devam etmektedirler. Ağır ve çoklu yetersizliği bulunan çocuklarla çalışan öğretmenlerin de bu çocukların özelliklerini ve ihtiyaçlarını çok iyi bilmesi gerekmektedir. Ancak ağır ve çoklu yetersizliğe sahip olan çocuklarla çalışmanın zor olduğunun düşünülmesi ve görülme sıklığının az oluşu nedeniyle öğretmenler bu çocuklarla çalışırken nelere dikkat edecekleri konusunda güçlük çekmektedirler. Ağır ve çoklu yetersizliğe sahip olan çocukların sınırlı düzeyde konuşma ve iletişime sahip oldukları, temel motor becerilerde yetersizlik yaşadıkları, edinilen becerilerin kalıcılık ve genellemesinde zorluk çektikleri, günlük yaşam becerilerinin bir çoğunda desteğe ihtiyaç duydukları, bazı önemli sağlık sorunlarına sahip oldukları ve özel araç-gereçlere ihtiyaç duydukları bilinmektedir. Ancak bireysel farklılıklardan kaynaklı olarak her çocuğun özel ihtiyaçları ve sergiledikleri farklı davranışlar olabilmektedir. Bu yüzden öğretmenlerin sınıf yönetimi konusunda öğrencilerinin özelliklerini göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. Ağır ve çoklu yetersizliği olan öğrenciler özellikle iletişim becerilerindeki yetersizliklerden ötürü davranış bozukluklarına sahip olabilmektedirler. Bununla birlikte bu çocukların fiziksel yetersizlikleri ve duygusal özellikleri de davranış problemleri sergilemesine neden olabilmektedir. Ayrıca uyum becerilerinde yaşadıkları güçlükler, özbakım becerilerini bağımsız olarak sergilemelerindeki yetersizlikler de davranış problemlerinin ortaya çıkışıyla sonuçlanabilecektir. Yapılan çeşitli araştırmalarda ağır ve çoklu yetersizliğe sahip çocukların kendilerine ve çevreye zarar verebilecekleri, yıkıcı davranışlar sergileyebilecekleri, öfke nöbetleri yaşayabilecekleri, ağlama, vurma, tekme atma, ısırma, saç yolma, bağırma ve çığlık atma gibi sınıf ortamında istenmeyen ve sınıf yönetimini olumsuz etkileyen davranışlar sergileyebilecekleri ortaya konulmuştur. Bu araştırmada Özel Eğitim Uygulama Merkezleri'ne devam eden ağır ve çoklu yetersizliğe sahip öğrencilerin sınıflarda sergiledikleri davranış problemleri ve öğretmenlerin bu davranış problemleriyle başa çıkmak için sınıf yönetimi ile ilgili neler yaptıklarının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden görüşmeye dayalı tümevarım analiz modelindedir. Betimsel olarak planlanan çalışmada yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada özel eğitim alanından akademisyenlerden uzman görüşü alınarak hazırlanan açık uçlu sorular veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını İstanbul ilindeki Özel Eğitim Uygulama Merkezleri'nde görev yapan 28 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilecektir. Bulgular ilgili literatür ile tartışılacaktır.
|
Mahir Uğurlu |
118 |
Sözlü Bildiri
|
Aile Büyüklerinin Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Torunlarıyla Yaşantılarına İlişkin Görüşleri
Aile Büyüklerinin Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Torunlarıyla Yaşantılarına İlişkin Görüşleri
Yazarlar: Aslıhan Yıldız, Özlem Gümüşkaya
Bu araştırmanın amacı torunu otizm spektrum bozukluğu tanısı almış olan aile büyüklerinin OSB ile ilgili, bilgileri, kişisel görüşleri, tanı süreci, OSB’li torunun eğitimi, OSB’li toruna sahip olmanın kendilerinde hissettirdikleri, çocuklarına verdikleri destekler ve OSB’li torunla ilişkileri hakkında görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma yöntemi nitel araştırma olup veriler, tümevarım analiz basamakları kullanılarak analiz edilmiştir. Konya ili Ereğli ilçesinde yaşayan OSB’li torunu bulunan, çalışmaya katılmaya gönüllü 10 aile büyüğü ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından hazırlanan Katılımcı Bilgi Formu ve 14 tane sorunun bulunduğu Görüşme Soru Formu kullanılmıştır. Araştırmada aile büyüklerinin OSB’ye ilişkin bilgileri eksik olmasına rağmen OSB belirtilerini ilk fark eden kişiler arasında yer almaktadırlar. OSB’li torunu olan aile büyükleri, aileler ile benzer olumsuz duygular yaşamaktadırlar. Bununla birlikte torunlarının iyileşeceği umudunu yoğun yaşamaktadırlar. Çocuklarına manevi ve maddi desteği sağladıklarını ifade etmişlerdir. Torunlarının gelecekte bağımsızlaşmasına ilişkin beklentilerini bildirmişlerdir. Torunlarının eğitimleri ile ilgili olumlu görüşlerini dile getirmişlerdir. Torunları ile sosyal etkileşim içinde olduklarını ifade etmişlerdir. Sonuç olarak araştırmada resmi ve sivil kuruluşlar aracılığıyla aile büyüklerine psikolojik destek, OSB, OSB’li torunun özellikleri, OSB’li torunun bakımı, kendi çocuklarına yardım etme ve torunla etkili vakit geçirme konularında bilgi verilmesi önerilmiştir.
|
Aslıhan Yıldız, Özlem Gümüşkaya |
208 |
Sözlü Bildiri
|
Aile Katılımının Hafif Zihinsel Yetersizliğe Sahip Öğrencilerin Mesleki Eğitim Sürecine Etkisinin İncelenmesine Yönelik Örnek Bir Çalışma
Aile Katılımının Hafif Zihinsel Yetersizliğe Sahip Öğrencilerin Mesleki Eğitim Sürecine Etkisinin İncelenmesine Yönelik Örnek Bir Çalışma
Yazarlar: Özge Sakarya Çınkı, Sefa Çabuk Armağan, Ayşegül Karaman
Bu çalışmanın amacı, hafif zihinsel yetersizliğe sahip öğrencilerin mesleki eğitim sürecine aile katılımının sağlanmasının etkisini incelemektir. Bu araştırma nitel ve nicel yöntemlerin bir arada kullanıldığı, hem betimsel tarama modelidir hem de görüşlerin ortaya konması çalışmasıdır. Bu doğrultuda hazırlanan “Bilgi Toplama Formu” ile veri toplanması yoluna gidilmiştir. Araştırmanın örneklem grubunu ,Kütahya Simav Özel Eğitim Meslek Okulu’nda 2018-2019 eğitim-öğretim yılında uygulanan “Ailemle Hayallerimi Şekillendiriyorum” projesi kapsamında okula gelip öğrencisiyle atölye çalışmalarına katılan 30 öğrenci velisi oluşturmaktadır. Araştırma bulguları, katılımcıların çocuklarının ve kendilerinin mesleki eğitim sürecine katılmalarından elde ettikleri kazanımları ortaya koymaktadır. Çalışmaya katılan aileler “Bilgi Toplama Formu”ndaki seçenekli sorulara verdikleri cevaplarda, atölye çalışmalarının ev içi iletişimlerine olumlu yönde etkisi olduğunu, bu çalışma sayesinde yeni bilgi ve beceriler kazandıklarını, birlikte çalışmanın çocuklarının özgüvenlerini gelişmesine katkıda bulunduğunu, çalışma sonrasında çocuğun davranışlarında olumlu anlamda değişiklikler olduğunu, çocuklarının bir işte çalışabileceklerine dair inançlarının oluştuğunu, çalışma sayesinde okul idaresi ve öğretmenlerle iletişimin kuvvetlendiğini belirtmişlerdir. Ayrıca “Bilgi Toplama Formu”nda yer alan açık uçlu sorulara verilen cevaplarda aileler, çocuklarıyla evde daha fazla sohbet etmeye başladıklarını, çocuklarının onlara daha fazla yardım talebinde bulunduğunu, çocuğunun okula devamsızlık yapmak istemediğini, pasta,yemek yapmayı, monteleme, çivi çakma, seramik çamurundan saksı yapmayı öğrendiklerini belirtmişlerdir. Bu sonuçlar ışığında, ailelerin hafif düzey zihinsel yetersizliğe sahip öğrencilerin mesleki eğitim sürecine dahil olmalarının öğrencilerde olumlu anlamda davranış değişikliğine katkısı olduğu ve ailelerin çocuklarının mesleki eğitimi ve sonrası ile ilgili düşüncelerinde olumlu anlamda etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
|
Özge Sakarya Çınkı, Sefa Çabuk Armağan, Ayşegül Karaman |
129 |
Sözlü Bildiri
|
Ailelerin Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarına Serbest Zaman Etkinliklerini Gerçekleştirirken Tablet Aracılığıyla Sundukları Etkinlik Çizelgelerinin Etkililiği
Ailelerin Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarına Serbest Zaman Etkinliklerini Gerçekleştirirken Tablet Aracılığıyla Sundukları Etkinlik Çizelgelerinin Etkililiği
Yazarlar: Muhyiddin Ünver, Yasemin Ergenekon
Serbest zaman etkinlikleri, bireylerin serbest zamanlarını değerlendirmek, eğlenmek ve rahatlamak için ev ve toplumsal yaşam ortamlarında içsel motivasyon ve pekiştireçlerle gerçekleştirdikleri ve sonucunda da bireysel olarak tatmin oldukları etkinlikler olarak tanımlanmaktadırlar. Bu etkinlikler hobiler, spor yapma, sanatsal çalışmalara katılma, müzik dinleme, dans etme, tiyatroya gitme ve doğa sporlarına katılma gibi bireysel ilgiye dayalı etkinliklerdir. Serbest zaman etkinlikleri, bireylerin yaşam doyumlarını artırmakta, başarı duygusunu tatmalarına yardımcı olmakta, fiziksel sağlıklarını geliştirmekte, stres ve depresyon düzeylerini azaltmakta, öz denetim geliştirmelerini ve toplumsal etkinliklere katılımlarını sağlamaktadırlar. Tipik gelişen bireyler serbest zaman etkinliklerini deneyimleyerek ya da çevrelerindeki diğer bireyleri gözlemleyerek rahatlıkla gerçekleştirebilirken OSB olan çocuklar sahip oldukları sosyal iletişim ve etkileşim yetersizlikleri ile sınırlı ve yineleyici ilgi ve davranış örüntüleri nedeniyle bu etkinlikleri gerçekleştirmekte güçlük çekmektedirler. Bu durum OSB olan çocuklara küçük yaşlardan itibaren nitelikli ve işlevsel serbest zaman etkinliklerinin kazandırılmasının önemini ortaya çıkarmaktadır. OSB olan çocuklara serbest zaman etkinlikleri genellikle uzmanlar veya öğretmenler aracılığıyla kazandırılmaktadır. Ancak OSB olan çocuklar, serbest zaman etkinliklerinin büyük bir çoğunluğunu ev ya da toplumsal yaşam ortamlarında aileleriyle birlikte gerçekleştirmektedirler. Buradan hareketle bu araştırmanın iki amacı bulunmaktadır. Bu amaçlardan ilki, OSB olan çocukların ebeveynlerine tablet aracılığıyla sunulan etkinlik çizelgesi hazırlama ve hazırlanan çizelgenin öğretimini sunma becerilerinin kazandırılmasında hazırlanan ebeveyn eğitim paketinin etkili olup olmadığını belirlemektir. Araştırmanın diğer amacı ise ebeveynlerin OSB olan çocuklarına serbest zaman etkinliklerinden oluşan etkinlik çizelgesini izleme becerisini kazandırmalarında tablet aracılığıyla sunulan etkinlik çizelgelerinin etkililiğini belirlemektir. Araştırmada ayrıca ebeveynlerin araştırma sürecine ve sonuçlarına ilişkin görüşleri alınarak yapılan çalışmanın sosyal geçerliliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın katılımcılarını 4-8 yaş arası OSB olan üç çocuk ve ebeveynleri oluşturmaktadır. Araştırma katılımcıların kendi evlerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada tek-denekli araştırma modellerinden çiftler arası yoklama denemeli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ebeveynlerin tablet aracılığıyla sunulan etkinlik çizelgesi hazırlama ve öğretimini sunma becerilerini edinmelerinde hazırlanan ebeveyn eğitim paketinin etkili olduğu, OSB olan çocukların serbest zaman etkinliklerinden oluşan etkinlik çizelgesini izleme becerisini edinmelerinde ebeveynlerin sundukları öğretim sürecinin etkili olduğu, OSB olan çocukların ve ebeveynlerinin edindikleri becerileri öğretim sona erdikten bir, iki ve üç hafta sonra da sürdürdükleri ve edindikleri becerileri farklı ortamlara genelleyebildikleri bulgularına ulaşılmıştır. Ayrıca sosyal geçerlik bulgularıyla da ebeveynlerin serbest zaman etkinliklerine, tablet aracılığıyla sunulan etkinlik çizelgelerine, kendilerine ve çocuklarına sunulan öğretim süreçlerine ilişkin görüşlerinin olumlu yönde olduğu belirlenmiştir.
|
Muhyiddin Ünver, Yasemin Ergenekon |
28 |
Sözlü Bildiri
|
Babaların Gelişimsel Yetersizliğe Sahip Çocuklarına İlişkin Yaşantı ve Görüşlerinin İncelenmesi
Babaların Gelişimsel Yetersizliğe Sahip Çocuklarına İlişkin Yaşantı ve Görüşlerinin İncelenmesi
Yazarlar: Simla Çobanoğlu, Serhat Odluyurt
Bu araştırmada babaların gelişimsel yetersizliğe sahip çocuklarına ilişkin yaşantı ve görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Fenomenoloji ile yürütülen araştırmaya gelişimsel yetersizliği olan 9-17 yaş aralığında çocuğa sahip on dört baba katılmıştır. Veriler katılımcı ve çocuk bilgi formu, yarı yapılandırılmış görüşmeler ve araştırmacı günlüğü ile elde edilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ile analiz edilerek tanılama, yetersizliğe uyum, aile yaşantısı, toplumsal hayat, bilgi gereksinimi, eğitim, gelecek/geçiş süreçleri ve öneriler olmak üzere sekiz temaya ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda babaların çoğunlukla tanılama sürecinde etkili aile rehberliğine ulaşamadıkları ve sağlık sistemi ve doktor tutumları sebebiyle sorunlar yaşadıkları bulunmuştur. Babaların eşlerinden ve aile büyüklerinden sosyal destek aldıkları; ancak bu desteklerin yetersiz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Yetersizliğe uyum sürecinde babaların kişisel özellikleri ve dini baş etme sistemlerinin etkili olduğu; bazı babaların ise babalık deneyimleri sonucunda olumlu kazanımlar elde ettiği bulunmuştur. Yetersizliğe sahip bir çocuğun ailede birleştirici bir etkisi olduğu, ailenin yaşantısını çocuklarına göre düzenlediği ve babaların çoğunlukla çocukları ile oyun oynama ve birlikte sosyalleşme aktiviteleri düzenlediği ; özellikle çocuklarının spor faaliyetlerine önem verdiği sonucuna ulaşılmıştır. Babaların çocuklarına yönelik bilgi gereksinimleri olduğu, annelerin eğitime babalardan daha fazla katıldığı ancak babaların öğretmen niteliklerini önemli buldukları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma sonunda babaların çeşitli kurum ve kuruluşlara getirdiği öneriler; araştırmacının ise ileriki araştırmalara ve uygulamaya yönelik geliştirdiği öneriler yer almaktadır.
|
Simla Çobanoğlu, Serhat Odluyurt |
17 |
Sözlü Bildiri
|
Basit Alışveriş Yapmada Kullanılan İşlemleri İçeren Matematik Problemlerini Çözme Becerisinin Öğretiminde Doğrudan Öğretim Yönteminin Etkililiği
Basit Alışveriş Yapmada Kullanılan İşlemleri İçeren Matematik Problemlerini Çözme Becerisinin Öğretiminde Doğrudan Öğretim Yönteminin Etkililiği
Yazarlar: Nevin Güner Yıldız, Samed Yenioğlu, Kübra Sayar
Bu araştırmanın amacı, kaynaştırma öğrencilerinin basit alışveriş yapmada kullanılan işlemleri içeren matematik problemlerini çözme becerisini kazanmalarında ve bu beceriyi günlük yaşamda kullanmalarında doğrudan öğretim yönteminin etkililiğinin incelenmesidir. Araştırmaya özel öğrenme güçlüğü tanısı olan ve eğitimlerine kaynaştırma sınıfında devam eden üç öğrenci katılmıştır. Öğrenciler 11 ve 12 yaşlarında olup aynı zamanda özel bir rehabilitasyon merkezinde destek eğitimine devam etmektedirler. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden katılımcılar arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmada katılımcılara günlük yaşamda basit alışveriş yaparken kullanılan işlemlerden oluşan matematik problemlerini çözme becerisi doğrudan öğretim yöntemi ile öğretilmiş; becerilerin kazanılmasının ardından katılımcıların beceriyi sürdürüp sürdürmedikleri izlenmiş; katılımcıların kazandıkları becerileri günlük yaşamda basit alışveriş yapma sırasında kullanma düzeyleri belirlenmiştir. Ayrıca öğretilen beceri ve kullanılan yöntemin uygunluğuna ilişkin sosyal geçerlik verileri toplanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular, tüm katılımcıların basit alışveriş yapmada kullanılan işlemleri içeren matematik problemlerini çözme becerilerini öğrenmelerinde doğrudan öğretim yönteminin etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca katılımcıların öğrendikleri problem çözme becerilerini bir, üç, beş hafta sonra da sürdürdükleri ve günlük yaşamda basit alışveriş yaparken kullanabildikleri görülmüştür. Araştırmadan elde edilen sosyal geçerlik bulguları, katılımcıların ve öğretmenlerinin araştırmadan memnun olduklarını, araştırmada öğretilen becerinin önemli olduğunu ve kullanılan yöntemin etkili olduğunu düşündüklerini ortaya koymaktadır.
|
Nevin Güner Yıldız, Samed Yenioğlu, Kübra Sayar |
235 |
Sözlü Bildiri
|
Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenlerinin Kaynaştırmaya Yönelik Duygu, Tutum, Kaygıları ile Kaynaştırma Eğitim Yeterliklerinin İncelenmesi
Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenlerinin Kaynaştırmaya Yönelik Duygu, Tutum, Kaygıları ile Kaynaştırma Eğitim Yeterliklerinin İncelenmesi
Yazarlar: Ahmet Enes Sağın, Cebrail Karadaş
Kaynaştırma eğitimi, normal eğitim ortamlarında özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin akranlarıyla eğitim görmelerini ve bu bireylere birtakım beceriler kazandırılmasını hedefleyen eğitimdir. Her ne kadar günümüzde öğrenci merkezli eğitim anlayışı hakim olsa da eğitim programının ne denli etkili olacağını uygulayıcı konumundaki öğretmen belirler. Özellikle etkileşimin fazla olduğu beden eğitimi ve spor derslerinde öğretmenin hazırlayacağı ortam ve sunacağı etkinlikler özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin gelişimine katkı sağlayabilir. Bu nedenle bu çalışmada beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin kaynaştırmaya yönelik duygu, tutum, kaygıları ile kaynaştırma eğitim yeterliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma modeli olarak ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Beden eğitimi öğretmenlerinin yeterlik düzeylerini belirlemek için Sharma, Loreman ve Forlin (2011) tarafından geliştirilen ve Bayar, (2015) tarafından Türkçeye uyarlanan “Kaynaştırma Uygulamalarında Öğretmen Yeterliği Ölçeği (KUÖYÖ)” ile orijinali Forlin, Earle, Loreman ve Sharma (2011) tarafından geliştirilen Bayar, Özaşkın ve Bardak, (2015) tarafından Türkçeye uyarlanan “Kaynaştırma Eğitimi ile İlgili Duygular, Tutumlar ve Kaygılar Ölçeği (KEİDTKÖ)” kullanılmıştır.
|
Ahmet Enes Sağın, Cebrail Karadaş |
149 |
Sözlü Bildiri
|
Bellek Destekleyici Stratejilerden Anahtar Sözcük Stratejisinin Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin İlkokul Fen Kavramlarını Öğrenmesine Etkisi
Bellek Destekleyici Stratejilerden Anahtar Sözcük Stratejisinin Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin İlkokul Fen Kavramlarını Öğrenmesine Etkisi
Yazarlar: Nefize Aracı, Müzeyyen Eldeniz Çetin, Macid Ayhan Melekoğlu
Eğitim ortamlarında teknoloji kullanımı çağımızda giderek yaygınlaşmaktadır. Özel eğitime gereksinim duyan bireylerde teknoloji destekli eğitimin iletişim sorunlarının çözümünde ve duygusal- sosyal öğrenme konularındaki zorlukların giderilmesinde etkili olduğu belirlenmiş olmakla birlikte ülkemizde özel eğitim alanında teknolojinin kullanımı yaygın değildir. Bu konudaki ulusal literatür de oldukça sınırlıdır. Çalışmamızda özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin sınıf içi etkinliklerde teknoloji kullanımına yönelik görüşlerinin incelenmesi amaçlanmış, yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1) Sınıf içi etkinliklerinizde ne kadar süreyle tablet kullanıyorsunuz? 2) Tablet kullanımı öğrencilerin öğrenme süreçlerini nasıl etkiliyor? 3) Tablet kullanarak gerçekleştirdiğiniz sınıf içi etkinliklerde karşılaştığınız sorunlar nelerdir? Sorularda kullanılan tablet bilgisayar ifadesi eğitim ortamlarında en yaygın kullanılan teknolojik cihazın tablet bilgisayarlar olması nedeniyle seçilmiştir. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmış, en az 5 yıldır özel eğitim alanında çalışan ve etkinliklerinde bir yıldır tablet kullanan öğretmenler çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma bulguları gelişim alanına göre değişiklik göstermekle birlikte öğretmenlerin günlük etkinlikleri içerisinde ortalama 30 dakika tablet kullanımına yer verdiklerini göstermiştir. Tablet kullanımının özel eğitim öğrencilerinin öğrenme süreçleri üzerinde dikkati toplama ve sürdürme, öğrenmelerin genellenmesini destekleme, birden fazla duyuya hitap eden çalışmalar sayesinde derse ilgiliyi arttırma, öğrencilerin bağımsız uygulama yapmasına olanak sağlama, pekiştireç çeşitliliği oluşturma, öğrenilenlerin tekrar edilmesini kolaylaştırma gibi çok yönlü olumlu etkileri olduğu bildirilmiştir. Sınıf içi etkinliklerde tablet kullanımı sırasında karşılaşılan sorunlara yönelik bulgular incelendiğinde ise sınıflarda öğrenci sayısı kadar tablet olmamasının sınıf yönetimini zorlaştırdığı, tabletlerin komut kısıtlama özelliğinin yetersizliği nedeniyle öğrencilerin etkinlik esnasında uygulamayı zamansız kapatabildikleri, ailenin tabet kullanımını sınırlamadığı durumlarda öğrencilerde gelişen oyun oynama ve çizgi film izleme alışkanlığının etkinliklere geçişi zorlaştırdığı, tabletle gerçekleştirilen etkinliklerin öğrencilerin basılı materyallere olan ilgisini azalttığı, içerik geliştirmenin fazla zaman aldığı, öğretmenlere özel eğitimde tablet kullanımına ilişkin yeterli eğitimin verilmemesinin uygulamaları zorlaştırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
|
Nefize Aracı, Müzeyyen Eldeniz Çetin, Macid Ayhan Melekoğlu |
9 |
Sözlü Bildiri
|
BİLSEM'lerde Öğrenci, Öğretmen, İdareci Ve Veli Gözünden FETEMM
BİLSEM'lerde Öğrenci, Öğretmen, İdareci Ve Veli Gözünden FETEMM
Yazarlar: Sueda Esen, Begüm Gümüşer, Leyla Ayverdi, Yunus Emre Avcu
FeTeMM; fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerinin en az ikisinin birlikte öğretimine dayanan bir eğitim yaklaşımıdır. Bilim ve Sanat Merkezleri (BİLSEM), geniş bir dünya görüşüne sahip, lider, yaratıcı ve ülke kalkınmasına katkıda bulunan, üretken, sorun çözen, sosyal ilişkilerde başarılı, bilimsel çalışma disiplinine sahip ve disiplinler arası düşünebilen bireylerin yetiştirilmesinin hedeflendiği kurumlardır. Bu kurumlarda, FeTeMM’in eğitime entegre edilmesi sayesinde, bilimsel bilgiye sahip olan ve yaratıcı düşünebilen bireylerin yetiştirilmesi sağlanabilir. Dolayısıyla BİLSEM’ler FeTeMM yakalaşımının rahatlıkla uygulanabileceği kurumlar olarak düşünülebilir. Ancak literatürde, bu yaklaşıma yönelik olarak BİLSEM'lerde öğrenci ve diğer paydaşların bakış açısını ortaya koyan bir çalışma ile karşılaşılmamıştır. Çalışmanın amacı, FeTeMM yaklaşımının, BİLSEM'lerdeki öğrenci, öğretmen, idareci ve veli bakış açısıyla ortaya konmasıdır. Araştırmada, karma yöntem araştırma desenlerinden yakınsayan paralel desen kullanılmıştır. Çalışma grubu, bir il merkezindeki BİLSEM’in 184 öğrencisi, 79 velisi, 26 öğretmeni ve idarecisinden oluşan 283 kişilik bir gruptur. Ölçme aracı olarak BİLSEM öğrencilerinin tutumlarını belirlemek için Faber vd (2013) tarafından geliştirilen, Yıldırım ve Selvi (2015) tarafından Türkçeye uyarlanan FeTeMM Tutum Ölçeği (FTÖ), öğretmen-idarecilerin görüşlerini almak için Öğretmen İdareci FeTeMM Anketi (ÖİFA), velilerin görüşlerini almak için Veli FeTeMM Anketi (VFA) kullanılmıştır (Anketler araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir). Nicel verilerin analizinde SPSS 22 paket programı kullanılarak, Mann Whitney U Testi ve Kruskal Wallis-H Testi yapılmıştır. Anketlerdeki açık uçlu sorular, nitel araştırmanın betimsel tarama yöntemi ile incelenmiştir. BİLSEM öğrencilerinin FeTeMM alanlarından, mühendislik tutum puanlarında cinsiyetlerine göre erkek öğrenciler lehinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu ortaya çıkmıştır. Matematik tutum, 21. Yüzyıl becerileri tutum ve STEM toplam tutum puanlarında sınıf düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı farkların olduğu belirlenmiştir. Mühendislik tutum, 21. Yüzyıl becerileri tutum ve FeTeMM toplam tutum puanlarında BİLSEM’de devam ettikleri programa göre istatistiksel olarak anlamlı farkların olduğu belirlenmiştir. BİLSEM eğitimcilerinin önemli bir kısmı FeTeMM eğitiminden haberdar olmalarına karşın, bu konuda bir eğitim almamışlardır. Ancak FeTeMM eğitimin önemine ilişkin olarak olumlu yönde fikir belirtmişlerdir. Velilerin önemli bir kısmı FeTeMM eğitiminden haberdar olmamalarına karşın, FeTeMM’e yönelik görüşleri olumludur. BİLSEM’ler için geliştirilen öğretim programlarına, FeTeMM alanlarına ilişkin kazanımların yerleştirilmesi sağlanabilir.
|
Sueda Esen, Begüm Gümüşer, Leyla Ayverdi, Yunus Emre Avcu |
230 |
Sözlü Bildiri
|
Bir Alanyazın Taraması: “Öğretmen Yeterliliklerinin Bütünleştirme Uygulamaları Açısından İncelenmesi"
Bir Alanyazın Taraması: “Öğretmen Yeterliliklerinin Bütünleştirme Uygulamaları Açısından İncelenmesi"
Yazarlar: Fırat Keser, Ayten Düzkantar
Bu araştırmanın amacı matematik öğrenmede sorun yaşayan öğrencilerin sorunlarını belirleyen ve çözüm önerileri üreten çalışmaları inceleyerek kolaylaştırıcı uygulamalar için bakış açısı oluşturmaktır. Matematik öğretim ili ilgili yapılan çalışmaların içerik eğilimlerinin belirlenmek amacıyla 2014-2019 yılları arasında matematik öğrenmede sorun yaşayan özel gereksinimli olan öğrencilerin sorunlarını belirleyen ve öğretim uyarlamaları içeren çalışmalar incelenmiştir. Araştırma sürecinde ulaşılan dokümanlar internet aracılığı ile elde edilmiştir. Mevcut araştırmaların ulaşmak için Google Akadenik ve DergiPark internet sitesi veri tabanları kullanılmıştır. Bu veri tabanlarına, “matematik öğretim”, “matematik beceriler”, “özel gereksinimli olan çocuklar”, “uygulama araştırmalar”, gibi anahtarı kelimeler kullanılarak veri tabanları kullanılmıştır. Ulaşılan dokümanlar ‘uygulama içermesi’ kriterine göre tasnif edilmiştir. Bu kritere göre yapılan eleme sonucunda 2014-2019 yıllar arasında yapılmış 18 çalışmaya ulaşabilmiştir. Elde edilen veriler tablolar ve grafikler ile sunulmuştur.
|
Fırat Keser, Ayten Düzkantar |
|
Sözlü Bildiri
|
Bir Anneye Sunulan Aile Eğitim Programının Zihin Yetersizliği Olan Çocuğunun Okuduğunu Anlama Becerilerinin Geliştirilmesine Etkisi
|
Göksel Cüre, Atilla Cavkaytar |
23 |
Sözlü Bildiri
|
Bir Özel Eğitim Anaokulunda Kuruluş ve Eğitim Sorunları: Eylem Araştırması
Bir Özel Eğitim Anaokulunda Kuruluş ve Eğitim Sorunları: Eylem Araştırması
Yazarlar: Nevin Güner Yıldız, Tüncay Tutuk, Serhat Odluyurt
Bu araştırmada, Türkiye’de sayıları henüz çok az, Eskişehir’de ise ilk olan devlete ait bir özel eğitim anaokulunda yaşanan hem kuruluş hem de eğitimin planlanması ve yürütülmesi kaynaklı sorunların paydaşların da katılımıyla çözümlenmesi amaçlanmıştır. Eylül 2017’de eğitim öğretime başlayan özel eğitim anaokulunda hem okul müdürünün hem de öğretmenlerin çoğunun okul öncesi eğitimcisi olmaları nedeniyle eğitsel sorunlar; okulun yeni açılması nedeniyle kuruluş sorunları; öğrenci, veli ve okul çalışanlarının ilk kez bir araya gelmeleri nedeniyle etkileşimsel sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Bu sorunların çözümü için destek arayan okul müdürü birinci araştırmacıya ulaşarak okulda yaşayan sorunlardan bahsetmiş ve yardım istemiştir. Birinci araştırmacının okulda yaptığı gözlem ve görüşmeler sonucunda yaşanan sorunların çok boyutlu olduğunu ve çoklu çözümlere gereksinim duyulduğunu belirlemesi nedeniyle eylem araştırması yapılmasının uygun olacağı düşünülmüştür. Böylece okul müdürü, öğretmenler, özel eğitim alanında doçent olan iki öğretim üyesi ve bir araştırma görevlisinin oluşturduğu ekip tarafından eylem araştırması yürütülmesine karar verilmiştir. Eylem araştırması sürecinde çoklu sorunlara yönelik olarak çoklu eylemler planlanmış ve eylemler hayata geçirilerek sonuçları değerlendirilmiştir. Öğretmen ve veli eğitimleri yapılmış; sınıflarda gözlemler yapılarak öğretmenlere dönütler verilmiş; öğrencilerin gereksinimleri belirlenerek bu gereksinimlerin karşılanabilmesi için uyarlamalar yapılması sağlanmış ve okul çalışanlarının eylem araştırması sürecinin bitmesinin ardından okulda yaşanabilecek çeşitli sorunlarla baş edebilecek şekilde yeterliklerinin geliştirilmesi için çalışılmıştır. Eylem araştırması sürecinde araştırmacılar okulda yaşanan tüm süreçlere aktif katılım göstermiştir. Katılımcı gözlemleri, saha notları, toplantı tutanakları ve araştırma günlüğü ile araştırmanın verileri toplanmıştır. Ayrıca süreç sonunda okul çalışanlarının görüşlerini belirlemek üzere öğretmenlerle bir odak grup görüşmesi ve okul müdürüyle bir yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Araştırma sürecinde toplanan veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular, eylem araştırmasının okullarda yaşanan sorunların çözümü için kullanılabileceğini, öğretmenlerin süreçten yararlanarak daha etkili öğretim uygulamaları yürütebildiklerini ve öğrencilerin davranış sorunlarıyla daha etkili baş edebildiklerini ortaya koymuştur.
|
Nevin Güner Yıldız, Tüncay Tutuk, Serhat Odluyurt |
22 |
Sözlü Bildiri
|
Bir Özel Eğitim Anaokulunda Tersine Kaynaştırma Uygulamasının İncelenmesi
Bir Özel Eğitim Anaokulunda Tersine Kaynaştırma Uygulamasının İncelenmesi
Yazarlar: Nevin Güner Yıldız, Tüncay Tutuk, Serhat Odluyurt
Kaynaştırmada yaşanan sorunların daha çok tam ya da yarı zamanlı kaynaştırma uygulamaları üzerinde yapılan araştırmalarla ortaya konulduğu görülmektedir. Kaynaştırma, tersine kaynaştırma olarak adlandırılan farklı bir biçimde de uygulanabilmektedir. Tersine kaynaştırma, 40 yıldan daha uzun bir süredir devam etmekte olan kaynaştırma uygulamaları içinde oldukça az rastlanan bir uygulama olması nedeniyle üzerinde sınırlı sayıda çalışma bulunan bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmada, Eskişehir ilinde devlete ait bir özel eğitim anaokulunda bulunan tersine kaynaştırma sınıflarının veli ve öğretmenlerin bakış açısıyla incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma fenomenolojik araştırma olarak desenlenmiştir. Çalışmada, özel eğitim anaokulundaki iki tersine kaynaştırma sınıfında görev yapan öğretmenlerden ve bu sınıflarda çocuğu olan velilerden tersine kaynaştırma fenomenine ilişkin veri toplanması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, tersine kaynaştırma sınıflarında görev yapan dört öğretmen, bu sınıflarda öğrenim gören yedi özel gereksinimli öğrencinin ve yedi normal gelişim gösteren öğrencinin velileri araştırmanın katılımcıları olarak belirlenmişlerdir. Araştırmanın verileri, katılımcılarla yapılan yarı yapılandırılmış görüşmelerle toplanmıştır. Yapılan görüşmelerde katılımcılara, tersine kaynaştırmaya ilişkin deneyimlerini ve algılarını ortaya koymalarını sağlayacak sorular yöneltilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda ulaşılan bulgulara göre araştırmanın tüm katılımcılarının tersine kaynaştırma uygulamasına ilişkin olumlu görüşlerinin olduğu, bu uygulamanın hem özel gereksinimli öğrenci hem de normal gelişim gösteren öğrenciler için önemli katkılarının olduğunu düşündükleri ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca katılımcılar tersine kaynaştırma uygulamasının yaygınlaştırılması gerektiğini de belirtmişlerdir. Araştırmanın öğretmen katılımcılarının tersine kaynaştırma uygulamasını, kaynaştırma uygulamasında yaşanan çeşitli sorunların aşılması için bir yol olarak gördüklerini belirtmeleri de araştırmanın dikkate değer bir bulgusu olarak değerlendirilmektedir.
|
Nevin Güner Yıldız, Tüncay Tutuk, Serhat Odluyurt |
184 |
Sözlü Bildiri
|
Bütünleştirme Uygulamalarının Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerine Etkisinin Maarif Müfettişlerinin Görüşlerine Göre İncelenmesi
Bütünleştirme Uygulamalarının Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerine Etkisinin Maarif Müfettişlerinin Görüşlerine Göre İncelenmesi
Yazarlar: Ümit Şahbaz, Sendur Peker, Özcan Akyıldız
Özel eğitim, özel gereksinimli bireylerin eğitim ve sosyal gereksinimlerini karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri, tüm gelişim alanlarındaki özellikleri ile akademik disiplin alanlarındaki yeterliliklerine dayalı olarak uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir. Özel gereksinimli bireylerin eğitimlerine yönelik ilk uygulamalar ayrıştrma eğitimidir. Ayrıştırma, özel gereksinimli öğrencinin, normal gelişim gösteren öğrencilerden ayrı yerlerde eğitilmesidir. Tarihsel süreç içerisinde ayrıştrma eğitiminin çeşitli sakıncalarının görülmesi ile birlikte, normalleştirme, kaynaştırma ve bütünleştirme politikaları ağırlık kazanmaya başlamış ve özel gereksinimli bireylerin tipik gelişim gösteren akranlarıyla birlikte aynı ortamlarda eğitim almaları için çeşitli düzenlemelere gidilmiştir. Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de özel gereksinimli öğrencilerin tipik gelişim gösteren akranları ile kaynaştırma uygulamalarına 1983 yılında çıkarılan 2916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu (Madde 4, e bendi) ile başlanmıştır. Bu tarihten günümüze kadar da kaynaştırma uygulamalarının başarıya ulaşması için çok sayıda yasa/yönetmelik çıkarılmış, 2013 yılından itibaren de bütünleştirme uygulamaları üzerine yoğunlaşmaya başlanmıştır. Türkiye’de bütünleştirme uygulamalarının okullarda etkili bir şekilde yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmesinden, varsa aksaklıkların giderilmesi konusunda öğretmenlere ve yöneticilere rehberlik yapılmasından sorumlu kişiler Maarif Müfettişleridir. Maarif Müfettişlerinin özel gereksinimli bireylerin eğitim ortamlarına bütünleştirilmelerine ilişkin görüşleri bütünleştirme uygulamalarının başarısını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle Maarif Müfettişlerinin bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisi ile ilgili görüş ve düşüncelerinin belirlenmesine gereksinim duyulmaktadır. Alan yazın incelendiğinde, Türkiye’de yapılan araştırmaların daha çok kaynaştırma uygulamaları üzerinde odaklandığı görülmekte, Maarif Müfettişlerinin bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisi ile ilgili bir araştırmaya rastlanılmamaktadır. Araştırma gereksinimi buradan kaynaklanmaktadır. Amaç Bu araştırmanın amacı, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin maarif müfettişlerinin görüşlerine göre incelenmesidir. YÖNTEM Araştırma Modeli Araştırmada, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin maarif müfettişlerinin görüşlerine göre incelenmesi amacıyla betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu, Türkiye’nin 5 farklı ilinde görev yapan 25 Maarif Müfettişi oluşturmaktadır. Veri Toplama Aracı Araştırmada bütünleştirmenin özel gereksinimli çocuklar üzerindeki etkilerini belirlemek için Raffary ve Griffin (2005) tarafından, geliştirilen ve Şahbaz, Atılgan ve Aşıkoğlu (2017) tarafından Türkçeye uyarlanan “Bütünleştirmenin Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerindeki Etkisi” ölçeği kullanılmıştır. Ölçek 5’li likert tipi ölçek olup, aile ve öğretmenlerin bütünleştirmenin özel gereksinim gösteren çocuklar için sağladıkları fayda ve aldıkları riskleri ölçmek için kullanılmaktadır. Ölçek Bütünleştirmenin Faydaları (BF) ve Bütünleştirmenin Riskleri (BR) olmak üzere 2 alt boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin birinci alt boyutu olan Bütünleştirmenin Faydaları (BF) alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı orijinal çalışmada .87 olarak (Li, 2007); Türkçeye uyarlama çalışmasında, hesaplanan güvenirliği .885 olarak bulunmuştur. Ölçeğin ikinci alt boyutu olan Bütünleştirmenin Riskleri (BR) alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı orijinal çalışmada .84 (Li, 2007); Türkçeye uyarlama çalışmasında .679, olarak bulunmuştur. Bu alt boyutu da, Türkçe’ye uyarlama çalışmasında daha düşük bir güvenirlik bulunmuş olsa da; elde edilen güvenirliğin kabul edilebilir düzeyde olduğu söylenebilir. BULGULAR Araştırma verileri analiz aşamasında olup, bulgular kongrede sunulacaktır.
|
Ümit Şahbaz, Sendur Peker, Özcan Akyıldız |
136 |
Sözlü Bildiri
|
Bütünleştirme Uygulamalarının Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerine Etkisinin Özel Gereksinimli Çocuğu Olan Anne Babaların Görüşlerine Göre İncelenmesi
Bütünleştirme Uygulamalarının Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerine Etkisinin Özel Gereksinimli Çocuğu Olan Anne Babaların Görüşlerine Göre İncelenmesi
Yazarlar: Ümit Şahbaz, İbrahim Şenel, Filiz Şahbaz
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre özel gereksinimli bireyler genel nüfusun yaklaşık %12 ‘sini oluşturmaktadır. Bu sayıya anne ve babaları da eklediğimizde toplumun yaklaşık % 36’sının yetersizlikten etkilendiğini söylemek mümkündür. Özel gereksinimli bir çocuğa sahip olan anne babalar çocuklarının sahip oldukları yetersizliğin tür ve derecesine göre bir çok sorunla baş etmek zorunda kalabilmektedirler. Bu sorunlardan bir tanesi de çocuklarının eğitimleridir. Türkiye’de özel gereksinimli bireylere yönelik olarak yürütülen eğitim hizmetleri incelendiğinde, bu hizmetlerin tam zamanlı ayrıştırmadan, tam zamanlı kaynaştırma ve bütünleştirmeye kadar farklı düzeylerde yürütüldüğü görülmektedir. Özel gereksinimli çocuğu olan anne ve babalar çocuklarının tipik gelişim gösteren çocuklarla birlikte bütünleştirme/kaynaştırma yoluyla eğitim almalarını isteseler de, çeşitli nedenlerden dolayı çoğu zaman bundan endişe duyabilmektedirler. Özel gereksinimli çocukların tipik gelişim gösteren çocuklarla bütünleştirme / kaynaştırılmalarına ilişkin alan yazın incelendiğinde, bu çalışmaların daha çok öğretmenler, yöneticiler veya kaynaştırma uygulamaları üzerinde yoğunlaştığı görülmekte, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin özel gereksinimli çocuğu olan anne babaların görüşlerine göre incelendiği bir araştırmaya rastlanılmamaktadır. Araştırma gereksinimi buradan kaynaklanmaktadır. Bu araştırmanın amacı, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin özel gereksinimli çocuğu olan anne babaların görüşlerine göre incelenmesidir. Araştırma Modeli Araştırmada, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin özel gereksinimli çocuğu olan anne babaların görüşlerine göre incelenmesi amacıyla betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelleri geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmaya konu olan birey ya da nesne, kendi koşulları içerisinde ve var olduğu şekliyle tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 2000). Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu, özel gereksinimli çocukları 2018-2019 eğitim öğretim yılında Tokat ilinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda öğrenim gören 286 anne-baba oluşturmaktadır. Veri Toplama Aracı Araştırmada bütünleştirmenin özel gereksinimli çocuklar üzerindeki etkilerini belirlemek için Raffary ve Griffin (2005) tarafından, geliştirilen ve Şahbaz, Atılgan ve Aşıkoğlu (2017) tarafından Türkçeye uyarlanan “Bütünleştirmenin Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerindeki Etkisi” ölçeği kullanılmıştır. Ölçek 5’li likert tipi ölçek olup, aile ve öğretmenlerin bütünleştirmenin özel gereksinim gösteren çocuklar için sağladıkları fayda ve aldıkları riskleri ölçmek için kullanılmaktadır. Ölçek Bütünleştirmenin Faydaları (BF) ve Bütünleştirmenin Riskleri (BR) olmak üzere 2 alt boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin birinci alt boyutu olan Bütünleştirmenin Faydaları (BF) alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı orijinal çalışmada .87 olarak (Li, 2007); Türkçeye uyarlama çalışmasında, hesaplanan güvenirliği .885 olarak bulunmuştur. Ölçeğin ikinci alt boyutu olan Bütünleştirmenin Riskleri (BR) alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı orijinal çalışmada .84 (Li, 2007); Türkçeye uyarlama çalışmasında .679, olarak bulunmuştur. Bu alt boyutu da, Türkçe’ye uyarlama çalışmasında daha düşük bir güvenirlik bulunmuş olsa da; elde edilen güvenirliğin kabul edilebilir düzeyde olduğu söylenebilir. Araştırma verileri analiz aşamasında olup, bulgular kongrede sunulacaktır.
|
Ümit Şahbaz, İbrahim Şenel, Filiz Şahbaz |
146 |
Sözlü Bildiri
|
Bütünleştirme Uygulamalarının Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerine Etkisinin Tipik Gelişim Gösteren Çocukları Olan Ailelerin Görüşlerine Göre İncelenmesi
Bütünleştirme Uygulamalarının Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerine Etkisinin Tipik Gelişim Gösteren Çocukları Olan Ailelerin Görüşlerine Göre İncelenmesi
Yazarlar: Ümit Şahbaz, Elif Tunçel
Özel eğitime gereksinim duyan çocuklara yönelik düzenlenecek eğitim ortamları çocukların yeterlilikleri göz önünde bulundurulacak şekilde, en az sınırlandırılmış eğitim ortamlarında sürdürülmelidir. En az sınırlandırılmış eğitim ortamı, özel eğitime ihtiyacı olan bireyin; toplumla bütünleşmesini sağlamaya yönelik sosyal, öz bakım, dil ve iletişim alanlarındaki davranışlar ile düzeyine uygun akademik ve mesleki bilgi ve becerileri kazandırmak amacıyla destek eğitim hizmetlerinin de verildiği ve mümkün olduğunca yetersizliği olmayan akranlarıyla bir arada olmasını sağlayan en uygun eğitim ortamıdır (ÖEHY, 2006). Özel gereksinimli öğrencilere yönelik özel eğitim ortamları incelendiğinde tam zamanlı ayrıştırma eğitimi ile tam zamanlı kaynaştırma/bütünleştirme eğitimi arasında çeşitli düzeylerde gerçekleştiği görülmektedir. Bütünleştirme uygulamalarının başarıya ulaşmasında öğretmenlere, yöneticilere, denetleyicilere çok önemli görevler düşmekle birlikte, özel gereksinimli bireylerin tipik gelişim gösteren akranları tarafından kabul edilmeleri ve okulda onlarla aynı sırada oturmaları, teneffüste oyun oynamalarında tipik gelişim gösteren çocuğu olan ailelere de önemli görevler düşmektedir. Çünkü çocukların her hangi bir konudaki görüş, tutum ve davranışları anne babalarından etkilenmektedir. O nedenle özel gereksinimli çocukların tipik gelişim gösteren akranları ile başarılı bir biçimde bütünleştirilebilmeleri için bu çocukların anne babalarının görüşlerinin bilinmesine gereksinim vardır. Özel gereksinimli çocukların tipik gelişim gösteren çocuklarla bütünleştirme / kaynaştırılmalarına ilişkin alan yazın incelendiğinde, bu çalışmaların daha çok öğretmenler, yöneticiler veya kaynaştırma uygulamaları üzerinde yoğunlaştığı görülmekte, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin tipik gelişim gösteren çocuğu olan anne babaların görüşlerine göre incelendiği bir araştırmaya rastlanılmamaktadır. Araştırma gereksinimi buradan kaynaklanmaktadır. Amaç Bu araştırmanın amacı, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin tipik gelişim gösteren çocuğu olan anne babaların görüşlerine göre incelenmesidir. YÖNTEM Araştırma Modeli Araştırmada, bütünleştirme uygulamalarının özel gereksinimli çocuklar üzerine etkisinin tipik gelişim gösteren çocuğu olan anne babaların görüşlerine göre incelenmesi amacıyla betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu, tipik gelişim gösteren çocukları 2018-2019 eğitim öğretim yılında Tokat ilinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda öğrenim gören 42 anne-baba oluşturmaktadır. Veri Toplama Aracı Araştırmada bütünleştirmenin özel gereksinimli çocuklar üzerindeki etkilerini belirlemek için Raffary ve Griffin (2005) tarafından, geliştirilen ve Şahbaz, Atılgan ve Aşıkoğlu (2017) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Bütünleştirmenin Özel Gereksinimli Çocuklar Üzerindeki Etkisi” ölçeği kullanılmıştır. Ölçek 5’li likert tipi ölçek olup, aile ve öğretmenlerin bütünleştirmenin özel gereksinim gösteren çocuklar için sağladıkları fayda ve aldıkları riskleri ölçmek için kullanılmaktadır. Ölçek Bütünleştirmenin Faydaları (BF) ve Bütünleştirmenin Riskleri (BR) olmak üzere 2 alt boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin birinci alt boyutu olan Bütünleştirmenin Faydaları (BF) alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı orijinal çalışmada .87 olarak (Li, 2007); Türkçeye uyarlama çalışmasında, hesaplanan güvenirliği .885 olarak bulunmuştur. Ölçeğin ikinci alt boyutu olan Bütünleştirmenin Riskleri (BR) alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı orijinal çalışmada .84 (Li, 2007); Türkçeye uyarlama çalışmasında .679, olarak bulunmuştur. Bu alt boyutu da, Türkçe’ye uyarlama çalışmasında daha düşük bir güvenirlik bulunmuş olsa da; elde edilen güvenirliğin kabul edilebilir düzeyde olduğu söylenebilir. Araştırma verileri analiz aşamasında olup, bulgular kongrede sunulacaktır.
|
Ümit Şahbaz, Elif Tunçel |
20 |
Sözlü Bildiri
|
Çocukları Kaynaştırma Eğitimine Devam Eden Annelerin Çocuklarının Okullarından Duydukları Memnuniyetin Farklı Demografik Değişkenler Açısından İncelenmesi
Çocukları Kaynaştırma Eğitimine Devam Eden Annelerin Çocuklarının Okullarından Duydukları Memnuniyetin Farklı Demografik Değişkenler Açısından İncelenmesi
Yazarlar: Deniz Ayşegül Söğüt, Özge Çulhaoğlu
Eğitim ortamlarında öğrencilerde istendik yönde davranış değişikliği yapmaktan sorumlu olarak kabul edilen okul psikolojik danışmanları öğrencilerin problem davranışlarıyla ilgili rehberlik açısından bireyi tanıma tekniklerinden daha çok görüşme yapmayı; psikolojik danışma açısından da psikolojik danışma becerilerini kullanmaktadırlar. Oysa bireylerde davranış değişikliği yapabilmek sistematik uygulamaları gerektiren oldukça karmaşık bir süreçtir ve davranışları değiştirebilmek için nedenlerini analiz ederek işe başlayan uygulamalı davranış analizi adlı bir bilimsel disiplin alanı bulunmaktadır. Okul psikolojik danışmanlarının lisans eğitimleri sırasında davranış değişikliğine sistematik yaklaşmak konusunda yeterince hazırlanmadıkları ve uygulamalı davranış analizi disiplinine ilişkin bir eğitim almadıkları bilinmektedir. Bu araştırmada, ilkokul ve ortaokullarda görev yapan okul psikolojik danışmanlarının okullarda öğrencilerin problem davranışlarına ve uygulamalı davranış analizinin problem davranışların azaltılmasında kullanılmasına ilişkin görüşleri incelenmiştir. Araştırmanın katılımcıları Eskişehir Merkezde bulunan devlet okullarında görev yapan ve kartopu örnekleme yöntemi ile ulaşılan 16 psikolojik danışmandan oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış; her bir katılımcıyla çalıştıkları okulda görüşme yapılarak görüşmeler kayıt edilmiştir. Görüşmelerin tamamlanmasının ardından ses kayıtlarının dökümü yapılarak elde edilen verilere betimsel analiz uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda araştırmaya katılan psikolojik danışmanların öğrencilerin problem davranışlarının kaynağı olarak aileleri gördükleri ve bu nedenle aile-çocuk görüşmeleri ile problem davranışları azaltmaya çalıştıkları ancak yaptıkları çalışmaların etkisinin kalıcı olmadığını belirttikleri ortaya çıkarılmıştır. Katılımcılardan sadece biri uygulamalı davranış analizi hakkında bilgi sahibi olduğunu söylemiş; diğer katılımcılar kendilerine uygulamalı davranış analizi ve davranış değişikliğinde kullanılması hakkında kısa bir bilgilendirme yapılmasının ardından bahsedilen yöntemlerin ancak ilkokul ve anaokulu gibi öğrencilerin yaşlarının küçük olduğu ya da öğrenci sayısının az olduğu sınıflarda uygulanabilir olduğuna dair görüş belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcılar, okullarda problem davranışların azaltılabilmesi için yapılması gerekenlerin neler olduğu sorusuna genellikle aile eğitimine ağırlık verilmesi ve sınıflardaki öğrenci sayısının azaltılması gerektiği yönünde yanıtlar vermişlerdir. Anahtar sözcükler: okul psikolojik danışmanı, problem davranış, uygulamalı davranış analiziEğitim ortamlarında öğrencilerde istendik yönde davranış değişikliği yapmaktan sorumlu olarak kabul edilen okul psikolojik danışmanları öğrencilerin problem davranışlarıyla ilgili rehberlik açısından bireyi tanıma tekniklerinden daha çok görüşme yapmayı; psikolojik danışma açısından da psikolojik danışma becerilerini kullanmaktadırlar. Oysa bireylerde davranış değişikliği yapabilmek sistematik uygulamaları gerektiren oldukça karmaşık bir süreçtir ve davranışları değiştirebilmek için nedenlerini analiz ederek işe başlayan uygulamalı davranış analizi adlı bir bilimsel disiplin alanı bulunmaktadır. Okul psikolojik danışmanlarının lisans eğitimleri sırasında davranış değişikliğine sistematik yaklaşmak konusunda yeterince hazırlanmadıkları ve uygulamalı davranış analizi disiplinine ilişkin bir eğitim almadıkları bilinmektedir. Bu araştırmada, ilkokul ve ortaokullarda görev yapan okul psikolojik danışmanlarının okullarda öğrencilerin problem davranışlarına ve uygulamalı davranış analizinin problem davranışların azaltılmasında kullanılmasına ilişkin görüşleri incelenmiştir. Araştırmanın katılımcıları Eskişehir Merkezde bulunan devlet okullarında görev yapan ve kartopu örnekleme yöntemi ile ulaşılan 16 psikolojik danışmandan oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış; her bir katılımcıyla çalıştıkları okulda görüşme yapılarak görüşmeler kayıt edilmiştir. Görüşmelerin tamamlanmasının ardından ses kayıtlarının dökümü yapılarak elde edilen verilere betimsel analiz uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda araştırmaya katılan psikolojik danışmanların öğrencilerin problem davranışlarının kaynağı olarak aileleri gördükleri ve bu nedenle aile-çocuk görüşmeleri ile problem davranışları azaltmaya çalıştıkları ancak yaptıkları çalışmaların etkisinin kalıcı olmadığını belirttikleri ortaya çıkarılmıştır. Katılımcılardan sadece biri uygulamalı davranış analizi hakkında bilgi sahibi olduğunu söylemiş; diğer katılımcılar kendilerine uygulamalı davranış analizi ve davranış değişikliğinde kullanılması hakkında kısa bir bilgilendirme yapılmasının ardından bahsedilen yöntemlerin ancak ilkokul ve anaokulu gibi öğrencilerin yaşlarının küçük olduğu ya da öğrenci sayısının az olduğu sınıflarda uygulanabilir olduğuna dair görüş belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcılar, okullarda problem davranışların azaltılabilmesi için yapılması gerekenlerin neler olduğu sorusuna genellikle aile eğitimine ağırlık verilmesi ve sınıflardaki öğrenci sayısının azaltılması gerektiği yönünde yanıtlar vermişlerdir.
|
Deniz Ayşegül Söğüt, Özge Çulhaoğlu |
233 |
Sözlü Bildiri
|
Doğal Dil Öğretim Yöntemi Temelli İletişim Ve Dil Becerileri Terapi Programının İletişim Ve Dil Sorunu Olan 3 Farklı Çocuk Grubundaki Etkililiği
Doğal Dil Öğretim Yöntemi Temelli İletişim Ve Dil Becerileri Terapi Programının İletişim Ve Dil Sorunu Olan 3 Farklı Çocuk Grubundaki Etkililiği
Yazarlar: Arzu Akyüz Toğram, Bülent Toğram
Dil ve konuşma bozukluğu olan çocuklar, iletişim becerilerinin gelişimi için gerekli önkoşul becerileri kendiliğinden sergileyemeyebilirler (Downing, 1999) ve iletişim becerilerini, sadece sistematik eğitim verildiğinde ve yeni dil becerilerini kullanımının desteklendiği durumlarda edinebilirler (Snell ve Brown, 2000). İletişim sorunu olan çocukların gelişimine destek olmak için alanyazında birçok öğretim yönteminin etkililiği denenmiştir. Bunlardan biri Doğal Dil Öğretim Yöntemidir (DDÖY) ve etkililiği, gelişimsel geriliği (Warren ve Bambara, 1989; Warren ve Gazdag, 1990; Warren ve ark., 1993; Yoder, Kaiser, Alpert ve Fischer, 1993; Yoder, Warren, Kim, Gazdag, 1994) ve gecikmiş dil sorunu (Warren, McQuarter ve Roger-Warren, 1984; Alpert ve Kiser, 1992; Warren, Yoder, Gazdag, Kim, ve Jones, 1993; Kaiser ve Hester, 1994; Toğram, 2004) olan çocuklarla yürütülen çalışmalarda belirlenmiştir. Türkçe alanyazında DDÖY’ün dil ve iletişim becerilerinin öğretiminde kullanıldığı az sayıda araştırma bulunmaktadır (Toğram, 2004; Özmen-Güzel, 2005; Şentürk, 2006; Yakın & Özmen-Güzel, 2010). Bu çalışmalarda da; gerek doğrudan çocuklara uygulanarak, gerekse öğretmenlere/ailelere tekniklerin öğretimi yapılarak çocuk üzerinde etkililiği incelenmiştir ve çoğunluğu tek denekli araştırma desenleri kullanılarak yürütülmüştür. Özellikle Türkçe alanyazında DDÖY kullanılarak hazırlanan iletişim ve dil becerileri terapi programının genel dil performansı üzerindeki etkililiğini inceleyen ve farklı gruplarda karşılaştırmasının yapıldığı grup deneysel çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmanın amacı, daha önce Akyüz-Toğram & Toğram (2017) tarafından gerçekleştirilen ve DDÖY temelli olarak hazırlanan iletişim ve dil becerileri terapi programının 3 farklı grupta (gecikmiş dil ve konuşma (GDK), yaygın gelişimsel bozukluk (YGB) ve gelişimsel gerilik (GG)) genel dil performansı üzerindeki etkililiğini inceleyen araştırmanın katılımcı sayısı arttırılarak yeniden incelenmesi ve programın etkililiğine yönelik aile görüşlerinin ortaya koyulmasıdır.
Bu çalışmaya okul öncesi dönemde yaşları 2;5 ile 5 arasında değişen GDK tanısı alan 25, YGB tanısı alan 13, GG tanısı bulunan 20 ve kontrol grubu olarak 20 olmak üzere toplam 78 çocuk katılmıştır. Tüm gruplardaki çocuklara öntest ve sontest değerlendirmeleri gerçekleştirilmiştir. Bu değerlendirmelerde, Ankara Gelişim Tarama Envanteri (AGTE), Türkçe Erken Dil Gelişim Testi (TEDİL) ve informal değerlendirme araçları kullanılmıştır. Öntest aşamasından sonra DDÖY temelli olarak hazırlanan terapi programı her bir çocuğa uygulanmıştır. Programın uygulama süresi çocukların performanslarına göre 12- 32 hafta arasında değişmiştir. Değerlendirme ve terapi uygulamaları sonrasında hem her bir grubun kendi içindeki performansları hem de gruplar arası performanslar istatistiksel analizlerle ortaya konulmuştur. Program sonunda ailelere çocuklarına uygulanan programın etkililiğine ilişkin görüşlerini almak üzere 10 maddelik anket uygulanmıştır. Çalışma sonucunda, DDÖY temelli iletişim ve dil becerileri terapi programının katılımcıların genel dil performansları üzerinde etkili olduğu gözlenmiştir. Genel olarak aileler de çocuklarının performanslarıyla ilgili olumlu görüş bildirmişlerdir.
|
Arzu Akyüz Toğram, Bülent Toğram |
141 |
Sözlü Bildiri
|
Doğal Öğretim Projesi: Okul Öncesi Kaynaştırma Sınıflarında Öğretmenler için Doğal Öğretim Süreci
Doğal Öğretim Projesi: Okul Öncesi Kaynaştırma Sınıflarında Öğretmenler için Doğal Öğretim Süreci
Yazarlar: İbrahim H. Diken, Özlem Diken, Emre Ünlü, Üyesi Arzu Arıkan,Sunagil Sani Bozkurt, Seçil Çelik, Gözde Tomris, Merve Tuna, Uğur Onur Günden, Tezcan Çavuşoğlu
Özel eğitime gereksinim duyan öğrenciler için kaynaştırma/bütünleştirme eğitimi, gelişmiş ülkelerin yanı sıra Türkiye’de ve gelişmekte olan diğer ülkelerde oldukça önem verilen konular arasında yer almaktadır. Kaynaştırma sınıflarına verilen önemin ve desteğin artmasıyla birlikte, özellikle okul öncesi kaynaştırma sınıflarında normal eğitim sürecinde kullanabilecekleri etkili ve pratik stratejilerin yer aldığı doğal öğretimsel süreçlere olan gereksinim de ortaya çıkmıştır. Bu nedenle kaynaştırma uygulamalarının başarılı olması için kaynaştırma öğretmenlerine günlük okul rutinleri, etkinlikleri ve geçişleri sırasında nasıl öğretim sunabileceklerini pratik bir şekilde anlatan ve gösteren uygulamalara gereksinim vardır. Okul öncesi kaynaştırma sınıflarında yer alan yetersizliği olan çocuklar için belirlenen amaçların günlük okul rutin, etkinlik ve geçişler sırasında doğal bir şekilde nasıl gerçekleştirilebileceğini öğretmenlere gösteren net, pratik ve gerçek örneklerle öğretmenlere yazılı, görsel ve web 2.0. tabanlı uygulamalar ile sunulması önemlidir. Dolayısı ile bu projenin amacı, okul öncesi kaynaştırma öğretmenlerine yönelik genelde tüm sınıf özelde ise kaynaştırma öğrencilerine günlük rutin, etkinlikler ve geçişler sırasında doğal bir öğretim süreci ile nasıl öğretim sunabileceklerini içeren yazılı ve görsel materyaller geliştirmek ve materyallerin kullanımı ve etkililiğine ilişkin öğretmenlerin görüşlerini almaktır. Bu amaçla proje kapsamında aşağıdaki 4 ana çalışma yürütülmüştür. ÇALIŞMA 1: SINIFINDA ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÖĞRENCİSİ OLAN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN DOĞAL ÖĞRETİM SÜRECİNE İLİŞKİN BAKIŞ AÇILARININ İNCELENMESİ ÇALIŞMA 2: PİLOT ÇALIŞMA-OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ İLE DOĞAL ÖĞRETİM SÜRECİNİN UYGULANMASI VE ETKİLİLİĞİ ÇALIŞMA 3: ANA UYGULAMA ÇALIŞMASI-DOĞAL ÖĞRETİM PROJESİ: OKUL ÖNCESİ KAYNAŞTIRMA SINIFLARINDA ÖĞRETMENLER İÇİN DOĞAL ÖĞRETİM SÜRECİ ÇALIŞMA 4: PROJE ÇIKTILARININ EV TEMELLİ EBEVEYN UYGILAMA BOYUTU- DÖDEM PROGRAMI Bu sunuda 4 ayrı çalışma detaylıca açıklanıp, proje çıktıları katılımcılar ile paylaşılacaktır. *Bu çalışma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 1001 Programı (114K164) ve Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonunca kabul edilen 1505E447, 1504E154 , 1505E433 nolu el süreçlere olan gereksinim de ortaya çıkmıştır. Bu nedenle kaynaştırma uygulamalarının başarılı olması için kaynaştırma öğretmenlerine günlük okul rutinleri, etkinlikleri ve geçişleri sırasında nasıl öğretim sunabileceklerini pratik bir şekilde anlatan ve gösteren uygulamalara gereksinim vardır. Okul öncesi kaynaştırma sınıflarında yer alan yetersizliği olan çocuklar için belirlenen amaçların günlük okul rutin, etkinlik ve geçişler sırasında doğal bir şekilde nasıl gerçekleştirilebileceğini öğretmenlere gösteren net, pratik ve gerçek örneklerle öğretmenlere yazılı, görsel ve web 2.0. tabanlı uygulamalar ile sunulması önemlidir. Dolayısı ile bu projenin amacı, okul öncesi kaynaştırma öğretmenlerine yönelik genelde tüm sınıf özelde ise kaynaştırma öğrencilerine günlük rutin, etkinlikler ve geçişler sırasında doğal bir öğretim süreci ile nasıl öğretim sunabileceklerini içeren yazılı ve görsel materyaller geliştirmek ve materyallerin kullanımı ve etkililiğine ilişkin öğretmenlerin görüşlerini almaktır. Bu amaçla proje kapsamında aşağıdaki 4 ana çalışma yürütülmüştür. ÇALIŞMA 1: SINIFINDA ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÖĞRENCİSİ OLAN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN DOĞAL ÖĞRETİM SÜRECİNE İLİŞKİN BAKIŞ AÇILARININ İNCELENMESİ ÇALIŞMA 2: PİLOT ÇALIŞMA-OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ İLE DOĞAL ÖĞRETİM SÜRECİNİN UYGULANMASI VE ETKİLİLİĞİ ÇALIŞMA 3: ANA UYGULAMA ÇALIŞMASI-DOĞAL ÖĞRETİM PROJESİ: OKUL ÖNCESİ KAYNAŞTIRMA SINIFLARINDA ÖĞRETMENLER İÇİN DOĞAL ÖĞRETİM SÜRECİ ÇALIŞMA 4: PROJE ÇIKTILARININ EV TEMELLİ EBEVEYN UYGILAMA BOYUTU- DÖDEM PROGRAMI Bu sunuda 4 ayrı çalışma detaylıca açıklanıp, proje çıktıları katılımcılar ile paylaşılacaktır. *Bu çalışma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 1001 Programı (114K164) ve Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonunca kabul edilen 1505E447, 1504E154 , 1505E433 nolu projeler kapsamında desteklenmiştir.
|
İbrahim H. Diken, Özlem Diken, Emre Ünlü, Üyesi Arzu Arıkan,Sunagil Sani Bozkurt, Seçil Çelik, Gözde Tomris, Merve Tuna, Uğur Onur Günden, Tezcan Çavuşoğlu |
|
Sözlü Bildiri
|
Down Sendromlu Çocuğu Olan Ebeveynlere Yönelik Doğal Öğretime Dayalı Erken Müdahale Programı (DÖDEM)
|
Gözde Tomris, İbrahim H. Diken |
89 |
Sözlü Bildiri
|
Durum Çalışması: Bremen’de Bir İlkokulda Yürütülen Kaynaştırma Uygulamasının Gözlemlenmesi
Durum Çalışması: Bremen’de Bir İlkokulda Yürütülen Kaynaştırma Uygulamasının Gözlemlenmesi
Yazarlar: Şerife Gezer Demirdağlı, Atilla Cavkaytar
Almanya eğitim sistemi içerisinde kaynaştırma önemli bir yer tutmaktadır. Almanya’da kaynaştırma terimi geniş bir kapsama sahiptir. Bu kapsamda Almanca dil yetersizliğine sahip öğrenciler, akademik başarısı düşük olan öğrenciler, duygusal ve davranışsal sorunlar yaşayan öğrenciler ve zihinsel yetersizliğe sahip olan öğrenciler kaynaştırmada yer alabilirler. Kaynaştırma eğitimi için sağlanan destekler söz konusu olduğunda Almanya’nın genelini kapsayan bir eğitim yasası mevcut değildir. Ülke eyaletlere ayrılmış durumdadır ve her eyalet kendi eğitim yasasına sahiptir. Bremen eyalet yasalarına göre öğrencilerin eğitim sistemi içinde herhangi bir kaynaştırma etiketi almadan desteklenmeleri tercih edilmektedir. Bremen’de genel olarak iki tür okul olduğu görülmektedir. Bunlar tamamı devlet tarafından finanse edilen devlet okulları ve aileler tarafından finanse edilen özel okullardır. Devlet okullarında birden fazla yaklaşım bir arada kullanılmakla birlikte en yaygın yaklaşımın “açık okul” eğitimi olduğu görülmektedir. Hem okul öncesi hem de ilkokullarda yaygın olarak tercih edilen açık okul sistemi yapısal öğrenme kuramına dayalı bir yaklaşımdır. Açık okul yaklaşımı 1940’lı yılardan beri var olan bir eğitim yaklaşımı olmakla birlikte özellikle 2006 yılından sonra Bremen’de yaygın olarak tercih edilmeye başlanmıştır. Açık okul sisteminde öğrencinin bireysel yeterlilikleri ve öğrenme tercihleri ön plandadır. İlkokul süresince tamamlaması gereken bir müfredat içeriği vardır. Öğrenci, kendi ilerleme hızına göre müfredatta yer alan konuları öğrenir. Bu nedenle çok fazla bireysel uyarlama yapılmasını gerektirir. Bu yaklaşımda bireysel farklılıklara vurgu yapıldığı için kaynaştırma ilkeleri kolaylıkla uygulanabilir. Çünkü açık okul yaklaşımında ortalama başarı seviyesinde olan çocuklar kadar, ortalamanın hem altında hem de üstünde kalan çocukların da kendi performanslarına göre desteklenmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, Bremen’de bulunan ve açık okul yaklaşımıyla eğitime devam eden bir ilkokulda yürütülen eğitim çalışmalarının ve kaynaştırma uygulamalarının gözlem yoluyla değerlendirilmesidir. Araştırmanın amacı okulda gerçekleştirilen uygulamalar arasındaki bağlantıların keşfedilmesidir. Araştırma yöntemi durum çalışmasıdır. Durum çalışmaları, eğitim alanında sıklıkla kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Durum çalışmalarında pek çok farklı kaynaktan veriler toplanır ve bu veriler birlikte değerlendirilir. Bu çalışmada gözlem, görüşme ve doküman incelemesi tekniklerinden yararlanılmıştır. Her bir süreçte şu sorulara cevap aranmıştır: Gözlem: - Gözlem yapılan okulda ders rutinleri nasıl oluşturulmaktadır. - Gözlem yapılan okulun fiziksel koşulları nasıldır? - Gözlem yapılan okulda yer alan öğretmenlerin nitelikleri nelerdir? - Gözlem yapılan okulda eğitim-öğretim süreçleri nasıl planlanır ve uygulanır? - Gözlem yapılan okulda ne tür materyaller kullanılır? - Gözlem yapılan okulda kaynaştırma uygulamaları nasıl yürütülür? Görüşme: - Gözlem yapılan okulda çalışan öğretmenlerin eğitim sistemi hakkındaki görüşleri nelerdir? - Öğretmenlerin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri nelerdir? - Öğretmenlerin görev yaptıkları okulda gerçekleştirilen kaynaştırma uygulamasına ilişkin görüşleri nelerdir? Döküman Analizi: - Öğrencilerin bireysel hedefleri nelerdir? - Öğrencilerin gelişimleri nasıl değerlendirilmektedir? - Aile bilgilendirmeleri nasıl yapılmaktadır? - Sınıf etkinliklerinde yapılan uyarlamalar nelerdir? - Ev ödevlerinde yapılan uyarlamalar nelerdir? Araştırma sonuçları ile etkili kaynaştırma uygulamaları için bir takım önerilere ulaşılmaktadır. Ayrıca araştırma sonuçlarının kültürler arası bilgi alış verişini sağlamada bir köprü görevi görmesi umulmaktadır. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak ulaşılan sonuçlar alanyazına dayalı olarak tartışılmıştır. Kaynaştırmaya ilişkin alanyazın ile gözlem yapılan uygulama arasındaki bağlantılar ortaya konulmuştur. Kaynaştırma ilkelerinden uygulamaya aktarılmış ve aktarılmamış olan noktaların belirlenerek nedenleri ve sonuçları tartışılmıştır. Sonuçlara dayalı olarak araştırmacılara ve uygulamacılara yönelik öneriler sunulmuştur.
|
Şerife Gezer Demirdağlı, Atilla Cavkaytar |
221 |
Sözlü Bildiri
|
Düşük okuma başarısı gösteren çocuklarda okuma ses bilgisel farkındalık hızlı isimlendirme ve çalışma belleği becerilerinin incelenmesi
Düşük okuma başarısı gösteren çocuklarda okuma ses bilgisel farkındalık hızlı isimlendirme ve çalışma belleği becerilerinin incelenmesi
Yazarlar: Çağlayan Pınar Demirtaş, Cevriye Ergül
Okuma performansı temelde
akademik başarının ve diğer becerilerin kazanımında en önemli beceri olarak
ifade edilmektedir. Okuma okuyucunun aktif olduğu, dinamik, karmaşık ve metin
ile okuyucu arasındaki etkileşimin oldukça yoğun olduğu bir süreçtir. Okumada
bu etkileşimi gerçekleştiremeyen çocukların, okumada istenilen düzeyde başarıyı
ve sözü edilen diğer becerilerde yüksek performansı göstermelerini beklemek
güçtür. Dolayısıyla okumayı etkileyen ve öğrencilerin okumada sorun yaşamlarına
sebep olabilecek değişkenlerin incelenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda
bakıldığında ise alanyazında okumayı etkileyen birçok değişkenden söz
edilmektedir. Bu değişkenlerden özellikle etkili olduğu belirtilen ve dikkat
çekilenler ise sesbilgisel farkındalık,
hızlı isimlendirme ve çalışma belleğidir. Okumada sorun yaşayan çocukların bu
sorunlarına ilişkin nedenlerin ortaya konulması bu sorunlara yönelik
programların oluşturulması için gereklilik göstermektedir. Bu
çalışmada düşük okuma başarısı gösteren birinci sınıf öğrencilerinin sözcük
okuma, sesbilgisel farkındalık, hızlı isimlendirme ve çalışma belleği
becerileri ile bu beceriler arasındaki ilişkiler ortalama okuma başarısına
sahip akranları ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Çalışmaya Ankara
ilinde farklı sosyoekonomik düzeylere sahip ilçelerde eğitimine devam etmekte
olan toplamda 70 öğrenci dahil edilmiştir. Bu öğrencilerin 35’i okumada düşük
başarı gösteren, 35’i ise bu öğrencilerle benzer özelliklere sahip ortalama
okuma başarısı sergileyen öğrencilerdir. Araştırmada veri toplama araçları
olarak Kelime Okuma Testi (KOBİT), Erken Okuryazarlık Testi (EROT), Hızlı
İsimlendirme Testi ve Çalışma Belleği Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin
analizlerinde ise performanslar karşılaştırılırken normal dağılım gösteren
beceriler için ANOVA ve normal dağılım göstermeyen beceriler için Mann Whitney
U testi kullanılmıştır. Becerilerin ilişki düzeylerine yönelik olarak Spearman
Brown Sıra Farkları Korelasyon Katsayılarına bakılmıştır. Araştırmada elde
edilen bulgulara göre düşük okuma başarısı gösteren öğrencilerin ortalama okuma
başarısı gösteren öğrencilerden daha düşük başarı sergiledikleri gözlenmiştir.
Bununla birlikte ilişkilerin ise orta ve yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Araştırma
bulguları alanyazın ile tutarlılık göstermekle birlikte sonuçlara ilişkin dikkat çeken en önemli bulgunun çalışma
belleğinin sözel kısmına yönelik olduğu düşünülmektedir. Buna göre çalışmaya
dahil edilen her iki grubun sözel çalışma bellekleri ile sözcük okuma
becerileri arasında herhangi bir ilişki gözlenmemiştir. Bu bulgudaki
farklılığın verilerin toplandığı dönem ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Araştırmada
elde edilen bulguların, okumada güçlük yaşayan öğrencilerin çalışmada sözü
edilen temel becerilere yönelik olarak değerlendirilmelerinin okul döneminin
ilerleyen yıllarında öğrenme güçlüğü tanısı almalarına ilişkin bilgi vermesi
açısından önemli olduğu düşünülmektedir.
|
Çağlayan Pınar Demirtaş, Cevriye Ergül |
151 |
Sözlü Bildiri
|
Ebeveyn Görüşlerine Göre İlkokul Döneminde Üstün Yetenekli Çocukların Özellikleri
Ebeveyn Görüşlerine Göre İlkokul Döneminde Üstün Yetenekli Çocukların Özellikleri
Yazarlar: Ahmet Bildiren, Tahsin Fırat
Üstün yetenekli öğrenciler tipik gelişim gösteren öğrencilere göre farklı özellikler gösterebilirler. Bu araştırmada üstün yetenekli öğrencilerin ebeveyn görüşüne göre özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda ilkokul döneminde üstün yetenek tanısı almış 98 çocuğun ebeveyni ile görüşme yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Elde edilen verilerinin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Analizin gerçekleşme aşamaları ise; verilerin kodlanması, temaların bulunması, kodların ve temaların organize edilmesi ve bulguların yorumlanması ve tanımlanması şeklinde yapılmıştır. Araştırmanın analizinde güvenirliği sağlamak amacıyla araştırmacı ile birlikte başka bir araştırmacı daha aynı veri seti üzerinde bağımsız olarak kodlama yapmıştır. Daha sonra kodlayıcılar arasında güvenirlik analizi yapmak amacıyla Güvenirlik=[Görüş Birliği / (Görüş Birliği+ Görüş Ayrılığı)] x 100 formülünden hesaplanarak 0.95 olarak elde edilmiştir. Analiz sonucunda üstün yetenekli çocukların ebeveynlerinin çocuklarda; algılama, araştırma isteği, başarı, bellek, kitap okuma, matematik yeteneği, yoğun öğrenme isteği ve sanat yeteneği özelliklerini vurguladıkları tespit edilmiştir.
|
Ahmet Bildiren, Tahsin Fırat |
33 |
Sözlü Bildiri
|
Ebeveyn Koçluğu Aracılığıyla Sunulan Talep Etme-Model Olmayla Öğretimin Otizmli Çocukların Sosyal Becerilerine Etkisi
Ebeveyn Koçluğu Aracılığıyla Sunulan Talep Etme-Model Olmayla Öğretimin Otizmli Çocukların Sosyal Becerilerine Etkisi
Yazarlar: Melih Çattık, Veysel Aksoy
OSB erken dönemde tanılanan ve yine erken dönemde yoğun bir biçimde müdahale edildiğinde belirtileri azaltılabilen bir yetersizlik türüdür. Erken ve yoğun müdahaleleri içeren erken çocuklukta özel eğitim uygulamaları OSB olan çocukların eğitiminde yoğun ve aralıksız eğitimi benimsemekte ve bu eğitimlerin kilit noktasının aileler olduğunu savunmaktadır. Alanyazında yer alan araştırmalar, ailelerin OSB olan çocuklarının eğitimlerinde rol almaları için en verimli dönemin erken çocukluk dönemi olduğunu savunmaktadırlar. Ebeveynlerin erken çocukluk döneminde uygulamacı olduğu çalışmaların hem kendileri hem de çocukları için çok sayıda yararı bulunmaktadır. Bu katkılar; çocuklar için eğitim sürecinin mümkün olan en erken zamanda başlamasını sağlama, okulda sağlanan davranış kontrolünün evde de tutarlı olarak sürdürülmesi, ebeveyn-çocuk arasında nitelikli etkileşimlerin geliştirilmesi, ebeveynlerin öğrenme fırsatlarını fark edebilme ve bu fırsatları kullanabilmeleri, ebeveyn-çocuk arasında olumlu ve nitelikli deneyimler yaşanması, ebeveynlerin yetersizliği ve yetersizliğin getirilerini daha iyi anlayabilmesi, stres düzeyinde azalma, öğrenilen becerilerin ev ve doğal ortamlara genellenmesine katkıda bulunabilme olarak sıralanmaktadır. Bu bilgiler ışığında bu araştırmada araştırmacı tarafından sunulan ebeveyn koçluğu uygulamasının otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocuğa sahip ebeveynlerin talep etme-model olmayla öğretimi doğru bir şekilde uygulama düzeyleri üzerindeki etkililiğini incelemek amaçlanmıştır. Ayrıca, ebeveynlerin uyguladıkları talep etme-model olmayla öğretimin OSB olan çocukların nesne isteme, yardım talep etme ve teşekkür etme becerilerini öğrenmeleri, öğretim sona erdikten sonra da sürdürmeleri (2, 4 ve 6 hafta) ve farklı ortam ve kişilere genelleyebilmeleri üzerindeki etkililiği değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra araştırmacı tarafından sunulan ebeveyn koçluğu uygulaması aracılığıyla, ebeveynlerin sunduğu talep etme-model olma ile öğretimin ebeveyn-çocuk çiftleri arasındaki sosyal etkileşim düzeyleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Son olarak araştırmada ebeveynlerle yapılan bireysel görüşmeler ve çocukların tipik gelişim gösteren akranlarıyla sosyal açıdan karşılaştırılmaları yoluyla uygulamanın sosyal geçerlik düzeyi belirlenmiştir. Araştırmaya yaşları 28 ile 44 arasında değişen dört ebeveyn (iki anne iki baba) ve yaşları 4-6 arasında bulunan dört OSB tanılı çocuk (iki erkek iki kız) katılmıştır. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden davranışlar arası yoklama evreli çoklu yoklama modelinin katılımcılarla yinelenmesi kullanılmıştır. Araştırma bir üniversitenin gelişimsel araştırma biriminde bulunan bireysel öğretim sınıflarında gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular, araştırmacı tarafından sunulan ebeveyn koçluğu uygulaması ile ebeveynlerin talep etme-model olmayla öğretimin uygulama basamaklarını kazandıklarını, araştırma sona erdikten sonra da kazanımlarını sürdürebildiklerini ve kazandıkları uygulama becerisini farklı ortamlarda farklı çocuklarla da gerçekleştirebildiklerini göstermektedir. Araştırmaya katılan çocuk katılımcılardan elde edilen veriler incelendiğinde; ebeveynlerin uyguladıkları talep etme-model olmayla öğretimle çocukların sosyal becerileri öğrendikleri ve becerileri 2, 4 ve 6 hafta sonunda sergileyebildikleri, farklı ortam ve kişilere genelleyebildikleri görülmüştür. Ayrıca araştırmacı tarafından sunulan ebeveyn koçluğu uygulaması aracılığıyla, ebeveynlerin sunduğu talep etme-model olma ile öğretimin ebeveyn-çocuk çiftleri arasındaki sosyal etkileşim düzeylerini arttırdığı belirlenmiştir. Bunun yanı sıra araştırmada ebeveynlerle yapılan bireysel görüşmelerden elde edilen sosyal geçerlik bulgularının olumlu olduğu ve çocukların tipik gelişim gösteren akranlarıyla sosyal açıdan karşılaştırılmaları yoluyla elde edilen bulgularında katılımcı çocukların akranlarıyla benzer beceri düzeyine ulaştıklarını göstermektedir.
|
Melih Çattık, Veysel Aksoy |
214 |
Sözlü Bildiri
|
Eğitimin Gizli Gözü proje tanıtımı
Eğitimin Gizli Gözü proje tanıtımı
Yazarlar: Veis Bayraktar
Turkiyede egitsel tanilamada ve yonlendirmede tek calisan kurum olan Rehberlik ve Arastirma Merkezlerinde objektif tanilamanin guvenilirliginin arttirilmasi icin egitimci personelin uzmanlik alanlarinin gelistirilerek gozlem ve uygulama yapabilecekleri tanilama studyolarinin kurulmasi ve tanilamadan sonrada cocuklarin geliism sureclerinin kayit altina alinmasi icin gozlem odalarinin kurulmasi. Bu odalarda uygulamada bulunacak personelin bir alanda uzmanliklari dogrultusunda egitim aktivitelerini yapmalari amaclanmaktadir. Bu amacla kurumumuzda kalkinma ajansi destekli olusturdugumuz Egitimin Gizli Gozu uygulama odasi ve gozlem studyomuzu tanitmaktan ornek bir calisma olarak gosterilmesinden gurur duyariz.
|
Veis Bayraktar |
170 |
Sözlü Bildiri
|
Engellilerin Çevrim İçi Bir Sistemle Ekonomik Gelir Kazanmalarını Sağlamaya Yönelik Bir Sosyal Girişim
Engellilerin Çevrim İçi Bir Sistemle Ekonomik Gelir Kazanmalarını Sağlamaya Yönelik Bir Sosyal Girişim
Yazarlar: Hatice Kızaloğlu
Bu sunum, engelli bireylerin ve ailelerin ekonomik ve sosyal hayata eşit fırsatlarda katılmalarına imkan sağlamayı hedefleyen bir sosyal girişim, sosyal içerikli bir e-ticaret platformu olan “Engelsizim.com”u tanıtmayı amaçlamaktadır. Günümüzde herkesin belli bir hayat standardında yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan en temel şart ekonomik güçtür. Fiziki engellerinin ve bunun doğurduğu farklı koşulların getirdiği zorluklar ve ihtiyaçlar göz önüne alındığında ekonomik güç sahibi olmak engelliler ve aileleri için daha da önemlidir. Her ne kadar engelli istihdamı için kanuni zorunluluk olsa da; gerek işyerlerinin erişilebilir olmaması, gerek ayrımcılık, gerekse mesleki eğitim yetersizliği nedeniyle, engelliyi istihdam etmek yerine işverenler tarafından ceza ödemek tercih ediliyor. Engelliler iş yerinde bir sorun olarak görülüyor. Çeşitli şekillerde mobbinge maruz kalıyorlar. İşsizlik ve toplumsal baskı gibi birçok etken çalışamayan engellinin toplumsal hayattan uzaklaşmasına sebep oluyor. Engelli bireyler ve ailelerine yapılan ekonomik yardımlar, onların sağlıklı bir yaşam sürmeleri ve mutlu olmaları için yeterli değildir. Engelliler çalışmak, üretken olmak ve kendi gelirlerini kazanarak insanca ve onurlu bir yaşam sürdürebilmek istiyorlar. Fiziksel ve toplumsal dezavantajlarına rağmen, hayatın her alanında bu onurlu yaşamı elde etmenin mücadelesini veriyorlar. Onlar da sosyal hayata katılmak ve toplumun diğer bireyleri tarafından değer atfedilmek istiyorlar. Engellilerin kendi el beceriyle, kendi gayretleriyle veya yardım da alarak yapabildikleri pek çok şey var aslında! Onlar da, kendi gelirini kazanabilir, kendi kazancıyla ekonomik ve sosyal hayata daha etkin katılabilir. Nasıl mı? Günümüzde teknoloji hızla ilerlemekte ve artık insanlar interneti vazgeçilmez bir şekilde kullanarak, birçok işini sanal ortam aracılığıyla yapmaktalar. Devlet işlerinden tutun, ticari faaliyetlere, gündemin takibinden tutun sosyal aktivitelere kadar her ihtiyaç artık internet aracılığıyla çok yaygın ve kolay bir şekilde giderilmekte iken neden interneti engellilerin sorunlarını çözümü için kullanmayalım? İşte bu düşüncelerle www.engelsizim.com projesini hayata geçirdik. Engelsizim.com web sitesi tıpkı diğer meşhur alış-veriş siteleri gibi bir çevrim içi pazar yeri ortamı; ancak bu site sadece engellilere özel. Aynı zamanda diğer Pazar yerlerinden farklı olarak; engellinin dünyaya açılan penceresi ve “bu hayatta ben de varım” diyebileceği bir sosyal e-ticaret platformu. ENGELS Z M.COM NASIL LER • Engelli insanımız, evinden kendi çabasıyla ürettiği ürünlerini bu sitede açacağı sanal mağaza aracılığıyla çok kolay satabilecek. • sattığı ürünün parası direkt olarak kendi banka hesabına yatacak. • sistemdeki kargo entegrasyonu sayesinde sattığı ürünü kolayca alıcısına ulaştırabilecek. • kendi ekonomik gücünü kazanabilecek, kendi üretip kazanmanın onurunu ve haklı sevincini yaşayabilecek. • ne erişilebilirlik sorunu ile, ne de insanların yanlış algılarıyla engellenmeden ekonomik hayata katılım sağlayabilecek. • üstelik bu sitede ürünlerinin yanısıra kendi biyografisini de paylaşıp tüm dünyaya varlığını haykırabilecek, • hikayesini anlattığı bir video ekleyerek sesini herkese duyurabilecek. Engelli bireyler ve aileleri, engelliler için çalışan dernekler, vakıflar, okullar, kurslar, rehabilitasyon merkezleri ve belediyelerin ilgili birimleri… Yani engelli bireyler ve engelliler yararına hizmet sunan tüm kişi ve kuruluşlar Engelsizim. com’un fayda sunacağı hedef kitlesini teşkil etmekte. Amaçladığımız bu güzel sonuçlara ulaşabilmek için şu dört unsurun işbirliğini tesis etmemizin şart olduğunu düşünüyoruz: 1- Özel sektör (Engelsizim.com) 2- Üniversite 3- STK 4- Devlet kurumları Toplumsal sorunlar ancak tıpkı sağlam bir masanın dört ayağı gibi bu dört unsurun işbirliği üzerinde yükselen sağlam bir zeminde, sağlam bir çözüme kavuşturulabilir. Engelsizim.com olarak; 2019 Uluslararası Özel Eğitim Kongresinin, bu işbirliklerinin tesisine vesile olmasını diliyoruz.
|
Hatice Kızaloğlu |
123 |
Sözlü Bildiri
|
Erken Çocukluk Dönemi Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Yönelik Oyun Öğretimi Araştırmaları
Erken Çocukluk Dönemi Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Yönelik Oyun Öğretimi Araştırmaları
Yazarlar: Dilay Akgün Giray, Veysel Aksoy
Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyunlarının nitelik (uygunluk, çeşit, yaratıcılık, karmaşıklık vb.) ve nicelik (oyun süresi, sıklığı) bakımından farklılaştığı ve otizm nedeniyle yaşanan sınırlılıkların bu çocukların oyun becerilerini etkilediği bilinmektedir. Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyunlarda yaşadığı yetersizlikler bu çocukları, normal gelişim gösteren akranlarından ayıran oldukça önemli belirtiler olarak varlığını sürdürmektedir. Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyun becerilerinin yalnız normal gelişim gösteren akranlarına kıyasla değil zihinsel yetersizliği ya da gelişimsel geriliği olan akranlarına kıyasla da hem nitelik hem niceliksel anlamda daha sınırlı olduğu ifade edilmektedir. Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyun becerileri ve gelişimi söz konusu olduğunda hem normal gelişim hem de gelişimsel yetersizlik gösteren akranlarından daha sınırlı olarak ifade edilmesi oyun öğretimi uygulamalarının söz konusu çocukların eğitimlerinde oldukça önemli olduğunu gösterir niteliktedir. Bununla birlikte alanyazında otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara oyun becerilerinin öğretimine yönelik araştırmalar da günden güne artmaktadır. Alanyazın incelendiğinde söz konusu oyun öğretimi araştırmalarının çoğunluğu oyun türlerinden hayali oyun odaklı sürdürülmüştür. Buna karşın kurallı oyun, sosyo-dramatik oyun gibi diğer oyun türlerinin öğretimini hedefleyen çalışmalar da mevcuttur. Bu çalışmada erken çocukluk döneminde otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara yönelik oyun öğretimini içeren çalışmalar 1980-2019 yılları aralığında incelenmiştir.
|
Dilay Akgün Giray, Veysel Aksoy |
13 |
Sözlü Bildiri
|
Erken Çocukluk Dönemi Özel Gereksinimi Olan Çocukların Dil Gelişimiyle İlgili Yapılan Çalışmaların İncelenmesi
Erken Çocukluk Dönemi Özel Gereksinimi Olan Çocukların Dil Gelişimiyle İlgili Yapılan Çalışmaların İncelenmesi
Yazarlar: Ayşenur Çayır, Meral Melekoğlu
Erken Çocukluk Dönemi Özel Gereksinimi Olan Çocukların Dil Gelişimiyle İlgili Yapılan Çalışmaların İncelenmesi Öğretmen Ayşenur ÇAYIR ve Dr. Öğr. Üyesi Meral MELEKOĞLU Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Özel Eğitim Bölümü Özet Erken çocuklukta özel eğitim 0-6/8 yaş aralığında gelişimlerinde gerilik gösteren veya gösterme riski taşıyan çocuklara ve bu çocukların ailelerine sunulan eğitim hizmetleridir. Bu hizmetler eğitim alan çocukların gelişimlerini desteklemek, kolaylaştırmak ve yaşıtlarıyla arasındaki farkı azaltmak amacıyla verilmektedir. Erken çocukluk dönemi kritik bir dönem olduğundan bu dönemde kazandırılması temel ve gerekli pek çok gelişim alanı bulunmaktadır. Bu gelişim alanlarından birisi dil gelişimidir. Erken çocukluk dönemi dil gelişiminde meydana gelen sorunlar çocukların ileriki dönemlerde akademik başarılarını ve toplumsal uyumlarını etkilemektedir. Bu nedenle erken çocukluk dönemindeki çocukların dil gelişim düzeyleri belirlenip uygun sağaltımların zamanında yapılması oldukça önemlidir. Ancak ülkemizde yetersizliği olan çocuklara dil becerilerini öğretmek ya da yetersizliği olan çocukların dil becerilerini geliştirmek amacıyla yapılan araştırmaların sayısı sınırlıdır. Bu nedenle erken çocukluk özel eğitiminde dil gelişimiyle ilgili alanyazındaki boşluğun doldurulması amacıyla bir alanyazın taraması yapılması düşünülmüştür. Bu çalışmada erken çocukluk özel eğitiminde dil gelişimiyle ilgili yapılan araştırmaları belirlemek, belirlenen araştırmaları ölçütler doğrultusunda incelemek ve inceleme sonucunda araştırmalardan elde edilen bulguları tartışmak amaçlanmıştır. Dâhil etme kriterlerine uygun 15 adet araştırmaya ulaşılmıştır. Çalışma sürecinde ulaşılan araştırmalar nitel araştırma tekniklerinden betimsel analiz tekniği kullanılarak incelenmiştir. Dahil etme kriterlerine uygun olarak incelenen araştırmalar 2002-2018 yılları arasında yayımlanmıştır. Araştırma bulgularına göre, araştırmaların beşinin derleme türünde ve 10 tanesinin nicel araştırma türünde olduğu belirlenmiştir. İncelenen araştırmaların dört tanesinde araştırmanın modeli belirtilmezken geriye kalan araştırmalarda ‘‘İlişkisel Tarama, Nedensel Karşılaştırma, Korelosyanel Araştırma, Tarama, Betimsel-Bağlantısal Model ve Vaka Çalışması’’ olarak araştırmaların modeli belirtilmiştir.
|
Ayşenur Çayır, Meral Melekoğlu |
166 |
Sözlü Bildiri
|
Erken Çocukluk Döneminde İletişim İşlevleri
Erken Çocukluk Döneminde İletişim İşlevleri
Yazarlar: Gökhan Töret, Arif Babacan
Bu derleme çalışmasında erken çocukluk döneminde dil ve iletişim becerilerinin hizmet ettiği iletişim işlevlerine ilişkin alanyazında yürütülmüş çalışmalarda yer alan iletişim işlevlerinin özetlenmesi amaçlanmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda sırasıyla erken çocukluk döneminde a) dilin kullanım bileşeni çerçevesinde araştırmacıların iletişim işlevlerini tanımlamaları ve sınıflandırmaları, b) iletişim işlevlerinin edinim ve gelişim evreleri ve c) iletişim işlevlerinin değerlendirilmesine ilişkin araştırmaların incelenmesi amaçlanmıştır. Bu derleme sonunda iletişim işlevlerinin tanımlanması ve sınıflanmasında araştırmacılar arasında benzerlikler olmakla birlikte görüş farklılıkları olduğu erken çocukluk döneminde dil ve iletişim becerilerinin hizmet ettiği iletişim işlevlerinin gelişimsel bir seyri olduğu ve değerlendirme araçlarının sınırlı olduğu gözlenmiştir. Son olarak ortaya çıkarılan özetlemeler çerçevesinde erken çocukluk döneminde iletişim işlevlerinin değerlendirilmesi ve öğretimine ilişkin öneriler sunulmuştur.
|
Gökhan Töret, Arif Babacan |
126 |
Sözlü Bildiri
|
Erken Çocukluk Döneminde Spor Destekli Uygulamalarda Kaynaştırma Eğitiminin Anne Görüşleri Açısından Değerlendirilmesi
Erken Çocukluk Döneminde Spor Destekli Uygulamalarda Kaynaştırma Eğitiminin Anne Görüşleri Açısından Değerlendirilmesi
Yazarlar: Hakan Yıldız, Betül Özkul , Songül Yasemin Özgün, Ezgi Oral, İlgi Şemin
Kaynaştırma yoluyla yapılan spor aktiviteleri özel gereksinimli ve normal gelişim gösteren çocuklarda motor beceriler ve sosyal-duygusal gelişim başta olmak üzere gelişimin pek çok alanında etkili bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, 2-7 yaş arasındaki özel gereksinimli ve normal gelişim gösteren çocukların temel motor becerilerini geliştirmeye yönelik, eğitici oyun odaklı “Minik Sporcular Projesi” gerçekleştirilmiştir. Proje kapsamında verilen eğitim ile çocukların temel motor becerilerinin geliştirilmesinin yanı sıra önyargıların küçük yaşta ortadan kaldırılması ve toplumda bir arada yer alabilme becerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Buradan yola çıkarak bu araştırma aracılığıyla ebeveynlerin de önyargılarını kırma ve onların sosyal adaptasyon süreçlerinin desteklenmesi önem kazanmaktadır. Proje ile ebeveynlere verilen aile eğitim seminerleri ile eğitimin ebeveyn basamağı da sürece dahil edilmiştir. Bu araştırma ile erken çocukluk döneminde kaynaştırma yoluyla verilen spor destekli uygulamaların proje bitiminde anne görüşleri açısından değerlendirilmesini amaçlanmaktadır. Çalışmanın örneklemini İzmir ilinde gerçekleştirilen Minik Sporcular Projesi’ne katılan özel gereksinimli ve normal gelişim gösteren çocuğa sahip 8 gönüllü anne oluşturmaktadır. Araştırmacılar tarafından proje bitiminde annelerle görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile yüz yüze gerçekleştirilmiş olup, NVivo yazılımı (QSR) içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları analiz aşamasında olup, sonuçlar kongrede sözlü olarak paylaşılacaktır.
|
Hakan Yıldız, Betül Özkul , Songül Yasemin Özgün, Ezgi Oral, İlgi Şemin |
3 |
Sözlü Bildiri
|
Erken Çocuklukta Özel Eğitim ve Türkiye’deki Gelişimi
Erken Çocuklukta Özel Eğitim ve Türkiye’deki Gelişimi
Yazarlar: Hatice Tezer Asan, Engin Asan
Özel eğitim, insanları kategorize
eden ve sınıflandıran “normal” ve “anormal” gibi sınırlayıcı ifadelerin yerine
bireyin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş “özel eğitim” ifadelerini koyarak
kişisel dönüşüm ve değişime olanak sağlamıştır. Yetersizlik ve engelleri
nedeniyle özel gereksinimlere sahip olan bireylerin sosyal yaşama uyum
sağlaması, bağımsız yaşam becerilerini kazanması, duygusal sıkıntılar
karşısında ihtiyacı olan desteği alabilmesi ve içinde yer aldığı toplumun
değerli bir üyesi olarak kabul görmesi için özel eğitim, eğitim yaşantılarının
en değerli alanlarından biridir. Özel gereksinimli bireyler hem nicel hem de
nitel olarak insanlık nüfusunda önemli bir yere sahiptirler. Ayrıca özel
gereksinimli bireylerin ihtiyaç duydukları eğitimi almaları sadece onların
yaşamını değil onlara refakat eden ailelerinin ve genel düzeyde tüm toplumun
huzur ve mutluluğu için önem taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1940’larda küçük
adımlarla başlamış olan “özel eğitim” düzenlemeleri günümüzde halâ istenen
düzeye ulaşılamamış olmasına karşılık gelişmeye devam etmektedir. Bu çalışmada
nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yapılarak Türkiye’deki özel
eğitimin gelişimi ve günümüzdeki durumu özellikle erken çocukluk eğitimi
açısından sorgulanmıştır. Özel eğitim alanında gerçekleştirilen akademik
çalışmalar, üniversitelerdeki özel eğitim bölümlerinin mevcut durumları,
çıkarılan yasa, genelge ve yönetmelikler ile bilimsel çalışmalar incelenmiştir.
Türkiye’de özel eğitim alanında hem akademik hem eğitim alanında halâ
eksiklikler olduğu; özellikle erken çocuklukta var olan sıkıntılara yönelik
çalışmaların henüz yeterli düzeye ulşamadığı, özel gereksinimli bireyler kadar
ailelerin de bu eksikliklerden etkilendiği tespit edilmiştir. Çalışma Türkiye
bazında erken çocuklukta özel eğitim çalışmalarının genel bir tablosunun
çizilmesinin sağlanması ile özel eğitim düzenlemeleri ve uygulamalarına katkı
sağlamayı amaçlaması açısından önem arz etmektedir.
|
Hatice Tezer Asan, Engin Asan |
58 |
Sözlü Bildiri
|
Erken Okuryazarlık ile İlgili Bilimsel Çalışmaların Gözden Geçirilmesi
Erken Okuryazarlık ile İlgili Bilimsel Çalışmaların Gözden Geçirilmesi
Yazarlar: Murat Hikmet Açıkgöz, Meral Melekoğlu
Erken Okuryazarlık İle İlgili Bilimsel Çalışmaların Gözden Geçirilmesi Özel Eğitim Öğretmeni Murat Hikmet AÇIKGÖZ & Dr. Öğr. Üyesi Meral MELEKOĞLU Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Özel Eğitim Bölümü Özet Okuma yazma becerisi, gün geçtikçe ve teknolojik gelişmelerle birlikte birey ve toplum için oldukça kritik becerilerden birisi haline gelmiştir. Bireyin bu beceriyi öğrenmesine zemin hazırlayan önkoşul beceriler, alanyazında erken okuryazarlık becerileri olarak adlandırılmaktadır. Erken okuryazarlık becerileri fonolojik farkındalık, kelime dağarcığı, harf bilgisi, sözel dil ve yazı farkındalığı olarak bilinmektedir. Yapılan araştırmalar şunu göstermektedir ki erken okuryazarlık becerileri iyi düzeyde olan çocukların, ileriki okuma başarıları da aynı oranda iyi düzeyde olmaktadır. Bu çalışmada, ulusal alanyazında son 10 yılda hakemli dergilerde yayımlanan erken okuryazarlık ile ilgili araştırmalar bazı değişkenler açısından incelenmiştir. Ulaşılan makaleler için araştırma dahil etme kriterleri; a) ulusal alanyazında yer alması, b) hakemli bir dergide yayımlanmış olması ve c) son 10 yıl içerisinde yayımlanmış olmasıdır. Bu araştırma nitel araştırma modeli ile desenlenmiş olup verilerin analizinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırmaya dahil edilen makaleler (a) araştırmanın amacı, (b) araştırma modeli, (c) katılımcı özellikleri, (d) veri toplama araçları, (e) bulgular açısından değerlendirilmiştir. Araştırma sonucuna göre, erken okuryazarlık becerilerinin etkilendiği değişkenlerin anlaşılmasını ve bu becerilerin geliştirilmesini hedefleyen uygulamaya dönük son yıllarda yapılan araştırma sayısı oldukça sınırlı sayıdadır. Diğer bir taraftan ulaşılan makaleler şunu göstermektedir ki, son yıllarda erken okuryazarlık becerilerini ölçmek amacıyla geliştirilen oldukça sınırlı sayıda test bulunmaktadır. Araştırmacılara, erken okuryazarlık becerilerini etkileyen ve yordayıcısı olan değişkenlerin daha iyi anlaşılması ve bu becerilerin geliştirilmesinin daha etkili ve verimli hale gelmesi için bu sınırlı çalışmalara yeni değişkenleri ve yöntemleri test ederek katkılarda bulunmaları önerilebilir. Yine ilgili araştırmacılara erken okuryazarlık becerilerini ölçmede yeni ve farklı bakış açılarla hazırlanmış ölçme araçlarının geliştirilmesi önerilebilir.
|
Murat Hikmet Açıkgöz, Meral Melekoğlu |
66 |
Sözlü Bildiri
|
Eş Zamanlı İpucu Yöntemi ile Resimli Kartlar Kullanılarak Tuvalet Kullanma Becerisi Öğretiminin Etkililiği
Eş Zamanlı İpucu Yöntemi ile Resimli Kartlar Kullanılarak Tuvalet Kullanma Becerisi Öğretiminin Etkililiği
Yazarlar: Emine Eratay, Nazım Alagöz
Bu araştırmada, kaynaştırma eğitimine devam eden işitme yetersizliği olan öğrencilere verilen destek eğitim hizmetlerinin öğretmen görüşlerine göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Isparta ilinde bulunan ilkokul ve ortaokul kademesinde görev yapan öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini, evreni oluşturan ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden, yirmi okuldan 19’ u kadın ve 16’ sı erkek olmak üzere toplam 35 öğretmen oluşturmaktadır. Veri toplama sürecinde araştırmacı tarafından literatür taraması yapılarak geliştirilmiş likert tipi anket kullanılmıştır. Anketin güvenirlik katsayısı 0,822 olarak hesaplanmıştır. Elde edilen verilerin analizi spss programı kullanılarak yapılmış olup, frekans ve yüzde analizinden faydalanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğretmenlerin destek eğitim konusunda lisans eğitimi boyunca yeterli eğitim almadıkları, buna karşılık meslek yaşamında destek eğitim konusunda yeterli düzeyde kurs ve seminere katıldıkları, destek eğitim konusundaki mevzuatı inceledikleri, destek eğitimde bireyselleştirilmiş eğitim programını uygulamada yetersiz oldukları, kaynaştırma öğrencilerinin ölçme ve değerlendirme süreçlerine önem verdikleri, ölçme ve değerlendirmeyi öğrencilerin kişisel özelliklerine uygun yaptıkları, kaynaştırma eğitiminde kullanılan yöntem ve teknikler konusunda yeterli bilgiye sahip oldukları, bunun yanında kaynaştırma ve destek eğitim hizmetlerinde okul paydaşları ile işbirliği içinde bulundukları tespit edilmiştir.
|
Emine Eratay, Nazım Alagöz |
145 |
Sözlü Bildiri
|
Fonolojik Farkındalık Becerilerini Geliştirmeye Yönelik Uygulamalar
Fonolojik Farkındalık Becerilerini Geliştirmeye Yönelik Uygulamalar
Yazarlar: Gülefşan Özge Kalaycı, Özlem Diken
Okuma-yazma ile güçlü bir ilişkisi bulunan ve sözlü bir dil becerisi olan fonolojik farkındalık, sözcüğü oluşturan ve gelişen sesleri manipüle etme, tanıma, ayırma ortak seslerin kullanıldığı sözcükleri fark etme görevleri ile ilişkili bir beceri olarak tanımlanmaktadır. Fonolojik farkındalık becerisi okul öncesi dönemde kazanılmakta ve okuma yazma gelişimini kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla okumanın edinilmesi süreçlerini ele alan araştırmalarda, fonolojik farkındalık bilgi ve becerilerinin, okumanın başarılı bir şekilde gerçekleşebilmesi adına güçlü bir yordayıcı olduğu vurgulanmaktadır. Kuram ve uygulamalara dayanan araştırmalarda fonolojik farkındalık becerilerinin belirli bir gelişimsel sırayı takip ettiği ve okuma güçlüğü yaşayan çocuklarda da bu sıranın değişmeden izlendiği ifade edilmiştir. Bu çerçevede mevcut bildirinin amacı, erken dönem fonolojik farkındalık becerileri ve bu becerilerin gelişimi hakkında bilgi vermek, alanyazında yer alan mevcut fonolojik farkındalık programlarını incelemektir. İncelenen programlar ışığında, fonolojik farkındalık becerilerini geliştirmeye yönelik örnek uygulamalar paylaşılacak ve çocuklarda fonolojik farkındalık becerilerinin geliştirilmesine yönelik önerilerde bulunulacaktır.
|
Gülefşan Özge Kalaycı, Özlem Diken |
85 |
Sözlü Bildiri
|
Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeli Öğrencilerin ve Türk Öğrencilerin Bütünleştirme Kapsamında Akran Etkileşimlerinin İncelenmesi
Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeli Öğrencilerin ve Türk Öğrencilerin Bütünleştirme Kapsamında Akran Etkileşimlerinin İncelenmesi
Yazarlar: İnci Merve Güvenç, Latife Özaydın
Türkiye genelinde 600 binin üzerinde Suriyeli öğrenci Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda eğitimlerine devam etmektedir. Gaziantep, Suriyeli öğrencilerin hem örgün eğitim hem de yükseköğretimde en yoğun olduğu illerden biridir. Ancak lise döneminde Suriyeli öğrencilerin okullaşma oranının düşük olduğu ve eğitim gören öğrenciler arasında kız çocuklarının az olduğu bilinmektedir. Suriyeli öğrencilerin eğitimlerine dönük çalışmalar son yıllarda giderek artmıştır. Bu çalışmaların bulguları öğrencilerin sosyal uyum problemlerinin öncelikli sorun olduğunu göstermektedir. Savaş ve göçe tanıklık eden Suriyeli gençlerin Türk öğrencilerle bir arada eğitim gördüklerinde olumsuz akran etkileşimlerin yaşandığı bilinmektedir. Olumlu akran etkileşiminin sadece öğrencilerin akademik başarılarının arttırılmasında değil; güvenli bir öğrenme ortamının oluşturulmasında, şiddet ve zorbalık davranışlarının azaltılmasında, olumlu sosyal davranışların geliştirilmesinde ve sosyal uyumlarında etkili olacağı düşünülmektedir. Suriyeli ve Türk öğrencilerin bir arada eğitim aldığı sınıflarda deneyim sahibi olan birinci araştırmacı bu çalışma ile Suriyeli ve Türk öğrencilerin olumlu akran iletişimlerinin desteklenmesine yönelik bir eylem araştırması yürütmüştür. Araştırmacı Ömer Özmimar Erkek Anadolu İmam Hatip Lisesinde rehber öğretmen olarak görevine devam etmektedir. Okulun %30 undan fazlası farklı uyrukta öğrenciden oluşmaktadır. Suriyeli ve Türk öğrencilerin bir arada bulunduğu sınıflarda yaşanan problem durumların en yakın tanığıdır. Aynı zamanda çalıştığı kurumdaki sorunlara çözüm üretebilecek pozisyonda olduğu için bu çalışma eylem araştırması olarak yürütülmektedir. Eylem araştırmasının ilk aşaması Suriyeli ailelerin ve gençlerin tercih ettiği bir erkek imam hatip lisesinde Türk öğrencilerle bir arada eğitim gören her iki grup öğrencinin akran ilişkilerine yönelik görüşlerini incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç çerçevesinde yanıt aranan sorulardan bir tanesi şöyledir: a) Suriyeli ve Türk öğrencilerin bir arada bulunduğu sınıflarda gençlerin arkadaşları ile iletişimleri hakkındaki görüşleri nelerdir? Araştırma çok kültürlü eğitim ortamına sahip Gaziantep-Şahinbey/Ömer Özmimar Erkek Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde gerçekleştirilmiştir. Araştırma yapılacak her bir sınıfta 15 Türk 15 Suriyeli öğrenci vardır. Bu sınıflardan birinde bedensel yetersizliği olan bir Suriyeli öğrencide bulunmaktadır. Eylem araştırmasının ilk aşaması olarak Suriyeli ve Türk öğrencilerin akran ilişkilerine yönelik görüşleri Sınıf İklimi Envanteri kullanılarak incelenmiştir. Ölçek 18 maddeden oluşan, 5'li likert tipi bir öz bildirim ölçeğidir. Envanterden elde edilecek puanlar 18 ile 90 arasında değişmektedir. Ölçek 45 Suriyeli ve 45 Türk öğrenciye uygulanmıştır. Elde edilen nicel veriler istatistiksel analiz ile değerlendirilmiştir. Araştırmanın bulguları Suriyeli öğrencilerin sınıfta kendilerini güvende hissetmedikleri, akranları ile iletişimlerinde güçlük yaşadıkları yönünde Türk öğrencilere göre anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Elde edilen bulgular doğrultusunda Suriyeli ve Türk öğrencilerin akran etkileşimlerinin güçlendirilmesi yönünde bir sosyal beceri programı oluşturulmuştur.
|
İnci Merve Güvenç, Latife Özaydın |
86 |
Sözlü Bildiri
|
Geleneksel Türk Masallarının Kapsayıcılık Açısından İncelenmesi
Geleneksel Türk Masallarının Kapsayıcılık Açısından İncelenmesi
Yazarlar: Berfin Çelik, Aybüke Dayanç, Sonnur Işıtan
Bu araştırmada geleneksel Türk Masallarını Kapsayıcılık (Toplumda dezavantaja sahip tüm grupları içerme) açısından incelemek amaçlanmıştır. Nitel araştırma deseninde yürütülen çalışmada Türk Masallarını inceleyen değerli bilim insanları Naki Tezel'in (2001) “Türk Masalları" isimli kitabındaki 54 masal ile Eflatun Cem Güney'in (2009) “Evvel Zaman İçinde" isimli kitabındaki 9 masal olmak üzere toplam 63 masalda yer alan karakterler incelenerek içerik analizi yapılmıştır. Çalışma sonunda masallarda özel gereksinimli bireylerden çok az bahsedildiği, özel gereksinimli olma dışında kapsayıcı eğitim açısından ele alınabilecek diğer dezavantajlı bireylerden ( farklı kültür, hasta olma vb) de bahsedildiği bulunmuştur. Masallarda genel olarak özel gereksinimli bireylerin fiziksel unsurlarının çirkinlik olarak gösterildiği saptanmıştır. Çalışma kapsamında masalların kapsayıcılık açısından derinlemesine incelemesine devam edilmektedir. Masallarda yer alan karakterler ve olaylar kapsayıcılık açısından detaylı bir şekilde değerlendirecektir.
|
Berfin Çelik, Aybüke Dayanç, Sonnur Işıtan |
215 |
Sözlü Bildiri
|
gelişimsel yetersizliği olan bireyler ve aileleri
gelişimsel yetersizliği olan bireyler ve aileleri
Yazarlar: Ömer Cebeci
Engelli bir bireye sahip olacağını öğrenen ailenin içerisinde bulunduğu süreç ve süreç içerisinde eşlerin aile büyüklerinin ve çevrenin yaklaşımları ile alakalı doğru bilinen yanlışların ortaya konulması bildirinin genel amaçlarındadır. Ayrıca hamilelik döneminde yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenler ile doğum sonrası gelişimsel yetersizliğe sahip bireyin bakımı ile ilgili detaylı çalışmaların varlığı ailelere ve öğretmenlere aktarılmalıdır.Doğru yaklaşım modeli geliştirilerek zaman kaybetmeden öncelikle ev temelli yaklaşımlar ile evde eğitim başlamalıdır.Doğru bir okul öncesi eğitime hazırlık aşamasıdan geçerken çevre ile etkili iletişim kurulmasının faydaları anlatılacaktır.
|
Ömer Cebeci |
43 |
Sözlü Bildiri
|
Gelişimsel Yetersizliği Olan Çocuklara Yabancılardan Korunma Becerilerinin Kazandırılmasında Akran Ve Animasyon Modelle Sunulan Video Modelle Öğretimin Etkililik Ve Verimliliklerinin Karşılaştırılması
Gelişimsel Yetersizliği Olan Çocuklara Yabancılardan Korunma Becerilerinin Kazandırılmasında Akran Ve Animasyon Modelle Sunulan Video Modelle Öğretimin Etkililik Ve Verimliliklerinin Karşılaştırılması
Yazarlar: Gizem Ergin, Yasemin Ergenekon
Yabancı kişilerin istismar, saldırganlık, kaçırma gibi kötü niyetli girişimlerine karşı korunma, “yabancılardan korunma becerileri” olarak güvenlik becerileri içerisinde yer almaktadır. Alanyazında gelişimsel yetersizliği olan çocukların yabancı kişiler tarafından güvenliklerini tehdit edici durumlarla karşılaşmalarının tipik gelişen çocuklara göre 3,4 kat daha fazla olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle, gelişimsel yetersizliği olan çocuklara yabancı kişilerin saldırganlık ve kaçırma girişimlerinden korunma becerilerinin öğretimi yaşamsal önem taşımakta ve alanyazında önemli bir gereksinim olarak ifade edilmektedir. Bu gereksinimden hareketle bu araştırmanın amacı, gelişimsel yetersizliği olan çocuklara yabancılardan korunma becerilerinin kazandırılmasında akran ve animasyon modelle sunulan video modelle öğretimin etkililik ve verimliliklerini karşılaştırmaktır. Tek-denekli araştırma modellerinden uyarlamalı dönüşümlü uygulamalar modeliyle desenlenen araştırmaya, bir üniversitenin uygulama biriminden destek özel eğitim hizmeti alan 7-9 yaş aralığındaki gelişimsel yetersizliği olan (zihin yetersizliği, down sendromu ve otizm spektrum bozukluğu) üç erkek çocuk katılmıştır. Araştırmada rol alan diğer kişiler ise hedef becerilere ilişkin tuzak davranışları örnekleyen yabancı kişiler, akran model, senaryo bağlamını oluşturmak amacıyla rol alan aileler, araştırmacı ve gözlemcidir. Hedef becerilerin tehditlerin oluştuğu doğal ortamlarda kazandırılması amacıyla video modelle öğretim uygulaması toplum temelli öğretim düzenlemesiyle birlikte sunulmuştur. Bu nedenle araştırmanın tüm evreleri oyun parkı, otopark, market, kafe, otobüs durağı gibi toplumsal ortamlarda gerçekleştirilmiştir. Ayrıca araştırmanın sosyal açıdan önemini ortaya koymak amacıyla gelişimsel yetersizliği olan çocukların ailelerinden öznel değerlendirme yoluyla araştırma sürecine ve sonuçlarına ilişkin sosyal geçerlik verisi toplanmıştır. Araştırmanın etkililik bulguları incelendiğinde akran ve animasyon modelle sunulan video modelle öğretim tüm çocuklarda eşit derecede etkili bulunmuştur. Öğretimi yapılan her iki hedef becerinin eğilim ve düzeyinde ilerleme olmuş, tüm çocuklar her iki hedef beceri için ölçütü karşılayarak edinimi gerçekleştirmişlerdir. Öğretim oturumları sonlandıktan üç, altı ve dokuz hafta sonra düzenlenen izleme oturumlarında ise edinimi gerçekleşen becerilerin sürdürüldüğü ve edinilen becerilerin öğretim içerisinde kişi, ortam ve zaman bağlamında genellendiği görülmüştür. Araştırmanın verimlilik bulguları incelendiğinde tüm çocuklar animasyon modelle gerçekleştirilen oturumlarda akran modelle gerçekleştirilen oturumlara göre daha az hata yapmışlardır. Süre bağlamında ise tüm çocuklarla akran modelle gerçekleştirilen oturumlar daha hızlı tamamlanmıştır. Bu sonuçlar sunulan iki öğretimin verimliliğine ilişkin genel bir çıkarım yapmayı zorlaştırmaktadır. Ek olarak araştırmanın sosyal geçerlik bulguları gelişimsel yetersizliği olan çocukların ailelerinin araştırmaya ilişkin olumlu görüşleri olduğunu göstermektedir. Alanyazında güvenlik becerilerinin öğretimine yönelik animasyon modelle gerçekleştirilecek etkililik araştırmalarına olan gereksinim halen devam etmektedir. Akran ve animasyon modelin etkililik ve verimliliklerinin karşılaştırıldığı araştırmaların da alanyazını genişleterek katkı sunacağı düşünülmektedir.
|
Gizem Ergin, Yasemin Ergenekon |
47 |
Sözlü Bildiri
|
Gelişimsel Yetersizliği Olan Öğrencilere Doğrudan Öğretim Yöntemiyle İşlevsel Matematik Becerilerin Öğretiminin Etkililiği
Gelişimsel Yetersizliği Olan Öğrencilere Doğrudan Öğretim Yöntemiyle İşlevsel Matematik Becerilerin Öğretiminin Etkililiği
Yazarlar: Oğuz Gürsel, Özer Akgün
Bu araştırmanın amacı, gelişimsel yetersizliği olan öğrencilere doğrudan öğretim yöntemiyle işlevsel matematik becerilerin (buçuk/yarım saatleri söyleme, aynı madeni paraların toplam miktarını söyleme ve kesirleri söyleme/okuma) öğretiminin etkililiğini araştırmaktır. Ayrıca bu çalışmada, becerileri farklı araç-gereçlere genelleme etkisi ve uygulama tamamlandıktan 5, 7 ve 12 gün sonra kalıcılık etkisi araştırılmıştır. Araştırma, tek denekli araştırma yöntemlerinden yoklama evreli davranışlar arası çoklu yoklama modelidir. Araştırma, 9-10 yaşlarında gelişimsel yetersizliği olan 3 öğrenciyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın bağımlı değişkeni, işlevsel matematik becerilerinden buçuk saatleri % 80 düzeyinde, aynı madeni paraların toplam miktarını % 100 düzeyinde ve kesirleri % 100 düzeyinde söyleme becerisidir. Araştırmanın bağımsız değişkeni doğrudan öğretim yöntemidir. Araştırmada hem gözlemciler arası güvenirlik hem de uygulama güvenirliği verisi toplanmıştır. Araştırmanın verileri grafiksel analiz yoluyla analiz edilmiştir. Araştırma bulguları, gelişimsel yetersizliği olan öğrencilere işlevsel matematik becerilerinden buçuk (yarım) saatleri söyleme, aynı madeni paraların toplam miktarını söyleme ve kesirleri söyleme/okuma becerisinin öğretiminde doğrudan öğretim yönteminin etkili olduğunu göstermektedir. Deneklerin öğretim bittikten 5, 7 ve 12 gün sonra işlevsel matematik becerileri korudukları ve farklı araç-gereçlere genelleyebildikleri gözlenmiştir. Araştırmanın sosyal geçerlik bulgularına göre deneklerin sınıf öğretmenleri araştırma hakkında olumlu görüş bildirmişlerdir.
|
Oğuz Gürsel, Özer Akgün |
6 |
Sözlü Bildiri
|
Gelişimsel Yetersizliği Olan Öğrencilere Uyarlanmış Bilişsel Strateji Paketi Kullanılarak Adres Yazma Becerisinin Öğretimi
Gelişimsel Yetersizliği Olan Öğrencilere Uyarlanmış Bilişsel Strateji Paketi Kullanılarak Adres Yazma Becerisinin Öğretimi
Yazarlar: Muhammet Keskin, E. Sema Batu
Bu çalışmada gelişimsel yetersizliği bulunan bireylere ev adresini bağımsız yazma becerisinin öğretimi için uyarlanmış T-M-S-N-İ-İ (Tabloyu incele-Mahalleyi yaz-Sokağı yaz-Kapı numarasını yaz-İlçeyi yaz-İli yaz) bilişsel strateji paketinin etkililiği araştırılmıştır. Bunun yanı sıra katılımcıların öğrendikleri bu beceriyi öğretimin ardından sürdürme ve başka ortam ve kişilere genelleme düzeyleri ile katılımcıların ebeveynlerinin görüşleri alınarak sosyal geçerliğin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın katılımcı grubunu yaşları 9-10 arasında değişen öğrenimlerine ilkokulda devam eden üç gelişimsel yetersizliği bulunan birey oluşturmuştur. Çalışmada tek denekli araştırma modellerinden katılımcılar arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Çalışma sonuçları, tüm katılımcıların ev adreslerini öğrendiklerini ve öğretimin üzerinden beş, on, on beş ve yüz elli gün geçmesinden sonra ev adreslerini bağımsız olarak yazmayı sürdürdüklerini göstermektedir. Katılımcılar okulda öğrendikleri bu beceriyi şehirde bulunan postanede, farklı kişilerle ve farklı araçlarla gerçekleştirerek genellemişlerdir. Çalışmanın sosyal geçerliği hem öznel değerlendirme hem de sosyal karşılaştırma boyutuyla değerlendirilmiştir. Çalışma sonrası katılımcıların ebeveynlerinden elde edilen öznel değerlendirme bulguları ebeveynlerin bu çalışmaya olumlu bakış açısı geliştirdiklerini gösterirken, normal gelişim gösteren akranlar ile gerçekleştirilen yoklama oturumu sonrası elde edilen sosyal karşılaştırma bulguları ise katılımcıların akranlarının düzeyinde ev adreslerini bağımsız yazdıklarına işaret etmektedir.
|
Muhammet Keskin, E. Sema Batu |
147 |
Sözlü Bildiri
|
Görme Engelli Çocukların Ziyaret Ettikleri Müzeye Dair Görüşlerinin İncelenmesi
Görme Engelli Çocukların Ziyaret Ettikleri Müzeye Dair Görüşlerinin İncelenmesi
Yazarlar: Emin Demir, Aysel Köksal Akyol
Bu araştırmada, görme engelli çocukların ziyaret ettikleri müzeye dair görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseninde gerçekleştirilmiştir. Görme engelli bireyler için özel düzenlenmiş bölümü bulunan Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü Şehit Cuma Dağ Tabiat Tarihi Müzesi’ni ziyaret eden görme engelli çocuklar ile çalışmanın yapılması planlanmıştır. Müze personeli ile iletişime geçilmiş ve müzenin görme engelliler bölümü için ziyaretçi sayısının sınırlı olduğu öğrenilmiştir. Ankara il sınırları içinde bulunan görme engelliler ortaokulu personeli ile görüşülmüş ve gerekli izinlerin alınmasından sonra daha önce müze ziyareti yapan 5 çocuk ve daha önce müze ziyareti yapmayan 5 çocuk olmak üzere toplam 10 çocuğun müze ziyareti yapmaları sağlanmıştır. Müze ziyaretinden sonra amaçlı örnekleme yöntemiyle belirlenen bu çocuklar ile görüşme yapılmıştır. Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler, MAXQDA nitel veri analiz programı yardımıyla içerik analizine tabii tutulmuştur. Araştırma sonucunda çocuklar tabiat tarihi müzesiyle ilgili olarak hayvanları inceleme, fosilleri tanıma, materyallere dokunma fırsatı bulduklarını ifade etmişlerdir. Araştırmada çocukların en çok dokunulabilen materyallerden etkilendikleri, çocukların müze gezisini beğenmelerinde dokunulabilen materyallerin etkili olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular doğrultusunda uygulamacılara ve araştırmacılara yönelik öneriler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Görme engelli çocuklar, müze, müzede eğitimBu araştırmada, görme engelli çocukların ziyaret ettikleri müzeye dair görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseninde gerçekleştirilmiştir. Görme engelli bireyler için özel düzenlenmiş bölümü bulunan Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü Şehit Cuma Dağ Tabiat Tarihi Müzesi’ni ziyaret eden görme engelli çocuklar ile çalışmanın yapılması planlanmıştır. Müze personeli ile iletişime geçilmiş ve müzenin görme engelliler bölümü için ziyaretçi sayısının sınırlı olduğu öğrenilmiştir. Ankara il sınırları içinde bulunan görme engelliler ortaokulu personeli ile görüşülmüş ve gerekli izinlerin alınmasından sonra daha önce müze ziyareti yapan 5 çocuk ve daha önce müze ziyareti yapmayan 5 çocuk olmak üzere toplam 10 çocuğun müze ziyareti yapmaları sağlanmıştır. Müze ziyaretinden sonra amaçlı örnekleme yöntemiyle belirlenen bu çocuklar ile görüşme yapılmıştır. Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler, MAXQDA nitel veri analiz programı yardımıyla içerik analizine tabii tutulmuştur. Araştırma sonucunda çocuklar tabiat tarihi müzesiyle ilgili olarak hayvanları inceleme, fosilleri tanıma, materyallere dokunma fırsatı bulduklarını ifade etmişlerdir. Araştırmada çocukların en çok dokunulabilen materyallerden etkilendikleri, çocukların müze gezisini beğenmelerinde dokunulabilen materyallerin etkili olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular doğrultusunda uygulamacılara ve araştırmacılara yönelik öneriler sunulmuştur.
|
Emin Demir, Aysel Köksal Akyol |
202 |
Sözlü Bildiri
|
Görme Engelli Kadınların Eğitimi: Üreme Sağlığı
Görme Engelli Kadınların Eğitimi: Üreme Sağlığı
Yazarlar: Aylin Taner, Özlem Demirel Bozkurt
Görme engelli kadınlara maketlerle uygulamalı üreme sağlığı eğitimi verilerek, bilgi düzeylerini arttırmak ve farkındalık yaratmaktır. Araştırma, ön test - son test, tek gruplu, yarı-deneysel desende yapılmıştır. Eğitimler, İzmir ve Manisa İllerinde bulunan görme engelli dernekleri ve özel rehabilitasyon merkezlerinde gönüllü 30 görme engelli kadın ile Mart-Nisan 2019 tarihleri arasında yürütülmüştür. Engelli bireylerin grup eğitimlerinin en fazla 10-12 katılımcı ile yapılması gerektiği belirtildiğinden, 10 katılımcı ile pilot çalışma yapılmıştır. Bu çalışma ile planlı üreme sağlığı eğitimi için en az 2 eğitimci olması ve gruplardaki kişi sayısının 8 ya da altında olması gerektiği anlaşılmıştır. Yapılan power analiz ile %95.0 güven aralığında (α=0.05), %80 güç ile katılımcı sayısı belirlenmiştir. Üreme sağlığı eğitim programı hazırlanırken literatür doğrultusunda araştırmacı tarafından altı konu başlığından oluşan bir eğitim kitapçığı hazırlanmış, seslendirilmiş ve eğitim sonunda katılımcılara CD olarak dağıtılmıştır. Konu başlıklarına göre bilgiye yönelik hedefler belirlenmiştir. Belirlenen 25 hedef doğrultusunda Belirtke Tablosu hazırlanmıştır. Hedeflere yönelik hazırlanan bilgi soruları için uzman görüşleri alınmıştır. Kadınların uygunluk durumuna göre yarım günlük, grup eğitimi düzenlenmiştir. Grup eğitimleri masa etrafında oturma düzeninde ayarlanmış, en az iki eğitimci ve iki bağımsız işaretleyici ile yürütülmüştür. Uygulamalı olan her konu için eğitim süresi 30-40 dakika sürmüştür. Eğitim yöntemi olarak; anlatım, soru-cevap, beyin fırtınası tekniği, dokunsal model ve maketler ile demonstrasyon, veri toplamada da yüz yüze görüşme yöntemi kullanılmıştır. Ön-test ve son-test verilerini toplamak için katılımcılar ile birlikte geliştirilen “parmak gösterme metodu” kullanılmıştır. Ülkemizde görme engelli kadınlar ile yapılmış uygulamalı bir üreme sağlığı eğitimine rastlanılamamış olması, bu araştırmanın özgün değerini oluşturmaktadır. Çalışmada, kadınların %73.3’ü daha önce üreme sağlığı konusunda bilgi ve danışmanlık almamış, alanların %46.7’si ise bilgilerini yeterli bulmadığı belirlenmiştir. Kadınların üreme sağlığı ön test puanları en düşük 5, en yüksek 24’dür. Son test puanları en düşük 22, en yüksek 25’dir. Üreme sağlığı ön test ve son test puan ortalamaları arasındaki fark önemlidir (p<0.05). Kadınların engel durumunun %56.7’si doğuştandır ve görme engelinin nedeni çoğunlukla (%66.7) tavukkarası’dır. Kadınların %73.3’ünün düzenli olarak yıllık jinekolojik muayene yaptırmadığı, %50.0’sinin üreme sağlığına yönelik sorun yaşadığı ve yaşanan sorunun en fazla enfeksiyon (%33.3) olduğu görülmüştür. Kadınların %57.1’i engelli anne olmanın en çok “çocuk bakımının zor olması ve başkasına ihtiyaç duyulması” nedeni ile zor olduğunu belirtmiştir. Engelli anne olmanın zorlukları nedeni ile çocuk doğurma konusunda kadınların çekince yaşadığı görülmektedir. Araştırmadan elde edilen verilere göre eğitim öncesinde kadınların üreme sağlığı konusunda bilgilerinin yetersiz olduğu, işitsel, kokusal ve dokunsal materyaller kullanılarak verilen planlı üreme sağlığı eğitiminin bilgi düzeylerini artırdığı ve katılımcıların eğitimden memnun kaldıkları bulunmuştur. Eğitimlerin, verimli olabilmesi için 3 veya 5 kişilik küçük gruplar halinde olması, halk diline uygun, tıbbi terimlerden arınmış, anlaşılır, sade ve akıcı bir dille hazırlanması önerilir. Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde, engelli bireylerin öz bakım becerilerini geliştirmek amacıyla düzenlenen eğitim programları içerisinde üreme sağlığı ve cinsel sağlık eğitimlerinin yer alması ve bu eğitimlerin sağlık çalışanları ile işbirliği içinde yürütülmesi önerilebilir. Sağlık hizmetlerinin ses kaydı, dokunsal materyal veya braille alfabesi ile yazılmış materyallerle birlikte geliştirilmesi, görme engelliler için ulaşılabilirliğin arttırılması gerekmektedir.
|
Aylin Taner, Özlem Demirel Bozkurt |
152 |
Sözlü Bildiri
|
Hafif Düzey Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilere Problem Çözme Becerilerinin Öğretiminde Reader Stratejisinin Etkililiğinin Belirlenmesi
Hafif Düzey Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilere Problem Çözme Becerilerinin Öğretiminde Reader Stratejisinin Etkililiğinin Belirlenmesi
Yazarlar: Ahmet Serhat Uçar, Alpaslan Karabulut, Yusuf Yılmaz
Bu araştırmanın amacı, hafif düzey zihin yetersizliği olan öğrencilere, problem çözme becerisinin öğretiminde, READER stratejisinin etkililiğini incelemektir. Araştırmada katılımcıların READER stratejisi ile problem çözme yöntemini uygulama sona erdikten sonra koruma düzeylerinin ve bu beceriyi bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren sınıflama problemlerine genellemeleri üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada katılımcıların belirlenmesi sürecinde bazı ölçütler kullanılmıştır. Bunlar; hafif düzey zihin yetersizliği tanısının bulunması, okuduğunu anlama becerisine sahip olması, eldeli toplama işleminde en az %80 doğrulukta işlem yapması ve onluk bozma gerektiren çıkarma işleminde en az %80 doğrulukta işlem yapmasıdır. Araştırmada Eskişehir ilinde MEB’e bağlı bir okulda eğitimine devam eden üç erkek öğrenci yer almıştır. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden denekler arası çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırma sürecinde READER stratejisine dayalı olarak planlanan öğretim oturumları düzenlenmiştir. Öğretim oturumlarında bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren değişim matematik problemleri kullanılmıştır. Her öğretim oturumu sonrası yoklama oturumları düzenlenerek değerlendirme formları aracılığıyla öğrenci performanslarındaki değişim kayıt altına alınmıştır. Araştırma verileri grafiksel analiz yoluyla incelenmiştir. Bulgular READER stratejisinin hafif düzey zihin yetersizliği olan öğrencilerin bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren değişim problemlerini çözmelerinde etkili olduğunu ve bu değişimi 1, 3 ve 5 hafta sonra sürdürdüklerini göstermektedir. Genelleme verileri ise katılımcıların tamamının READER stratejisi ile problem çözme becerisini bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren sınıflama problemlerine genelleyebildiğini göstermektedir. Anahtar kelimeler; zihin yetersizliği, problem çözme, reader stratejisi
|
Ahmet Serhat Uçar, Alpaslan Karabulut, Yusuf Yılmaz |
224 |
Sözlü Bildiri
|
Hafif Düzey Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilere Problem Çözme Becerilerinin Öğretiminde Star Stratejisinin Etkiliğinin Belirlenmesi
Hafif Düzey Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilere Problem Çözme Becerilerinin Öğretiminde Star Stratejisinin Etkiliğinin Belirlenmesi
Yazarlar: Alparslan Karabulut, Ahmet Serhat Uçar, Yusuf Yılmaz
Bu araştırmanın amacı, hafif düzey zihin yetersizliği olan öğrencilere, problem çözme becerisinin öğretiminde, STAR stratejisinin etkililiğini incelemektir. Çalışmada ayrıca katılımcıların STAR stratejisi ile problem çözme yöntemini uygulama sona erdikten sonra koruma düzeylerinin ve bu beceriyi bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren sınıflama problemlerine genellemeleri üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada yer alan katılımcıların belirlenmesinde hafif düzey zihin yetersizliği tanısının bulunması, okuduğunu anlama, eldeli toplama işleminde en az %80 doğrulukta işlem yapma ve onluk bozma gerektiren çıkarma işleminde en az %80 doğrulukta işlem yapma ölçütleri kullanılmıştır. Katılımcılar Eskişehir ilinde MEB’e bağlı bir okulda eğitimine devam eden iki kız bir erkek öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden denekler arası çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırma sürecinde STAR stratejisine dayalı olarak planlanan öğretim oturumları düzenlenmiştir. Öğretim oturumlarında bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren değişim matematik problemleri kullanılmıştır. Öğretim oturumlarının ardından yoklama oturumları düzenlenerek değerlendirme formları aracılığıyla öğrenci performanslarındaki değişim kayıt altına alınmıştır. Katılımcılarla gerçekleştirilen öğretim ve değerlendirme oturumları birebir eğitim şeklinde gerçekleştirilmiştir. Problem çözme becerisinin öğretiminde, STAR stratejisinin etkililiği grafiksel analiz yoluyla incelenmiştir. Araştırma bulguları STAR stratejisinin hafif düzey zihin yetersizliği olan öğrencilerin bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren değişim problemlerini çözmelerinde etkili olduğunu ve bu değişimi 1, 3 ve 5 hafta sonra sürdürdüklerini göstermektedir. Ayrıca katılımcıların tamamı STAR stratejisi ile problem çözme becerisini bir aşamalı toplama ve çıkarma işlemi içeren sınıflama problemlerine genelleyebilmiştir.
|
Alparslan Karabulut, Ahmet Serhat Uçar, Yusuf Yılmaz |
120 |
Sözlü Bildiri
|
ICF Eğitim Modülünün, Profesyonellerin Kaynaştırmaya Yönelik Düşüncelerine Etkisi
ICF Eğitim Modülünün, Profesyonellerin Kaynaştırmaya Yönelik Düşüncelerine Etkisi
Yazarlar: D. Melek Er Sabuncuoğlu, Manfred Pretis, Silvia Kopp Sixt, Katerina Todorova
ICF (İşlevsellik, Yeti Yitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırılması, Dünya Sağlık Örgütü DSÖ - 2001), Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme stratejileri doğrultusunda, sağlık sorunu olan bireyin durumunu tanımlamak için kullanılan ortak bir dildir. ICF, sosyal bütünleştirmeyi, uluslararası/sektörler arası karşılaştırma yapabilme imkanını arttırdığı, anlamlı aktivitelerle ebeveynlerin ve öğrencilerin katılımına odaklandıdır. Bu sebeple ICF, pek çok Avrupa Birliği ülkesinde öğrenme temelli teknikler ve deneyimlerle yürütülen bir problem çözme yöntemi olarak öngörülmektedir. ICF engelliği (özel gereksinimi) evrensel bir insan deneyimi olarak görür ve bu deneyimi yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde yaygınlaştırır. Bunun yanında ICF, bireyin becerilerini yaş, psikolojik testler ve okul müfredatıyla bağlantılı olarak değerlendirmeyi destekleyen bir sistemdir. Okullarda ICF kullanımı, öğretmenlerin yeni yeterlilikler ve beceriler kazanmasını gerektirir. Bu beceri ve yeterlilikler; ICF hakkında bilgi sahibi olmak, farklılıklara hitap etmek, sinerji yaratmak ve dışlanmaktan ya da okul/toplum bütçelerini aşmaktan kaçınmak için ihtiyaçlar ile sunulan hizmetleri eşlemektir. Katılım ve sosyal bütünleşme, engelliliği (özel gereksinimi), insan ve çevre arasındaki bir etkileşim olarak tanımlamayı arttırmaktadır: akranları, özel gereksinimi olan bireyin YAPABİLDİKLERİNİ anlarlar. "Okullarda Ortak Dil Kullanımı Projesi”, bütünleştirme okulu ile ICF’nin kullanıldığı veya bilindiği diğer sektörler arasında köprü kurar. Daha önce gerçekleştirilen AB ICF projesi okul öncesi dönemde (www.icf-trainin.eu ) ve sağlık hizmetlerinde (www.icfcy-meduse.eu) farkındalığın arttırılması ve eğitim modülleri üzerinde odaklanmıştır Proje kapsamında okullarda özel gereksinimi olan çocuklarla çalışan öğretmenlere yönelik bir eğitim modülü hazırlanmıştır. Modül dört bölüm ve bir müfredattan oluşmaktadır. Proje ekibinde bulunan akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve öğretmenler tarafından hazırlanan modüllere Almanya (n=28), Avusturya (n=132) ve Türkiye’de (n=59) yapılan pilot çalışmanın sonuçları sunumda paylaşılacaktır.
|
D. Melek Er Sabuncuoğlu, Manfred Pretis, Silvia Kopp Sixt, Katerina Todorova |
60 |
Sözlü Bildiri
|
İki Kere Farklı Olan Öğrencilere Yönelik Son On Yılda Yapılan Çalışmaların Betimsel Olarak İncelenmesi
İki Kere Farklı Olan Öğrencilere Yönelik Son On Yılda Yapılan Çalışmaların Betimsel Olarak İncelenmesi
Yazarlar: Samed Yenioğlu, Büşra Yılmaz Yenioğlu, Kübra Sayar
İki kere farklı (twice exceptional) terimi, özellikle son yıllarda özel yeteneğinin yanı sıra bir sınırlılığı da bulunan bireyleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu terimi ilk kez 2004 yılında James J. Gallagher kullanmıştır. İki kere farklı olan bireylerle ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaların resmi olarak ilk kez 1981 yılında John Hopkins Üniversitesi tarafından yapıldığı görülmektedir. O zamandan beri, iki kere farklı öğrencilerin gereksinimlerini belirlemek ve onlara hizmet etmek için yeni yöntemler ve araçlar oluşturulmak üzere birçok teorik çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmanın amacı, iki kere farklı olan öğrencilere yönelik 2009-2019 yılları arasında ulusal ve uluslararası alanyazında yapılan çalışmaların incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda alanyazında yer alan çalışmalar betimsel olarak taranmıştır. Taramada “iki kere farklı”, “iki kere özel”, “twice exceptional”, “2e”, “gifted with disability”, “learning disability” “learning strategy” anahtar kelimeleri kullanılarak ERIC, EbscoHost, SAGE, Sciencedirect, Academic Search Complete veri tabanları kullanılarak konuyla ilgili hakemli dergilerde yayınlanmış 41 makaleye ulaşılmıştır. Betimsel analize dahil etme ölçütleri olarak, (a) iki kere farklı olarak özel yetenek ve öğrenme güçlüğü içermesi, (b) hakemli dergilerde yayınlanmış makaleler olması ve (c) 2009-2019 yılları arasında yayımlanmış olması belirlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen araştırmalar, araştırmanın amacı, araştırma yöntemi, araştırmada yer alan katılımcılar ve özellikleri, bağımlı ve bağımsız değişkenler, veri toplama araçları ve bulgular kapsamında incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular ortaya konularak tartışılmış ve öneriler sunulmuştur.
|
Samed Yenioğlu, Büşra Yılmaz Yenioğlu, Kübra Sayar |
128 |
Sözlü Bildiri
|
İkinci Sınıfa Devam Eden Otizm Spektrum Bozukluğu Olan ve Tipik Gelişen Çocukların Okuma Akıcılıklarının Ve Okuduğunu Anlama Becerilerinin Karşılaştırılması
İkinci Sınıfa Devam Eden Otizm Spektrum Bozukluğu Olan ve Tipik Gelişen Çocukların Okuma Akıcılıklarının Ve Okuduğunu Anlama Becerilerinin Karşılaştırılması
Yazarlar: Meral Çilem Ökcün Akçamuş, Yasemin Keyvan, Cevriye Ergül, Emre Tamur
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocuklarda, bilişsel ve dil gelişimlerinde olduğu gibi okuma becerilerinde heterojen bir yapı görülmektedir (Asberg, Kopp, Berg-Kelly, & Gillberg, 2010; McIntrye ve diğ., 2017; Nation, Clarke, Wright, & Williams, 2006). Sözcük çözümlemede, okuduğunu anlamaya göre görece daha başarılı olmalarına rağmen (Newman ve diğ., 2007) bazılarının sözcük çözümlemede çok düşük performans gösterdiği, bazılarının ise normal sınırlarda performans gösterdiği gözlenmektedir (Henderson ve diğ., 2014; Nation ve diğ. 2006, Rickets ve diğ., 2013). Buna karşın, OSB olan çocukların tümünde okuduğunu anlamada güçlükler görülmektedir (Asberg, Kopp, Berg-Kelly, & Gill, 2010). OSB olan çocuklarda da tipik gelişen çocuklara benzer biçimde okuma becerileri akademik başarıda önemli bir rol oynamakta (Whalon, Al Otabia & Delano, 2009) ve çocukların okuduğunu anlama becerilerinde yaşadıkları güçlükler yazılı bilgilere erişimlerini, dolayısıyla öğrenmelerini önemli ölçüde engellemektedir (McIntre ve diğ., 2017). Uluslararası alanyazında OSB olan çocukların okuma ve okuduğunu anlama becerilerini inceleyen birçok araştırma bulunurken, Türkçe konuşan çocuklarda bu becerileri aynı yaş düzeyindeki tipik gelişim gösteren çocuklarla karşılaştıran bir araştırmaya ulaşılamamıştır. Oysa OSB olan çocuklarda bu beceri düzeylerinin belirlenmesi ve yaşadıkları güçlüklerin tanımlanması onlara sunulacak müdahale programlarının içeriğinin planlanması sürecinde son derece önemlidir. Bu araştırmada anadili Türkçe olan ve ikinci sınıfa devam eden OSB’li çocukların okuma becerilerinin ve okuduğunu anlama becerilerinin, sınıf düzeyi ve yaşa göre eşleştirilmiş tipik gelişim gösteren akranlarıyla karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Araştırmanın katılımcıları ikinci sınıfa devam eden 15 OSB olan ve 15 tipik gelişim gösteren çocuktan oluşmaktadır. OSB olan çocukların yaşları 87 ile 100 ay arasında (Ort=93.64, SS=4.58) tipik gelişim gösteren çocukların yaşları ise 87 ile 99 ay arasında (Ort=93.43, SS=4.26) dağılım göstermektedir. Araştırmada çocukların okuma becerileri Ankara Okuma Yazma Değerlendirme Bataryasının (Ergül ve diğ., 2019) Anlamlı Sözcük Okuma, Anlamsız Sözcük okuma, Fonetik Analiz, Metin Okuma Alt testleriyle, okuduğunu anlama becerileri ise aynı bataryanın Metin Anlama, Cümle Doğruluğu ve Boşluk Doldurma Alt testleri ile değerlendirilmiştir. İki grup arasındaki fark bağımsız örneklemler t testi ile incelenmiştir. Analizler sonucunda OSB olan çocuklar ile tipik gelişim gösteren çocukların anlamlı sözcük okuma (t(28)=-1.11, p>.05) ve anlamsız sözcük okuma (t(28)=-1.66, p>.05) performansları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Metin Okuma (t(28)=-3.35, p<.05) ve Fonetik Analiz testinde (t(28)=-9.07, p<.05) ise OSB olan çocukların tipik gelişim gösteren çocuklara göre daha düşük performans gösterdikleri bulunmuştur. Okuduğunu anlamaya ilişkin ölçümler olan Metin Anlama (t(28)=-9.10, p<.05), Cümle Doğruluğu (t(28)=-3.03, p<.05) ve Boşluk Doldurma (t(28)=-9.88, p<.05) testlerinde de gruplar arası farkın anlamlı olduğu, OSB olan çocukların tipik gelişim gösteren çocuklara göre daha düşük performans gösterdikleri bulunmuştur. Bu araştırmanın bulguları, OSB olan çocukların aynı sınıf düzeyindeki ve aynı yaştaki tipik gelişim gösteren akranları ile karşılaştırıldıklarında, sözcük okuma becerilerinde benzer performans gösterdiklerini, bununla birlikte metin okuma ve fonetik analiz gibi görevlerde akranlarına göre güçlük yaşadıklarını göstermektedir. Buna ek olarak alanyazında daha önce yapılan araştırmalarla tutarlı olarak OSB olan çocukların okuduğunu anlama becerilerinde güçlük yaşadıklarını ortaya koymaktadır.
|
Meral Çilem Ökcün Akçamuş, Yasemin Keyvan, Cevriye Ergül, Emre Tamur |
209 |
Sözlü Bildiri
|
İlköğretim Kaynaştırma Uygulamalarında Sınıf İçi Geçişleri Kolaylaştıran Stratejiler
İlköğretim Kaynaştırma Uygulamalarında Sınıf İçi Geçişleri Kolaylaştıran Stratejiler
Yazarlar: Esra Erbaş, Yasemin Ergenekon
Sınıf içi geçişler, öğrencilerin bir etkinlikten başka bir etkinliğe ve/veya bir ortamdan başka bir ortama geçişi olarak tanımlanmaktadır. Kaynaştırma uygulamalarının yürütüldüğü sınıflarda eğitim alan gelişimsel yetersizliği (GY) olan öğrenciler gün içinde bir çok kişi (örn. öğretmen), etkinlik, ders ve ortam arasında farklı geçişler yaşamaktadırlar. İdeal geçişler, fiziksel olarak belirlenen sürede ve bağımsız şekilde bir ortamdan başka bir ortama hareket etmeyi, belirlenen sürede ve bağımsız olarak etkinliklerini tamamlayıp farklı bir etkinliğe geçişi, tamamlanan etkinliklere ait kaynak ve materyalleri yerine koymayı ve/veya yeni etkinliğe ait kaynak ve materyalleri hazırlamayı, sessiz bir şekilde öğretmeni beklemeyi, sınıf dışı ortamlar ve sınıf arasında gidiş-gelişleri uygun bir şekilde gerçekleştirebilmeyi içermektedir. Ancak GY olan öğrencilerin yetersizliklerinden kaynaklı olarak söylenenleri dinleme, muhakeme etme, hafızada tutma, algılamada yaşadıkları zorluklar geçişleri olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle GY grubunun içinde yer alan zihin yetersizliği ve otizm spektrum bozukluğu olan öğrencilerin bu karakteristik özellikleri, öğrencilerin geçişleri gerçekleştirmek için gerekli becerileri edinmelerini zorlaştırabilmekte ve ortamların/rutinlerin değişmesi durumunda uygun davranışlar sergilemelerini engelleyebilmektedir. GY olan çoğu öğrenci geçişlerdeki doğal ipuçlarını anlama yeteneğine sahip değildir. GY olan öğrenciler doğal ipuçlarını izleyemedikleri için ekinlikler ve ortamlar arası geçişler sırasında alışkın olmadıkları rutinler ve beklenmeyen değişikliklerle karşı karşıya kaldıklarında problem davranışlar sergileyebilmekte ya da problem davranışlarında artışlar meydana gelebilmektedir. Öğrenciler yönergeleri göz ardı ederek problem davranışlar sergileyerek veya düzensiz davranarak geçiş zamanlarını uzatabilmektedirler. Bunun yanı sıra GY olan öğrenciler tarafından geçişlere yönelik yönerge ve beklentiler anlamlandırılamadığında geçişler daha zorlu hale gelebilmektedir. Öğrencilerin gösterdiği tepkiler ve geçiş planlamalarındaki aksaklıklar sınıf içi geçişlerin etkili bir şekilde gerçekleşmesini engellemekte, bu süreçte problem davranışlar ortaya çıkabilmekte ve durum akademik etkinlik saatlerinin boşa harcanmasıyla sonuçlanabilmektedir. Sınıf içi geçişlerde harcanan zaman arttıkça akademik etkinlik saatlerinde ve öğretimin etkililiğinde azalma meydana gelmektedir. Öğretmenin akademik etkinlikleri planlaması, öğrenmenin etkili bir şekilde gerçekleşmesi ve başarının artırılması için gerekli olmakla birlikte sınıf içi geçişlerin planlanması ve geçişleri kolaylaştırmada etkili stratejilerin kullanılması da öğrenme ve başarı üzerinde oldukça etkilidir. Alanyazındaki çalışmalar incelendiğinde kaynaştırma uygulamalarında GY olan öğrencilerin sınıf içi geçişlerini kolaylaştırmak ve sınıf atmosferini daha olumlu bir hale getirmek için kullanılabilecek birçok geçiş stratejisi olduğu görülmektedir. Derleme yöntemiyle yapılan bu çalışmada, ilkokul ve ortaokul genel eğitim sınıflarında eğitim gören GY olan öğrencilerin sınıf içi geçişlerde yaşadıkları zorluklar ve geçişleri desteklemek için öğretmenler tarafından kullanılabilecek etkili geçiş stratejileri ele alınarak sınıf içi geçişleri kolaylaştırmak ve desteklemek üzere öğretmenlere kılavuzluk etmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında sınıf içi geçiş stratejileri; olumlu sınıf atmosferi oluşturma, görsel destekler, işitsel destekler, davranış müdahaleleri ve olumlu pekiştireç sunma olmak üzere beş ana başlık altında incelenmiştir. Olumlu sınıf atmosferi oluşturmada; fiziksel ortamın geçişleri kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, sınıf kurallarının belirlenerek sınıf normlarının oluşturulması ve günlük rutinlerin belirlenmesi ele alınmıştır. Görsel desteklerde; görsel etkinlik çizelgesi, saat ve zamanlayıcı kullanımı, video teknolojisine dayalı öğretim uygulamalarına yer verilmiştir. İşitsel destekler başlığı altında sözel hatırlatma/adım adım yönerge verme ve zil/müzik/el çırpma stratejileri açıklanmıştır. Davranış müdahaleleri; işlevsel davranış analizi, olasılık haritası, sosyal öyküler ve akran eşleştirme stratejilerini içermektedir. Olumlu pekiştireç sunmada ise bireysel ve grup temelli olmak üzere pekiştireçlerin sınıf içi geçişlerde kullanımına yer verilmiştir.
|
Esra Erbaş, Yasemin Ergenekon |
18 |
Sözlü Bildiri
|
İlkokul Öğrencilerinin Ders Dışı Davranışları Üzerinde Öğretmenlere Verilen Sınıf Yönetimi Eğitiminin Etkililiği
İlkokul Öğrencilerinin Ders Dışı Davranışları Üzerinde Öğretmenlere Verilen Sınıf Yönetimi Eğitiminin Etkililiği
Yazarlar: Nevin Güner Yıldız, Nermin Elmas
Bu araştırmada, ilkokul öğrencilerinin sınıf içinde sergiledikleri ders dışı davranışlar üzerinde sınıf öğretmenlerine verilen sınıf yönetimi eğitiminin etkililiği incelenmiştir. Tek denekli araştırma modellerinden katılımcılar arası yoklama evreli çoklu yoklama modelinin kullanıldığı araştırmanın katılımcıları Eskişehir Merkezde bir ilkokulda görev yapan üç sınıf öğretmeni ile bu öğretmenlerin öğrencileridir. Araştırma, öğrencilerin ders dışı davranışları nedeniyle hem sınıf yönetiminde hem de öğrenci velilerinden gelen tepkiler nedeniyle öğretmen-veli etkileşiminde zorluklar yaşanan iki birinci sınıf ve bir ikinci sınıfta yürütülmüş; sınıf öğretmenlerine verilen eğitimle öğretmenlerin sınıflarında bulunan öğrencileri aktif bir şekilde derse katmaları ve böylece ders dışı davranışlarını azaltmaları hedeflenmiştir. Araştırmada sınıf öğretmenlerine Güner (2010) tarafından hazırlanan ve kaynaştırma sınıflarında etkili sınıf yönetimi stratejilerini içeren Önleyici Sınıf Yönetimi Eğitim Programı (ÖSYEP) ile sınıf yönetimi eğitimi yapılmış ve eğitimin ardından sınıf gözlemleri yapılarak öğretmenlere sınıf uygulamaları hakkında dönütler verilmiştir. Hem ÖSYEP eğitimi sırasında hem de daha sonra yapılan sınıf gözlemlerinin ardından verilen dönütlerle öğretmenlerin öğretimi tüm öğrencilerinin düzeylerine uygun olarak planlamaları, öğrencilerin ilgisini derste tutabilmeleri, bireyselleştirme ve uyarlamalar yapabilmeleri, problem davranışlar ya da ders dışı davranışlarla uygun şekilde baş edebilmeleri hedeflenmiştir. Araştırmanın verilerini toplamak amacıyla grup davranışlarına ilişkin veri toplamak için kullanılan Planlanmış Etkinlik Kontrolü Kaydına dayalı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan Ders Dışı Öğrenci Davranışları Gözlem Formu kullanılmıştır. Form ile katılımcı öğretmenlerin sınıflarında ders işlenirken veri toplanmış ve her 60 saniyede bir öğrenciler gözlenerek ders dışı davranış sergileyen öğrenci sayısı forma kayıt edilmiştir. Formların incelenmesiyle ders sırasında her bir dakikada ders dışı davranış sergileyen öğrenci yüzdesi hesaplanmış ve her bir ders için ortalama ders dışı davranış yüzdesi elde edilmiştir. Elde edilen veriler grafiklere işlenerek analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları öğretmenlere verilen ÖSYEP eğitiminin öğrencilerin ders dışı davranışlarının azalmasında etkili olduğunu ve öğrencilerin ders dışı davranışlarında görülen azalmanın araştırma tamamlandıktan sonra da sürdüğünü göstermiştir.
|
Nevin Güner Yıldız, Nermin Elmas |
92 |
Sözlü Bildiri
|
İmplant Kullanan 36-66 Ay Arası Okul Öncesi Dönemdeki Çocuklara İfade Edici Dil Becerilerini Kazandırmada Resimli Kartlar ile Yapılan Doğrudan Öğretim Yönteminin Etkililiği
İmplant Kullanan 36-66 Ay Arası Okul Öncesi Dönemdeki Çocuklara İfade Edici Dil Becerilerini Kazandırmada Resimli Kartlar ile Yapılan Doğrudan Öğretim Yönteminin Etkililiği
Yazarlar: Emine Demir, Nazım Alagöz, Bahar Alagöz
Bu araştırmanın amacı, implant kullanan 36-66 ay arası okul öncesi dönemdeki çocuklara ifade edici dil becerilerini kazandırmada resimli kartlar ile yapılan doğrudan öğretim yönteminin etkililiğini belirlemektir Bu araştırmada resimli kartlar kullanılarak doğrudan öğretim yönteminin etkisi incelenmiştir. Araştırma, tek desenli araştırma modellerinden denekler arası çoklu yoklama modeli ile hazırlanmıştır. Deneklere ifade edici dil becerilerinden oluşan 14 farklı replik resimli kartlar hazırlanarak dorudan öğretim yöntemiyle öğretimi gerçekleştirilmiş verilen eğitimlerin aşama aşama sonuçları kaydedilerek verilen eğitimin etkinliği test edilmiştir. Araştırmanın bağımlı değişkeni, deneklerin kendilerini ifade etme becerilerini içeren resimli kartları gösterdiğinde bağımsız olarak repliği %100 oranında bağımsız şekilde ifade etmesi olarak tanımlanmaktadır. Araştırmanın bağımsız değişkeni, resimli kartlar kullanılarak doğrudan öğretim yöntemidir. Çocuklara 5 oturum olarak verilen eğitimlerin olumlu sonuçlar verdiği ve eğitimlere bağlı olarak 3 çocuğun da tam yeterlilik seviyesine ulaştığı görülmektedir. Yapılan ön değerlendirme ve son değerlendirme sonuçlarına göre çocukların üçünün de test edilen 14 repliği bağımsız olarak sözel ifade ettikleri görülmektedir. Ayrıca araştırma bulgularına göre, yoklama oturumundan sonra ki 2 gün, 1 hafta ve 2 hafta sonra gerçekleştirilen izleme ve yoklama oturumlarında deneklerin kalıcılık ve genellemeyi %100 oranında sağladıkları görülmüştür. Araştırmada etkinliği test edilen resimli kartlar kullanılarak gerçekleştirilen doğrudan öğretim yönteminin iafede edici dil becerileri kazandırılmasında başarılı bir yöntem olduğu tespit edilmiştir.
|
Emine Demir, Nazım Alagöz, Bahar Alagöz |
169 |
Sözlü Bildiri
|
İşitme Engelli Bireylerin Eğitim Sorunlarının Betimlenmesi
İşitme Engelli Bireylerin Eğitim Sorunlarının Betimlenmesi
Yazarlar: Hasan Hüseyin Selvi, Kadir Gökgöz, Samet Demirtaş, A. Sumru Özsoy, Mine Göl Güven
Ülkemizde işitme engellilerin eğitimlerinde çeşitli sorunlar yaşandığı bilinmektedir. İşitme engellilere yönelik yapılan araştırmalar genellikle alanda uzman işiten bireyler tarafından yürütülmektedir. Ancak eğitimin sonuçlarından doğrudan etkilenen grup olarak işitme engellilerin eğitim sistemine ilişkin düşünceleri önem taşımaktadır. Bu araştırmada işitme engelli bireylerin ülkemizde işitme engellilere verilen eğitime dair görüşleri ve işitme engelli bireylerin eğitimden beklentilerinin betimlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada karma yöntem uygulanmıştır. Araştırma, İstanbul’da işitme engellilere eğitim veren bir okulda gerçekleştirilmiştir. Öncelikle araştırma izni alındıktan sonra okulda katılımcılarla görüşme yapılmıştır. Görüşme yöntemi olarak odak grup görüşmesi tercih edilmiştir. Odak grup görüşmesinde 7’şer kişiden oluşan 3 odak grup oluşturulmuştur. Bir grup işiten ve işitme engellilerin eğitimiyle ilgilenen kişilerden oluşmaktadır. Bir grup işaret diline yönelik çalışma yapan işitme engellilerden oluşmaktadır. Üçüncü grup ise işitme engellilerin eğitimiyle ilgilenen sivil toplum kuruluşlarında görev alan işitme engelli bireylerden oluşmaktadır. Görüşmelerde günümüzde işitme engellilere verilen eğitim düzeyi ve işitme engellilerin eğitiminin geleceği tartışılmıştır. Katılımcılara sorulan açık uçlu sorularla tartışma moderatör tarafından başlatılmış, görüşme sonunda konuşmalar yazıya geçirilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve bu doğrultuda anket maddeleri oluşturulmuştur. Anket maddeleri işaret diline çevrilerek sosyal medyada uygulanmıştır. Anket maddeleri toplamda 401 kişi tarafından doldurulmuştur. Katılımcıların 348’i işitme engelli diğerleri ise işitme engelli aileye sahip bireylerdir. Anket maddeleri frekans ve yüzde olarak yorumlanmıştır. Araştırma kapsamında iki farklı yöntem dışında gözlem de yapılmıştır. Böylece veri tabanı zenginleştirilerek araştırmanın geçerliği ve güvenirliği arttırılmıştır. Ayrıca konu hakkında maksimum çeşitlilik örnekleminin alınmasına çaba sarf edilmiştir. Böylece geçerlilik ve anlamlılık sağlanmıştır. Ayrıca görüşmeler ve anket sonuçları için Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden uzman görüşü alınmıştır. Geçerliliği arttırmanın yollarından biri uzun süreli etkileşimdir. Bu kapsamda araştırma tamamlanıncaya kadar katılımcılarla etkileşim sürdürülmüştür. Temel sonuçlar ve öneriler şu şekildedir: İşitme engellilere halen verilen eğitim yöntemi sözel yöntemdir. Sadece yöntem ile sürdürülen eğitim yerine iki dilli yöntem (işaret +sözel) ile eğitimin yürütülmesi, halk eğitim merkezleri tarafından açılan işaret dili kurslarına bir standart kazandırılması ve Avrupa Dil Portfolyosu tarafından standardize edilmiş olan seviyelendirmenin kullanılması, işaret dili yeterliliği olmayanlara eğitim görevi verilmemesi, işitme engellilerin geleceğine ilişkin alınacak kararlarda işitme engellilerin görüşünün alınması, oluşturulan komisyonlarda işitme engellilerin en üst düzeyde temsil edilmesi, İşaret dili yeterliliğine sahip işitme engellilerin üniversitelerde ve kamu kurumlarında görev almaları için kolaylık sağlanması, işitme engelliler okullarında öğretmenlerin göreve başlamadan önce hizmetiçi eğitime alınması, işitme engelli bireylerin okulların destek eğitim odalarından yeterince yararlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması öneriler arasında yer almaktadır.
|
Hasan Hüseyin Selvi, Kadir Gökgöz, Samet Demirtaş, A. Sumru Özsoy, Mine Göl Güven |
|
Sözlü Bildiri
|
İşitme Kayıplı Bir Çocuğun Sohbet Becerilerinin Analizi
İşitme Kayıplı Bir Çocuğun Sohbet Becerilerinin Analizi
Yazarlar: Esra Genç, Yıldız Uzuner, Tamer Genç
Erken çocukluk döneminde çocuklarda dil ve iletişim becerilerinin gelişimini inceleyen araştırmacılar iletişim becerilerini; iletişimsel amaçlar, dikkati yöneltme, sıra alma, taklit ve sohbet şeklinde sıralamaktadırlar. İletişim becerilerinden birisi, iletişimi başlatabilme, devam eden etkileşim içerisinde uygun tepkiler verebilme, iletişimi sürdürme ve iletişimi uygun bir şekilde sonlandırma olan sohbet becerisidir. Çocuklar ilk sözcüklerini söylemeye başlamadan önce jest ve mimikleriyle sohbette yapı olarak betimlenen başlatma, sürdürme ve sonlandırma işlemlerini yerine getirebilmektedirler. Bu dönemde bakış, gülümseme ve ağlama gibi çeşitli davranışlarla çevrelerindeki bireyleri bir konuya davet eden çocuklar, diğer bireylerin cevap vermeleri ile bir konu, durum üzerine iletişim başlatmış olmaktadırlar. Etkileşim eşlerinin uygun bir şekilde cevaplamalarına sıra alma çerçevesinde uyum sağlamalarıyla da karşılıklı bir sohbet içerisine girilmiş olmaktadırlar. Doğal etkileşimler sayesinde kendiliğinden geliştiği bilinen sohbet becerisinin söz konusu işitme kayıplı çocuklar olduğunda işitme duyularındaki eksikliğe bağlı olarak işiten akranlarına göre daha geriden geliştiği görülmektedir. Konuya ilişkin yapılan çalışmalar incelendiğinde işitme kayıplı çocukların sohbet becerileri üzerine çok az çalışma yapılmış olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu çalışmada işitme kayıplı bir çocuğun çeşitli doğal bağlamlardaki etkileşimlerinde sergilediği sohbet becerilerini incelemek amaçlanmaktadır. Araştırma soruları Bu araştırmada işitme kayıplı bir çocuğun çeşitli doğal bağlamlardaki doğal etkileşimler sırasında sergilediği sohbet becerilerinin incelenmesinin amaçlanması nedeniyle aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır; 1)İşitme kayıplı çocuğun çeşitli doğal bağlamlarda sergilediği sohbet a)yapı b)işlev c)form becerileri nasıldır? 2)İşitme kayıplı çocuğa sağlanan dilsel çevre (yetişkinin katkıları) ile çocuğun sergilediği sohbet becerileri arasındaki ilişki nasıldır? Yöntem Sohbet becerilerinin derinlemesine incelenmesi, çocuk ve çevresine bütüncül bir bakış açısı ile bakılması gereğince çalışma durum çalışması olarak desenlenmiştir. Anne, baba ve üç çocuktan oluşan ailenin en küçük çocuğu araştırmanın odak çocuğudur ve doğum sırasında oksijensiz kalmaya bağlı olarak işitme kayıplı olmuştur. On sekiz aylıkken tanılanmış, on dokuzuncu ayda kulak arkası işitme cihazı ile cihazlandırılmıştır. Veri toplama sürecinde ise yirmi dört aylıktır. Araştırmanın verileri araştırmaya katılan ailenin programı doğrultusunda çeşitli bağlamlarda geçen doğal etkileşimlerin video kamera kayıtları, saha notları, yarı yapılandırılmış görüşmeler ve doküman incelemeleri yoluyla elde edilmiştir. Analiz Durum çalışmasından elde edilen veriler araştırma sorularını cevaplayacak şekilde gerektiğinde betimsel, gerektiğinde tümevarımsal olarak analiz edilmiştir. Bu sunu kapsamında araştırmanın betimsel analiz yapılacak olan kısmı ele alınacaktır. Analiz doğrultusunda izlenecek olan basamaklar şöyledir; 1) Doğal etkileşimlerin kamera kayıtları tekrar tekrar izlenerek temsili teyp kayıtları belirlenmiştir. 2) Stone’un (1988) yapmış olduğu sözel dil analizi formundaki sohbet becerisi sınıflaması temel alınarak araştırmanın verilerinden hareketle sohbet becerisi kontrol listesi oluşturulacak ve alan uzmanından geçerlik alınacaktır. 3) Belirlenen temsili teyp kayıtları, hazırlanan kontrol listesi doğrultusunda incelenerek betimsel analiz yapılacaktır. 4) Aynı alanda çalışan başka bir araştırmacı tarafından güvenirlik analizi yapılacak ve gözlemciler arası güvenirlik metodu uygulanacaktır. Analiz bulguları işitme kayıplı çocuğun doğal bağlamlarda sergilediği sohbet becerilerinin (yapı, işlev, form) nasıl olduğu, çocuğa sağlanan dilsel çevre (yetişkinin sohbete katkıları) ve çocuğun sohbet becerileri arasındaki ilişkinin nasıl olduğu soruları çerçevesinde tartışılacaktır. İşitme kayıplı bir çocuğun sohbet becerilerini inceleyen bu araştırmanın alan yazına katkıda bulunacağı, aileler ve öğretmenlere rehberlik edebileceği düşünülmektedir.
|
Esra Genç, Yıldız Uzuner, Tamer Genç |
208 |
Sözlü Bildiri
|
İşitme Kayıplı Çocuklara Yönelik Aile Katılımlı Erken Okuryazarlık Programlarının ve Uygulamalarının İncelenmesi: İçerik Analizi
İşitme Kayıplı Çocuklara Yönelik Aile Katılımlı Erken Okuryazarlık Programlarının ve Uygulamalarının İncelenmesi: İçerik Analizi
Yazarlar: Hilal Atlar, Yıldız Uzuner
Erken okuryazarlık gelişimi; okul öncesi dönemde sözlü ve yazılı dil becerilerinin birbirine paralel olarak gelişim gösterdiği bir süreçtir. Bu süreçteki beceriler, doğal dil yaşantıları içerisinde nitelikli etkileşimler yoluyla edinilmektedir. Çocukların çevresel yazılarla etkileşimleri, okuma yazma yaşantılarını birlikte deneyimledikleri yetişkinlerin okuryazar davranışları, kendilerine sunulan erken okuma yazma ortamı ve yaşantıları, erken okuryazarlığın temellerini atmaktadır. Uluslararası araştırmalar; ailelerin çocukların ilk öğretmenleri olduklarını ve erken okuryazarlık yaşantılarındaki ebeveyn çocuk etkileşimiyle erken okuryazarlık gelişiminde önemli bir rol oynadıklarını vurgulamaktadır. İşitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık gelişimine ilişkin yapılan araştırmalar ise; zengin bir okuma yazma ortamının ve nitelikli erken okuryazarlık yaşantılarının sunulmasıyla, işitme kayıplı çocukların işiten akranlarına benzer erken okuryazarlık becerileri geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla; işiten çocuklarda olduğu gibi, işitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık yaşantılarının gelişiminde de aile okuryazarlığı ve ailenin çocuğa sunduğu erken okuma yazma yaşantıları oldukça önemlidir. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Almanya, Avustralya gibi çeşitli ülkelerdeki erken okuryazarlık programları aile okuryazarlığını ve aile katılımını çocukların erken okuryazarlık gelişiminde öncü bir yapı olarak kabul etmektedir. Bu nedenle aile okuryazarlığını ve ebeveyn-çocuk etkileşimini güçlendirerek gerçekleştirilen erken okuryazarlık programlarının çocukların erken okuryazarlık becerilerini desteklediğini ortaya koyan programlar geliştirilmiştir ve uygulanmaktadır. Türkiye’de erken okuryazarlık programına ilişkin yapılan araştırmalara bakıldığında; okul öncesi dönemdeki çocuklara uygulanan aile destekli okumaya hazırlık programının ilkokuldaki okuma başarısına etkisinin ele alındığı ve etkileşimli kitap okuma programının korunmaya muhtaç çocukların alıcı ve ifade edici dil becerilerine etkilerinin incelendiği araştırmalar ile başlayan bir süreç olduğu görülmektedir. İşitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık gelişimine ilişkin yapılan araştırmaların ise; genellikle nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilen durum çalışmaları ve eylem araştırmaları olduğu görülmektedir. Gerçekleştirilen durum çalışmalarından ilki; İşitme Engelli Çocuklar Eğitim Merkezi’nde (İÇEM) eğitime devam eden çocukların erken okuryazarlık yaşantılarını ele almıştır. Diğer durum çalışması; işitme kayıplı bir çocuğun evi ile yakın çevresindeki erken okuryazarlık yaşantılarını ve becerilerini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu alandaki eylem araştırmaları ise; öğretmenin sistematik ve planlı şekilde gerçekleştirdiği paylaşılan okuma yaşantıları ile hem öğretmenin gelişimini hem de işitme kayıplı çocuğun gelişen okuryazarlığını desteklemeyi amaçlamıştır. Türkiye’de işitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık gelişimlerinde aile katılımını destekleyen program ve uygulamalara yönelik bir araştırma bulunmamaktadır. Bu bilgilerden hareketle; uluslararası alanyazında yer alan aile katılımlı erken okuryazarlık programlarının ve uygulamalarının içeriğinin incelendiği bir alanyazın taraması, ülkemizde geliştirilebilecek programlar ve uygulamalar adına yol gösterici olacaktır. Araştırmanın amacı, işitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık becerilerini desteklemeye yönelik gerçekleştirilen aile katılımlı erken okuryazarlık programlarının ve uygulamalarının içeriğini incelemektir. Araştırmada şu soruya yanıt aranmaktadır: İşitme kayıplı çocuklarda aile katılımlı erken okuryazarlık programları ve uygulamaları nasıl gerçekleşmektedir? Belirtildiği üzere Türkiye’de işitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık gelişimine yönelik aile katılımlı bir uygulamaya alanyazında rastlanmamıştır. Dolayısıyla çalışma; uluslararası alanyazında işitme kayıplı çocuklara yönelik aile katılımlı erken okuryazarlık programlarının ve uygulamalarının inceleneceği nitel bir çalışmadır. Veriler içerik analizi yaklaşımı ile tümevarımsal olarak analiz edilecektir. Araştırmanın bulguları; eğitim programlarının bileşenleri, aile okuryazarlığı programlarının yaklaşımları ve işitme kayıplı çocuklarda erken okuryazarlığın gelişimi bağlamında tartışılacaktır ve öneriler sunulacaktır. Bu doğrultuda çalışmanın, Türkiye’de işitme kayıplı çocukların erken okuryazarlık gelişimini destekleyecek aile katılımlı programların geliştirilmesi adına alanyazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
|
Hilal Atlar, Yıldız Uzuner |
134 |
Sözlü Bildiri
|
İşitme Kayıplı Çocukların İletişim Becerileri ve Akran Etkileşimleri
İşitme Kayıplı Çocukların İletişim Becerileri ve Akran Etkileşimleri
Yazarlar: Merve Kaymaz, Hasan Gürgür
Sözel iletişim günlük yaşamda işiten bireylerde olduğu gibi, işitme engelli bireylerin de iletişiminde önemli bir güce sahiptir. İşitme engelli bireylerin sözel iletişim becerilerini etkileyen etmenlerin başında işitme kaybı derecesi gelmekle birlikte, işitme kaybının oluştuğu yaş, işitme cihazı kullanma, eğitime başlama yaşı, erken eğitim (Elfenbein, Bentler, Davis ve Neibuhr, 1988; Smith, 1998) ailede kullanılan dil ve ailenin sosyo-ekonomik durumu bu etmenler arasında yer almaktadır (Long, Fitzgerald, Sutton ve Rollins, 1983). İletişimde, işitme engelli bireyin sahip olduğu sözel iletişim düzeyi önemli olmakla birlikte; iletişim ortamı ve katılımcıların özellikleri de büyük önem taşımaktadır. Günlük yaşamda işitme engelli bireyler tıpkı işitenler gibi evde, işte, restoranda, alışveriş merkezlerinde, sokakta, toplu taşıma araçlarında bulunmakta ve bu ortamlarda iletişim kurma, özellikle de sözel iletişim kurma gereksinimi içinde bulunmakta, dolayısıyla da çeşitli güçlükler yaşamaktadırlar (Davis ve Hardrick, 1981). Yapılan araştırmalar da etkileşime girmek için daha az girişimde bulundukları ve akranlarının etkileşim çabalarını onların anlamadığı şekilde tepkiler verebildiklerini belirtmektedir. Sınırlı iletişim becerilerine sahip olmaları sosyal etkileşimlerini azaltmaktadır. Bu sebeple kaynaştırma sınıflarına yerleştirilen çocuklar akranlarından farklı görüldüklerinde reddedilme ile karşı karşıya kalmaktadır. Kaynaştırmaya yerleştirilmeden önce çocuklara öğretilmesi gereken en önemli nokta diğer insanlarla ve yaşıtlarıyla nasıl iletişim kurabileceğinin öğretilmesidir. Çocuğun normal gelişimi için akranlarıyla sağlıklı ilişkiler kurması önemli bir noktaya sahiptir. Çocuğun akranlarıyla olan iyi ilişkilerinin devam eden yaşamında olumlu davranışların oluşmasında etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle çocukların kendilerine özgü sosyal beceri eksikliklerini tanımlamak önemlidir (Banks, 1997). İşitme kayıplı çocukların oyun sırasında işiten akranlarına göre iletişim ve etkileşim becerilerinin daha sınırlı olduğu ve sosyal olarak daha az olgun olduğu gözlenmektedir. Sınıflarda kabul görmemelerinin en önemli nedenlerinden biri sosyal becerilerde yaşadıkları eksikliktir. İşitme kaybı olan çocuklar, akran etkileşimlerini başlatmak için tipik işiten akranlarından farklı stratejiler kullandıkları tipik gelişim gösteren çocuklarda olduğu gibi direk oyuna katılma ya da oyun hakkında yorum yaparak oyuna katılamadıkları bildirilmiştir (Brown ve ark., 2000; Roberts ve arkadaşları, 1995). Bunun yerine davet bekleyerek, bir eşin yanında durarak ya da devam eden oyunu bozarak oyunu daha sık kesintiye uğrattıkları belirtilmektedir (Brown ve diğ., 2000). Nu sebeple işitme kayıplı çocuklar, akranlarıyla sosyal-iletişimsel etkileşimler geliştirme ve bu etkileşimlerden faydalanma konusunda risk altındadırlar (Craig, 1993; Gallagher, 1993; Guralnick, 1986). Bu sorunların üstesinden gelebilmek adına bu dönemde normal işiten akranlarıyla daha fazla sosyal etkileşimde bulanabilecekleri fırsatların sağlanmasının önemli olmakta ve bununda çocuklara yönelik eğitim ortamlarının ilk hedefi olması gerekmektedir (Göl, 2017, s. 24). Kaynaştırma uygulamalarından önce sosyal becerilere yönelik çalışmalar yapılmalıdır. İletişim becerilerindeki yetersizliklerini belirlemek ve bu belirlemeler doğrultusunda bu çocuklara uygun etkileşim ve iletişim becerilerinin kazandırılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Yukarıda yer alan gerekli alan yazına bakıldığında ve yapılan araştırmalar incelendiğinde işitme kayıplı öğrencilerin kaynaştırma uygulamalarından yaşadıkları sıkıntıları görülmektedir. Gereken akademik desteğin çeşitli yollarla (kaynak oda, özel eğitim öğretmeni desteği vb.) sağlanmasına karşın akran etkileşim ve iletişim yönlerinin zayıf kaldığı ve akran kültürüne yabancı oldukları gözlenmektedir. İşitme kayıplı bireylerin kaynaştırılmasına yönelik çalışmalarda da çocukların işiten akranlarıyla iletişim kurmakta ve sürdürmekte yaşadıkları zorluklar gözlenmektedir. Bu araştırmanın temel amacı okul öncesi kaynaştırmaya devam eden işitme kayıplı öğrencilerin akranları ile olan etkileşimlerine odaklanmış araştırmaların sonuçlarını derlemektir. Bu sonuçlara dayalı uygulama ve araştırmalar oluşturulacaktır.
|
Merve Kaymaz, Hasan Gürgür |
32 |
Sözlü Bildiri
|
İşitme Kayıplı ve İşiten Çocuklar İçin Oyun Grubu Çalışması: Öğretmen Görüşleri
İşitme Kayıplı ve İşiten Çocuklar İçin Oyun Grubu Çalışması: Öğretmen Görüşleri
Yazarlar: Zerrin Turan
|
Zerrin Turan |
38 |
Sözlü Bildiri
|
İşitme Kayıplı ve Tipik Gelişen Okul Öncesi Dönem Çocukların Zihin Kuramı Becerileri
İşitme Kayıplı ve Tipik Gelişen Okul Öncesi Dönem Çocukların Zihin Kuramı Becerileri
Yazarlar: Emrah Akkaya, Murat Doğan
Bireylerin kendisinin ve başkalarının niyet, istek, kanı, duygu gibi zihinsel durumlarının farkında olma ve bunlar hakkında düşünmelerine zihin kuramı adı verilmektedir. Bu zihinsel durumların farkında olunması bireylerin sosyal biliş gelişimlerinde etkili olmaktadır. Özellikle iletişim becerilerinin gelişimi ve buna bağlı olarak dil gelişimi zihin kuramı becerileriyle yakından ilişkilidir. İletişim ve dil gelişimi ile zihin kuramı arasında bir ilişki olması konunun işitme kayıplı bireyler açısından önemini artırmaktadır. Bu açıdan değerlendirilerek araştırmada 4-5 yaşındaki işitme kayıplı ve tipik gelişen çocukların zihin kuramı becerilerinin çeşitli değişkenler açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırma amacına ulaşabilmek için şu sorulara yanıt aranmıştır: 1. İşitme kayıplı ve tipik gelişen çocuklar arasında zihin kuramı performansları yönünden anlamlı fark var mıdır? 2. Yaş kontrol edildiğinde, işitme kayıplı ve tipik gelişen çocuklar arasında: 2.1. Cinsiyet 2.2. Anne eğitim durumu 2.3. Baba eğitim durumu 2.4. Kardeş sayısı yönünden anlamlı fark var mıdır? Araştırmada zihin kuramı becerisi yönünden iki grup arasındaki fark incelendiğinden nicel araştırma yönteminin nedensel karşılaştırma desenine bağlı kalınmıştır. Katılımcı grup İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir, Kütahya, Konya ve Ordu illerinde okul öncesi eğitim kurumları ve özel rehabilitasyon merkezlerinden 48-71 ay aralığında işitme kayıplı (n= 100) ve tipik gelişen (n= 100) çocuklardan oluşmaktadır. Çocuklara birinci araştırmacı tarafından Çocuklar için Zihin Kuramı Test Bataryası eğitim ortamlarında uygulanmıştır. Yaş, cinsiyet, anne ve baba eğitim durumu, kardeş sayısı değişkenlerinin bilgileri demografik bilgi formu ile her çocuğun ebeveyni tarafından sağlanmıştır. Toplana veriler öncelikle ANOVA işletilerek analiz edilmiş ve iki grup arasında zihin kuramı performansları bakımından anlamlı fark bulunmuştur. Yaş değişkenine göre yine gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu belirlenmiş ve alan yazın da dikkate alınarak sonraki analizlerde yaş kontrol edilmiştir. Buna göre yaş değişkeni kontrol edilerek ANCOVA yapılmış ve gruplar arasında cinsiyet, anne ve baba eğitim durumu ve kardeş sayısı bakımından da anlamlı fark belirlenmiştir. Ancak annesinin eğitim durumu yükseköğretim olan ve kardeşi olmayan işitme kayıplı çocuklar ile tipik gelişen çocuklar arasında zihin kuramı performanslarında anlamlı fark görülmemiştir. İki grup arasında zihin kuramı performanslarında fark olması alan yazındaki önceki araştırmalarla uyum göstermektedir. Burada dikkat çeken, anne eğitim düzeyi ve kardeş sayısı değişkenlerinin etkileridir. Annesi yüksek öğretim mezunu olan ve kardeşi olmayan işitme kayıplı çocukların zihin kuramı performansları tipik gelişen akranlarından fark göstermemesi anne eğitim düzeyinin işitme kayıplı çocuklarda oldukça etkili bir değişken olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
|
Emrah Akkaya, Murat Doğan |
10 |
Sözlü Bildiri
|
İşitme Kayıplılarla Çalışan Öğretmenler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Neden Kalıcı Değiller? Fenomenolojik Analiz
İşitme Kayıplılarla Çalışan Öğretmenler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Neden Kalıcı Değiller? Fenomenolojik Analiz
Yazarlar: Ufuk Atmaca, Yıldız Uzuner
İşitme Kayıplılarla Çalışan Öğretmenler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Neden Kalıcı Değiller? Fenomenolojik Analiz İşitme kayıplı bireylerin işiten akranlarına nazaran dil ve iletişim becerilerinin daha yavaş gelişmesinden kaynaklı olarak, alanyazında işitme kayıplı bireylere okul içi ve okul dışı uygun destek eğitim programlarının uygulanması gerektiği sıklıkla vurgulanmaktadır. Yapılan araştırmalar, işitme kayıplı bireylere destek eğitim hizmetlerinin sunulmasının önemi açıkça ortaya çıkarmaktadır. İşitme kayıplı öğrenciler için önemi yapılan araştırmalarla açıkça ortaya koyulan bu destek eğitim hizmetlerinin, gerek okul içinde gerek okul dışında uygun ortamlarda ve uzman kişilerce verilmesi gerekmektedir. Ülkemizde okul içinde destek eğitim odalarında sunulan bu hizmetler okul dışında ise Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde (ÖERM) sunulmaktadır. Ülkemizde işitme kayıplıların destek eğitim hizmetlerini aldıkları ÖERM’lerin sayısı her geçen gün artmaktadır. 2017 yılında 2.074 merkez bulunurken bu sayı 2018 yılında 2.437’ye ulaşmıştır. Özel eğitim öğretmenlerinin birçoğu bu kurumlarda istihdam olanağı bulabilmektedir. ÖERM’lerde yapılan araştırma bulguları öğretmenlerin bu kurumlarda uzun süre çalışmadığı göstermektedir. Hem işitme kayıplı çocuklarda hem de işiten akranlarında eğitimin sürekliliğinin oldukça önemli olduğu düşünüldüğünde bu bir sorun olarak görülebilir. Ayrıca yapılan araştırmalarda ÖERM’lerde sıklıkla öğretmen değişimi yaşandığı, kurum yöneticileri aileler ve öğretmenler tarafından bu durumun bir sorun olarak yansıtıldığı görülmektedir. Kurumun üç önemli bileşeni olan yönetici aile ve öğretmen tarafından büyük bir sorun olarak görülen bu durumun yaşanma sebebi nedir? Öğretmenler ÖERM’lerde neden uzun süreli çalışmamaktadır? Araştırmada bu soruların yanıtları aranmaktadır. Bu araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomenoloji ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcılar, amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örneklem kullanılarak ÖERM’lerde yoğunlukla işitme kayıplı çocuklarla çalışan yedi öğretmen olarak belirlenmiştir. Verilerin toplanmasında belge incelemesi, günlük ve yarı yapılandırılmış görüşme teknikleri kullanılmıştır. Araştırma verileri analiz edildikten sonra bulgular alanyazın ışığında tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İşitme Kayıplılar, Destek Özel Eğitim Hizmetleri, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi
|
Ufuk Atmaca, Yıldız Uzuner |
179 |
Sözlü Bildiri
|
Jump Frog Jump: İnteraktif Hikaye Kitabı Okuma Yolculuğu
Jump Frog Jump: İnteraktif Hikaye Kitabı Okuma Yolculuğu
Yazarlar: Zuhar Rende Berman
Literatürde çalişmalar hikaye kitabı okumanin, erken çocukluk müdahale programlarında hem bir bağlam hem de bir araç olarak kullanılabileceğini gostermektedir. Hikaye kitapları, küçük çocukların ilgisini ve dikkatini çeken temel özelliklere sahip olup dogal bir baglamda erken mudahelede dil gelisimine olanak saglar. Bu sunumda, erken çocukluk bağlamında hikaye kitabı okuma merkezli dil müdahalesi üzerinde durulacaktir. “Interaktif hikaye kitabı okumanın” önemli ilke ve yönleri sunulacaktır. Ayrıca, erken okuryazarlık altinda sözlü dil, fonolojik farkındalık ve yazılı farkındalık uzerine bilgiler sağlayacaktır. Sunum, yaşa uygun hikaye kitaplarının seçimi için kılavuzlar; dil gelişimi ve erken okuryazarlığı kolaylaştırmak için Interaktif hikaye kitapları kullanma stratejileri ile sonuçlandırılacaktır.
|
Zuhar Rende Berman |
116 |
Sözlü Bildiri
|
Kamu ve Özel Sektörde Çalışan Özel Eğitim Öğretmenlerinin Mesleki Yeterlilik ve Etik İlkelere Bağlılık Algısının Çeşitli Değişkenlere Göre İncelenmesi
Kamu ve Özel Sektörde Çalışan Özel Eğitim Öğretmenlerinin Mesleki Yeterlilik ve Etik İlkelere Bağlılık Algısının Çeşitli Değişkenlere Göre İncelenmesi
Yazarlar: Davut Kılınç
Öğretmen; toplumsal değerlerin yeni kuşaklara aktarılmasını, mutlu ve kendisini gerçekleştiren bireylerin çoğalmasını sağlayan kişi olarak görülmekte ayrıca düşünebilen, üretebilen ve yeni şeyler geliştirebilen kişilerin yetişmesinde başrol oyuncusu olarak değerlendirilmektedir. Her meslekte olduğu gibi öğretmenlik mesleğinde de sahip olunması gereken mesleki yeterlilikleri ve meslek etiğine dair ilkeler bulunmaktadır. Öğretmenlikte mesleki yeterlilik, öğretmenin alan bilgisine sahip olması, pedagoji bilgisinin iyi olması, genel kültür düzeyinin yüksek olması ve tüm bu alanlardaki becerisini kullanabilme yetisini kazanmış olmasıdır. Ayrıca öğretmenlerin öğretmenlik mesleğini etkili ve verimli bir biçimde yerine getirebilmek için sahip olmaları gereken bilgi, beceri ve tutumlar olarak da tanımlanmıştır (MEB, 2006). Öğretmenlikte meslek etiği ilkeleri ise öğretmenlerin uyması gereken ilkeleri belirlediği gibi, yapılmaması gereken etik dışı davranışların da belirleyicisi olmaktadır. Özel eğitim sürecinde başarılı olabilmek belirlenen amaçlara ulaşabilmemizle ilişkilidir. Amaçlara ulaşabilmek bazı ilkelerin dikkate alınması ve uygulanmasıyla mümkün olmaktadır. Özel eğitim öğretmenleri, özel gereksinimli olan öğrencilerin eğitim alanındaki gereksinimlerini karşılamaktadırlar. Bu ihtiyaçları karşılarken özel eğitim öğretmenlerinin mesleki etik ilkeleri, görev ve sorumlulukları da yer almaktadır. Dolayısıyla özel eğitim öğretmenlerine, biçilen rol ve görevler birden fazladır. Bu rol ve görevler arasında etik ilkelere bağlı olmaları hızla değişen ve gelişen hayat şartlarında, mesleki alanlarda kendilerini geliştirmeleri ve yenilemeleri de yer almaktadır. Bu değişim ve gelişimle beraber alınması gereken eğitimler, takip edilmesi gereken programlarla var olan bilgiler güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Bu süreçte öğretmenlerin bilgi ve tecrübelerini yenilemeye, en üst seviyede tutmaya ve yeterliliklerini arttırmaya yönelik aldıkları farklı eğitimler bulunmaktadır. Bu çalışmada da kamu ve özel sektörde çalışan özel eğitim öğretmenlerinin mesleki yeterlilik ve etik ilkelere bağlılık algısını incelerken aldıkları bu eğitimlerin etkileri de incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın örneklemini Antalya ili özel eğitim meslek okulları, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ve özel eğitim uygulama okullarında görev yapan 150 öğretmen oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı dahilinde aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır. 1-Kamu personeli olarak çalışan ve özel sektörde çalışan özel eğitim öğretmenlerinin mesleki yeterlilik algıları ile etik ilkelere bağlılığı arasında bir ilişki var mıdır? 2-Mesleki donanımı arttırmaya yönelik alınan bu eğitimler kamu da çalışmaya ve özel sektörde çalışmaya göre farklılık göstermekte midir? Çalışma verilerini toplarken kişisel bilgi formu, Akçamete, Kayhan ve Sardohan Yıldırım (2016) tarafından geliştirilen ‘Özel eğitim alanında çalışanlar için mesleki etik ilkeler ölçeği’ ve Şengül S., Akçin N., Gerez Cantimer, G. (2014) tarafından geliştirilen ‘özel eğitim öğretmenlerinin mesleki özyeterlilik algısı ölçeği’ kullanılacaktır. Veriler SPSS 22.0 veri analiz programıyla analiz edilecektir. Araştırma sonuçlarının özel eğitim alanında çalışma yapan araştırmacılara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
|
Davut Kılınç |
49 |
Sözlü Bildiri
|
Kardeşim İşitme Kayıplı: Bir Yaşam Öyküsünün İncelenmesi
Kardeşim İşitme Kayıplı: Bir Yaşam Öyküsünün İncelenmesi
Yazarlar: Osman Çolaklıoğlu, Zerrin Turan, Yıldız Uzuner
Yaşam öyküsü olarak desenlenen bu araştırmanın amacı, işitme kayıplı kardeşi olan bir yetişkinin yaşam hikâyesinin incelenmesi ve işitme kayıplı kardeşin, kişinin yaşamı üzerine olan etkisinin derinlemesine anlaşılmasıdır. Araştırma verileri yarı-yapılandırılmış görüşmeler, yansıtmalı araştırmacı günlükleri ve belge incelemesi teknikleriyle toplanmıştır. Toplanan veriler tümevarım yöntemiyle analiz edilerek 70 kod, 16 alt tema ve 6 temaya ulaşılmıştır. Araştırma bulguları; araştırmanın katılımcısı Ahmet’in işitme kayıplı kardeşinin hayatı üzerindeki etkilerini yaşantısının farklı dönemlerinde farklı biçimlerde değerlendirdiğini ortaya koymaktadır. İlk başlarda kardeşinin işitme kayıplı olduğunu öğrendiklerinde ailece bir üzüntü yaşamışlar ancak bu duygu Ahmet açısından uzun sürmemiştir. Anne-babalarının kardeşlerinin eğitimi veya bakımıyla ilgili olarak kendisine ve diğer kardeşlerine fazladan bir sorumluluk yüklemediklerini, işitme kayıplı kardeşlerine de ayrıcalıklı davranmadıklarını belirten Ahmet kardeşinin özellikle implant uygulanmasından sonra dil gelişiminde ortaya çıkan hızlı gelişme ile herkes gibi bir hayat sürdürebildiğini ve kendisine ilişkin sorumlulukları alabilecek yeterlikte olduğunu söylemektedir. Ahmet çocukluk döneminde kardeşinin işitme kaybının hayatı üzerindeki en olumsuz etkisinin Konya’dan Eskişehir’e taşınmak olarak görmektedir. Yeni bir okul ve arkadaşlarına alışmakta kısa süreli zorluk yaşayan Ahmet, bu dönemde Konya’yı özlemiştir. Ancak günümüzde bu durumun aslında kendileri için hem eğitim hem de yaşam kalitesi açısından olumlu sonuçlara neden olduğunu düşünmektedir. Ahmet işitme kayıplı kardeşini diğer normal işiten yaşıtlarından ve diğer kardeşlerinden farklı görmediğini sık sık vurgulamakta ve ilerleyen yıllarda da yakın bir kardeşlik ilişkisini sürdüreceklerini düşünmektedir.
|
Osman Çolaklıoğlu, Zerrin Turan, Yıldız Uzuner |
220 |
Sözlü Bildiri
|
Kaynaştırma Eğitimi ve Uygulamaları: İşitme Kaybından Etkilenmiş Bireylerin Akran İlişkilerinin Eş Konumlu Okullarda İncelenmesi (İngiltere)
Kaynaştırma Eğitimi ve Uygulamaları: İşitme Kaybından Etkilenmiş Bireylerin Akran İlişkilerinin Eş Konumlu Okullarda İncelenmesi (İngiltere)
Yazarlar: Çağla Ergül
Özel eğitim hizmetleri alanında dünya çapında ve ülkemizde en yaygın olarak bilinen kaynaştırma ve bütünleştirme uygulamaları eğitim ve öğretimde fırsat eşitliği ilkesi benimsenerek özel gereksinimli bireylerin tüm gelişim alanlarını desteklemek ve tipik gelişim gösteren akranlarıyla aynı sosyal çevrede eşit olanaklar sağlamak amacıyla geliştirilmektedir. Bu nedenle işitme kaybından etkilenen bireylerin bağımsız okulları kapatılmakta ve öğrenciler tam zamanlı kaynaştırmaya yönlendirilmektedirler. Ülkemizde bu süreç birçok eğitimci ve akademisyen tarafından çoğunlukla destekleniyor olsa da bazı dünya ülkeleri işitme engelli bireyler açısından kaynaştırma uygulamalarını destekleyici çalışmalar yapıyor olmanın yanı sıra işitme engelliler okullarının kapatılıp tam zamanlı kaynaştırma modelinin tartışmalı bir husus olduğu vurgusunu yapmaktadırlar. İngiltere’de işitime kaybından etkilenen bireyler kaynaştırma ve bütünleştirme uygulamalarına dahil ediliyorlarken bireylerin yetiştirilme biçimlerine, bağlamına uygun benimsemiş oldukları dil ( sözel işitsel veya işaret dili) göz önünde bulundurularak Londra’da eş konumlu bir okulda (co- located schools) tarafımdan 2018 yılında bir yüksek lisans tez araştırması gerçekleştirilmiştir. İşitme engelli bireylerin özel okullarının kimlikleri ve dillerinin (İngiliz İşaret Dili) kabulü esas alınarak onlara ait bağımsız bir okul binasının yanı sıra, akranlarının eğitim ve öğrenim gördükleri bir diğer binayla aynı alanda ortak bir eğitim kampüsüne dönüştürülen okul modelinde işitme engelliler için kaynaştırma uygulamaları çeşitli ders ve etkinliklerde aynı zamanda serbest oyun alanlarında gözlemlendi. Araştırmanın amacı işitme engelli çocuklarla, herhangi bir işitme kaybı olmayan akranlarının bir araya geldikleri ders ve etkinliklerde nasıl iletişim ve etkileşim kurdukları, iletişim ve etkileşim biçimlerini çeşitli gözlemler yaparak belirlemek, aynı zamanda eş konumlu okulların kaynaştırma ve bütünleştirme çalışmalarının işitme engelli bireyler ve akranları arasında anlamlı etkileşim ve iletişim sağlayıp sağlamadığını belirlemektir. Eş konumlu olan her iki okulun öğrencileri ile oluşturulan sosyal etkinlikler, bir dil konuşma terapisti tarafından yürütülürken tarafımdan birçok gözlem yapıldı ve alan notları tutuldu. Dil konuşma terapistinin sunmuş ve yönlendirmiş olduğu interaktif etkinlikler dışında, her iki okul öğrencilerinin ortak serbest oyun alanlarında akran ilişkileri de gözlemlenmiştir. Veriler kullanılan çeşitli gözlem taslakları ile elde edilmiştir. Akran ilişkileri birkaç farklı fiziksel ortamda gerçekleşen gözlemler analiz edildiğinde değişkenlik gösterdiği sonucu çıkarılmıştır. Dil konuşma terapistinin düzenlemiş olduğu sosyal etkinliklerde iki farklı okul grubunun birbirleriyle daha çok iletişim ve etkileşim kurdukları öte yandan serbest oyun alanlarında işitme engelli çocukların daha çok işaret dili bilen kendi okul arkadaşlarıyla, akranlarının ise kendi aralarında oyun kurdukları ve etkileşim halinde oldukları sonucuna varılmıştır. Kaynaştırma ve bütünleştirme uygulamaları doğru planlanıp tasarlandığında akran ilişkilerine olumlu katkıları olduğu görülmüştür.
|
Çağla Ergül |
167 |
Sözlü Bildiri
|
Kaynaştırma Eğitimi Yapan Öğretmenleri ve Ailelerin Güçlendirilmesi Eğitimi
Kaynaştırma Eğitimi Yapan Öğretmenleri ve Ailelerin Güçlendirilmesi Eğitimi
Yazarlar: Gülsün Şahan, Mahir Uğurlu, Nihal Özdemir, Ayşenur Nazik
Özel eğitim ve öğrenime ihtiyacı olan bireyleri topluma yararlı kılmak ve eğitim ihtiyaçlaını karşılamak için kaynaştırma eğitimi kapsamında gerekli tedbirler alınmaktadır. Özel gereksinimi olan bireylerin tipik gelişen akranlarıyla aynı ortamda gerekli destek hizmetler sunulup düzenlemeler yapılarak eğitim görmesine kaynaştırma eğitimi denilmektedir. Kaynaştırma, yalnızca özel gereksinimli bireyin akranlarının arasına girmesinden öte tüm paydaşların ekip çalışması içerisinde etkili bir eğitim ortamı oluşturulmasını amaçlar. Özel gereksinimli bireylerin en az kısıtlayıcı ortamda en etkili kaynaştırma uygulamalarına katılabilmesi için okul, veli, uzmanlar, akranlar ve ailelerine görevler düşmektedir. Kaynaştırma uygulamaları içinde yer alan herkesin özel gereksinimli öğrencinin sosyalleşmesi ve toplumsal uyumunun sağlanması, öğrencinin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve önlem alınması, eğitsel, fiziksel ve çevresel düzenlemelerin yapılması, kişi ve kurumlar arası işbirliği yapılması gibi sorumlulukları vardır. Bu öğrencilerin eğitimlerinin başarıya ulaşmasında öğretmenlerin rolü önemlidir. Öğretmenler kaynaştırma uygulamalarının tam merkezinde, özel gereksinimli öğrencilerle birebir temas halinde olup doğrudan ilişkilidir. Öğretmenler mesleğe başlamadan eğitim fakültelerinde özel eğitim dersi almakta kaynaştırma eğitimi ile ilgili bilgi sahibi olmakta ve kaynaştırma ortamlarına girmektedirler. Son yıllarda milli eğitimde özel eğitim öğretmeni ihtiyacı karşılamadığın-dan öğretmenlere özel eğitim eğitimleri verilerek ihtiyaç karşılanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca okul aile birliği çalışmaları kapsamında engelli bireylerin aileleri ile de iletişim halinde olması, bu ailelere destek olması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı Bartın il merkezinde yer alan okullarda kaynaştırma eğitimi yapan öğretmenler ve ailelerin özel eğitim konusunda güçlendirilmesine yönelik eğitim vererek onları bu konuda desteklemektir. Bu amaçla öğretmen ve ailelere okullarda özel eğitim seminerleri verilmiştir. Araştırmanın evrenini Bartın il merkezinde görev yapan kaynaştırma eğitimi veren öğretmenler ve engelli öğrenci velileri oluşturmaktadır. Bu okullarda kaynaştırma öğrencilerinin bulunduğu sınıflarda derslere giren öğretmenlere 45’er dakikalık Zihinsel engel / Öğrenme güçlüğü / Dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin genel özellikleri, nedenleri ve belirtileri, yasal eğitim hakları, eğitsel değerlendirme ve tanılama süreci konusunda öğretmen ve velileri bilgilendirme, ayrıca öğretmenlere yönelik olarak okul içinde alınacak tedbirler konusunda eğitim verilmiştir. Örneklem seçiminde belirlenen sayı, Rehberlik Araştırma Merkezinden talep edilen istatistiksel veriler doğrultusunda tam zamanlı kaynaştırma eğitimi alan öğrencilerin sayısının fazla olduğu 5 okul belirlenmiştir. Kaynaştırma öğrencisi en fazla olan 1 Kız Meslek Lisesi, 1 Çok Programlı Lise, 2 İlkokul, 3 ortaokulda kaynaştırma öğrencisi olan öğretmen ve veliler oluşturmaktadır. Bu çalışmada nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin bir arada kullanıldığı karma yöntem araştırması olup, araştırmada Ahmetoğlu, Ünal ve Ergin (2016) tarafından geliştirilen “Kaynaştırma Uygulamalarının Başarısını Etkileyen Etmenler Ölçeği” öğretmenlere uygulanmış, öğretmen ve velilerin görüşleri araştırma grubu tarafından hazırlanıp uzman görüşü alınan yarı yapılandırılmış görüşme formları ile alınmıştır. Görüşlerin bir bölümü yazılı olarak, bir bölümü bire bir görüşme yapılarak ses kaydı ile kaydedilmiştir. Veriler içerik ve betimsel analizlerle değerlendirilmiştir. Seminerlere katılan öğretmen ve velilerin tamamına ölçek uygulanmış, 20 öğretmen, 20 veli ile görüşmeler yapılmıştır. Araştırma sonunda öğretmenlerin kaynaştırma eğitimi ve özel gereksinimli bireyler konusunda bilgilendirme ihtiyaçlarının fazla olduğu, bazı okul ve sınıflarda kaynaştırma öğrencisinin sayısının fazla olduğu, bazı okullarda destek odası ve destek verecek öğretmenin bulunmadığı, liselerdeki ergen öğrencilerin destek odasında eğitim almayı istemediği, okullarda özel eğitime yönelik araç gereç desteği bulunmadığı, kaynaştırma öğrencilerinin okul ve öğretmenlerle iletişimin ve işbirliğinin istenilen düzeyde sağlanamadığı, bazı öğretmenlerin kaynaştırma öğrencilerinin ayrı okullarda eğitim alması gerektiğini düşündükleri gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Bu çalışma Bartın Üniversitesinde BAP 2019-SOS-A-002 proje olarak desteklenmiştir.
|
Gülsün Şahan, Mahir Uğurlu, Nihal Özdemir, Ayşenur Nazik |
64 |
Sözlü Bildiri
|
Kaynaştırma Eğitimine Devam Eden İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilere Verilen Destek Eğitim Hizmetlerinin Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
Kaynaştırma Eğitimine Devam Eden İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilere Verilen Destek Eğitim Hizmetlerinin Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
Yazarlar: Sinan Tarkan Aslan, Yahya Çıkılı
Bu araştırmada, kaynaştırma eğitimine devam eden işitme yetersizliği olan öğrencilere verilen destek eğitim hizmetlerinin öğretmen görüşlerine göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Isparta ilinde bulunan ilkokul ve ortaokul kademesinde görev yapan öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini, evreni oluşturan ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden, yirmi okuldan 19’ u kadın ve 16’ sı erkek olmak üzere toplam 35 öğretmen oluşturmaktadır. Veri toplama sürecinde araştırmacı tarafından literatür taraması yapılarak geliştirilmiş likert tipi anket kullanılmıştır. Anketin güvenirlik katsayısı 0,822 olarak hesaplanmıştır. Elde edilen verilerin analizi spss programı kullanılarak yapılmış olup, frekans ve yüzde analizinden faydalanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğretmenlerin destek eğitim konusunda lisans eğitimi boyunca yeterli eğitim almadıkları, buna karşılık meslek yaşamında destek eğitim konusunda yeterli düzeyde kurs ve seminere katıldıkları, destek eğitim konusundaki mevzuatı inceledikleri, destek eğitimde bireyselleştirilmiş eğitim programını uygulamada yetersiz oldukları, kaynaştırma öğrencilerinin ölçme ve değerlendirme süreçlerine önem verdikleri, ölçme ve değerlendirmeyi öğrencilerin kişisel özelliklerine uygun yaptıkları, kaynaştırma eğitiminde kullanılan yöntem ve teknikler konusunda yeterli bilgiye sahip oldukları, bunun yanında kaynaştırma ve destek eğitim hizmetlerinde okul paydaşları ile işbirliği içinde bulundukları tespit edilmiştir.
|
Sinan Tarkan Aslan, Yahya Çıkılı |
48 |
Sözlü Bildiri
|
Kaynaştırma Eğitimine Devam Eden Öğrencilerin Ailelerinin Yaşam Kalitesi Algılarının Belli Değişkenler Açısından İncelenmesi
Kaynaştırma Eğitimine Devam Eden Öğrencilerin Ailelerinin Yaşam Kalitesi Algılarının Belli Değişkenler Açısından İncelenmesi
Yazarlar: Hulusi Kartal, Meral Melekoğlu, Samed Yenioğlu
Araştırmanın amacı, kaynaştırma eğitimine devam eden öğrencilerin ailelerinin yaşam kalitesi algılarını belli değişkenler açısından incelemektir. Bu araştırmada betimsel türde ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmaya Eskişehir il merkezinde MEB’e bağlı ikisi Odunpazarı ilçesinde, ikisi Tepebaşı ilçesinde olmak üzere eğitim ve öğretime devam eden dört özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine kayıtlı tüm öğrenciler içinden anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liseye devam eden ve rehberlik araştırma merkezi tarafından tanılanmış özel gereksinimi olan çocukların araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 195 ebeveyni katılmıştır. Araştırmanın demografik ve sosyo-ekonomik verileri “Aile Demografik Bilgi Formu” ile ailelerin yaşam kaliteleri algılarına ilişkin veriler “Beach Center Aile Yaşam Kalitesi Ölçeği (BCAYKÖ)” ile toplanmıştır. Araştırmada kaynaştırma eğitimine devam eden öğrencilerin anne ve babalarının aile yaşam kalitesi alt alan algılarının ortalamanın üzerinde olduğu, en yüksek algının “ebeveynlik” alt alanında, en düşük algının ise “duygusal yeterlik” alt alanında olduğu belirlenmiştir. Araştırmada anne ve babaların aile yaşam kalitesi algılarının çocuğa yakınlık, anne ve babanın yaşı, çalışma durumu, meslek, anne ve babanın birliktelik durumu, aile tipi, ailenin sosyal güvencesi, çocuğun tanısı değişkenleri ile anlamlı bir ilişkisinin olmadığı bulunmuştur. Araştırmada anne ve babaların aile yaşam kalitesi ile anne ve babaların eğitim durumu, annelerin çalışma saati, ailede başka tanılı bir çocuk olma durumu değişkenleri arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu bulunmuştur.
|
Hulusi Kartal, Meral Melekoğlu, Samed Yenioğlu |
78 |
Sözlü Bildiri
|
Kaynaştırma-Bütünleştirme Uygulamalarında Öğretmen Yeterliliği
Kaynaştırma-Bütünleştirme Uygulamalarında Öğretmen Yeterliliği
Yazarlar: Ali Atlı
Yetersizliği bulunan çocukların gerek sosyal ortamlarla ve gerekse okul ortamlarıyla bütünleşmeleri onların eğitim sürecindeki başarısı için vazgeçilmez bir durumdur. Sosyalleşmeden yoksun çocuklar açısından öğrenmenin söz konusu olamayacağı açıktır. Bu sebeple yetersizliği bulunan çocukların akranlarıyla aynı ortamlarda eğitim sürecine kazandırılması amacıyla geliştirilen kaynaştırma programlarının önemi büyüktür. Kaynaştırma uygulamalarının başarısını belirleyen en önemli ölçütlerin başında öğretmen yeterliliği gelmektedir. Bu çerçevede İstanbul Esenyurt ilçesinde yürütülmesi düşünülen bir AB projesi (Beraber Yaşıyoruz Beraber Öğreniyoruz) kapsamında ilçede bulunan öğretmenlerin kaynaştırma-bütünleştirme eğitimine yönelik tutumunu belirlemek ve bunun sonucunda kaynaştırma/bütünleştirme eğitiminin kalitesinin artırılması için gerekli çalışmaları yapmak amacıyla bir tutum ölçeği uygulanmıştır. Ölçek ilçede bulunan tüm okullarda eş zamanlı olarak uygulanmıştır. İlçede çalışmakta olan farklı yaş, cinsiyet, branş ve demografik özelliklere sahip toplam 8529 öğretmen arasından 1449 öğretmen gönüllülük esasına dayalı olarak katılım göstermiştir. Verilerin analizinde SPSS 23.0 paket programı kullanılmıştır. Verilen cevaplar sayısal hale getirilmiş ve bu bulgular için frekans analizi uygulanmış, değişkenler arasında ilişki olup olmadığını belirlemek için Ki-kare bağımsızlık testi uygulanmıştır. Sayısal gelişmelerle ilgili veriler tablolar haline getirilip yorumlanmış, anlamlı bir farklılık olup olmadığı α = 0.05 düzeyinde test edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, öğretmenler açısından lisans veya yüksek lisans mezunu olmanın kaynaştırma bütünleştirme uygulamalarına ilişkin görüşlerinde etkili bir faktör olmadığı; buna karşın mezun olunan lisans programının öğretmen görüşlerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların büyük bir çoğunluğunun; Kaynaştırma eğitimiyle ilgili sorumluluğun sadece öğretmende gibi algılanmasını doğru bulmadıkları bunun yanı sıra; Kaynaştırma eğitimiyle ilgili uygulamaya yönelik eğitimler almak istedikleri sonucu elde edilmiştir. Katılımcıların ayrıca BEP hazırlamakta zorlandıkları ve aynı zamanda kaynaştırma öğrencisini akademik anlamda geliştirememenin kendilerini üzdüğü sonucunu ortaya koymuştur. Katılımcıların büyük bir çoğunluğunun uzman desteğine ihtiyaç duyduğu, gerçekleşirse kaynaştırma uygulamalarıyla ilgili eğitimlere katılmak istedikleri ve kaynaştırma öğrencilerine ders ortamında yeteri kadar vakit ayıramadıkları gibi sonuçlar elde edilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin verdikleri yanıtlar aracılığıyla bu sonuçların elde edilmesi, çalışmanın sınırlılıklarını meydana getirmektedir.
|
Ali Atlı |
72 |
Sözlü Bildiri
|
Kaynaştırmanın Uygulandığı Bir Okulöncesi Kurumundaki Öğretmenlerin Miktar Kavramlarının (Az-Çok, Ağır-Hafif, Bütün- Yarım) Öğretiminde Kullandıkları Yöntemlerin Belirlenmesi
Kaynaştırmanın Uygulandığı Bir Okulöncesi Kurumundaki Öğretmenlerin Miktar Kavramlarının (Az-Çok, Ağır-Hafif, Bütün- Yarım) Öğretiminde Kullandıkları Yöntemlerin Belirlenmesi
Yazarlar: Tuğba Şakır, Mukaddes Sakallı Demirok
Bu araştırmanın amacı kaynaştırmanın uygulandığı bir okul öncesi kurumundaki öğretmenlerin miktar kavramlarının(az-çok, ağır-hafif, bütün- yarım) öğretiminde kullandıkları yöntemlerin belirlenmesidir. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılında KKTC Lefkoşa’da kaynaştırmanın uygulandığı bir okulöncesi kurumundaki 8 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri, nitel araştırma yöntemlerinden yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği ile toplanmıştır. Görüşme verilerinin çözümlenmesin de betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmenlerin miktar kavramlarını öğrencilere sunarken sınırlı sayıda yöntem ve teknik kullandıkları ayrıca kaynaştırma öğrencisine yönelik farklı yöntem- teknik ve materyaller kullanmadıkları tespit edilmiştir.
|
Tuğba Şakır, Mukaddes Sakallı Demirok |
56 |
Sözlü Bildiri
|
Koklear İmplant Olma Yaşının ve Tek Heceli Kelime Ayırt Etme Testlerine Geçiş Süresinin Yıllar İçerisindeki Değişimi
Koklear İmplant Olma Yaşının ve Tek Heceli Kelime Ayırt Etme Testlerine Geçiş Süresinin Yıllar İçerisindeki Değişimi
Yazarlar: Zerrin Turan, Nagihan Baş
Dil becerilerini geliştirmek için işitme cihazından yeterince faydalanamayan işitme kayıplı çocukların canlı saç hücreleri Koklear İmplant (Kİ) yoluyla uyarılmaktadır. Son yıllarda geç ve erken dönemde Kİ olan çocukların dil ve iletişim becerilerini karşılaştıran araştırmalar, erken dönemde Kİ olan çocukların konuşmayı algılama ve konuşmayı ayırt etme becerilerinin daha iyi olduğunu belirtmektedirler. Özellikle yenidoğan işitme taramalarının yaygınlaşmasından sonra daha erken dönemde tanılanan işitme kayıplı çocuklar, daha erken dönemde Kİ olma fırsatı yakalamışlardır. Bu sebeple, işitme kayıplı çocukların erken müdahalesinde, erken dönemde tanılanma, cihazlanma ve aile eğitimine başlama ile birlikte erken dönemde Kİ kullanmaya başlamak da sürecin olmazsa olmaz bir basamağıdır. Ancak Kİ’nin çocuk üzerindeki etkisi diğer birçok faktörle birlikte, çocuğun Kİ olduğu yaştan ve işitme cihazı kullanma deneyiminden önemli ölçüde etkilenmektedir. Bu araştırmada da, 2000-2017 arasında doğan işitme kayıplı çocukların Kİ olma yaşlarının betimsel olarak incelenmesi ve Kİ olma yaşlarının tek heceli kelime ayırt etme testlerine geçme süresi üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırma, geriye dönük boylamsal bir araştırmadır. Araştırmanın verileri, Eskişehir’de bulunan üniversiteye bağlı bir eğitim kurumundan toplanmıştır. Araştırmaya, 2000 ve 2017 yılları arasında doğup ilgili merkeze başvuran, ilk konuşmayı algılama testi, iki heceli veya tek heceli kelime ayırt etme testi sonucu olan 141 çocuğun verisi dahil edilmiştir. Yenidoğan işitme taramalarının Türkiye’de yaygınlaştırılma yılı referans alınarak, 2000-2004, 2005-2009 ve 2010-2017 arasında doğan çocuklar olmak üzere veriler üç grup olarak analize dahil edilmiştir. Veriler, betimsel ve karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Analizden elde edilen ilk bulgulara göre, 2000-2004 arası doğan 59 çocuğun Kİ olma yaşı ortalaması 53.83 ay (± 23.2), 2005-2009 arası doğan 57 çocuğun 31.98 ay (±12.45); 2010-2017 arası doğan 25 çocuğun ise, 19.4 ay (± 10.63) olarak bulunmuştur. 2000-2004 arası doğan çocukların 36’sı (%61); 2005-2009 arası doğan çocukların 46’sı(%80); 2010-2017 arası doğan çocukların ise 14’ü (%56) tek heceli kelime ayırt etmeye geçebilmiştir. Son yıl grubunda yer alan çocukların tek heceli ayırt etmeye geçme yüzdesi, diğer iki yıl grubundan düşüktür. Bunun nedeni, son yıl grubundaki çocukların çoğunun açık set test kelime testini yapacak yaşa henüz gelmemiş olmasıdır. Çocukların bir kısmı daha üç yaşını doldurmadığı için tek heceli kelime ayırt etme testine geçememişlerdir. Tüm yıl grupları birlikte değerlendirildiğinde de, alanyazına paralel biçimde tek heceli ayırt etme testine geçen çocuk yüzdesindeki en büyük sıçramanın Kİ olduktan üç yıl sonra (n: 35, %43.21) olduğu görülmüştür. Oluşturulan üç farklı grubun, Kİ olduktan sonra tek heceli kelime ayırt etme testlerine geçme süreleri arasındaki farkı belirlemek için ise verilerin normal dağılmaması sebebiyle Kruskal Wallis testi uygulanmıştır. Test sonucunda, gruplar arasında tek heceli teste geçme süreleri arasında anlamlı fark gözlenmiş [ X22 = 8,266, p <.05] ve bu farkın (n2= 0,71) orta düzeyde etkili olduğu bulunmuştur. Yapılan çoklu karşılaştırmalar sonucunda bu farkın, 2000-2004 doğumlu çocuk grubu ile ile 2010-2017 doğumlu çocuk grubu arasında (p=.02) ve 2005-2009 doğumlu çocuk grubu ile 2010-2017 doğumlu çocuk grubu arasında (p=.003) olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre erken dönemde Kİ olan çocukların tek heceli kelime ayırt etme testine daha kısa sürede geçtiği görülmektedir.
|
Zerrin Turan, Nagihan Baş |
130 |
Sözlü Bildiri
|
Koklear İmplant: Tarihsel Süreç ve Geleceğe Yönelik Beklentiler
Koklear İmplant: Tarihsel Süreç ve Geleceğe Yönelik Beklentiler
Yazarlar: Seda Küpeli, Hasan Gürgür
Koklear İmplant: Tarihsel Süreç ve Geleceğe Yönelik Beklentiler Arş. Gör. Seda KÜPELİ Doç. Dr. Hasan GÜRGÜR Geçmişten günümüze işitme kayıplı bireylerin duyusal uyaranlara erişimlerini sağlayabilmek ya da bu erişimi daha kaliteli hale getirebilmek için ilkel yöntemlerden modern teknolojinin kullanımına varan birçok çalışmanın yürütüldüğü görülmektedir. Çağımızda Türkiye’de ve Dünyada işitme kayıplı bireyler, geleneksel işitme cihazları ve koklear implantlar olarak isimlendirilen işitmeye yardımcı teknolojileri günlük hayatlarında aktif olarak kullanmaktadırlar. Uygulanma biçimi, çalışma prensibi ve sağladığı kazanç yönlerinden geleneksel işitme cihazlarından farklılık gösteren koklear implant teknolojilerinin işitme kayıplı bireylerin yaşam kalitesinin artırılmasına önemli derecede katkı sağlayan bir unsur olduğu kabul edilmektedir. Koklear implantlar, 1800lü yıllarda elektriksel uyarım yoluyla beyne anlamlı seslerin iletebileceği keşfiyle gelişmeye başlamıştır. Food Drug Administration (FDA)’nın 1984 yılında koklear implantın yetişkin bireylere 1990 yılında da 2 yaşından büyük çocuklara uygulanmasını onaylamasının ardından koklear implantlar sürekli geliştirilerek işitme kayıplı bireylere uygulanmaya devam edilmiştir. Günümüzde 6 aylık bebeklere uygulanabilen koklear implantlar işitme cihazlarından fayda sağlayamayan ileri ve çok ileri derecedeki kayıplarda yaygın olarak tercih edilen bir seçenek haline gelmiştir (Hainarosie, Zainea & Hainarosie, 2014). İlk çalışmalardan bu yana hızlı ve dikkat çekici bir gelişim gösteren koklear implant teknolojisi bugün geldiği noktada modern tıptaki en büyük gelişmelerden biri olarak kabul edilmektedir (Eshraghı, Nazarıan, Telıschı, Rajguru, Truy & Gupta, 2012). Buna karşın bireylerin koklear implant uygulamasından sonra elde ettikleri fayda bir bireyden diğerine farklılık göstermektedir. Koklear implanttan sağlanan faydayı etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. İşitme kaybı yaşı, işitme kaybı tanılanma yaşı, koklear implant yaşı, implant öncesinde işitme cihazı kullanımı, koklear implant kullanım süresi, işitme kaybı etiyolojisi, ameliyat öncesi ve sonrası alınan eğitim, ailenin eğitime katılımı, işitme kaybına ek bir engelin varlığı koklear implant sonrası bireylerin implanttan sağladıkları faydayı etkileyen faktörlerin başlıcalarıdır. Önerilen bu sunuda koklear implant teknolojisinin gelişmesine neden olan önemli olayların, koklear implant uygulamalarının başarısına etki eden faktörlerin, koklear implant uygulamalarının daha nitelikle hale getirilmesi amacıyla yürütülen çalışmaların ve geleceğe yönelik beklentilerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda ilgili alan yazın taranarak koklear implant uygulamalarının tarihsel süreci ve Türkiye’deki gelişimi betimlenmeye çalışılacaktır. Bu araştırmanın koklear implant uygulama sürecinde niteliğin artırılmasına katkı getirme olasılığı nedeniyle önemli olduğu düşünülmektedir.
|
Seda Küpeli, Hasan Gürgür |
106 |
Sözlü Bildiri
|
Koklear İmplantlı Çocuklarda Dil ve Biliş: Görgül Çalışmaların İncelenmesi
Koklear İmplantlı Çocuklarda Dil ve Biliş: Görgül Çalışmaların İncelenmesi
Yazarlar: Tamer Genç, Esra Genç, Rifat İçyüz, Murat Doğan
İnsan doğası gereği gelişen bir varlıktır. Doğumla birlikte amaçsız sesler çıkaran bebekler zamanla aldıkları çevresel dönütlerle beraber çıkardıkları bu sesleri amaçlı bir şekilde kullanarak dil gelişim sürecine başlarlar. Gelişmeye başlayan dil becerisi zamanla ifade etme, iletişim kurma ve deneyimleri paylaşmayı sağlarken, diğer karmaşık yetenek ve bilgileri edinmenin de temelini oluşturmaktadır. Gelişmeye sürekli devam eden bir diğer alan ise bilişsel gelişimdir. Bilişsel gelişim; bireylerin anlamasını, öğrenmesini ve bilgiyi işlemesini sağlayan zihinsel faaliyetlerindeki gelişimlerdir.Bilişsel gelişim ve dil gelişimi birlikte düşünüldüğünde dili bilişsel gelişimin sağlanmasında bir araç olduğu görüşünü savunan kuramcılara karşılık bilişsel gelişimin dil gelişimine temel oluşturduğunu savunan kuramcılar da bulunmaktadır. Bununla birlikte dil ve bilişsel gelişimin karşılıklı etkileşim içerisinde geliştiğini savunan araştırmalara da rastlanmaktadır. Söz konusu işitme kayıplı çocuklar olduğunda da işitme kaybıyla birlikte dil ve bilişsel gelişimin tipik gelişen çocuklardaki gibi karşılıklı etkileşim içerisinde olduğu düşünülmektedir. İşitme kaybının iletişimsel becerileri, sosyal ve akademik gelişimi olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Bu olumsuz etkileri önleyebilmek ve daha iyi işitmeyi sağlayabilmek için Koklear İmplant (Kİ) uygulamaları yapılmaktadır. Kİ’nin işitme cihazı kullanımına göre, gerçek hayattaki işitsel uyaranların algılanması, konuşma anlaşılırlığı ve dil becerisi açısından bir avantaj sunduğu alanyazında sıklıkla vurgulanmaktadır. Ancak Kİ kullanımı ve olası tüm demografik, odyolojik ve eğitimsel değişkenleri de dahil ederek yapılan çalışmalarda işitme kayıplı çocukların dil gelişim çıktıları tam anlamıyla açıklanamamaktadır. Bu nedenle araştırmacılar bilişsel süreçlere odaklanmıştır. Kİ’nin bilişsel gelişim ve dil gelişimi üzerine etkilerini inceleyen sınırlı sayıda araştırma olduğu görülmüştür. Yeni araştırmaların planlanabilmesi için var olan araştırmaların derlenerek incelenmesinin yapılacak olan araştırmalara yol gösterici olacağı açıktır. Bahsedilen gerekçeler ışığında bu araştırmanın amacı, Kİ'li çocuklarda dil ve bilişsel süreçleri birlikte inceleyen araştırmaların bir araya getirilerek katılımcı özellikleri, kullanılan yöntem ve teknikler, ölçme ve değerlendirme araçları, yöntem ve teknikleri, hakkındaki bilgiler doğrultusunda dil ve bilişsel süreçler arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Yöntem Kİ’li işitme kayıplı çocuklarda dil ve bilişsel süreçlere ilişkin araştırmaların incelenmesini amaçlayan bu araştırmada Öncelikle 18 yaş altı Kİ kullanıcısı çocukların dil ve bilişsel süreçlerini birlikte ele alan araştırmaları belirlemek amacıyla anahtar kelimeler belirlenmiştir. Anahtar kelimelerin Türkçe ve İngilizce karşılıkları tüm kombinasyonları ile birlikte kullanılarak Ebsco-host, Uakbim ve Google scholar veri tabanlarında taranmıştır Ardından alanda önemli yer tutan dergiler elle taranmıştır. Elde edilen makalelerden son 3 yıl içerisinde yayınlanmış olanların kaynakçaları elle taranmıştır. Taramalar sonrasında ampirik olma, katılımcılarının 18 yaş altı olması, birincil veri kaynaklı olma, Türkçe veya İngilizce olarak yazılmış olması dahil etme kriterleri olarak belirlenmiş ve araştırmalar bu doğrultuda incelenerek 116 çalışmanın dahil edilmesine karar verilmiştir. Belirlenen çalışmalar detaylı bir şekilde okunarak, araştırma soruları dahilinde oluşturulan değerlendirme aracına kaydedilerek doküman analizi yapılmıştır. Geçerlik ve güvenirliğin sağlanmasına ilişkin sürecin her aşamasında yapılan işlemler araştırmacılar tarafından birbirlerinden bağımsız olarak yapılmış, daha sonra çaprazlamalar yapılmış son olarak da dördüncü yazar tarafından onaylandığı hali ile araştırmaya devam edilmiştir. Beklenen Sonuçlar Araştırmada elde edilen veriler araştırma amacında belirtilen değişkenler doğrultusunda tartışılacaktır. Bununla birlikte Kİ'li çocukların bilişsel beceriler ile dil becerileri arasındaki ilişkilere yönelik ve Kİ kullanımının dil ve bilişsel gelişim üzerine etkilerine ilişkin genel sonuçların da ortaya konulacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: koklear implant, dil gelişimi, biliş, bilişsel süreçler, işitme kayıplı çocuklar, araştırma sentezleme.Giriş İnsan doğası gereği gelişen bir varlıktır. Doğumla birlikte amaçsız sesler çıkaran bebekler zamanla aldıkları çevresel dönütlerle beraber çıkardıkları bu sesleri amaçlı bir şekilde kullanarak dil gelişim sürecine başlarlar. Gelişmeye başlayan dil becerisi zamanla ifade etme, iletişim kurma ve deneyimleri paylaşmayı sağlarken, diğer karmaşık yetenek ve bilgileri edinmenin de temelini oluşturmaktadır. Gelişmeye sürekli devam eden bir diğer alan ise bilişsel gelişimdir. Bilişsel gelişim; bireylerin anlamasını, öğrenmesini ve bilgiyi işlemesini sağlayan zihinsel faaliyetlerindeki gelişimlerdir.Bilişsel gelişim ve dil gelişimi birlikte düşünüldüğünde dili bilişsel gelişimin sağlanmasında bir araç olduğu görüşünü savunan kuramcılara karşılık bilişsel gelişimin dil gelişimine temel oluşturduğunu savunan kuramcılar da bulunmaktadır. Bununla birlikte dil ve bilişsel gelişimin karşılıklı etkileşim içerisinde geliştiğini savunan araştırmalara da rastlanmaktadır. Söz konusu işitme kayıplı çocuklar olduğunda da işitme kaybıyla birlikte dil ve bilişsel gelişimin tipik gelişen çocuklardaki gibi karşılıklı etkileşim içerisinde olduğu düşünülmektedir. İşitme kaybının iletişimsel becerileri, sosyal ve akademik gelişimi olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Bu olumsuz etkileri önleyebilmek ve daha iyi işitmeyi sağlayabilmek için Koklear İmplant (Kİ) uygulamaları yapılmaktadır. Kİ’nin işitme cihazı kullanımına göre, gerçek hayattaki işitsel uyaranların algılanması, konuşma anlaşılırlığı ve dil becerisi açısından bir avantaj sunduğu alanyazında sıklıkla vurgulanmaktadır. Ancak Kİ kullanımı ve olası tüm demografik, odyolojik ve eğitimsel değişkenleri de dahil ederek yapılan çalışmalarda işitme kayıplı çocukların dil gelişim çıktıları tam anlamıyla açıklanamamaktadır. Bu nedenle araştırmacılar bilişsel süreçlere odaklanmıştır. Kİ’nin bilişsel gelişim ve dil gelişimi üzerine etkilerini inceleyen sınırlı sayıda araştırma olduğu görülmüştür. Yeni araştırmaların planlanabilmesi için var olan araştırmaların derlenerek incelenmesinin yapılacak olan araştırmalara yol gösterici olacağı açıktır. Bahsedilen gerekçeler ışığında bu araştırmanın amacı, Kİ'li çocuklarda dil ve bilişsel süreçleri birlikte inceleyen araştırmaların bir araya getirilerek katılımcı özellikleri, kullanılan yöntem ve teknikler, ölçme ve değerlendirme araçları, yöntem ve teknikleri, hakkındaki bilgiler doğrultusunda dil ve bilişsel süreçler arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Yöntem Kİ’li işitme kayıplı çocuklarda dil ve bilişsel süreçlere ilişkin araştırmaların incelenmesini amaçlayan bu araştırmada Öncelikle 18 yaş altı Kİ kullanıcısı çocukların dil ve bilişsel süreçlerini birlikte ele alan araştırmaları belirlemek amacıyla anahtar kelimeler belirlenmiştir. Anahtar kelimelerin Türkçe ve İngilizce karşılıkları tüm kombinasyonları ile birlikte kullanılarak Ebsco-host, Uakbim ve Google scholar veri tabanlarında taranmıştır Ardından alanda önemli yer tutan dergiler elle taranmıştır. Elde edilen makalelerden son 3 yıl içerisinde yayınlanmış olanların kaynakçaları elle taranmıştır. Taramalar sonrasında ampirik olma, katılımcılarının 18 yaş altı olması, birincil veri kaynaklı olma, Türkçe veya İngilizce olarak yazılmış olması dahil etme kriterleri olarak belirlenmiş ve araştırmalar bu doğrultuda incelenerek 116 çalışmanın dahil edilmesine karar verilmiştir. Belirlenen çalışmalar detaylı bir şekilde okunarak, araştırma soruları dahilinde oluşturulan değerlendirme aracına kaydedilerek doküman analizi yapılmıştır. Geçerlik ve güvenirliğin sağlanmasına ilişkin sürecin her aşamasında yapılan işlemler araştırmacılar tarafından birbirlerinden bağımsız olarak yapılmış, daha sonra çaprazlamalar yapılmış son olarak da dördüncü yazar tarafından onaylandığı hali ile araştırmaya devam edilmiştir. Beklenen Sonuçlar Araştırmada elde edilen veriler araştırma amacında belirtilen değişkenler doğrultusunda tartışılacaktır. Bununla birlikte Kİ'li çocukların bilişsel beceriler ile dil becerileri arasındaki ilişkilere yönelik ve Kİ kullanımının dil ve bilişsel gelişim üzerine etkilerine ilişkin genel sonuçların da ortaya konulacağı düşünülmektedir.
|
Tamer Genç, Esra Genç, Rifat İçyüz, Murat Doğan |
71 |
Sözlü Bildiri
|
Koklear İmplantlı Okul Öncesi Dönem Çocuklarda Erken Matematiksel Akıl Yürütme Becerilerinin Değerlendirilmesi
Koklear İmplantlı Okul Öncesi Dönem Çocuklarda Erken Matematiksel Akıl Yürütme Becerilerinin Değerlendirilmesi
Yazarlar: Gizem Kol, Pelin Piştav Akmeşe, Gülce Kirazlı, Fatih Öğüt
Bu araştırmada, koklear implant (Kİ)’lı ve normal işiten (Nİ) okul öncesi dönem çocuklarının matematiksel akıl yürütme becerilerinin karşılaştırılması ve Kİ kullanımının, matematiksel akıl yürütme becerilerine olan etkisinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırma, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Anabilim Dalı’nda gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya, okul öncesi dönemdeki (60-72 ay), yaş ve cinsiyete göre eşleştirilmiş, anasınıfına ve özel eğitim merkezine devam eden 22 Kİ’lı çocuk ve anasınıfına devam eden 22 Nİ çocuk katılmıştır. Araştırmaya katılan çocuklara, Ayşegül Ergül tarafından 2014 yılında geliştirilen, “Erken Matematiksel Akıl Yürütme Becerileri Değerlendirme Aracı (MAYBDA)” uygulanmıştır. Çeşitli resimler ve materyallerden oluşan değerlendirme aracında, toplam 40 soru yer almaktadır. Değerlendirme aracının uygulanması çocuklarla bireysel görüşme şeklinde gerçekleştirilmiştir. Araştıma bulguları, Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis H, Spearman's rho testleri ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda; MAYBDA’ndan alınan puanlara göre, Kİ’lı çocukların tüm alanlarda, Nİ yaşıtlarının gerisinde kaldığı belirlenmiştir. Ayrıca Kİ yaşı, işitme kaybı tanı yaşı, özel eğitime başlama yaşı, Kİ süresi, özel eğitime devam etme süresi ve anne-baba eğitim düzeyinin, çocukların değerlendirme aracından aldıkları puanlara etkisi incelenmiştir. Buna göre puanların, işitme kaynı tanı yaşına göre farklılaşmadığı, Kİ yaşına ve özel eğitime başlama yaşına göre yalnızca, MAYBDA’nda yer alan, “alan” sorularında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir. Yine baba eğitim düzeyine göre Kİ’lı ve Nİ çocukların puanlarında anlamlı bir farklılık bulunmazken, anne eğitim düzeyine göre Kİ’lı grupta, eğitim düzeyi lise ve üstü olan annelerin çocuklarının, anneleri ilköğretim düzeyinde olan çocukların puanlarından daha yüksek olduğu ve aradaki farkın anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Nİ grupta annelerin eğitim düzeyine göre farklılık bulunmamıştır. Kİ kullanım süresi ve özel eğitim süresi ile değerlendirme aracındaki puanlar arasında pozitif korelasyon bulunmuştur.
|
Gizem Kol, Pelin Piştav Akmeşe, Gülce Kirazlı, Fatih Öğüt |
157 |
Sözlü Bildiri
|
Meslek Öğretmenlerinin Gözünden Bir Değerlendirme: Özel Eğitim Meslek Okullarında İstihdam Süreci
Meslek Öğretmenlerinin Gözünden Bir Değerlendirme: Özel Eğitim Meslek Okullarında İstihdam Süreci
Yazarlar: Bora Akdemir
Engelli istihdamı, alanyazın incelendiğinde pek çok sorunla birlikte ele alınan bir kavramdır. Yasal düzenlemeler ve kota sistemlerine rağmen, ülkemizin bu alanda istenen noktanın uzağında olunduğu vurgulanmaktadır. Özel Eğitim Meslek Okulları bu alanda dair atılan adımlardan birisi olarak görülebilir. Özel Eğitim Meslek Okulları özel gereksinimli bireylerin istihdam süreçlerine hazırlanmasında işlev gören ve 3. kademe (lise) düzeyinde eğitim veren temel bir örgün eğitim kurumudur. Mesleki eğitim başta olmak üzere temel akademik derslerin de verildiği bu okul türünde öğrenciler atölyelerde mesleki eğitimlerini almakta ve iş yerlerine stajyer olarak gönderilmektedirler. Ağırlıklı olarak hafif düzey zihin yetersizliğine sahip bireylerin devam ettiği bu okullarda kalıcı istihdam da hedeflenmektedir. Meslek derslerinde öğretmen olarak genellikle teknik eğitim fakültelerinden mezun alan öğretmenleri görev almakta ve özel eğitim öğretmenleri de sürece destek olmaktadırlar. Meslek öğretmenleri staj ve iş yerleştirme süreçlerinde “koordinatör” olarak da görev almaktadırlar. İstihdam süreci içerisinde kilit bir role sahip olan meslek öğretmenlerinin zihinsel yetersizliği olan öğrenciler ve eğitimleri ile ilgili herhangi bir eğitimleri bulunmamaktadır. Özel Eğitim Meslek Okulu bünyesinde gerçekleşen istihdam çalışmalarında bunun önemli bir etkisinin olacağı düşünülebilir. Bu süreci meslek öğretmenlerinin gözünden değerlendirmek ve çözüm yollarını araştırmak bu konuda önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Bu çalışma meslek öğretmenlerinin görüşlerine göre özel eğitim meslek okuluna devam eden hafif zihinsel yetersizliğe sahip öğrencilerin istihdam süreçlerinde yaşadıkları problemleri incelemeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda mesleki eğitim süreçlerinde yaşanan problemler, işe yerleşme sürecinde yaşanan problemler ve işe uyum sürecinde yaşanan problemler ayrı ayrı incelenerek toplam tabloya ulaşılacaktır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden nitel içerik analizi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sürecinde özel eğitim meslek okulunda görev yapan meslek öğretmenleri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış, bu görüşmeler metne dökülerek analize konu olan metinler elde edilmiştir. Analiz süreci devam etmekte olup ulaşılan temalar ve diğer sonuçlar raporlaştırılacak ve kongrede detaylı olarak sunulacaktır.
|
Bora Akdemir |
107 |
Sözlü Bildiri
|
Meslek Öncesi ve İşbaşı Sürecinde Özel Eğitim Personeli Arasındaki İşbirliği: Özel Eğitim Aday Öğretmenlerinin Deneyimleri
Meslek Öncesi ve İşbaşı Sürecinde Özel Eğitim Personeli Arasındaki İşbirliği: Özel Eğitim Aday Öğretmenlerinin Deneyimleri
Yazarlar: Nilay Kayhan, Necla Işıkdoğan Uğurlu
Eğitim öğretim uygulamalarının niteliği, öğretmenlerin meslek öncesi aldıkları eğitim hizmetlerinin yanında, iş başında da bilgi ve becerilerinin desteklenmeleri ile artmaktadır. Buna göre aday öğretmenlerin meslek öncesi süreçte etkili öğretim becerileri yönünden örnek uygulamaları izlemeleri ve meslekte olan personel ile işbirliği yapmaları, mesleğe başladıklarındaki uygulamalarının niteliği açısından önem taşımaktadır. Nitekim öğretmenlerin etkili öğretim becerileri ile mesleki gelişim ve yeterlikleri arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Dolayısıyla işbaşındaki öğretmenler ile aday öğretmenlerin bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları öğretimi birlikte planlama, uygulama ve değerlendirme basamaklarına yönelik iş birliği sayesinde gerçekleşmektedir. Süreçte aday öğretmenler eğitim programları bakımından güncel gelişmeleri iş başındaki öğretmenler ile paylaşırken, iş başındaki öğretmenler ise sınıf yönetimi, öğrenci özelliklerini tanıma, öğretim sürecini planlama, değerlendirme ve öğretimsel uyarlamalar hakkında bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktadırlar. Öte yandan etkili öğretim; planlama, uygulama ve değerlendirme bakımından tüm öğrenenlerin bireysel gereksinimlerinin dikkate alındığı, öğretimde gerek uygulayan gerekse öğrenenlerin rol ve sorumluluklarının olduğu bir süreçtir. Dolayısıyla öğretmenlerin etkili öğretim becerilerinin mesleğe geçiş öncesi ve sırası süreçte desteklenmesi; birlikte öğretim uygulamaları ve işbirliği ile mümkündür. Etkili öğretim becerileri öğretmenlerin öğrencileri gelişimsel özellikleri bakımından tanımaları, alan bilgileri, değerlendirme alanına yönelik yeterlikleri ile yakından ilişkilidir. Bu yönü ile özel eğitim alanında çalışan personelin etkili öğretim becerileri, eğitim öğretim uygulamalarında ayırt edici bir özelliktir. Etkili öğretim becerilerine sahip olan özel eğitim personelinin bireysel farklılıkları dikkate alarak, öğrenme gereksinimlerine uygun öğretimsel uyarlamaları gerçekleştireceği böylelikle tipik gelişim gösteren akranlarına göre farklılıkları bulunan özel gereksinimli öğrencilerin eğitim öğretiminden en üst düzeyde yarar sağlamalarına katkı sağlayacağı bir gerçektir. Bu nedenle özel eğitim öğretmen adaylarının meslek öncesi süreçte disiplinler arası teorik ve uygulamalı çalışmaların içerisinde yer almaları, meslekteki personel ile işbirliği deneyimleri gelecekteki meslek hayatlarında etkili öğretmenlik becerilerini kazanmaları bakımından önem taşımaktadır. Özel eğitim öğretmenliği lisans programında gözlem, kurum deneyimi ve okul deneyimi dersleri kapsamında kaynaştırma sınıflarında ve özel eğitim kurumlarında uygulama deneyimi sağlayan adayların, bu süreçte iş başındaki personel ile etkili öğretim sürecine yönelik işbirliği deneyimlerini incelemeyi amaçlayan bu çalışma, nitel araştırma yönteminde betimsel olarak desenlenmiştir. Çalışmaya katılacak olan aday öğretmenlerin belirlenme ölçütleri a) Özel eğitim lisans programında son sınıfa devam ediyor olmak, b) gözlem, kurum deneyimi derslerini almış ve başarı ile tamamlamış olmak ve c) çalışmaya gönüllülük esası ile katılmayı kabul etmiş olmaktır. 10 öğretmen adayı ile planlanan bu çalışmada öğretmen adaylarının sınıf öğretmenleri ve özel eğitim öğretmenlerine yönelik özel gereksinimli öğrencilerle ilgili olarak etkili öğretim becerileri ve işbirliği kavramlarına ilişkin düşünceleri, özel gereksinimleri olan öğrenciler için öğretimsel uyarlamaları gerçekleştirme rol ve sorumlulukları hakkındaki görüş ve düşünceleri irdelenecektir. Aday öğretmenlerin gözlem, kurum deneyimi ve öğretmenlik uygulamaları derslerinin yürütülmesi ile ilgili görüşlerine dayalı bulguların, meslek öncesi ve iş başındaki personel işbirliğinin niteliği dayalı düzenlemeler ile fakülte ve uygulama okulları arasındaki çalışmalarla ilgili düzenlemelere katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
|
Nilay Kayhan, Necla Işıkdoğan Uğurlu |
94 |
Sözlü Bildiri
|
Müdahaleye Tepki Modeli: Tarihçesi ve Uygulamaları
Müdahaleye Tepki Modeli: Tarihçesi ve Uygulamaları
Yazarlar: Macid Ayhan Melekoğlu, Asuman Sağlam Ak, Sultan Kaya, Murat Ballıoğlu
Özel öğrenme güçlüğü, özel eğitime gereksinimi olan öğrencilerin arasında büyük bir orana sahip olan fakat eğitim imkanlarının iyileştirilmesi açısından yapılan çalışmaların sınırlı olduğu bir alandır. Öğrenme ile ilgili problemleri kapsayan özel öğrenme güçlüğü okuma, yazma ve matematik gibi akademik alanlarda problemler olarak gözlemlenmektedir. Özel öğrenme güçlüğü de dahil olmak üzere özel eğitim gereksinimi olma ihtimali olan tüm öğrencilere değerlendirmeye gönderme öncesi süreçte gerekli müdahalelerin yapılması hem öğrencinin kaliteli ve etkili bir eğitime maruz kalarak genel eğitime adaptasyonunu hızlandırabilmekte hem de bireyin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesini kolaylaştırabilmektedir. Özel öğrenme güçlüğü riski olan öğrencilere erken eğitim müdahalelerinin sağlanması ileri dönemdeki öğrenmeleri açısından kritik rol oynamaktadır. Türkiye’de özel öğrenme güçlüğü olan bireylerin tanılanmasında zekâ testleri etkin olarak kullanılmaktayken bu bireylerin tanılama öncesinde eğitsel ihtiyaçlarının giderilmesi için kullanılan bilimsel dayanaklı ve sistematik uygulamaların yetersiz olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu çalışmanın amacı bilimsel dayanaklı ve sistematik bir uygulama olan müdahaleye tepki modelinin ulusal alanyazına kazandırılmasıdır. Bilimsel dayanaklı modellerden biri olan müdahaleye tepki modeli özel öğrenme güçlüğü riski olan öğrencilere erken müdahaleyi sağlamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2004 yılında IDEA (Individuals with Disabilities Education Improvement Act)’nın yeniden yürürlüğe girmesi ile birlikte Özel Öğrenme Güçlüğü’nün tanılanması ile ilgili önemli bir adım atılmıştır. Eski sistemde Özel Öğrenme Güçlüğü olan bireylerin tanılanmasında önerilen IQ-başarı puanı arasındaki farkın dikkate alındığı tutarsızlık yaklaşımı IDEA ile birlikte yerini Müdahaleye Tepki Modeli’ne bırakmıştır. Müdahaleye Tepki Modeli, öğrenmede güçlükler yaşayan öğrencileri belirleyen ve bu öğrenciler geride kalmadan önce öğrencilere yardımcı olan çok aşamalı bir erken tanı, müdahale ve destek sistemidir. Müdahaleye Tepki Modeli’nin amacı, okulda başarısızlık riski taşıyan tüm öğrencilere yani yalnızca özel gereksinimli olan öğrencilere değil tanısı olmayan ve risk altında olan öğrencilere de erken müdahale sağlamaktır. Müdahaleye Tepki Modeli çok aşamalı bir model olsa da yaygın olarak üç aşamalı uygulanan bir modeldir. Her bir aşamada akademik müdahalenin niteliği değişmekte ve her bir aşamada müdahale daha da yoğunlaşmaktadır.
|
Macid Ayhan Melekoğlu, Asuman Sağlam Ak, Sultan Kaya, Murat Ballıoğlu |
63 |
Sözlü Bildiri
|
Mülteci Ve Engelli Raporu Bulunan 3-6 Yaş Aralığındaki Öğrenciler Hakkında Öğretmen Görüşlerinin Belirlenmesi
Mülteci Ve Engelli Raporu Bulunan 3-6 Yaş Aralığındaki Öğrenciler Hakkında Öğretmen Görüşlerinin Belirlenmesi
Yazarlar: Yasin Günlü, Emine Yıldırım, Cansu Karataş, Sibel Kaya
Bu araştırma, mülteci ve bununla birlikte engelli raporu bulunan 3-6 yaş aralığındaki öğrenciler hakkında öğretmen görüşlerinin belirlenmesi amacı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma Şanlıurfa ilinde yürütülmüştür. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşmeler ile yüz yüze ve ses kaydı alınarak gerçekleştirmiştir. Elde edilen bulgular derinlemesine analiz edilmek için fenomenolojik yöntem ile analiz edilmiştir. Bulgular dört ana tema halinde listelenmiştir. 1. Tema: Öğretmenler sınıflarında kültürel ve dilsel farlılıklardan (öğretmen öğrenci arasında, öğretmen aile arasında, öğrenci ve diğer öğrenciler arasında) dolayı çeşitli sorunlar yaşamaktadırlar. 2. Tema: Mülteci ve özel gereksinimi olan öğrencilerin yemek alışkanlıklarının farklı olması sonucu öğretmenlerin çoğu problemler yaşamaktadırlar. 3.Tema: Öğretmenler hem özel gereksinimli hem de mülteci öğrencilerin eğitim ve öğretimi konusunda bilgi ve deneyim eksikline sahip olduklarını belirtmişlerdir. 4. Tema: Öğretmenler sınıflarında bulunan hem özel gereksinimli hem mülteci öğrencilerin eğitsel performans düzeylerinin öğrencilere verilen raporlarla karşılaştırıldığında daha iyi olduğunu belirtmişlerdir. Araştırma sonucunda sınıflarında hem mülteci hem de raporlu öğrenci bulunan öğretmenlerin özel eğitim ve mülteci çocukların eğitimi konusunda planlı ve kapsamlı bir desteğe ihtiyaç duydukları belirlenmiştir. Elde edilen veriler doğrultusunda öğretmenler ile kapsamlı bir müdahale çalışması yapılması planlanmıştır.
|
Yasin Günlü, Emine Yıldırım, Cansu Karataş, Sibel Kaya |
227 |
Sözlü Bildiri
|
Normal Gelişim Gösteren Çocukların Otistik Spektrum Bozukluğu Olan Kardeşleriyle Ev İçinde Vakit Geçirme Durumlarının İncelenmesi
Normal Gelişim Gösteren Çocukların Otistik Spektrum Bozukluğu Olan Kardeşleriyle Ev İçinde Vakit Geçirme Durumlarının İncelenmesi
Yazarlar: Mehmet Yavuz, Pınar Şafak
Bu araştırmada normal gelişim gösteren bireylerin otizm spektrum bozukluğu olan (OSB) kardeşleriyle ev içinde nasıl vakit geçirdikleri, ne tür sorunlar yaşadıkları ve kardeşlerin görüşleri doğrultusunda daha fazla vakit geçirmek için neler yapılaması gerektiği arştırılmıştır. Araştırma İstanbul ilinde özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden OSB’li bireylerin normal gelişim gösteren kardeşleriyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 93 normal gelişim gösteren kardeş katılmıştır. Araştırmanın veri toplama aracı olarak Yavuz ve Coşkun (2014) tarafında geliştirilen anketin genişletilmiş versiyonu kullanılmıştır. Toplanan verilerin içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre kardeşler ev içinde OSB’li kardeşleriyle: Oyun oynama, serbest zaman etkinliği, ders çalışma, eğitim verme ve kardeşlerine bakım yaptıklarını ifade etmişlerdir. Kardeşiyle evde vakit geçirirken OSB’li kardeşleriyle yaşadıkları sorunlar ise: kendi istediğini yapmak istemesi, iletişim problemi ve davranış problemi gibi sorunlar yaşamaktadırlar. Normal gelişim gösteren bireylerin otizm spektrum bozukluğu olan (OSB) kardeşleriyle ev içinde daha fazla birlikte vakit geçirmeniz için ev dışında uygun sosyal aktiviteleR,eğitim almak, uygun materyal, maddi destek ve daha fazla zamanları olması gerektiğini ifade etmişlerdir.
|
Mehmet Yavuz, Pınar Şafak |
|
Sözlü Bildiri
|
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Okuma Becerisinde Yaşadıkları Güçlüklerin Öğretmen Görüşlerine Dayalı Olarak İncelenmesi
|
Erhan Çetin, İ. Birkan Güldenoğlu |
|
Sözlü Bildiri
|
Ögrenme Güclüğü Tanısı Bulunan Öğrenci Ailelerinin Çocuklarına İlişkin Eğitim Deneyimlerinin ve Karşılastıkları Güçlüklerin Betimlenmesi
|
Erhan Çetin, Mustafa Ceylan, Hasan Ferşat Taşlıbeyaz |
|
Sözlü Bildiri
|
Öğretim Elemanları Bakış Açısı ile Özel Eğitimde Teknoloji Destekli Öğretim Dersi
Öğretim Elemanları Bakış Açısı ile Özel Eğitimde Teknoloji Destekli Öğretim Dersi
Yazarlar: Canan Sola Özgüç, Ahmet Turan Acungil
Özel eğitimde teknoloji kullanımı konusunda son on yıldaki araştırmalar irdelendiğinde araştırmaların artış gösterdiği görülmektedir. Ulusal ve uluslararası çalışmalar teknolojinin özel gereksinimli bireylerin eğitiminde etkili ve pratik olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak teknolojinin etkililik sonuçlarının yanında alan yazında teknoloji kullanımı konusunda vurgulanan bir diğer konu etkili olan bu teknolojilerin öğretim ortamlarında öğretmenler tarafından nasıl etkili bir şekilde kullanılacağı olmuştur. Teknolojinin eğitime etkisi şüphesizdir. Ancak onu etkili yapan öğretmenlerin kullanımıdır. Öğretmenlerin teknoloji kullanımını etkileyen durumlar incelediğinde öğretmen tutumları, aldıkları eğitim gibi değişkenler ortaya çıkmaktadır. Özel eğitim öğretmenliği bölümü programı incelendiğinde öğretmenlerin ileri teknoloji kullanımını etkileyen bazı dersleri sıralamak mümkündür. Bilişim teknolojileri, özel eğitimde teknoloji destekli öğretim, özel eğitimde materyal tasarımı dersleri öğretmenlerin teknoloji kullanımı konusunda yeterlilikleri arttıran, derse ve konuya göre materyallerin seçimi konusunda öğretmen adaylarını bilgilendiren zorunlu derslerdir. Bu çalışmanın amacı, öğretmen niteliğini etkileyen ve alana özgü teknolojilerin kullanımı konusuna daha detaylı yer veren “özel eğitimde teknoloji destekli öğretim” dersinin ulusal çapta öğretim üyeleri tarafından nasıl biçimlendirildiği sorusuna cevap aramak, öğretmen adaylarının teknoloji kullanımı konusundaki yeterliliklerini arttırabilmek amacıyla bu dersin içeriği nasıl iyileştirilebilir konusunda öneriler sunmaktır. Bu amaçla ikinci sınıf düzeyinde öğrencisi olan özel eğitim bölümleri sıralanmış, bu üniversitelerde özel eğitimde teknoloji destekli öğretim dersine giren öğretim elemanları belirlenmiştir. . Betimsel bir araştırma olarak desenlenen bu çalışmada yarı yapılandırılmış görüşme formu ile öğretim elemanlarının özel eğitimde teknoloji destekli öğretim dersi etkinliklerine ilişkin veriler ve bu derse yönelik önerileri alınmıştır. Veriler betimsel analiz yöntemi ile analiz edilerek alan yazın paralelinde tartışılacaktır.
|
Canan Sola Özgüç, Ahmet Turan Acungil |
143 |
Sözlü Bildiri
|
Öğretmen Adaylarının Özel Gereksinimli Bireylere Yönelik Tutumlarının ve Metaforik Algılarının İncelenmesi
Öğretmen Adaylarının Özel Gereksinimli Bireylere Yönelik Tutumlarının ve Metaforik Algılarının İncelenmesi
Yazarlar: Ceyhun Servi, Yunus Emre Baştuğ
Öğretmenlerin özel gereksinimli birey hakkındaki bilgi düzeyleri ile özel gereksinimli bireylere yönelik tutumları arasında pozitif yönde bir ilişkinin olduğu (Şahin ve Güldenoğlu, 2013) ve bölümlerde özel eğitim dersi alan öğretmenlerin özel gereksinimli bireylere karşı olumlu tutumlar geliştirdiği ifade edilmektedir (Fırat, 2014; Yaralı, 2015; Kaygılı, Koçyiğit, Yıldırım Doğru ve Çiftçi, 2010; Gözün ve Yıkmış, 2004). Öğretmenlerin tutumlarının özel gereksinimli bireyler için önemli olması dolayısıyla öğretmen adaylarının özel gereksinimli bireylere yönelik tutumlarının ne düzeyde olduğunu araştırmacılar tarafından merak konusu haline getirmiş (Batu, Kırcaali-İftar ve Uzuner, 2004; Bek, Gülveren ve Başer, 2009; Gözün ve Yıkmış, 2004; Şahbaz ve Kalay, 2010; Yaralı, 2015) fakat öğretmen adaylarının olumlu ya da olumsuz tutumlarının nedenini araştıran sınırlı çalışma olduğu görülmektedir. Öğretmen adaylarının özel gereksinimli bireylere yönelik tutumlarının özel gereksinimli öğrencilere ilişkin mecazlarla (metafor) incelenmesinin amaçlandığı bu çalışma betimsel bir çalışmadır ve araştırmada karma araştırma desenlerinden yakınsayan paralel desen kullanılmıştır. Araştırmanın nicel bölümüne 202 öğretmen adayı katılırken nitel bölümüne ise 196 öğretmen adayı katılmıştır. Araştırmanın nicel bölümünde “özel gereksinimli bireylere yönelik tutum ölçeği (Yaralı, 2015)” kullanılmış, nitel bölümünde ise mecazlar yoluyla veri toplanmıştır. Nicel veriler SPSS 23 paket programla analiz edilirken, mecaz yoluyla elde edilen nitel veriler temalar oluşturularak tümevarım yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmanın nicel kısmında elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının tutum puanları cinsiyeti ya da özel gereksinimli bir tanıdığının olup olmaması özel gereksinimli bireylere yönelik tutum puanlarını etkilememektedir. Ancak özel eğitim dersini alan öğretmen adaylarının özel gereksinimli bireylere yönelik tutum puanları, özel eğitim dersini almayanlara göre daha yüksektir. Öğretmen adaylarının okudukları program ve devam ettikleri sınıf düzeyi de tutum puanları üzerinde etkilidir. Özel eğitim öğretmenliğinde okuyan öğrencilerin tutum puanları diğer bölümlerde okuyan öğrencilere göre daha yüksektir. Araştırmanın nitel bölümündeki sonuçlar incelendiğinde katılımcıların %34 (f=67)’ü ilgiye ve bakıma muhtaç oldukları için çoğunlukla (%37’si) çiçeğe benzettiklerini ifade etmişlerdir. İkinci olarak katılımcıların %21’i (f=41) özel gereksinimli bireyleri benzetmek için mevcut durumlarının geliştirilip daha iyi hale gelebileceğini düşünerek hamur (f=5), tohum (f=3), fidan (f=3) gibi çok çeşitli mecazlar kullanmışlardır. Üçüncü sırada ise katılımcıların %14’ü (f=28) üstün özellikleri olduğu gerekçesiyle özel gereksinimli bireyleri yıldız (4), elmas(2), kar tanesi (2), kömür (1) gibi nesnelere benzetmişlerdir. Araştırmanın ilginç olan sonucu ise özel eğitim bölümünde okuyan öğrencilerin çoğu (%34, f=29) özel gereksinimli çocukların mevcut durumlarının daha iyi hale getirebileceğini düşünerek olumlu tutum içerisinde olduğu söylenebilirken, Sosyal Bilgiler, Türkçe, Matematik gibi diğer bölümlerde okuyan öğretmen adayları ilgiye ve bakıma muhtaç olduğunu düşünerek olumlu tutum geliştirmişlerdir denilebilir. Ayrıca Fen Bilgisi öğretmenliğinde okuyan öğretmen adaylarının önemli bir bölümü (%27.3, f=6) özel gereksinimli bireylerin üstün olduğunu düşünmekte belki de bu nedenle olumlu tutumlar sergilemektedir. Bunun nedeni de son yıllarda fen bilgisi öğretmenliğinde gerçekleştirilen lisansüstü çalışmaların özel yetenekli çocukları konu alıyor olması olabilir. Sonuç olarak öğretmen adaylarının özel eğitim dersini almaları özel gereksinimli bireylere yönelik tutumlarını olumlu etkiliyor olabilir ancak özellikle farklı bölümlerdeki öğretmen adaylarının sadece acıma, muhtaç olma gibi hislerin ötesinde özel gereksinimli bireylerin öğrenebilen, gelişebilen ve bağımsız yaşam becerilerini kazanabilen bireyler olduğu gerçeğiyle bu tutumlarını olumlu hale getirmesi hedeflenmelidir. Ayrıca fen bilgisi ve matematik öğretmenliği gibi programlarda öğrenim gören öğrencilerin özel gereksinimli bireyleri sadece özel yetenekli çocuklar özelinde görmeleri, sınıflarında zihinsel yetersizliği ya da otizmi olan bir öğrenciyle karşılaştıklarında tutumlarının olumsuz etkilenmesine neden olabilir. Sonuç olarak özel gereksinimli bireylere ilişkin tutumların önemi vurgulanmakla birlikte tutumların altında yatan gerçek düşüncelerin biçimlendirilmesi önemlidir.
|
Ceyhun Servi, Yunus Emre Baştuğ |
195 |
Sözlü Bildiri
|
Öğretmen Adaylarının Sosyal Beceri Öğretimine İlişkin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
Öğretmen Adaylarının Sosyal Beceri Öğretimine İlişkin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
Yazarlar: Sevda Kılıç
Bu araştırmada Kafkas Üniversitesi Dede Korkut Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören son sınıf öğretmen adaylarının sosyal beceri öğretimine ilişkin bilgi düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma grubunun oluşturulmasında kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi tercih edilmiş olup, ulaşılabilecek en üst sayıdaki katılımcıya ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında farklı program türlerinde öğrenim gören 398 son sınıf öğretmen adayı çalışmanın araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırma kapsamında çok sayıda elemandan oluşan bir evrende, evren hakkında genel bir yargıya varmak amacıyla evrenin tümü ya da ondan alınacak bir grup, örnek ya da örneklem üzerinde yapılan “genel tarama” modelleri başlığı altında, değişkenler arasındaki ilişkileri saptamak üzere “ilişkisel tarama” modelinin kullanılması uygun görülmüştür (Karasar, 2012). Araştırmada gerekli olan verilerin toplanması amacıyla araştırmacılar tarafından oluşturulan “Kişisel Bilgi Formu (KBF)” ve Sazak Pınar (2009) tarafından geliştirilen “Sosyal Beceri Öğretimi Bilgi Testi (SBÖBT)” kullanılmıştır. KBF’de araştırma grubuna dahil edilen öğretmen adaylarının demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 4 soru yer alırken, öğretmen adaylarının sosyal beceri öğretimine ilişkin bilgi düzeylerini belirlemeye yönelik geliştirilen SBÖBT’te 13’ü çoktan seçmeli ve 5’i kısa cevaplı olmak üzere toplam 18 soru yer almaktadır. Elde edilen verilerin anlamlı hale getirilmesi noktasında betimsel ve anlam çıkartıcı istatistiklerden yararlanılmıştır. Bu bağlamda frekans dağılımları, merkezi eğilim ve değişkenlik ölçüleri araştırmada kullanılan betimsel istatiksel işlemleri oluştururken, öğretmen adaylarının demografik özelliklerinin sosyal beceri öğretimi bilgi düzeylerine etkisini belirlemek amacıyla uygun anlam çıkartıcı istatistik tekniğinin belirlenmesi noktasında öncelikle her bir değişkene ait dağılımın normalliğini denetlemek için gerekli olan ön analizler yapılmıştır. Shapiro-Wilk, Kolmogrov-Smirnov ve Çarpıklık-Basıklık değerlerinin incelenmesi sonucunda veri setlerinin normal dağılım göstermedikleri gözlenmiş olup non-parametrik testler kullanılmıştır. Betimsel istatistik sonuçlarına göre, öğretmen adaylarının SBÖBT’nin birinci bölümü olan çoktan seçmeli sorulardan aldıkları puanların ortalaması X ̅=8.13, kısa cevaplı sorulardan oluşan ikinci bölümden aldıkları puanların ortalaması ise X ̅=2.77’dir. Test genelinden alınan en düşük puan Min.=2.00, en yüksek puan Max.=18.00, standart sapma ise Ss=2.49 olarak belirlenmiştir. SBÖBT’ten alınacak en yüksek puan Max.=23.00’tür, ancak araştırmaya katılan öğretmen adaylarının testten ortalama X ̅=10.91 puan almışlardır. Bu durumda öğretmen adaylarının sosyal beceri öğretimine ilişkin bilgi düzeylerinin düşük olduğu söylenebilir. Anlam çıkartıcı istatistik sonuçlarına göre ise öğretmen adaylarının SBÖBT’nin toplamından almış oldukları puanların, cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir şekilde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek üzere yapılan non-parametrik Mann Whitney U testi sonucunda kadın öğretmen adaylarının lehine anlamlı bir fark olduğu saptanırken, yaş ve mezun olunan lise türü değişkenlerine göre yapılan non-parametrik Kruskal Wallis H testi sonucunda anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. Son olarak, öğretmen adaylarının SBÖBT’nin toplamından almış oldukları puanların program türü değişkenine göre anlamlı bir şekilde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek üzere yapılan non-parametrik Kruskal Wallis H testi sonucunda anlamlı bir fark olduğu saptanmış olup, grupların sıra ortalamaları dikkate alındığında, en yüksek puana Okul Öncesi Öğretmenliği grubunun sahip olduğu, bunu sırasıyla Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği ve İlköğretim Matematik Öğretmenliği gruplarının izlediği tespit edilmiştir.
|
Sevda Kılıç |
3 |
Sözlü Bildiri
|
Öğretmen Yardımcılarının Mesleki Gelişimini Hedefleyen Koçluk Uygulaması Çalışmalarının Betimsel ve Meta-Analizi
Öğretmen Yardımcılarının Mesleki Gelişimini Hedefleyen Koçluk Uygulaması Çalışmalarının Betimsel ve Meta-Analizi
Yazarlar: Orhan Aydın, Üzeyir Emre Kıyak, Elif Tekin İftar
Öğretmen yardımcıları (paraprofesyoneller) genel veya özel eğitim sınıflarında özel gereksinimli öğrencileri ve öğretmenleri desteklemek üzere hizmet sunan bireylerdir. Öğretmen yardımcılarının sınıf içerisinde özel gereksinimli öğrencilere ve öğretmenlerine yönelik birçok rol ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bu sorumluluklardan bazıları; (a) sınıf yönetiminde yardımcı olma, (b) küçük grup ya da bire bir öğretim sunma, (c) öğretim materyalleri hazırlama, (d) bireyselleştirilmiş eğitim planı (BEP) geliştirmeye yardımcı olma, (e) aile eğitim ve destek programlarında sorumluluk alma ve (f) veri toplama ve karar verme süreçlerinde aktif olma olarak sıralanabilir. Koçluk uygulaması ise, öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin mesleki gelişimlerinde olduğu gibi öğretmen yardımcılarının da mesleki gelişimlerinde kullanılan bir uygulamadır. Bu çalışmanın amacı özel eğitim alanında etkin rol alan öğretmen yardımcılarının mesleki gelişimlerine yönelik yürütülmüş koçluk uygulaması çalışmalarının sistematik derleme ve meta analizini gerçekleştirmektir. Çalışmada koçluk uygulamalarının öğretmen yardımcılarının mesleki gelişimleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Çalışma kapsamında araştırmalara erişim için Anadolu Üniversitesi’nin sağladığı veri tabanlarından; Academic Search Complete, ERIC, MEDLINE, PsycARTICLE, Science Citation Index, ScienceDirect ve Scopus veri tabanları kullanılarak taramalar yapılmıştır. Tarama, (Ocak) 1990 ve (Ağustos) 2017 tarihleri arasında İngilizce dilinde yayımlanmış çalışmalarla sınırlandırılmıştır. Tarama sonucu elde edilen 85 çalışmadan dahil etme ölçütlerini karşılayan 22 tek-denekli deneysel çalışma Kratochwill ve diğerleri (2013) tarafından önerilen desen standartları açısından değerlendirilmiştir. Ardından, desen standartlarını karşılayan 14 çalışma kapsamlı değerlendirilmek üzere ileri analiz süreçlerine dahil edilmiştir. İleri analiz süreçlerinde betimsel analiz için; (a) demografik özelliklere ilişkin (yardımcı öğretmen sayısı, yaşı, cinsiyeti, mezuniyeti, tecrübesi; öğrenci sayısı yaşı, cinsiyeti, tanısı ve öğretimin sağlandığı ortam), (b) yardımcı öğretmene sunulan öğretim sürecine ilişkin (yardımcı öğretmen için hedeflenen beceriler, öğrenciler için hedeflenen beceriler, öğretimi sunan kişiler, öğretim düzenlemesi, öğretimin içeriği, öğretimin süresi ve dönüt sunma yöntemleri) ve (c) yöntem ve sonuca ilişkin (araştırma modeli, güvenirlik, sosyal geçerlik, genelleme ve izleme) olmak üzere üç farklı gruptaki değişkenler açısından çalışmalar incelenmiştir. Etki büyüklüğü hesaplaması için 14 çalışmadan elde edilen grafiksel veriler GraphClick programı aracılığıyla sayısallaştırılmış ardından Tau-U ve İyileşme Oran Farkı (İOF) etki büyüklükleri hesaplanmıştır. Yürütülen tüm bu süreçlere ilişkin iki kodlamacı tarafından kodlamalar bağımsız olarak yapılarak güvenirlik analizleri tamamlanmıştır. Bulgular, koçluk uygulamasının öğretmen yardımcılarının mesleki gelişimlerinde olumlu etkiye sahip olduğunu gösterir niteliktedir. Elde edilen bulgular alanyazın kapsamında tartışılarak mesleki gelişim uygulamalarına yönelik birtakım önerilerde bulunulmuştur.
|
Orhan Aydın, Üzeyir Emre Kıyak, Elif Tekin İftar |
183 |
Sözlü Bildiri
|
Öğretmenlerin Evde Eğitim Hizmeti Hakkındaki Görüşlerinin İncelenmesi
Öğretmenlerin Evde Eğitim Hizmeti Hakkındaki Görüşlerinin İncelenmesi
Yazarlar: Özlem Toprak, Seniha Kurtoğlu, Ahmet Yıkmış
Özel gereksinimi olan veya olmayan tüm bireyler için eğitim temel ve yasal haktır. Eğitim sürecinde genel eğitim kadar özel eğitimin de gerekliliği ve önemi tartışılamaz. Özel eğitim hizmeti sunulan bireyler arasında, sürekli ya da uzun süreli bakım ve tedavi gerektiren hastalığı nedeniyle özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan süregelen hastalığı olan birey de yer almaktadır (MEB, 2010). Bu bireylerin eğitim yaşantılarının devam edebilmesi için evde eğitim hizmeti almaları gereklidir. Evde eğitimle ilgili alanyazında gerçekleştirilmiş olan çalışmalar incelendiğinde evde eğitim konusundaki çalışmaların sınırlı ve yayınlanan çalışmaların çoğunun özel gereksinimi olan çocuklar ve aileleri ile ilgili olduğu, süregelen hastalık ve evde eğitim hizmetine ilişkin görüşlerin belirlendiği çalışmaların bulunduğu görülmüştür. Uluslararası alanyazın incelendiğinde; farklı ülkelerde evde eğitim, okula gitmenin zorunlu olmadığı, çocuklarının eğitimini ebeveynlerinin kendilerinin gerçekleştirdikleri uygulama olarak yer almaktadır. Ayrıca aileler de, eğitimin zorunlu ancak okullaşmanın zorunlu olmadığını ifade etmektedirler (Meighan,1995). Ulusal alanyazına bakıldığında ise; ülkemizde evde eğitim uygulaması genel eğitim içerisinde uygulanan, bireylerin tümünün gerektiğinde tercih edebilecekleri alternatif bir eğitim modeli olarak görülmemektedir (Taşdemir ve Bulut, 2015). Evde Eğitim ile ilgili yapılan araştırmaların büyük bir bölümü yukarıda da açıklandığı gibi konuyu genel olarak inceleyen çalışmalardır. Evde eğitim uygulamalarında derslerin ne şekilde yürütüldüğü, uygulamada yaşanılan zorluk ve ihtiyaçların neler olduğu konusunda yapılan çalışmalar ise sınırlıdır. Bu araştırmada evde eğitim uygulamasına dair öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amaçlanmaktadır. Araştırmada (a) Evde eğitim hizmeti sunan öğretmenlerin sunulan eğitim hizmeti hakkındaki bilgi ve deneyimleri nelerdir? (b) Evde eğitim hizmeti sunan öğretmenler, öğrencilerin eğitsel ihtiyaçlarını belirleyip eğitim sürecini nasıl desenlemektedir? (c) Evde eğitim hizmeti sunan öğretmenlerin, süreçte karşılaştığı sorunlar (zorluklar) nelerdir? (d) Evde sunulan eğitim öğrencilerin akademik ve sosyal becerilerine nasıl katkı sağlamaktadır? sorularına yanıt aranmıştır. Bu çalışma evde eğitim veren öğretmenlerin ve çocuğu eğitim alan velilerin sunulan eğitim süreci hakkında ve öğrencilerin eğitim programları hakkında bilgi sahibi olmaları, gerek evde eğitim verecek uygulamacıya gerekse evde eğitim hizmeti alan çocuğa sahip ebeveynlere süreçle ilgili bilgi kazandırma anlamında ışık tutması açısından önemlidir. Bu araştırma, evde eğitim hizmetlerine yönelik bu hizmeti sunan öğretmen görüşlerinin belirlenmesi amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden olan odak grup görüşmesi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcıları, Sakarya İli’nde evde eğitim hizmeti sunan altı öğretmenlerden oluşmaktadır. Odak grup görüşmesi, araştırmanın 1. yazarının görev yaptığı rehberlik araştırma merkezinin toplantı salonunda gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerden elde edilen veriler betimsel analiz ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara bakıldığında, evde eğitim sunma süreleri bir ile üç yıl arasında değişen katılımcılar, evde eğitim hizmeti hakkında önceden bilgi sahibi olmadıklarını, süreç içerisinde bilgi düzeylerini arttıklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların her biri evde eğitim hizmetine başladıkları ilk haftalarda öğrencilerin eğitsel performans ve ihtiyaçlarını belirlemek için gözlem ve değerlendirme yapıp, daha sonra öğrencileri için bireyselleştirilmiş eğitim planı hazırladıklarını ve eğitim sürecini bu plana uygun olarak desenlediklerini belirtmişlerdir. Eğitim sundukları yerin yapılandırılmamış bir ortam olmasını ve materyal konusunda eksiklik yaşamalarını evde eğitim sürecinde karşılaştığı sorunlar olarak ifade etmişlerdir. Evde sunulan eğitimin öğrencilerin akademik becerilerini geliştirirken, öğrencilerin akranlarından ve sosyal çevreden uzak kalmalarını dezavantaj olarak belirtmişlerdir.
|
Özlem Toprak, Seniha Kurtoğlu, Ahmet Yıkmış |
193 |
Sözlü Bildiri
|
Öğretmenlerin Otizm Spektrum Bozukluğuna İlişkin Algılarının Metaforlar Aracılığıyla İncelenmesi
Öğretmenlerin Otizm Spektrum Bozukluğuna İlişkin Algılarının Metaforlar Aracılığıyla İncelenmesi
Yazarlar: Emine Öztürk, Başak Bağlama
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan öğrenciler, gerekli düzenlemeler yapıldığında genel ortamlarında akranlarıyla birlikte eğitim alabilmektedir. Bu noktada, öğretmenlerin OSB’ye ilişkin algıları onların genel eğitim ortamlarında OSB tanısı almış öğrencilere nasıl eğitsel müdahalelerde bulunacaklarını etkileyebilmektedir. Bu araştırma, öğretmenlerin otizm spektrum bozukluğuna ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Nitel bir araştırma olan bu çalışmada olgubilim deseni kullanılmıştır. Bu araştırma, KKTC’nin Lefkoşa ve Girne bölgelerindeki ilkokullarda görev yapan toplam 47 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Öğretmenlerden “Otizm spektrum bozukluğu …… gibidir. Çünkü…..” ifadesini metafor kullanarak doldurmaları istenmiştir. Veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular, alanyazın çerçevesinde tartışılmıştır.
|
Emine Öztürk, Başak Bağlama |
168 |
Sözlü Bildiri
|
Öğretmenlerinin Çocuk Sevme Düzeyleri ile Özgül Öğrenme Güçlüğü Yaşayan Öğrencilere Yönelik Öğretmen Yeterlilikleri Arandaki İlişki; İstanbul İli Örneği
Öğretmenlerinin Çocuk Sevme Düzeyleri ile Özgül Öğrenme Güçlüğü Yaşayan Öğrencilere Yönelik Öğretmen Yeterlilikleri Arandaki İlişki; İstanbul İli Örneği
Yazarlar: Hale Dere Çiftçi, D. Melek Er Sabuncuoglu, Bahar Yazgan, Habibe Tokuşlu, İlayda Mutlu
Özgül öğrenme güçlüğü (ÖÖG); bir çocuğun zekâsı normal ya da normalin üstünde olmasına rağmen dinleme, düşünme, anlama, kendini ifade etme, okuma-yazma veya matematik becerilerinde yaşıtlarına ve zekâsına oranla düşük başarı göstermesi olarak tanımlanmaktadır. ÖÖG; birincil olarak psikolojik bir hastalığı olmayan, belirgin bir beyin hasarı olmayan, duyusal bir yetersizliği olmamasına rağmen okuma, yazma ya da matematik becerilerinin kazanılmasında ve uygulanmasında önemli güçlükleri olan, bu duruma ek olarak kendini yönetme, sosyal olayları anlama ve sosyal iletişim kurmakta sorun yaşayan, yaşına ve zekâsına uygun akademik başarı gösteremeyen bireylerde görülen nörolojik kökenli gelişimsel bir bozukluktur. Özgül Öğrenme Güçlüğü kendi içerisinde okuma, yazma, matematik ve başka türlü adlandırılamayan grup olarak 4 alt tanı grubuna ayrılmasına rağmen klinik tabloda okuma, yazma ve matematik yetersizliklerin bir arada bulunduğu karma bozukluklar daha sık görülmektedir. İlköğretim okullarına devam eden öğrencilerden öğrenme güçlüğü açısından riskli grupta olabilecek çocukların erken dönemde belirlemek amacıyla yapılan tarama çalışmaları da çocuk, aile, öğretmen ve okul yönetimi için oldukça önemli veriler sağlamaktadır. Öğretmenlerin özgül öğrenme riski taşıyan ya da özgül öğrenme güçlüğü tanısı almış çocuklara karşı yeterlilikleri hem çocukların okula karşı olumlu tutum sergilemeleri hem de çocukların akademik başarılarını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Özgül öğrenme güçlüğü olan çocukların akademik başarısını arttırmada motive edici bir özellik de öğretmenlerin çocukları sevmesidir. Çocukları sevme eğitim öğretim ve disiplin konusunda kolaylaştırıcı ve iyileştirici bir etki sağlamaktadır. Bu çalışmada da ilköğretim öğretmenlerinin çocukları sevme durumları ile özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklara yönelik yeterlilikleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla planlanmıştır. Çalışma, İstanbul İli Esenler İlçesinde 10 ilköğretim okulunda çalışmayı kabul eden 1., 2.,3. ve 4. Sınıf öğretmenleri ile yürütülmüştür. Çalışmaya 350 öğretmen katılmıştır. Öğretmenlere “Öğretmen Demografik Bilgi Formu”, “Çocuk Sevme Ölçeği” ve “Öğrenme Güçlüğü Yaşayan Öğrencilere Yönelik Öğretmen Yeterlilikleri Ölçeği” uygulanmıştır. Çalışmanın sonuçları sunumda paylaşılacaktır.
|
Hale Dere Çiftçi, D. Melek Er Sabuncuoglu, Bahar Yazgan, Habibe Tokuşlu, İlayda Mutlu |
181 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Çağındaki Zihin Yetersizliği Olan Çocuklara Cinsellik Eğitimi
Okul Çağındaki Zihin Yetersizliği Olan Çocuklara Cinsellik Eğitimi
Yazarlar: Özge Çulhaoğlu, Didem Güven
Anne karnında başlayıp ömür boyu devam eden cinsel gelişim, bireyin fiziksel, duygusal, sosyal ve manevi yönünü etkilemektedir. Cinsel gelişim, bireyde meydana gelen fiziksel değişimlerin yanı sıra bireyin öğrendiği cinsel bilgileri, inançları ve sergilediği davranışları da içermektedir. Cinsel gelişimin sağlıklı bir şekilde desteklenmesi, cinsellik eğitimiyle sağlanmaktadır ancak söz konusu çocuk olduğunda “çocuk” ve “cinsellik” kelimelerinin birlikte kullanılması özellikle aileler ve öğretmenler için endişe kaynağı olabilmektedir. Bu endişe kaynağını aşabilmek için her dönemde olduğu gibi okul çağındaki çocuklarda da cinsellik eğitimi verilmesi kuşkusuz önemlidir. Bu eğitimin sağlıklı bir şekilde verilebilmesi için okul çağı çocuklarının cinsel gelişim özelliklerinin ve davranışlarının bilinmesi gerekmektedir. Bu dönemde okul çağındaki çocukların özellikleri ve davranışları, cinsellik kavramına ve çıplaklığa karşı merak duyma, karşı cinse ilgi duyma, cinsel içerikli konulara ilgi duymaya başlama, farklı cinsel yönelimlerin farkında olma, mahremiyet algısı oluşma, hızlı vücut gelişiminden dolayı endişe duyma, cinsel kimliklerini dış görünüşlerine yansıtma ve ilk ergenlik belirtilerinin başlaması olarak açıklanabilir. Zihin yetersizliği olan çocukların cinsel gelişimi söz konusu olduğunda ise aileler oldukça rahatsız olabilmektedir. Bunun nedeninden birini de ailelerin zihin yetersizliği olan çocukların cinsel kimliklerinin, arzularının ve dürtülerini olmadığını düşünmeleridir. Bu nedenle aileler için zihin yetersizliği olan çocuklarının cinsel gelişimleri hem korku hem de inkâr meselesi olabilmektedir. Ancak genel olarak bilinmeyen zihin yetersizliği olan çocuklarında cinsel gelişimi, tipik gelişen çocuklarla aynı olduğudur. Bu bireylerin tipik gelişen bireylerden belirgin farklılığının olması da zihinsel işlevlerde yaşanan sınırlılıklardan kaynaklanmasıdır. Bu bireyler cinsellik hakkında bilgi edinme, gözlem yapma ve uygun sosyal ve cinsel davranışları gerçekleştirme konusunda zorluklar yaşayabilmektedirler. Bu nedenle cinsel istismara daha açık bir grubu olabilmekte, diğer bireylerle sağlıklı ilişkiler kurmak ve uygun cinsel sınırları oluşturmak için gerekli karar verme yetisinden yoksun olabilmektedirler. Dolayısıyla cinsellikle ilgili becerilerin okul çağındaki zihin yetersizliği olan çocuklara öğretiminin yapılması önem kazanmaktadır. Cinsellik eğitimi, cinselliğin bilişsel, duygusal, sosyal, etkileşimli ve fiziksel yönlerini öğrenmek olarak tanımlanmıştır. Cinsellik eğitimi, doğum öncesi dönemle başlar ve hayat boyu devam eder. Zihin yetersizliği olan çocuklarda da tipik gelişen bireylerde olduğu gibi cinsellik eğitimi ilk ailede başlamalı ve özel eğitim öğretmenleri ile okulda devam etmelidir. Bu çocuklara cinsellik eğitimi daha anlamlı ve kapsamlı verilmelidir. Cinsellik eğitimi kısa süreli, düzenli aralıklarla, sistematik bir biçimde, gelişim düzeylerine uygun ve proaktif bir öğretim şeklinde sunulmalıdır. Bu dönemde, cinsellik eğitimi verilirken toplumsal alanda nasıl davranmaları gerektiği, vücut farkındalığı, hijyen temizliği, cinsel duyguların farkındalığı, kişisel mahremiyet, diğer bireylerle korunması gereken sınırlar, ikincil cinsel özellikler, cinsel ilişkiler anlatılmalıdır. Ayrıca zihin yetersizliği olan çocuklara cinsellik eğitimi verilirken aile katılımı da çok önemlidir. Bu nedenle aileler cinsel gelişim ve cinsellik eğitimi ile ilgili temel kavramlar hakkında kendilerini eğitmelidirler. Kısaca belirtmek gerekirse, bu çalışma ayrıca okul çağındaki zihin yetersizliği olan çocukların cinsel gelişimleri ve cinsel gelişimlerine bağlı olarak verilmesi gereken cinsellik eğitimine ilişkin rehberlik niteliğinde detaylı bilgi sunmak amaçlanmaktadır ve cinsellik eğitimi kapsamında ailelere ve öğretmenlere bir takım öneriler sunmaktadır.
|
Özge Çulhaoğlu, Didem Güven |
102 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Öncesi Dönemde Özel Gereksinimli Çocukların Bireysel Farklılıklarına Ve Sosyal Kabulüne Yönelik Akran Görüşleri
Okul Öncesi Dönemde Özel Gereksinimli Çocukların Bireysel Farklılıklarına Ve Sosyal Kabulüne Yönelik Akran Görüşleri
Yazarlar: Gülce Akın, Sunagül Sani Bozkurt
|
Gülce Akın, Sunagül Sani Bozkurt |
226 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Öncesi Dönemdeki Otizmli Çocuklara Yönelik Mobil Eğitsel Yazılım Tasarımı Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesi
Okul Öncesi Dönemdeki Otizmli Çocuklara Yönelik Mobil Eğitsel Yazılım Tasarımı Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesi
Yazarlar: Deniz Yılmaz, Tufan Adıgüzel
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan bireyler çeşitli bilişsel davranış ve becerileri öğrenmekte yetersizlikler göstermektedirler. OSB’li bireylere bilişsel becerilerin öğretiminde etkililiği kanıtlanmış pek çok yöntemin kullanımı tercih edilmektedir. Bu yöntemlerden biri de teknoloji temelli müdahaleler olup, OSB’li bireylerin eğitiminde kullanılmakta ve bu konuda çeşitli araştırmalar gerçekleştirilmektedir. Ancak bu yöntemler ya da çözümler sistematik bir öğretim tasarımı kapsamında işe koşulmamaktadır. Bu araştırmada, okul öncesi dönemde bulunan otizmli çocuklara yönelik resim sıralama becerisine ilişkin bir eğitsel yazılım tasarlama, geliştirme ve değerlendirme sürecinin sistematik bir şekilde ele alınması hedeflenmiştir. Geliştirme araştırması yöntemi ile gerçekleştirilen bu çalışma sırasıyla öğretim problemleri, öğrenen analizi, görev analizi/öğretim hedefleri/içerik sıralama, öğretim stratejileri/mesaj tasarımı/öğretimin geliştirilmesi ve değerlendirme adımlarından oluşmuştur. Araştırmada nitel ve nicel veri toplama araçları kullanılarak veri toplama çalışmaları gerçekleştirilmiş; konu alanı uzmanları ve özel eğitim öğretmenlerinin görüşleri, geliştirilen eğitsel yazılım veri tabanında bulunan Core Data ve gözlem kayıtları veri kaynakları olarak kullanılmıştır. Öğretim tasarımı sürecinde hem veri toplama hem de uygulama aşamalarında sekiz konu alanı uzmanı (Özel Eğitim Uzmanları, Psikologlar ve Eğitim Teknologları), dört özel eğitim öğretmeni ve dört otizmli çocuk yer almıştır. İhtiyaç analizi çalışmaları kapsamında özel eğitim alanında teknolojinin etkin kullanılmadığı ve öğretmenlerin hizmetiçi eğitim ve iş başında eğitimi ile daha verimli bir hale gelebileceği yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Otistik Çocuklar Eğitim Programı kapsam ve içeriğinin geliştirilmesinin tüm otizmli çocukları kapsayıcı nitelik ve nicelikte yeniden düzenlenmesi gerektiği ulaşılan bir diğer sonuç olmuştur. Öğrenen kişi analizine yönelik gerçekleştirilen çalışmalarda otizmli çocukların öğrenme özelliklerinin çocuktan çocuğa farklılık gösterdiği, bireyselleştirilebilir sistemlerin çocukların öğrenme süreçlerini olumlu yönde destekleyebileceğine ilişkin bulgular elde edilmiştir. Görev analizi/öğretim hedefleri/içerik sıralama kapsamında geliştirilen resim sıralama beceri analizi şeması ile bilişsel becerilerin öğretiminde sistematik süreçlerin izlenmesinin öğretim sürecine olumlu yönde katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Otizmli çocuklara öğretimi planlanan becerilere ilişkin gerekli ön koşulların becerilerle ilişkilendirilmesinin ve kuramsal temele dayandırılmasının önemli olduğu çalışma sonucunda elde edilen bir diğer önemli bulgu olmuştur. Öğretim stratejileri/mesaj tasarımı/öğretimin geliştirilmesi çalışmalarının otizmli çocukların eğitiminde kullanılması planlanan araç-gereçlerin niteliğini artıracağı sonucu ortaya çıkmıştır. Biçimlendirici değerlendirmeye yönelik gerçekleştirilen çalışmalarda kapsamında geliştirilen mobil uygulama kullanımını içeren öğretim tasarımı konu alanı uzmanları tarafından nitelik olarak uygun bulunmuş ve otizmli çocukların başarı ve süre performanslarına ilişkin olumlu sonuçlar ortaya koyduğu elde edilmiştir. Bu araştırmada, okul öncesi dönemdeki otizmli çocukların öğrenmeye yönelik ihtiyaçlarının karşılanmasında akademik çalışmaların yanı sıra günümüzde kullanılan ileri düzey teknolojilerin öğretim süreçlerine katkı sağlaması yönünde gerekliliğine ve ürün geliştirmeye yönelik gerçekleştirilen sistematik çalışmalara olan ihtiyaçlar üzerinde durulmuştur. Bunun yanı sıra gerçekleştirilen bu araştırmanın otizmli çocukların eğitimine yönelik öğretim tasarlama, geliştirme ve değerlendirme süreçlerine ilişkin yol gösterici bir çalışma olacağı düşünülmektedir.
|
Deniz Yılmaz, Tufan Adıgüzel |
142 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Öncesi Eğitim Döneminde Erken Okuryazarlık Becerilerine Yönelik Öğretmen Görüşlerinin Değerlendirilmesi
Okul Öncesi Eğitim Döneminde Erken Okuryazarlık Becerilerine Yönelik Öğretmen Görüşlerinin Değerlendirilmesi
Yazarlar: Leyla Şahin, Umut Akçıl
Bu araştırma ile okul öncesi öğretmenlerinin erken okuryazarlık kavramı ve erken okuryazarlık öğrenme çıktılarından sesbilgisel farkındalık, sözcük bilgisi, yazı farkındalığı, harf bilgisi, dinlediğini anlama becerilerine yönelik görüşlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda çalışma, nitel yöntemlerden durum çalışması modeli kullanılmıştır. Durum çalışmalarında yaygın olarak kullanılan açıklayıcı/tanımlayıcı durum çalışması ile yürütülen bu araştırmada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı Lefkoşa ilçesinde görev yapmakta olan 42 okul öncesi öğretmenin görüşleri alınmıştır. Görüşme kayıtları yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanılmış ve toplanan veriler içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Analiz sonucunda elde edilen bulgular neticesinde, öğretmenlerin erken okuryazarlık kavramı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı ve eğitim programı çerçevesinde öğretmenlerin gerçekleştirdikleri etkinliklerin, erken okuryazarlık becerilerinin tümünü destekleyecek nitelikte olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda öğretmenlerin, ilgili beceriler konusunda bilgi eksikliğini tamamlayabilmek adına hizmet içi eğitim-seminer gibi faaliyetlerin düzenlenmesi gerektiği, erken okuryazarlık öğrenme çıktılarını destekleyici nitelikte kullanılması gereken etkinliklere daha çok yer verilmesi gerektiği ve bu noktada öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri gerektiği yönünde önerilerde bulunulmuştur. Bu sayede okul öncesi dönem çocuklarının erken okuryazarlık becerilerinin beklenen düzeyde gelişmesine katıda bulunulması sağlanabilecektir. Anahtar Sözcükler: Erken Okuryazarlık Becerileri, Öğrenme-Öğretme Etkinlikleri, Okul Öncesi Eğitim Programı, Okul Öncesi Öğretmenleri,
|
Leyla Şahin, Umut Akçıl |
115 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Öncesi Öğretmen Adayları ile Sınıf Öğretmeni Adaylarının Üstün Yetenekli Çocuklara İlişkin Metaforik Algıları
Okul Öncesi Öğretmen Adayları ile Sınıf Öğretmeni Adaylarının Üstün Yetenekli Çocuklara İlişkin Metaforik Algıları
Yazarlar: Nazife Merve Eren, Burcu Sezginsoy Şeker
Özel gereksinimli bireyleri tanımak, ona sağlanacak hizmetleri ve sunulacak eğitimin içreğini belirlemekte oldukça önemlidir. Erken çocukluk döneminde tespit edilip tanılanması en güç özel gereksinimli çocuk grupları içinde üstün yetenekli çocuklar yer almaktadır. Bunun nedenlerinin başında 0-6 yaş grubu çocukların yeteneklerinin herhangi bir araç veya testle ortaya çıkarma zorluğu gelmektedir. Okul öncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının üstün yetenekli çocukları nasıl algıladıklarını ortaya koyabilmek amacıyla gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Çalışmanın örneklem grubunu Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi’nin okul öncesi öğretmenliği ve sınıf eğitimi programlarında öğrenim gören toplam 168 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırma sonucuna göre, öğretmen adayları toplamda 81 farklı metafor üretmişlerdir. Öğretmen adaylarının en fazla kullandıkları metafor çiçek metaforu olmuştur. Okul öncesi öğretmen adaylarının en fazla “değer” kategorisine ait metafor ürettikleri sınıf öğretmeni adaylarının ise “insani özellikler” ve “değer” kategorilerinde metafor oluşturdukları görülmüştür. Birinci sınıfta öğrenim gören okul öncesi öğretmen adayları ile dördüncü sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının en fazla “değer” kategorisine ait metafor ürettikleri tespit edilmiştir. Ayrıca birinci sınıfta öğrenim gören sınıf öğretmen adaylarının en fazla “insani özellik” kategorisinde metafor üretirken dördüncü sınıf öğretmen adaylarının “uzay” kategorisinde metafor ürettikleri sonucuna ulaşılmıştır.
|
Nazife Merve Eren, Burcu Sezginsoy Şeker |
|
Sözlü Bildiri
|
Okul Öncesi Öğretmenleri ile Doğal Öğretim Sürecinin Uygulanması ve Etkililiği
|
Seçil Çelik, İbrahim H. Diken |
133 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Öncesi Öğretmenlerinin Kapsayıcı Eğitim Çerçevesinde Sınıflarında Bulunan Öğrencilere İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi
Okul Öncesi Öğretmenlerinin Kapsayıcı Eğitim Çerçevesinde Sınıflarında Bulunan Öğrencilere İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi
Yazarlar: Ayşegül Avşar Tuncay, Aydın Kızılaslan, Çiğdem Nilüfer Umar
Eğitimde en temel iki kaygı olan öğretimde mükemmellik arayışı ve tüm öğrencilere eşit fırsatlar sunma konusundaki yoğun çaba eğitim sistemindeki revizyonların temel kaynağıdır. Sınıflarımızda farklı becerilere ve eğitimsel ihtiyaçlara sahip farklı kültürel ve dilbilimsel geçmişe sahip öğrenci sayısının artması bu anlamda kapsayıcı eğitimi önemli kılmaktadır. Kapsayıcı eğitim, öğrenme ve topluluk yaşantısına katılımın arttırılması yoluyla tüm öğrencilerin gereksinimlerinin çeşitliliğini ele alma ve bunlara cevap verme ve eğitimden dışlamayı azaltma olarak görülmektedir. Bununla birlikte kapsayıcı eğitim yaklaşımı içerisinde, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarının karşılandığı ve her öğrenciye başarılı olma fırsatının sağlandığı öğrenme ortamlarının oluşturulması da bulunmaktadır. Fakat öğretmenlerin kapsayıcı eğitime yönelik tutumu, sınıfta öğrenme ortamının verimliliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Öğrencilerin okul öncesi eğitimiyle eğitim-öğretim hayatlarına başladıkları düşünüldüğünde bu süreçte en önemli görev okul öncesi öğretmenine düşmektedir. Okul öncesi öğretmenlerinin sahip oldukları tutum, algı ve düşünceleri sınıf içerisindeki davranışlarına da yön vermektedir. Bu çalışmada okul öncesi öğretmenlerinin kapsayıcı eğitim çerçevesinde sınıflarında bulunan çocuklara yönelik tutumlarının dışa vurum tespitini elde etmek adına metaforik algılarını ortaya çıkarmak amaçlanmaktadır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim desenine göre yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılında Mersin’de görev yapan 110 okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. Veriler öğretmenlerden “Kapsayıcı eğitim çerçevesinde sınıfımda bulunan öğrencim ….. gibidir, çünkü ……” ifadesini tamamlamasıyla elde edilmiştir. Toplanan veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiş ve yorumlanmış; metaforların sıklığı, frekans ve yüzde olarak verilmiştir. Elde edilen bulgulara göre kapsayıcı eğitim çerçevesinde eğitim gören öğrenci için öğretmenler çiçek, tırtıl, bebek, gökkuşağı, oyun hamuru, lunapark, hediye gibi 106 geçerli metafor üretmiştir. Elde edilen sonuçlara bakıldığında kullanılan metaforların öğrencilerin genel özellikleriyle yansıtıldığı ve öğretmenlerinin onlar hakkındaki düşüncelerini ifade ettikleri görülmektedir. Kapsayıcı eğitime, kapsayıcı eğitim çerçevesinde eğitim gören öğrenciye ve sınıf içi uygulamalara yönelik metaforik algıları belirlemek için farklı çalışma gruplarıyla benzer araştırmalar yapılması öneri olarak sunulabilir.
|
Ayşegül Avşar Tuncay, Aydın Kızılaslan, Çiğdem Nilüfer Umar |
19 |
Sözlü Bildiri
|
Okul Psikolojik Danışmanlarının Öğrencilerin Problem Davranışları ve Uygulamalı Davranış Analizine İlişkin Görüşleri
Okul Psikolojik Danışmanlarının Öğrencilerin Problem Davranışları ve Uygulamalı Davranış Analizine İlişkin Görüşleri
Yazarlar: Nevin Güner Yıldız, Esra Akın, İsmail Okatan
Eğitim ortamlarında öğrencilerde istendik yönde davranış değişikliği yapmaktan sorumlu olarak kabul edilen okul psikolojik danışmanları öğrencilerin problem davranışlarıyla ilgili rehberlik açısından bireyi tanıma tekniklerinden daha çok görüşme yapmayı; psikolojik danışma açısından da psikolojik danışma becerilerini kullanmaktadırlar. Oysa bireylerde davranış değişikliği yapabilmek sistematik uygulamaları gerektiren oldukça karmaşık bir süreçtir ve davranışları değiştirebilmek için nedenlerini analiz ederek işe başlayan uygulamalı davranış analizi adlı bir bilimsel disiplin alanı bulunmaktadır. Okul psikolojik danışmanlarının lisans eğitimleri sırasında davranış değişikliğine sistematik yaklaşmak konusunda yeterince hazırlanmadıkları ve uygulamalı davranış analizi disiplinine ilişkin bir eğitim almadıkları bilinmektedir. Bu araştırmada, ilkokul ve ortaokullarda görev yapan okul psikolojik danışmanlarının okullarda öğrencilerin problem davranışlarına ve uygulamalı davranış analizinin problem davranışların azaltılmasında kullanılmasına ilişkin görüşleri incelenmiştir. Araştırmanın katılımcıları Eskişehir Merkezde bulunan devlet okullarında görev yapan ve kartopu örnekleme yöntemi ile ulaşılan 16 psikolojik danışmandan oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış; her bir katılımcıyla çalıştıkları okulda görüşme yapılarak görüşmeler kayıt edilmiştir. Görüşmelerin tamamlanmasının ardından ses kayıtlarının dökümü yapılarak elde edilen verilere betimsel analiz uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda araştırmaya katılan psikolojik danışmanların öğrencilerin problem davranışlarının kaynağı olarak aileleri gördükleri ve bu nedenle aile-çocuk görüşmeleri ile problem davranışları azaltmaya çalıştıkları ancak yaptıkları çalışmaların etkisinin kalıcı olmadığını belirttikleri ortaya çıkarılmıştır. Katılımcılardan sadece biri uygulamalı davranış analizi hakkında bilgi sahibi olduğunu söylemiş; diğer katılımcılar kendilerine uygulamalı davranış analizi ve davranış değişikliğinde kullanılması hakkında kısa bir bilgilendirme yapılmasının ardından bahsedilen yöntemlerin ancak ilkokul ve anaokulu gibi öğrencilerin yaşlarının küçük olduğu ya da öğrenci sayısının az olduğu sınıflarda uygulanabilir olduğuna dair görüş belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcılar, okullarda problem davranışların azaltılabilmesi için yapılması gerekenlerin neler olduğu sorusuna genellikle aile eğitimine ağırlık verilmesi ve sınıflardaki öğrenci sayısının azaltılması gerektiği yönünde yanıtlar vermişlerdir.
|
Nevin Güner Yıldız, Esra Akın, İsmail Okatan |
225 |
Sözlü Bildiri
|
Olumlu Davranış Desteğinde Ağır Yetersizliği Olan Bireyler
Olumlu Davranış Desteğinde Ağır Yetersizliği Olan Bireyler
Yazarlar: Esra Erbaş, Seniha Kurtoğlu, Fırat Keser, Sezgin Vuran
Olumlu Davranış Desteği (ODD), birey merkezli planlamaların ve Uygulamalı Davranış Analizi (UDA) ilkelerinin üzerine inşa edilen sistem temelli bir yaklaşımdır. ODD uygulamalarındaki en temel amaç, problem davranışların azaltılmasını sağlamak ve bu kapsamda bireylerin sosyal, kişisel, akademik ve mesleki yaşam kalitelerini artırmaktır. ODD yaklaşımını savunanalar her çocuğun sosyal uyum becerilerini kazanmada farklı seviye ve yoğunlukta desteğe ihtiyacı olduğunu ve sosyal davranışların öğretilmesinin akademik içerik kadar önemli olduğunu ifade etmektedirler. Bireysel ve grup temelli müdahaleleri içeren ODD, bireyin çevre, okul ve aile ile bir bütün olduğu varsayımından hareketle, bireyin davranışındaki değişimleri hedef alırken bu bütüncül yapı içerisindeki okul, aile ve çevrenin de atmosferindeki düzenlemeleri kapsar. Sonuç olarak sadece bireyin değil onun etkileşimde olduğu bireylerinde yaşam kalitesine anlamlı katkılar sağlamak ODD’nin ilkeleri arasında yer almaktadır. ODD istenmeyen davranışlar sonucu oluşan problemlerin analizine yönelik uygulamaları içerir ve uygulama alanında öğrenmenin ve davranış değişikliğinin nasıl meydana geldiğini değerlendirir. Gerektiği takdirde ortamın düzenlenmesini sağlar ve bireylere problem davranışı azaltmak veya olumlu davranış ile değiştirmek için öğretim yöntemlerini sunar. Bu araştırmada, “Ağır Yetersizliği Olan Bireylerde ODD” ile ilgili yapılmış araştırmaların sistematik derleme yöntemi ile incelenmesi amaçlanmıştır. Sistematik derleme yönteminin kurallarına uygun olarak belirlenen araştırma sorularının çerçevesinde yürütülen bu çalışmada 11 makale değerlendirilmiştir. Bu makalelerin konuları, amaçları, yöntemleri, çalışma grupları, güvenirlik, sosyal geçerlilikleri, sonuçları ve önerileri analiz edilerek bir çıkarıma ulaşılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen makalelerde, ODD uygulamalarının okul çaplı, bireysel, aile temelli ve akran temelli olarak ele alındığı görülmektedir. Bunlardan bir kısmı ODD kapsamındaki müdahalelerin okul çaplı ve bireysel olarak uygulamalarını ele alırken bir kısmı da ODD’ye yönelik görüş ve tutumları içeren çalışmalardır. Araştırmaların yöntemleri nitel, nicel, tek denekli, deneysel tasarım, karma ve eylem araştırması olarak çeşitlilik göstermektedir. Araştırmaların katılımcılarına bakıldığında ise, ağır yetersizliği olan öğrencilerin yanı sıra kullanılan müdahale türüne bağlı olarak aile, öğretmen, akran ve okul personelinin de dâhil edildiği görülmektedir. Deneysel çalışmalarda, araştırma ortamları ODD müdahalesinin ev ve okul temelli olmasına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Görüş ve tutumları inceleyen bazı çalışmaların ise çevrim içi olarak yürütüldüğü görülmektedir. Uygulama güvenirliği 4 çalışmada mevcut iken 7 çalışmada uygulama güvenirliğine yer verilmemiştir. Sosyal geçerliliğe yer veren araştırmalarda, bir tanesinin görüşme yoluyla olmak üzere sosyal geçerlik verilerinin çoğunluğu Likert tipi ölçek veya anket uygulanarak toplanmıştır. Araştırmalardan 6 tanesi sosyal geçerlik verisine yer vermemiştir. Okul çaplı ODD araştırmalarının sonuçlarındaki ortak vurgu, ODD’nin ağır yetersizliği olan öğrencilerde olumlu davranış geliştirme ve uygun olmayan davranışları azaltılmada etkili olduğu yönündedir. Aynı şekilde, bireysel çaplı ODD uygulamalarında olumlu ve etkili sonuçlar alındığı görülmektedir. Fakat, bireysel ve okul çaplı olarak karşımıza çıkan okul ortamındaki ODD uygulamalarında ortaya çıkan önemli bir nokta, ağır yetersizliği olan bireylerin okul çaplı ODD müdahalelerinden ve etkinliklerinden anlamlı ve etkili olarak yararlanamadığıdır. Görüş ve tutumları belirlemek üzere yürütülen çalışmalarda da aynı durumdan bahsedilmekte, ağır yetersizliği olan öğrencilerin okul çaplı müdahalelere yeterince dâhil edilmediği ifade edilmektedir. Araştırmaların ortak önerileri ağır yetersizliği olan bireylerin grup/okul temelli ODD uygulamalarına daha çok dâhil edilmesi yönündedir.
|
Esra Erbaş, Seniha Kurtoğlu, Fırat Keser, Sezgin Vuran |
234 |
Sözlü Bildiri
|
Orta Düzeyde Zihinsel Yetersiz Bireyin Sözcük Yöntemi ile Okuma-Yazma Öğrenmesi ve Bunun Etkileri: Durum Çalışması (Case Study)
Orta Düzeyde Zihinsel Yetersiz Bireyin Sözcük Yöntemi ile Okuma-Yazma Öğrenmesi ve Bunun Etkileri: Durum Çalışması (Case Study)
Yazarlar: Damla Dilara Çiçek, Hakan Türkmen, İskender Taşdemir
Halk Eğitimi Merkezleri 23 yaş ve üzeri Özel eğitime ihtiyaç duyan bireylere hayat boyu devam eden yaşam serüvenlerini desteklemek ve hayatta üretken bireyler olmalarını sağlamak amacıyla destek vermektedir. Rehberlik Araştırma Merkezi tarafından orta düzeyde zihinsel yetersizlik tanısı konulan 1977 doğumlu kursiyerimize okuma yazma öğreterek sosyal hayatını kolaylaştırma amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması (case study) kullanılmıştır. Çalışmada 6 ay sürmüş ve bu süreç boyunca bireyin hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları durumlar tespit edilip, çalışma bireyin hoşlandıkları üzerinden yürütülmüştür. Bireyin yaşadığı çevrenin şartlarını değerlendirerek bireye özgü oluşturulan öğretim materyalleri geliştirilmiştir. Bireyin gün içerisinde en çok karşılaştıkları kelimeler tespit edilmiş ve kelimeler yazı ve resim olarak kartlarına dönüştürülmüştür. Comenius tarafından ortaya atılan “Sözcük Yöntemi” ile bu kelimeler her gün 2 saat okuma-yazma çalışmaları yapılmıştır. Bu süreç bir takip defteri oluşturularak gözlemler not edilmiştir. Çalışmanın 2. ayından sonra öğrenilen kelimeler hecelere ayrılarak çalışmalara devam edildi. Dördüncü ayda, öğrenilen heceler bir kutuda karıştırılarak, kutudan rasgele heceler çektirilerek yeni kelimeler oluşturup okuma-yazma çalışmaları yaptırılmıştır. Altıncı ayın sonunda yapılan gözlem ve bireyin ailesinden 2 kişi ile yapılan görüşmelerde kursiyerimizde değişimler saptanmıştır. Bu değişimler; birey kuruma tek başına gelebildiği, tek başına alış-veriş yapabildiği ve parasını takip edebildiği, yazılı ifade etmesi gereken becerileri gerçekleştirebildiği, iletişim kaynaklarının yazılı olanlarını etkin kullandığı, E-KPSS için gerekli çalışma ve soru çözümleri yapabildiği, verilecek görevlerde daha istekli olduğu, insanlara duygularını yazılı olarak ifade edebildiği için çok daha mutlu olduğu gözlemlenmiştir.
|
Damla Dilara Çiçek, Hakan Türkmen, İskender Taşdemir |
108 |
Sözlü Bildiri
|
Ortaöğretim Mezunu İşitme Engelli Öğrencilerin Yazma Düzeyleri
Ortaöğretim Mezunu İşitme Engelli Öğrencilerin Yazma Düzeyleri
Yazarlar: Güzin Karasu
İşitme engeli, dil ve iletişim becerilerinin gelişimini ve buna bağlı olarak kişinin akademik gelişimini olumsuz etkilemektedir. Yazma bireylerin duygu, düşünce, görüş ve olayları belli bir düzen içinde ifade etmelerini, bir araya getirmelerini, düzenlemelerini ve paylaşmalarını sağlayan bir beceridir. İşitme engelli bireyler; işitme engelli olma yaşı, cihazlandırılma yaşı ve cihazını tam kapasite ile kullanma, aldıkları eğitimin niteliği, aile eğitim almış olması, zeka düzeyleri ve sosyo-ekonomik düzeylerine bağlı olarak farklı düzeylerde dil becerilerine sahip olmaktadırlar. Farklı düzeylerde dil becerilerine sahip işitme engelli öğrenciler için düzenlenecek okuma yazma derslerinin, programlarının ve çalışmalarının planlanması önem taşımaktadır. Öğrencilerin dil düzeylerinin belirlenmesi, eğitim ortamlarının düzenlenmesi ve eğitim programlarının belirlenmesinde önemli bir yol gösterici olacaktır. İşitme engelli öğrencilerin yazma becerileri düzeylerine yönelik yurdumuzdaki araştırmalar incelendiğinde, ilköğretime devam öğrencilere yönelik farklı eğitim ortamları ve öğrencilerin yazma beceri düzeylerine yönelik araştırmalara ulaşılmaktadır. Ancak, alan yazında ortaöğretime devam eden ve mezun işitme engelli öğrencilerin dil düzeylerini belirlemeye yönelik bir araştırmaya ulaşılamamıştır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’ki farklı ortaöğretim kurumlarından mezun olmuş öğrencilerin yazma becerilerinin belirlenmesidir. Araştırma verileri 2018-2019 öğretim yılında Anadolu Üniversitesi Engelliler Entegre Yüksekokulu’na kayıt yaptıran 48 işitme engelli üniversite öğrencisinden toplanmıştır. Öğrencilerin farklı türlerde yazdıkları metinler; biçim, içerik, sözcük dağarcıkları, dil bilgisi ve imla kuralları/noktalamaya göre değerlendirilmiştir. Çalışmada, araştırma sonuçları ülkemizde ortaöğretime devam eden işitme engelli öğrencilerin eğitim ortamları gözönünde bulundurularak tartışılacaktır. Etkililiği araştırmalarla belirlenmiş yaklaşımlar/eğitim öğretim programları doğrultusunda öneriler sunulacaktır. Ayrıca, araştırmanın işitme engelli öğrencilerin dil becerilerinin gelişimine yönelik yeni araştırmalara yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
|
Güzin Karasu |
189 |
Sözlü Bildiri
|
OSB (Otizm Spektrum Bozukluğu) Tanısı Almış Bireylere, iPad Yoluyla, Fotoğraflar Hakkında Sohbet Etmeyi Öğretmede Replikli Öğretimin Etkililiği
OSB (Otizm Spektrum Bozukluğu) Tanısı Almış Bireylere, iPad Yoluyla, Fotoğraflar Hakkında Sohbet Etmeyi Öğretmede Replikli Öğretimin Etkililiği
Yazarlar: Nergiz Koçarslan, Dilek Erbaş
OSB‘li bireylerin tanılanmasında en önemli ölçütlerden biri sosyal etkileşim ve iletişim yetersizlikleridir (Bodur ve Soysal, 2004). Sosyal etkileşim ve iletişim becerilerini kazandırmada, Uygulamalı Davranış Analizi (UDA) temelli yöntemlerin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Bu yöntemler; ayrık denemelerle öğretim, fırsat öğretimi, video model olma, temel tepki öğretimi, doğal dil paradigması ve replikli öğretim yöntemidir. (Birkan, 2017). Replikli öğretim, OSB‘li bireylere sosyal iletişim becerileri kazandırmanın yanı sıra bireylerin sahip oldukları bu becerileri sohbet edebilme düzeyine ulaştırmayı hedeflemektedir (McClannahan ve Krantz, 2014). TTÖ, ADÖ, fırsat öğretimi ve diğer doğal öğretim yöntemlerinin aksine replikli öğretimde yetişkin ipucu olmaksızın OSB‘li bireylere sohbet etme becerileri öğretilmektedir (Reagon, 2013, s. 5). Bu araştırmada replikli öğretim yönteminin, OSB tanısı almış bireylerin iPad yoluyla fotoğraflar hakkında sohbet etme becerisini edinim düzeyi, öğretim tamamlandıktan sonra katılımcıların edindikleri sohbet becerilerini korunma düzeyi ve katılımcıların edindikleri sohbet etme becerisini farklı kişilere genelleyebilme düzeyi üzerindeki etkililiği incelenmiştir. Ayrıca, katılımcıların öğrenilen replikler dışında yeni ifade üretebilme becerileri de incelenmiştir. Hem araştırmaya katılan öğretmenlerden ve ebeveynlerden hem de araştırmaya katılmayan fakat OSB‘li bireylerle çalıĢan 28 öğretmenden araĢtırma hakkındaki görüĢleri alınmıştır. Araştırma yaşları beş, altı ve sekiz olan üç katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın bağımsız değişkeni replikli öğretim yöntemidir. Bağımlı değişkeni ise iPad yoluyla fotoğraflar hakkında sohbet etme becerisidir. Araştırmada tek denekli araştırma yöntemlerinden katılımcılar arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın her evresinde gözlemciler arası ve uygulama güvenirlik verisi toplanmıştır. Elde edilen güvenirlik bulguları yüksek değerlerdedir. Araştırma bulguları katılımcıların replikli öğretim ile iPad yoluyla fotoğraflar hakkında sohbet etme becerisini edindikleri, bu becerilerini ebeveynlerine genelleyebildikleri, uygulama sona erdikten iki, üç ve dört hafta sonra da bu becerilerini sürdürebildiklerini göstermektedir. Bunlara ek olarak katılımcılar yeni ifadeler üretebilmişlerdir. Ayrıca hem araştırmaya katılan öğretmenlerin ve ebeveynlerin hem de araştırmaya katılmayan öğretmenlerin araştırma hakkında olumlu görüş bildirmişlerdir.
|
Nergiz Koçarslan, Dilek Erbaş |
98 |
Sözlü Bildiri
|
OSB Tanılı Öğrenci Velilerinin Eğitsel Değerlendirme Hakkında Bilgi ve Beklentileri
OSB Tanılı Öğrenci Velilerinin Eğitsel Değerlendirme Hakkında Bilgi ve Beklentileri
Yazarlar: Gökhan Alkoyak, Meltem Uysla Korkmaz, Gonca Kınalı
Tepebaşı Rehberlik ve Araştırma Merkezi olarak hizmet alanımızda olan bireyler göz önüne alındığında yaklaşık olarak 1000 vakada Yaygın Gelişimsel Bozukluklar (YGB), Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), Hafif OSB, Orta OSB, Ağır OSB tanılı birey olduğu dikkat çekmektedir. Son yıllarda OSB tanılı bireylerdeki artış ile ailelerin bilgi düzeyi arasındaki ilişkiyi görmek ve daha sağlıklı eğitsel değerlendirmenin gerçekleştirilebilmesi için bu araştırma planlanmıştır. OSB tanısı bulunan öğrenci/bireylerin velilerinin, rehberlik ve araştırma merkezlerinde gerçekleştirilen eğitsel değerlendirme ile ilgili bilgi düzeyleri hakkında sorulan sorular aracılığı ile veri toplamak ve açık uçlu sorular bölümünde var olan bu bilgilerden hareketle; eğitsel değerlendirmede eksik olan noktalar var ise çözüm önerileri hakkında bilgi toplamak amaçlanmaktadır. Elde edilen bilgiler ışığında daha sağlıklı bir eğitsel değerlendirme süreci planlamasının yapılabilmesi ve eksik bilgiler ışığında eğitimlerin düzenlenmesi planlanmaktadır.
|
Gökhan Alkoyak, Meltem Uysla Korkmaz, Gonca Kınalı |
185 |
Sözlü Bildiri
|
OSB Tanısı Almış Çocuğu Olan Çalışan Annelerin İş ve Yaşam Dengeleri
OSB Tanısı Almış Çocuğu Olan Çalışan Annelerin İş ve Yaşam Dengeleri
Yazarlar: Şeyda Yıldırım, Özge Hacıfazlıoğlu
Otizm Spektrum Bozukluğu günümüzde hala nedeni belli olmayan ve nedeni üzerinde çokça çalışma yapılan beyinde gerçekleşen bir gelişim bozukluğudur. Otizmden etkilenmiş bireyler tüm yetersizlik türlerinde olduğu gibi bazı gelişim alanlarında akranlarından farklı gelişim sergilemektedirler. Özel eğitimin temel amacının yetersizlikten etkilenmiş bireylerin yaşamlarını en kaliteli ve bağımsız hale getirmek olduğunu göz önüne aldığımızda bireyler ve ailelerine yönelik erken müdahalenin bireylerin ileriki yaşamlarında önemli rolü olduğu bilinmektedir. Ülkemizde ve dünyada yapılan çalışmalara ve pratiğe bakıldığında tanı almış olsun ya da olmasın çocuklarının bakımı ve eğitim ihtiyaçları gibi bütün gereksinimlerini çoğunlukla annelerinin karşıladığı yadsınamaz bir gerçektir. Anneler bu süreçte kendi günlük yaşam aktiviteleri, sosyal gereksinimleri ve iş hayatında kendilerinden ödün vermektedirler ve bu boyutlar arasında denge kurmakta zorlanmaktadırlar. Denge terimine baktığımızda ise kişiden kişiye deneyimleme ve tanımlama farklı olduğu için bu kavramın göreceli olduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalarda farklı tanımlar yapıldığı görülmekle birlikte bu çalışmada Guest’in (2002) dörtlü denge modeli temel alınmıştır. Bu modele göre dört tip denge tipi vardır; 1) Tamamlayıcı denge, 2) Ödün vermeye dayalı denge, 3) Çatışmaya dayalı denge, 4) Bağlantısızlık. Ülkemizdeki alan yazın incelendiğinde OSB tanısı almış çocuğu olan annelerin gereksinimlerini belirlemek ve deneyimlerine yönelik çalışmalar yapıldığı görülmekle beraber OSB tanısı almış çocuğu olan çalışan annelerin iş ve ev yaşam dengelerine yönelik çalışma yapılmadığı varsa da ulaşılamadığı, yurt dışındaki alan yazın incelendiğinde de sınırlı sayıda çalışma yapıldığı görülmektedir. Bu gereksinimden yola çıkarak bu çalışmada otizm tanısı almış çocuğu olan çalışan annelerin iş ve yaşam dengelerini nasıl kurdukları araştırılmıştır. YÖNTEM:Çalışma derinlemesine bilgi edinmek amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji deseni ile yürütülmüştür. Fenomenolojik yaklaşımda veri toplanan kaynak araştırmanın hedefi olan olguyu yaşayan ve olguyu dışa aktarabilecek birey/gruplardır. Fenomenoloji araştırmaları sonucunda kesin veya genellenebilir sonuçlar ortaya çıkmama ihtimaline karşın bir olgunun daha iyi tanınması, anlaşılabilir olmasını kolaylaştırıcı örnekler sağlaması, açıklama ve olguya yönelik yaşantıları ortaya koymak gibi avantajlar sağlar.Çalışmada çalışan annelerin iş ve günlük yaşamları arasında denge kurup kuramadıklarını ve hangi tür denge kurduklarını ortaya çıkarabilmek adına katılımcılar ile görüşme yapılmıştır.Çalışmanın katılımcıları çocuğu otizm tanısı almış çalışan beş annedir.Çalışan annelerin meslekleri;öğretmen, akademisyen, memur, home ofis bilgisayar programcısı ve hemşireden oluşmaktadır.Çalışmaya başlamadan önce katılımcılarla yapılacak görüşmenin sorularını belirlemek adına alanyazın taraması yapılmıştır. Alanyazın taramasının ardından yedi soru oluşturulmuştur. Katılımcılarla görüşme yapmadan önce randevu alınmıştır. Görüşmeler Hasan Kalyoncu Üniversitesine bağlı Özel Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde ve öğrencilerin devam ettiği özel özel eğitim kurumlarında gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır. Görüşmeye başlamadan önce katılımcılardan tekrar katılımlarına dair teyit alınmış ve istedikleri zaman görüşmenin sonlanabileceği belirtilmiştir. Görüşmeler yaklaşık 15-45 dk arasında sürmüştür. Ses kayıtları birebir olarak word dosyasına transkript edilerek bilgisayarda klasörlenmiştir. Ardından analiz aşamasına geçilmiştir. BULGULAR: Hedef kitleden toplanan veriler, içerisinde saklı duran bilginin bulanarak ve ortaya çıkartılarak derinlemesine ve aşama aşama ilerleyerek özetleneceği için analiz aşamasında olup, daha sonra ana tema ve alt temalar ile birlikte verilecektir. SONUÇ: Çalışmanın devam etmesine karşın çalışma sonucunun alanyazında bu konuya yönelik yapılan çalışmaların az sayıda olmasından dolayı özel eğitim paydaşlarına ve özel gereksinimli çocuğu olan annelere yol gösterici olmak adına önemli katkılarının olacağı düşünülmektedir.
|
Şeyda Yıldırım, Özge Hacıfazlıoğlu |
69 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) Tanılı Bir Çocuğun Beslenme Bozukluğuna Uygulamalı Davranış Analizine Dayalı Bir Müdahale: Bir Olgu Sunumu
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) Tanılı Bir Çocuğun Beslenme Bozukluğuna Uygulamalı Davranış Analizine Dayalı Bir Müdahale: Bir Olgu Sunumu
Yazarlar: Uğur Gökmen, Gizem Oda Gökmen, Şaziye Senem Başgül
Otizm Spektrum Bozukluğu(OSB), temelde bir iletişim bozukluğu olarak ifade edilmektedir. Bunun yanında sınırlı ilgi alanları, aynılıkta ısrar ve yetersiz oyun becerileri de OSB’nin genel özelliklerindendir. OSB’de beslenme sorunları sıklıkla görülmektedir. OSB tanısı almış bazı bireylerde, sınırlı çeşitte yiyecek tüketimi, yiyecekleri kokusuna, yapısına ya da rengine göre seçme gibi durumlar görülmekte ve bu durumlar hem öğrencinin sağlığını, hem de kendisinin ve ailesinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, OSB tanılı bir çocuğun, beslenme sorunları ile baş etmede uygulamalı davranış analizi(UDA) ilke ve yöntemlerine dayalı bir müdahale sürecinin ve sonuçlarının incelenmesidir. Bu olgu incelemesinde, 4 yaş 8 aylık, OSB tanılı bir çocuk ele alınmıştır. Katılımcı, bir okul öncesi eğitim kurumu ile bir rehabilitasyon merkezine devam etmektedir. Anne ile yapılan görüşmede, katılımcının ailenin tek çocuk olduğu, okula başlamadan okuma-yazma öğrendiği görülmektedir. Ayrıca anne ile doldurulan Aile Görüşme Formu ve istenen pekiştireç listesi, katılımcının birkaç çeşit yiyecek dışında bir şey yemediğini ve su dışında bir içecek içmediğini göstermektedir. Katılımcı çocuğa UDA’ya dayalı Ayrımlı Pekiştirme, Görmezden Gelme ve Mola yöntemleri uygulanmıştır. Uygulama sonrasında katılımcıda ki değişimlere ilişkin Aile Görüşme Formu ile toplanan veriler, betimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Bir Olgu sunumu olan bu çalışmada, katılımcıya Uygulamalı Davranış Analizi temelinde, Ayrımlı Pekiştirme yöntemi ile hiç tercih etmediği içecek ve yiyecekler sunulmuş, yemesi ve içmesi istenmiştir. Çalışma esnasında, görmezden gelme ve mola yöntemlerine de yer verilmiştir. Süreç sunuda detaylı bir şekilde yer alacaktır. Öğrenci ile yapılan çalışmalar halen devam etmekle birlikte, öğrencinin doğumundan itibaren yemediği ve içmediği yiyeceklerin ve içeceklerin bir bölümünü çalışma ortamında yiyebildiği ve içebildiği görülmektedir. Bu durumun hayatına genellenebilmesi amacı ile ailesi ile genelleme çalışmaları devam etmektedir. Bulgular, ilgili alan yazına göre tartışılıp, öneriler sunulacaktır.
|
Uğur Gökmen, Gizem Oda Gökmen, Şaziye Senem Başgül |
5 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Alanında Öykü Temelli Bir Uygulama: Güç Kartı Stratejisi
Otizm Spektrum Bozukluğu Alanında Öykü Temelli Bir Uygulama: Güç Kartı Stratejisi
Yazarlar: Yeşim Güleç Aslan
Güç kartı stratejisi, OSB tanılı bireylerin temel güçlük alanları olan sosyal, iletişim, oyun ve toplumsal becerilerini geliştirmeye ve davranış sorunlarıyla baş etmeye odaklı kanıt temelli bir uygulama olan öykü temelli uygulamalardan bir tanesidir. Görsel destek kullanımına dayalı etkili bir uygulama olan güç kartı stratejisine ilişkin olarak, Türkiye’de henüz bir çalışma söz konusu değildir. Bu bağlamda, bu sözlü sunumda güç kartı stratejisi ile ilgili betimleyici bilgileri ve önerileri içeren bir derleme çalışması sunulacaktır. Bu çalışmanın Türkiye’deki OSB tanılı bireylerde güç kartı stratejisinin kullanımında yol gösterici olabileceği beklenmektedir.
|
Yeşim Güleç Aslan |
212 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Alanında Türkiye’de Yapılmış Lisansüstü Çalışmaların Gözden Geçirilmesi
Otizm Spektrum Bozukluğu Alanında Türkiye’de Yapılmış Lisansüstü Çalışmaların Gözden Geçirilmesi
Yazarlar: Emre Ünlü, Muhammet Keskin, Salih Nar, Göksel Cüre
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) zaman içerisinde görülme sıklığı giderek artmakta olan gelişimsel bir yetersizlik türüdür. Görülme sıklığının artması paralel olarak OSB gösteren bireylere yönelik gerçekleştirilen eğitim ve araştırma uygulamalarında da önemli artışlar olduğu görülmektedir. Bu çalışma Türkiye’de OSB alanında lisansüstü çalışmalardaki eğilimi ortaya koymak amacı ile gerçekleştirilmiş betimsel bir çalışmadır. Bu amaç doğrultusunda belirlenmiş olan ölçütlere uyan 420 lisansüstü tez çalışması Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) tez tarama merkezi incelenerek 2018 yılına kadar yapılmış olan çalışmalar belirlenmiştir. Araştırma kapsamına elde edilen lisansüstü tezler ile ilgili betimleyici bilgilere ulaşabilmek amacıyla doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Elde edilmiş olan tezler; “çalışma konusu, kullanılmış olan terim, veri toplama aracı, çalışma grubu, tanılama aracı, yöntem, araştırma değişkenleri, tez türü, tezin yapıldığı üniversite” başlıkları esas alınarak incelenmiş ve elde edilen sonuçlar analiz edilmiştir. Çalışma sonucu elde edilen bulgular ulusal ve uluslararası alanyazındaki eğilimler ve bulgular ile tartışılarak dinleyiciler ile paylaşılacaktır.
|
Emre Ünlü, Muhammet Keskin, Salih Nar, Göksel Cüre |
100 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylerde Sözel Basmakalıp Davranışların Azaltılmasında Tepkiyi Yarıda Kesme Ve Yeniden Yönlendirme Yönteminin Etkililiği
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylerde Sözel Basmakalıp Davranışların Azaltılmasında Tepkiyi Yarıda Kesme Ve Yeniden Yönlendirme Yönteminin Etkililiği
Yazarlar: Rojda Kılınçaslan Akdağ, Çağla Kılınç, Başak Bağlama
Tepkiyi yarıda kesme ve yönlendirme yöntemi sözel (vokal) stereotipinin azaltılması amacıyla kullanılmış olan bir yöntemdir. Bu araştırmanın amacı otizm spektrum bozukluğu tanısı almış bireylerde sözel basmakalıp davranışların azaltılmasında tepkiyi yarıda kesme ve yeniden yönlendirme yönteminin etkililiğinin incelenmesidir. Araştırmada tek denekli araştırma yöntemlerinden katılımcılar arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmaya otizm spektrum bozukluğu tanısı almış olan üç birey katılmıştır. Otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin sözel basmakalıp davranışlarının azalması / ortadan kalkması incelenmiştir. Araştırmanın bulguları, tepkiyi yarıda kesme ve yönlendirme yönteminin otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin sözel basmakalıp davranışlarının azaltılmasında etkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, sözel basmakalıp davranışlara müdahalenin tamamlanmasının ardından öğrencilerin sözel basmakalıp davranışı sergilemediği ve farklı ortamlarda da genellediği gözlemlenmiştir. Araştırmanın sosyal geçerlilik bulguları, otizm spektrum bozukluğu olan bireylerde sözel basmakalıp davranışların azaltılmasında tepkiyi yarıda kesme ve yönlendirme yöntemine ilişkin aile ve öğretmenlerin görüşlerinin olumlu olduğunu göstermiştir.
|
Rojda Kılınçaslan Akdağ, Çağla Kılınç, Başak Bağlama |
204 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylere Yönelik Güvenlik Becerilerinin Öğretimi Çalışmalarının Kapsamlı Değerlendirilmesi ve Meta Analizi
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylere Yönelik Güvenlik Becerilerinin Öğretimi Çalışmalarının Kapsamlı Değerlendirilmesi ve Meta Analizi
Yazarlar: Elif Tekin İftar, Seray Olçay, Nursinem Şirin, Hatice Bilmez, H. Deniz Değirmenci
Çalışmada otizm spektrum bozukluğu gösteren çocuk ve bireylere uygulanan güvenlik becerisi öğretimi çalışmalarının kapsamlı biçimde sistematik olarak değerlendirilmesi ve etki büyüklüklerinin hesaplanarak bu çalışmalarda kullanılan öğretim uygulamaları arasında bilimsel-dayanaklı uygulamalar olup olmadığının değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla Academic Search Complete, Article First, EBSCOhost, JSTOR, PsycINFO, Science direct, Worldcat.org ve Web of Science veri tabanlarında safety skills, fire safety, abduction, gun safety,water safety, accident, home safety,pedestrian skills, social safety,crossing street,first aid, telephone skills, lures of strangers,community safety skills, sexual abuse prevention, sexual abuse anahtar sözcükleri autism, autism spectrum disorder, pervasive developmental disorders anahtar sözcükleri ile eşlenerek Ocak 1980- Ocak 2017 tarihleri arasında taramalar yapılmıştır. Taramalar sonucu 52 çalışmaya ulaşılmış ve dahil etme ve dışlama ölçütleri dikkate alınarak 30 çalışma “Tek-denekli Müdahale Standartları” yönergesine göre niteliksel ölçütler açısından iki araştırmacı tarafından bağımsız olarak kodlanmıştır. Bu değerlendirme sonucunda 12 çalışma model standartlarını karşılayan ve model standartlarını koşullu karşılayan çalışmalar olarak sınıflandırılmıştır. Ardından bu çalışmalar için görsel analiz yapılarak etkililiğin dayanağına ilişkin analizler yapılmıştır. Çalışmada dört aşamada güvenirlik analizleri yapılmıştır. Ayrıca söz konusu 12 çalışma demografik, yöntemsel ve sonuca ilişkin özellikler açısından iki araştırmacı tarafından bağımsız olarak kodlanmış ve analiz edilmiştir. Son olarak orta etki ve güçlü etkiye sahip çalışmaların etki büyüklükleri IRD nonparametrik teknik kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular, otizmli bireylere güvenlik becerilerinin öğretilebildiğini, davranışsal beceri öğretimi uygulamasına ilişkin bilimsel-dayanağın oluştuğunu göstermiştir. Elde edilen bulgular ışığında araştırmacılara ve uygulamacılara önerilerde bulunulmuştur.
|
Elif Tekin İftar, Seray Olçay, Nursinem Şirin, Hatice Bilmez, H. Deniz Değirmenci |
150 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylerin Eğitiminde Sanal Gerçeklikle Yapılan Çalışmalarının İncelenmesi
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylerin Eğitiminde Sanal Gerçeklikle Yapılan Çalışmalarının İncelenmesi
Yazarlar: Halil Selimoğlu, Mehmet Emin Uprak, Yasin Kara
Günümüzde otistik spektrum bozukluğu olan çocukların eğitimlerine yönelik yürütülen birçok uygulamadan söz edilebilir (Diken ve Acar, 2012). Otistik spektrum bozukluğu tanısı alan bireylerin görsel uyaranları işitsel ve sosyal uyaranlara kıyasla daha kolay algıladıkları ve işlediklerini ifade eden görüşler ve araştırma bulguları bulunmaktadır. Görsel uyaranların, otizmli bireylerin çevrelerini algılama, iletişim kurma, günlük rutinleri gerçekleştirme, yeni beceri öğrenme ve bağımsız yaşamlarını destekleme gibi durumlarda etkili olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle, OSB tanısı alan bireylerin eğitiminde işitsel uyaranların yanı sıra görsel uyaranları içeren yapılandırılmış öğretim programlarının kullanılması önerilmektedir (Aktaran; Tosun ve Kurt, 2014). Araştırmalar bilgisayar tabanlı uygulamaların otizmli bireyleri öğrenme konusunda desteklediğini (Parsons, Mitchell, Leonard, 2003) ve son yıllarda otizmli bireylerin eğitimlerinde sanal ortamların potansiyelinin giderek güçlenmekte olduğunu göstermektedir. Bilgisayar tabanlı sanal ortamlar, otistik spektrum bozukluğu olan kişilerin eğitimi için potansiyel olarak yararlı araçlar sunmaktadır. (Parsons, Mitchell, Leonard, 2004). Tam da bu noktada sanal gerçeklik kavramı öne çıkmaktadır. Bu teknoloji hayatın her alanında ve özellikle öğrenme ortamlarının simüle edilmesinde kullanılmaktadır (Onyesolu, 2009). Özel eğitim alanında sanal gerçeklik uygulamalarının kullanımının pek çok fayda sağlayacağı söylenilebilir. Sanal gerçeklik teknolojisi sayesinde OSB’ li bireyler, kendi güçlü yanlarına ve yeterliliklerine dikkatle bakabilirler ve öğrenme tercihlerini, öğrenme için gerekli becerileri ve sonuçları karşılaştırabilirler (Jeffs, 253). Strickland (1998)’e göre sanal gerçekliğin güçlü yanlarıyla OSB’ li bireylerin öğrenme araçlarına ilişkin ihtiyaçları mükemmel bir şekilde eşleşmektedir. Sanal gerçeklik ortamına katılmak, OSB’ li bireylere gerçekçi görünen ve etkileyici bilgisayar grafikleri içeren üç boyutlu bir dünyada etkileşime geçme olanağı sağlar. Bu bireylere, sosyal bir durumu öğrenirken ve yanıtlarken bunu nasıl kontrol edeceklerine ilişki beceri kazandırır. Daha spesifik olarak, bu teknolojinin bir avantajı, “gerçek dünya” ile sosyal etkileşimin en aza indirilmesi ve böylece OSB’ li bireyler için kaygı kaynağının azaltılmasıdır (Fargo, 2013). Bu çalışmanın amacı, OSB’ li bireylere öğretiminde sanal gerçeklik teknolojisi kullanılarak öğretim yapılan araştırmaları analiz etmektir. Bu araştırma betimsel bir araştırmadır. Bu kapsamda ProQuest, EBSCO, Academic Search Complete ve ERIC veri tabanlarında elektronik tarama gerçekleştirilmiş, 11 çalışmaya ulaşılmış ve betimsel analizleri yapılmıştır. Araştırmalar incelendiğinde 11 araştırmanın 10’ unda sadece sanal gerçeklik teknolojisi, 1 tanesinde ise sanal gerçeklik ve entegre görsel öğretim modelinin birlikte kullanılarak gerçekleştirildiği gözlenmiştir. Elde edilen veriler kapsamında 11 araştırmanın tümünde sanal gerçeklik teknolojisinin OSB’li bireylere öğretimde (güvenlik becerileri, karşıdan karşıya geçme becerisi, sembolik oyun, empati, sosyal etkileşim, iş görüşmesi eğitimi, sosyal beceriler, emosyonel beceriler, sosyal biliş, sürüş becerileri, duygusal-sosyal uyum becerileri) etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
|
Halil Selimoğlu, Mehmet Emin Uprak, Yasin Kara |
41 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylerin Yetişkin Kardeşlerinin Yaşam Deneyimleri
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylerin Yetişkin Kardeşlerinin Yaşam Deneyimleri
Yazarlar: Esra Dönmez, Serhat Odluyurt
Araştırmanın amacı kardeşleri Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) tanısı almış NGG bireylerin, OSB’nin yaşamlarına olan etkisine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Katılımcı grubu; kardeşi OSB tanısı almış, on sekiz yaş üstü bireylerdir. 20 katılımcıdan 13'ü kadın 7'si erkektir. Fenomenoloji desenindeki araştırmanın verileri, Ankara, Eskişehir, Kütahya ve İzmir İllerinde yaşayan katılımcılardan yarı-yapılandırılmış görüşmelerle toplanmış ve betimsel analiz tekniğiyle çözümlenmiştir. Bulgulara göre OSB’li kardeşi olan bireyler, kardeşlerindeki farklılıkları kendi algıları ve yorumlarıyla anlamlandırmaya çalışmış, kendilerine aileleri tarafından spesifik bir bilgilendirme yapılmamıştır; kardeşlerinin tanısını öğrendiklerinde ise belirsizlik ve karmaşık duygular yaşadıklarını, sonraki süreçlerde kardeşlerine karşı korumacı ve sahiplenici olduklarını belirtmişlerdir. NGG kardeşlerin OSB’ye ilişkin metaforları ise “hiçbir şeye benzetememe” ifadesi ya da karmaşa, belirsizlik, çözümsüzlük içermektedir. OSB’li kardeşin aile ilişkilerine etkisi kapsamında; katılımcılar anneyle ilişkilerin olumsuz hale geldiğini, babayla anneye göre daha olumlu ilişki geliştirdiklerini belirtmişlerdir. NGG kardeşler, OSB’li kardeşleri nedeniyle aile içindeki rollerinin, sorumluluklarının değiştiğini; aşırı sorumluluk aldıklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların çoğu OSB’li kardeşlerinin eğitim yaşantısına aktif olarak katılmış fakat bunun bir program çerçevesinde olmadığını belirtmiştir. Bunun yanında katılımcılar OSB’li bir kardeşe sahip bireyler olarak kendilerine, ailelerine psikolojik destek sağlanması gerektiğini düşünmektedir. NGG kardeşlerin gelecek planları için OSB’li kardeşlerinin etkisi olduğu görülmüştür. Çoğu, meslek yaşantısında, yaşanacak şehir seçiminde kardeşlerinin etkili olacağını belirtirken evliliğe yönelik tereddüt, erteleme, kardeşini kabul eden kişiyle birliktelik ve çocuk sahibi olmaktan korkma düşüncesindedir. Katılımcılar endişelerini OSB’li kardeşlerinin gelecekteki belirsizliği, beklentilerini ise bağımsız birey haline gelmesi şeklinde ifade etmişlerdir. OSB’li kardeşe sahip olmanın hayata bakışını değiştirdiğini belirten katılımcılar kendilerini, farklılıklara duyarlı, empati yapabilen, farkındalıkları yüksek kişiler olarak tanımlamışlardır. Bulgular alanyazındaki bulgularla ve ileride yapılacak araştırmalara yönelik öneriler geliştirilmiştir.
|
Esra Dönmez, Serhat Odluyurt |
95 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuğa Sahip Ailelere Ev İçi Güvenlik Becerilerinin Öğretimi: Karma Araştırma
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuğa Sahip Ailelere Ev İçi Güvenlik Becerilerinin Öğretimi: Karma Araştırma
Yazarlar: Candan Hasret Şahin, Aysun Çolak
Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların sınırlı ve tekrarlayıcı davranış özelliklerinin yanı sıra duyusal olarak aşırı duyarlılık/duyarsızlık gibi durumlar yaşadıkları da bilinmektedir. Bu özellikleri onların çevreden gelen tüm uyaranları aynı anda algılayıp yanıt verememelerine ve olabilecek tehlikeleri fark edememelerine neden olmaktadır. OSB olan çocuklar, tehlikelerin bilincinde olmamaları ve çevresel risklere açık olmaları gibi nedenlerle ev kazaları açısından risk grubuna girmektedirler. Bu çalışmada, OSB olan çocukların ve ailelerinin ev içi güvenlik becerilerinin öğretimine ilişkin gereksinimlerinin belirlenmesi ve bu gereksinim doğrultusunda aile eğitim programlarının hazırlanması amaçlanmıştır. Deneysel karma yöntem araştırması olarak planlanan bu çalışma üç aşamadan oluşmaktadır. İlk iki aşama, ailelerin ev içi güvenlik becerilerine ilişkin gereksinimlerinin belirlendiği aşamadır. Son aşamada ise ailelerin gereksinimlerini karşılamak amacıyla bir eğitim programı tasarlanmıştır. Sekizi kontrol ve sekizi deney grubu olmak üzere toplam 16 ebeveynle uygulama süreci gerçekleştirilmiştir. Uygulanan programın etkililiği ön test-son test kontrol gruplu deneysel desenle gerçekleştirilmiştir. Uygulama aşamasında toplanan nicel veriler, Mann Whitney U ve Wilcoxon Sıralı Test kullanılarak analiz edilmiştir. Deney grubunun grup içerisindeki ön test ile son test puanlarına bakıldığında, anlamlı bir farkın olduğu; ancak deney ve kontrol grubu ön test ile son test puanları arasında anlamlı bir farkın olmadığı görülmektedir. Uygulama sonrasında gerçekleştirilen odak grup görüşmesinde de aileler ev içi becerilerin öğretimine ilişkin konuları eğlenerek öğrendiklerini, çocuklarına yönelik ev içi güvenlik becerisi öğretim programları hazırlayabildikleri, çocuklarının hakları konusunda savunucu olmaya başladıklarını ve ev içi güvenlik becerilerinin hem kendilerinin hem de çocuklarının yaşamlarında önemli olduğunu bu çalışma sayesinde fark ettiklerini dile getirmişlerdir.
|
Candan Hasret Şahin, Aysun Çolak |
112 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Güvenlik Becerilerinin Öğretiminde Sosyal Öykü ve Video Modelle Öğretim Uygulamalarının Etkililik Ve Verimlilikleri
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Güvenlik Becerilerinin Öğretiminde Sosyal Öykü ve Video Modelle Öğretim Uygulamalarının Etkililik Ve Verimlilikleri
Yazarlar: H. Deniz Değirmenci, Elif Tekin İftar
Güvenlik becerileri otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan bireyler için öncelikli ve oldukça önemli bir öğretim alanıdır. Bu bireyler, güvenlik becerilerinin edinimini sağlayabilmek ve edindikleri becerileri doğal ortamlarda sergileyebilmek üzere sistematik öğretime gereksinim duymaktadırlar (Tekin-İftar vd., 2018). Sosyal öykülerle öğretim (SÖÖ) ve video modelle öğretim (VMÖ) uygulamaları OSB olan bireylere güvenlik becerilerinin öğretiminin gerçekleştirildiği araştırmalarda kullanılan öğretim uygulamaları arasında yer almaktadır (örn., Godish vd., 2017; King & Miltenberger, 2017; Kurt & Kutlu, 2019; Süzer, 2015). Bu araştırmada OSB olan öğrencilere güvenlik becerilerinin kazandırılmasında SÖÖ ve VMÖ uygulamalarının etkililikleri ve verimlilikleri karşılaştırılmıştır. Araştırmada ayrıca ebeveynlerin çocuklarına güvenlik becerilerinin kazandırılmasına ilişkin görüşleri alınmış ve araştırmanın sosyal geçerliliği değerlendirilmiştir. Araştırma yaşları 4-7 arasında olan ve OSB tanısı olan üç öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. SÖÖ ve VMÖ uygulamalarının hedef güvenlik becerilerinin öğretiminde etkililik ve verimlilikleri tek denekli araştırma modellerinden uyarlamalı dönüşümlü uygulamalar modeli ile karşılaştırılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkenleri; atık pile karşı güvenli tepkide bulunma, ıslak/kaygan zemin uyarı işaretine karşı güvenli tepkide bulunma ve ilaç varlığında güvenli tepkide bulunma becerileri; bağımsız değişkenleri ise SÖÖ ve VMÖ uygulamalarıdır. Her bir deneğe kendisi için belirlenen iki hedef güvenlik becerisinin öğretimi gerçekleştirilmiş ve bağımsız değişkenlerin her iki bağımlı değişken üzerindeki etkisinin sınanması sağlanmıştır. Bulgular, SÖÖ ve VMÖ uygulamalarının OSB olan öğrencilere hedef güvenlik becerilerinin edindirilmesinde, edinilen becerilerin genellemesinin ve kalıcılığının sağlanmasında neredeyse eşit düzeyde etkili ve verimli olduğunu göstermektedir. Ayrıca katılımcı çocuklarının ebevynlerinin çocuklarına video ve öykü temelli uygulamalar aracığıyla güvenlik becerilerinin kazandırılmasına ve elde edilen sonuçlara ilişkin görüşleri oldukça olumludur. Bulgular incelendiğinde, deneklerin başlama düzeyi yoklama oturumlarında hedef becerilere ilişkin doğru tepki gösteremedikleri; SÖÖ ve VMÖ uygulamalarıyla hedef becerileri %100 doğruluk düzeyinde edinebildikleri görülmektedir. Deneklerin tümü hedef güvenlik becerilerinin kalıcılığını ve genellemesini %100 doğruluk düzeyinde sağlamışlardır. Bazı parametreler açısından verimlilik bulguları tüm denekler için yinelenebilir özellikte değildir. Bulguların genellenebilmesi için, SÖÖ ve VMÖ uygulamalarının OSB olan bireylere güvenlik becerilerinin öğretimindeki etkisinin incelendiği araştırmalara gereksinim duyulmaktadır. Anahtar Sözcükler: Otizm spektrum bozukluğu, güvenlik becerileri, sosyal öykülerle öğretim, video modelle öğretim.
|
H. Deniz Değirmenci, Elif Tekin İftar |
194 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara İletişim Becerilerinin Kazandırılmasına İlişkin Özel Eğitim Öğretmenlerinin Görüş ve Önerilerinin Belirlenmesi
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara İletişim Becerilerinin Kazandırılmasına İlişkin Özel Eğitim Öğretmenlerinin Görüş ve Önerilerinin Belirlenmesi
Yazarlar: Onur Sert, Yasemin Ergenekon
Ruhsal Bozuklukların Tanımsal ve Sayımsal El Kitabı’na (Diagnostic and Statistical Manuel of Mental Disorders-DSM-5) göre otizm spektrum bozukluğu (OSB), belirtileri erken çocukluk çağında başlayan ve günlük yaşam etkinliklerini sınırlandıran ya da olumsuz olarak etkileyen, karşılıklı sosyal iletişim ve etkileşimde yetersizlikler, sınırlı ve yineleyici davranış örüntüleri, ilgiler ve etkinliklerle kendini gösteren ve nöro-gelişimsel bozuklukları içine alan bir tanı grubudur. OSB tanılı çocuklarda iletişim becerilerindeki yetersizlikler, çocuğun konuşup konuşmadığına bakılmaksızın ana problemi oluşturmakta ve bu alanda yaşanan yetersizlikler OSB’nin tanı ölçütleri arasında yer alan ve aynı zaman da OSB’nin şiddetini belirleyen önemli bir değişken olmaktadır. İletişim becerilerindeki yetersizlikler OSB olan çocukların yaşadığı birçok sorunun da kaynağını oluşturmaktadır. OSB olan çocuklara iletişim becerilerini kazandırmak; çocuğun bilgi edinmesinde, ilişki kurmasında, tercih belirtmesinde ve bağımsızlaşmasında önemli bir rol oynar. İletişim becerilerinin kazandırılmasıyla OSB olan çocukların problem davranışlarının işlevlerinin yerine geçecek sosyal açıdan kabul edilebilir davranışların artması sağlanacaktır. Sıralanan tüm bu nedenlerden dolayı OSB olan çocuklara iletişim becerilerini kazandırmak son derece önemlidir. OSB olan çocuklar davranış ve öğrenme özellikleri gereği iletişim ve diğer alanlardaki bilgi, beceri ve davranışların ediniminde ve geliştirilmesinde doğrudan öğretime, özel programlara, ortamlara ve yetişmiş nitelikli personele gereksinim duymaktadırlar. Ülkemizdeki duruma bakıldığında, doğrudan OSB olan çocuklara öğretmen yetiştirmeye yönelik bir lisans programının olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, özel eğitim bölümlerinden mezun olan öğretmenler OSB olan çocuklarla da çalışmaktadırlar. Özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin yaşadığı sorunları ve gereksinimleri belirlemeye ve çözüm önerileri geliştirmeye yönelik gerçekleştirilen bir araştırmanın bulguları, alanda çalışan öğretmenlerin OSB, dil ve iletişim becerileri konularında sorunlar yaşadığını ortaya koymuştur. Bu araştırmanın amacı, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı okullarda çalışan özel eğitim öğretmenlerinin sınıflarındaki OSB olan çocuklara iletişim becerilerini kazandırırken neler yaptıklarına ilişkin görüş ve önerilerinin belirlenmesidir. Araştırma çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden dokuz özel eğitim öğretmeniyle yürütülmüştür. Araştırma nitel araştırma yaklaşımlarından fenomenolojik desenle gerçekleştirilmiş, veriler yarı-yapılandırılmış görüşme tekniğiyle toplanmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler içerik analiziyle analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları, öğretmenlerin sözel iletişim becerisi olmayan çocuklar için alıcı dil, taklit, ses çıkarma, jest kullanımı gibi amaçlar; sözel iletişim becerisi olan çocuklar içinse bağlama uygun konuşma, sesletim ve artikülasyona yönelik amaçlar belirlediklerini ve bu amaçlar üzerinde çalıştıklarını göstermektedir. Öğretmenler iletişim becerilerini öğretmek için Uygulamalı Davranış Analizine (UDA) dayalı yöntemleri kullandıklarını belirtmişlerdir. Bulgular öğretmenlerin hem iletişim becerilerini kazandırma hem de edinilen becerilerin kalıcılığını ve genellemesini sağlamada çeşitli güçlükler yaşadıklarını göstermektedir. Öğretmenler yaşadıkları güçlüklerin ailelerden, kendilerinden ve dış etmenlerden kaynaklı nedenleri olduğunu ve güçlükleri çözmek için çeşitli yollara başvurduklarını söylemişlerdir. Öğretmenler iletişim becerilerinin kazandırılmasına yönelik farklı önerilerde bulunmuşlardır.
|
Onur Sert, Yasemin Ergenekon |
59 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Öz-Bakım Becerilerinin Öğretilmesinde Eşzamanlı İpucuyla Öğretim Yönteminin Kullanılması Aile Eğitim Programı
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Öz-Bakım Becerilerinin Öğretilmesinde Eşzamanlı İpucuyla Öğretim Yönteminin Kullanılması Aile Eğitim Programı
Yazarlar: Hamdi Gönüldaş, Atilla Cavkaytar
Bu araştırmanın amacı, otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara öz-bakım becerilerinin kazandırılmasında eşzamanlı ipucuyla öğretim yönteminin kullanılması ve aileye uygulanan “Öz-Bakım Becerilerinin Öğretiminde Eşzamanlı İpucuyla Öğretim Yöntemi: Bir Aile Eğitim Programı’nın sonuçlarının irdelenmesidir. Araştırmanın katılımcıları, beş yaşında otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan bir çocuk ve bu çocuğun annesi ile babasıdır. OSB olan katılımcı Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü’nde eğitim almaktadır. Araştırma, tek denekli deneysel araştırma desenlerinden, davranışlar arası yoklama denemeli çoklu yoklama modeli’ne göre desenlenmiştir. Araştırma desenine uygun olarak OSB olan çocuğa (a) puding yeme, (b) tuvaletini yapma ve (c) pijama giyme olmak üzere aile tarafından kazandırılması hedeflenen üç öz-bakım becerisi seçilmiştir. Söz konusu becerilerin nasıl öğretileceğini aileye öğretmek için ise bir aile eğitim programı hazırlanmıştır. Eşzamanlı İpucuyla Öğretim Yöntemi: Bir Aile Eğitim Programı’nın amacı OSB olan çocuğa sahip ailelere eşzamanlı ipucuyla öğretim yönteminin nasıl kullanıldığına ilişkin bilgi vermek ve bu bilgiler ışığında ailelerin çocuğunun gereksinimleri doğrultusunda öz-bakım becerilerini öğretmede bu yöntemi kullanmasıdır. Programın içeriğinde, öz-bakım becerilerinin neler olduğu ve önemi, eşzamanlı ipucuyla öğretim yönteminin ne olduğu, bu yöntemde sıklıkla yer alan kavramların neler olduğu, bu yöntemin hangi becerileri/kavramları çalışırken kullanıldığı ve çocuk ile nasıl öğretim yapılacağına dair bilgiler yer almaktadır. Aile eğitimi uygulama süreci dört ana oturumdan oluşmaktadır. Aileye kazandırılması hedeflenen beceriler dört oturuma bölünerek aileye sunulmuştur. Aile eğitim programı ailenin evinde gerçekleştirilmiştir. Her oturum 45’er dakikalık iki bölümden oluşmaktadır. Ailenin bilgi düzeyine ilişkin değerlendirmeler oturum süresince soru cevap şeklinde yapılmıştır. Yapılan değerlendirmelerde ailenin aile eğitim programında hedeflenen amaçları kazandığı gözlemlendikten sonra aile eğitimine son verilmiştir. Ardından başlama düzeyi verileri araştırmacı tarafından toplanmış ve uygulama oturumlarına geçilmiştir. Uygulama oturumları anne-baba tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte kazandırılması hedeflenen birinci becerinin (puding yeme becerisinin) uygulama oturumları bittikten ve kararlı veri elde edildikten sonra ikinci becerinin (tuvalet yapma becerisi) öğretim uygulamalarına geçilmiştir. İkinci becerinin de uygulaması bittikten sonra üçüncü ve son beceri olan pijama giymenin öğretim oturumlarına başlanmıştır. Anne-baba her oturum sonrası yapmış oldukları değerlendirmeleri, beceri analizlerinin dönüştürülmesi ile elde edilen veri kayıt formlarına kaydetmişlerdir. Araştırmanın sonunda anne-babanın “Öz-Bakım Becerilerinin Öğretiminde Eşzamanlı İpucuyla Öğretim Yöntemi: Bir Aile Eğitim Programı”nı uygulayabildikleri ve bu aile eğitim programının hem ailenin bilgi ve uygulama düzeylerini olumlu etkilediği hem de OSB olan çocuğun hedeflenen öz-bakım becerilerini kazanmasında etkili olduğu ortaya konmuştur. Araştırmanın sonunda öznel değerlendirme yoluyla sosyal geçerlik verileri anne-babadan toplanmıştır. Anne-baba ile yarı yapılandırılmış görüşmelerden elde edilen verilerin dökümleri yapılmış ve tematik olarak analiz edilmiştir. Tematik analizden elde edilen sosyal geçerlik bulguları, anne babanın yapılan aile eğitim programını olumlu karşıladığını ayrıca çocukları ile ilgili öz-bakım becerilerinin kazandırılması süreçlerini etkileyebilecek yeni bakış açıları kazandığını göstermektedir.
|
Hamdi Gönüldaş, Atilla Cavkaytar |
55 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Sözel Davranış Kazandırma
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Sözel Davranış Kazandırma
Yazarlar: Süleyman Bayram, Binyamin Birkan
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara sözel davranış yaklaşımı ile istek bildirme becerisi öğretiminin incelenmesi amacıyla gerçekleştirilen bu araştırmaya bir devlet hastanesinin çocuk psikiyatrisi anabilim dalından otizm tanısı almış olan 3 öğrenci dahil edilmiştir. Denekler hafta içi 3 gün birer saat özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinden destek eğitim almaktadır. Denekler daha önce sözel davranış yaklaşımı ile istek bildirme eğitimi almamıştır. Araştırmada sözel davranışın istek bildirme becerisinin öğretiminde etkili olup olmadığı incelenmiştir. Aynı zamanda öğretimin sona ermesinden sonra 1., 3., ve 6. haftalarda bu becerilerin sürdürülüp sürdürülmediği de incelenmiştir. Öğrenilen becerilerin farklı nesne/yiyecek/içecek/aktivitelerle genellenip genellenmediği araştırılmıştır. Araştırmanın ölçütü 8/9 olarak belirlenmiş olup araştırma neticesinde her üç deneğin de 8/9 ölçütünü sağladığı görülmüştür. Araştırmanın birinci deneği olan Muhammed 8/9 ölçütünü 13-15 oturumlarında sağladığı, üç oturum üst üste 9 başarılı yanıt ile bu beceriyi öğrendiği görülmüştür. Araştırmanın ikinci deneği olan Berken araştırmanın ölçütü olan 8/9 doğru tepki yüzdesini 8-10 oturumlarında sağladığı, Berken’in üç oturum ortalaması 8.7 başarılı tepki oranı ile bu beceriyi öğrendiği tespit edilmiştir. Araştırmanın üçüncü deneği olan Osman ise araştırmanın ölçütü olan 8/9 doğru tepki yüzdesini 11-13 oturumlarında 8.7 doğru tepki oranıyla sağlamıştır. Yapılan araştırmada sözel davranış yaklaşımının otizmli bireylere istek bildirme becerisinin öğretimi üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bu bulgular sözel davranış yaklaşımı ile istek bildirme becerisi öğretimi yapılan araştırma bulguları ile tutarlılık göstermektedir.
|
Süleyman Bayram, Binyamin Birkan |
131 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Ebeveyn Yanıtlayıcılığı Ortak Dikkat Gelişimini Nasıl Etkiler?
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Ebeveyn Yanıtlayıcılığı Ortak Dikkat Gelişimini Nasıl Etkiler?
Yazarlar: Gamze Alak, Funda Acarlar
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocuklar, erken gelişimin önemli bir dönüm noktası olarak görülen ortak dikkat davranışlarını kazanmada (Bakeman ve Adamson, 1984) önemli güçlükler yaşamaktadırlar (Mundy ve diğ., 1994). Ortak dikkatteki güçlükler, OSB’nin en erken göstergeleri arasında bulunmakta (Werner ve Dawson, 2005), OSB olan çocukları tipik gelişen ayrıca diğer gelişimsel yetersizliği olan akranlarından ayırt edebilmekte (Leekam ve diğ., 1997) ve yetişkinlik dönemindeki OSB belirtilerini yordamaktadır (Gillespie-Lynch ve diğ., 2012). Dolayısıyla OSB olan çocuklara yönelik hazırlanan müdahale programlarında ortak dikkat davranışları, geliştirilmesi gereken önemli beceriler arasında yer almaktadır (Schertz ve Odom, 2004). OSB olan çocukların temel özelliklerinin geliştirilmesini hedefleyen ebeveyn aracılı müdahalelerde, özellikle son yıllarda çocuk gelişiminde en büyük etkiye sahip olduğu öne sürülen ebeveyn-çocuk etkileşim davranışlarından yanıtlayıcılığa (Mahoney ve Nam, 2011) yönelik müdahaleler yapılmaktadır. Araştırmalarda çocuğun ilgisini izleyen ebeveyn yanıtlarından yorumlamanın, OSB olan çocukların dil gelişimiyle ilişkili olduğu belirlenmiştir (Heabig ve diğ., 2013; McDuffie ve Yoder, 2010). Sadece bir çalışmada ise yorumlamayı daha çok kullanan annelerin çocuklarının 1 yıl sonraki ortak dikkat gelişiminin daha az kullanan annelerin çocuklarına oranla daha iyi olduğu belirlenmiştir (Siller ve Sigman, 2002). Bu bulgu, ebeveyn aracılı müdahalelerin ortak dikkat geliştirilmesinde kullanılması için önemli bir temel oluşturmasına rağmen bu çalışmayı destekleyecek ve bu ilişkinin nasıl oluştuğunu açıklayacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada ebeveyn yanıtlayıcılığının ortak dikkat gelişimindeki rolünü açıklayabilmek amacıyla, otizm belirtilerinin şiddeti ve ortak dikkat gelişimi arasındaki ilişkide nesne/eylem katılımı, sözel olmayan yanıtlama ve yorumlamanın sıralı aracılık ilişkisi incelenmektedir. Boylamsal korelasyonel desen olarak planlanan çalışmaya ölçüt örnekleme ile seçilen, kronolojik yaşları Zaman I’de 28-79 (M = 49.50, SS = 12.50) ay arasında değişen, okul öncesi dönemde sözel olmayan 31 OSB tanılı çocuk ve anneleri katılmıştır. Araştırmada otizm belirtilerinin şiddeti Çocukluk Otizmi Derecelendirme Ölçeği (ÇODÖ); nesne/eylem katılımı, anne yanıtlarından çocuğun ilgisini izleyen sözel olmayan yanıtlama ve yorumlama Anne-Çocuk Serbest Oyun Etkileşimi ve ortak dikkat Gözleme Dayalı Yapılandırılmış İşlemler aracılığıyla ölçülmüştür. Veriler bireysel olarak toplanırken daha sonra kodlama yapabilmek amacıyla video kaydına alınmıştır. Araştırmada kodlayıcılar arası güvenirliğin .70’den büyük olduğu ve uygulama güvenirliğinin %86.46-%100 arasında değiştiği belirlenmiştir. Veriler SPSS’de gömülü çalışan PROCESS v2.16.3 makrosundaki sıralı çoklu aracılık modeli (Model 6) kullanılarak analiz edilmiştir (Hayes, 2013). Sonuç olarak, sıralı aracılığa ilişkin yolları ve standardize edilmemiş katsayıları gösteren model, ortak dikkat gelişimindeki varyansın %27’sini açıklamaktadır F(1, 29) = 10.75, p = .002. Seri aracılar modele girmeden önce otizm belirtileri şiddetinin toplam doğrudan etkisi ortak dikkatteki gelişimi anlamlı yordamaktadır (t = -3.28, p = .002, GA =-1.98, -0.46). Sıralı aracılık sonuçları incelendiğinde otizm belirtileri şiddetinin sırasıyla nesne/eylem katılımı ve yorumlama aracılığıyla ortak dikkat gelişimine yönelik toplam dolaylı etkisinin (nokta tahmin = -.41, GA = -1.59, -0.05) ve otizm belirtilerinin şiddetinin yorumlama aracılığıyla ortak dikkat gelişimine yönelik toplam dolaylı etkisinin anlamlı (nokta tahmin = -.55, GA = -1.79, -0.03) olduğu görülmektedir. Son olarak hipotezin doğruluğunu test eden dolaylı etkinin yani otizm belirtileri şiddetinin nesne/eylem katılımı, sözel olmayan yanıtlama ve yorumlama sıralı aracılığıyla ortak dikkat gelişimine yönelik toplam dolaylı etkisinin anlamlı (nokta tahmin = -.42, GA = -1.31, -0.04) olduğu belirlenmiştir.
|
Gamze Alak, Funda Acarlar |
127 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Sesbilgisel İşlemleme Becerileri: Tipik Gelişim Gösteren Çocuklarla Karşılaştırmalı Bir Çalışma
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Sesbilgisel İşlemleme Becerileri: Tipik Gelişim Gösteren Çocuklarla Karşılaştırmalı Bir Çalışma
Yazarlar: Cevriye Ergül, Emre Tamur, Meral Çilem Ökcün Akçamuş, Yasemin Keyvan
Okuma becerilerinin kazanılması, bu becerinin hem çocuklar için bir öğrenme aracı olarak işlev görmesinden hem de akademik başarının önemi bir yordayıcısı olmasından dolayı (Crawford ve diğ., 2001; Herbers ve diğ., 2012) okuryazar toplumlarda yaşayan çocuklar için gelişimsel olarak önemli bir dönüm noktasıdır (Whitehurst ve Lonigan, 2001). Bununla birlikte tüm çocuklar okumada aynı başarıyı gösterememektedir. Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocukların da dahil olduğu bir grup çocuk çözümleme, akıcılık ve okuduğunu anlama becerilerinde önemli sınırlılıklar yaşayabilmektedir. Alanyazında okuma güçlüklerinin önemli bir kısmının sesbilgisel işlemlemede görülen sınırlılıklardan kaynaklandığı öne sürülmektedir (Stanowich ve Siegel, 1994; Wagner de diğ., 1993). Bu yaklaşımı destekleyen boylamsal çalışmalar da hem tipik gelişim gösteren hem de okuma güçlüğü yaşayan çocuklarda sesbilgisel işlemleme ile okumanın kazanımının ilişkili olduğunu ve sesbilgisel işlemleme becerilerinin okuma başarısını yordadığını göstermektedir (Örn., Felton, 2003; Georgiou ve diğ., 2008). Sesbilgisel işlemleme, yazılı ve sözlü dilin işlemlenmesinde sesbilgisel bilginin (örn., sesbirimlerin) kullanılması anlamına gelmekte (Wagner ve Torgesen, 1987) ve sesbilgisel farkındalık, çalışma belleği ve hızlı isimlendirme olmak üzere temel üç bileşenden oluşturmaktadır. Bu becerilerden sesbilgisel farkındalık, sözcükleri oluşturan ses bileşenlerini (uyaklar, heceler ve sesbirimler) anlamdan bağımsız olarak belirleme ve manipüle etme yeterliliği olarak tanımlanabilir (Cheung, Chen, Lai, Wong ve Hills, 2000). Çalışma belleği içinde ele alınan sesbilgisel döngü (fonolojik döngü), sözel bilginin geçici olarak bellekte tutulduğu sınırlı bir kapasite olarak ele alınmaktadır (Baddeley, 2000, 2007). Hızlı isimlendirme ise çocukların sesbilgisel bilgiyi uzun süreli bellekten çekme hızı olarak ele alınmaktadır. Farklı bir anlatım ile hızlı isimlendirme, uzun süreli bellekteki bilgiye erişebilme hızıdır (Lonigan ve diğ., 2009). Araştırmalar, okuma güçlüğü yaşayan çocuk ve yetişkinlerde farklı türlerde sesbilgisel işlemleme bozuklukları olduğunu göstermektedir (Branderburg ve diğ., 2016; Felton, 1993). Uluslararası alanyazında yapılan araştırmalar, OSB olan çocukların sesbilgisel farkındalık (Westerland ve diğ., 2016), hızlı isimlendirme (Losh ve diğ., 2010; Piven ve Palmer, 1997) ve çalışma belleğinde (Macizo ve diğ., 2016), tipik gelişim gösteren çocuklardan daha düşük performans gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte Türkçe konuşan OSB’li çocukların sesbilgisel işlemleme becerilerini inceleyen herhangi bir araştırmaya ulaşılamamıştır. Bu becerilerden özellikle sesbilgisel farkındalık becerilerinin gelişiminin konuşulan dilin özelliklerine göre farklılık göstermesinden dolayı, Türkçe konuşan OSB’li çocukların sesbilgisel işlemleme becerilerinin incelenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmada yaş ve sözel olmayan bilişsel yeterlilik düzeylerine göre eşleştirilmiş OSB olan ve tipik gelişim gösteren çocukların sesbilgisel işlemleme becerilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubu 2. sınıfa devam eden 15 OSB olan çocuktan ve 15 tipik gelişim gösteren çocuktan oluşturmaktadır. OSB olan çocukların yaşları 87 ile 100 ay arasında (Ort=93.64, SS=4.58) tipik gelişim gösteren çocukların yaşları ise 87 ile 99 ay arasında (Ort=93.43, SS=4.26) dağılım göstermektedir. Araştırmada çocukların sesbilgisel farkındalık becerileri, Erken Okuryazarlık Testi (EROT; Kargın ve diğ., 2015), hızlı isimlendirme becerileri Hızlı İsimlendirme Testi (HİT; Ergül ve Demir, 2017), çalışma belleği performansları ise Çalışma Belleği Ölçeği (ÇBÖ; Ergül ve diğ., 2017) ile değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda OSB olan çocukların sesbilgisel farkındalık becerileri kapsamında değerlendirilen Uyak Farkındalığı, İlk Sese Göre Eşleme, Son Sese Göre Eşleme, Cümle Ayırma, Hece Ayırma, Hece Birleştirme, İlk Ses Atma ve Son Ses Atma alt testlerinin tümünde tipik gelişim gösteren çocuklara göre daha düşük performans gösterdikleri bulunmuştur. Bunun yanı sıra OSB olan çocukların hızlı renk, nesne, sayı ve harf isimlendirme becerilerinde tipik gelişim gösteren çocuklardan daha düşük performans gösterdikleri bulunmuştur. Çalışma belleği kapsamında ise, Sözcük Hatırlama alt testinde OSB olan ve tipik gelişim gösteren çocuklar arasında anlamlı bir farklılık olmadığı, Rakam Hatırlama ve Anlamsız Sözcük Hatırlama alt testlerinde ise OSB olan çocukların daha düşük performans gösterdikleri bulunmuştur. Çalışma belleğinin hem Geriye Rakam Hatırlama hem de İlk Sözcük Hatırlama alt testlerinde de OSB olan çocuklar tipik gelişim gösteren akranlarından daha düşük performans göstermişlerdir. Bulgular alanyazın çerçevesinde tartışılmıştı
|
Cevriye Ergül, Emre Tamur, Meral Çilem Ökcün Akçamuş, Yasemin Keyvan |
135 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Sözel Olmayan Uyarana Tepki (Tact) Öğretiminin Sözel Uyarana Tepkinin (Intraverbal) Ortaya Çıkması Üzerindeki Etkisi
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Sözel Olmayan Uyarana Tepki (Tact) Öğretiminin Sözel Uyarana Tepkinin (Intraverbal) Ortaya Çıkması Üzerindeki Etkisi
Yazarlar: Cem Kalaycı, Özlem Diken
Skinner (1957), Sözel Davranış (Verbal Behavior) adlı kitabında; dilin öğrenilen bir davranış olduğunu ileri sürmüş ve sözel davranış terimini; başka bir kişinin davranışı aracılığıyla pekiştirilen davranış olarak tanımlamıştır. Ek olarak Skinner kendi dil teorisinde bir bireyin sözel repertuvarını oluşturan bir dizi sözel işlem olduğunu ileri sürmüştür. Bu araştırmada Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olan çocuklarda Skinner tarafından ileri sürülen sözel işlemlerden sözel olmayan uyarana tepki (tact) öğretiminin sözel uyarana tepkinin (intraverbal) ortaya çıkması üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bunun yanında aile ve öğretmenlerin görüşleri alınarak araştırmanın sosyal geçerliği belirlenmiştir. Araştırmanın deneklerini; OSB olan 4-6 yaş arasındaki dört erkek çocuk oluşturmuştur. Araştırmada tek denekli deneysel modellerden, denekler arası yoklama denemeli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmada gözlemciler arası güvenirlik ve uygulama güvenirliği olmak üzere iki tür güvenirlik verisi toplanmış ve analiz edilmiştir. Araştırma bulguları, OSB olan çocuklarda sözel olmayan uyarana tepki öğretiminin sözel uyarana tepkinin ortaya çıkması üzerinde etkisi olduğunu ve öğretim sonlandırıldıktan 1, 2 ve 4 hafta sonra sözel olmayan uyarana tepkilerin korunduğunu göstermiştir. Ayrıca deneklerin doğrudan öğretimi yapılan sözel olmayan uyarana tepkileri farklı araçlara genelledikleri görülmüştür. Aile ve öğretmenlerden elde edilen sosyal geçerlik bulguları araştırmaya ilişkin olumlu görüşler içermektedir. Gözlemciler arası güvenirlik ve uygulama güvenirliğine ilişkin yüksek güvenirlik bulguları elde edilmiştir.
|
Cem Kalaycı, Özlem Diken |
182 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Yaşanan Akran Zorbalığı ve Çözüm Önerileri
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Yaşanan Akran Zorbalığı ve Çözüm Önerileri
Yazarlar: Özge Çulhaoğlu, Nurgül Akmanoğlu
Akran zorbalığı, okul ortamında veya okul çevresinde birçok öğrencinin deneyimlediği; fiziksel olarak daha büyük, güçlü, baskın, popüler olan akran ya da akran grubunun, kendilerinden daha küçük veya güçsüz birisini kasıtlı ve sürekli bir biçimde incitmesi, hırpalaması veya rahatsız etmesini içeren saldırganlık türüdür. Zorba akranlar; kendine güvenen zorba, sosyal zorba, tamamen zırhlı zorba, kabadayı zorba, zorba çetesi ve sessiz zorba gibi farklı rollerde ortaya çıkabilmektedir. Hedef akran ise pasif ve proaktif olarak ikiye ayrılmaktadır. Zorba akranlar, fiziksel, sözlü, sosyal ve siber olmak üzere dört farklı zorbalık davranışında bulabilmektedirler. Akran zorbalığı, akranlarının üzerinde egemenlik kurma ve gözünü korkutma isteği, sosyoekonomik durumlardaki farklılıklar, aile yaşantısında yaşanan sorunlar gibi birçok nedenden kaynaklanabilmektedir. Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olan çocukların sosyal etkileşim, dil, iletişim, motor beceriler gibi alanlarda yaşadığı yetersizliklerden nedeniyle zorba akranların, hedef akranlarda aradıkları tüm özellikler OSB’li çocuklarda bulunmaktadır. OSB’li çocukların zorbalığa maruz kalma belirtilerini anlamak için çocuğu iyi tanımak ve gerçekleştirdiği davranışları takip etmek gerekmektedir. Ayrıca zorbalığa maruz kalan OSB’li çocuklarda zorbalığın olumsuz etkileri yaşam boyu sürebilmekte ve tipik gelişen çocuklara göre zorbalığın psikolojik sonuçları daha uzun sürebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, akran zorbalığını ve akran zorbalığının OSB’li çocuklar üzerindeki etkisini anlamak; yaşanan bu zorbalığı azaltmak için stratejiler ve çözüm önerilerine yönelik açıklamalarda bulunmaktır. İlgili stratejiler ve çözüm önerileri de; okul yönetimi, öğretmen, hedef akran, zorba akran, seyirci akran ve ebeveynler olmak üzere altı farklı kategoride ele alınmaktadır.
|
Özge Çulhaoğlu, Nurgül Akmanoğlu |
34 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Gençlere Özgeçmiş Hazırlama, İş Başvurusu Yapma Ve İş Görüşmesi Yapma Becerilerinin Öğretiminde İşitsel Teknoloji Desteğiyle (BİE) Sunulan Video Modelle Öğretimin Etkililiği
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Gençlere Özgeçmiş Hazırlama, İş Başvurusu Yapma Ve İş Görüşmesi Yapma Becerilerinin Öğretiminde İşitsel Teknoloji Desteğiyle (BİE) Sunulan Video Modelle Öğretimin Etkililiği
Yazarlar: Esra Orum Çattık, Serap Doğan, Yasemin Ergenekon
İstihdam tüm bireylerin eğitim yaşamı sonrası ulaşmak istedikleri nokta ve bağımsız yaşama adımın temel koşullarından en önemlisidir. Bireyler çalışma hayatına katıldıklarında toplumsal ortamlarda kendilerine bir yer edinebilir, daha kolay sosyalleşebilir ve bu sayede özgüvenleri gelişir. Bu durum otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan gençler için de söz konusudur. Erken eğitimden ortaöğretim ve sonrasındaki eğitimlerine kadar her geçiş süreci aslında OSB olan bireylerin bağımsız yaşama katılabilmelerini desteklemek amacıyla gerçekleştirilir. Başka bir deyişle OSB olan gençlerin toplumsal hayata katılmaları, sosyal kabullerinin artması ve bağımsızlaşmaları onların bir meslek sahibi olmaları ve bunu sürdürmeleriyle yakından ilişkilidir. Ancak OSB olan gençler çoğu zaman tipik gelişen akranlarıyla aynı iş olanaklarından yararlanamamakta ve istihdam sürecinde çeşitli güçlüklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durumun birçok nedeni vardır. Bunlardan birisi de OSB olan gençlerin bir iş ve mesleği yerine getirmek için gerekli becerilere sahip olsalar bile bir işte çalışmak için talepte bulunmak, bir işe başvurmak ya da bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli becerilere sahip olmamalarıdır. Özgeçmiş hazırlama, iş başvurusu yapma ve iş görüşmesi yapma becerileri istihdam edilmek için gerekli becerilerden birkaçıdır. OSB olan bireylerin bu becerileri kazanmaları onların iş bulmalarını, seçenekleri değerlendirmelerini kolaylaştırabilir. Bu bilgiler ışığında bu çalışmada OSB tanısı almış, 15-17 yaş arası üç gence işitsel teknoloji desteğiyle (Bug-in-Ear, BIE) sunulan video modelle öğretim uygulaması kullanılarak özgeçmiş hazırlama, İŞKUR’dan iş başvurusu yapma ve iş görüşmesi yapma becerilerini öğretmek, öğretim sona erdikten 1, 5 ve 12 hafta sonra sürdürmelerini ve genellemelerini sağlamak ve bu becerilerin öğretimi sırasında hedeflenmeyen bilgiler sunulması amaçlanmıştır. Araştırmada öğretim süreci tek-denekli araştırma modellerinden yoklama denemeli katılımcılar arası çoklu yoklama modeli kullanılarak üniversiteye ait uygulama birimindeki ofislerden birinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular tüm katılımcıların kendileri için belirlenen istihdam becerilerini kazandıklarını, kazandıkları bu becerileri uygulama tamamlandıktan 1, 5 ve 12 hafta sonra da sürdürdüklerini, bu becerileri farklı ortamlara, durumlara ve araç-gereçlere genelleyebildiklerini göstermektedir. Araştırmada becerilerle birlikte kazanılması beklenen hedeflenmeyen bilgi edinim düzeyleri katılımcılara göre farklılık göstermektedir. Araştırmanın gençlerden ve ailelerinden toplanan sosyal geçerlik bulguları da olumludur. Araştırmada ortaya çıkan bulgular alanyazın doğrultusunda tartışılmış ve çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
|
Esra Orum Çattık, Serap Doğan, Yasemin Ergenekon |
37 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Gençlere Sipariş Alma, Hazırlama, Teslim Etme ve Boşları Toplama Becerilerinin Öğretiminde Video Modelle Öğretimin Etkililiği
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Gençlere Sipariş Alma, Hazırlama, Teslim Etme ve Boşları Toplama Becerilerinin Öğretiminde Video Modelle Öğretimin Etkililiği
Yazarlar: Serap Doğan, Esra Orum Çattık, Yasemin Ergenekon
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olan bireyler özellikle okuldan mezun olduktan sonra farklı toplumsal alanlara ve ortamlara katılmada çeşitli güçlükler yaşamaktadırlar. Bu alanlardan biri de istihdamdır. Bireylerin istihdam edilebilmesi için onlara mesleğe hazırlık, mesleki rehberlik ve iş becerilerinin kazandırılması gerekmektedir. Tipik gelişen bireyler başkalarını gözleyerek ya da çeşitli eğitimlerle bu becerileri edinirler. OSB olan bireyler ise bu süreçte spektrumun kendi doğasına özgü özelliklerden, mesleğe hazırlık, mesleki rehberlik ve iş becerilerine yönelik uygun ve nitelikli eğitimlerin sağlanamamasından ve yetişkinliğe geçişle ilgili planlamaların zamanında ve sistematik biçimde yürütülmemesinden kaynaklı çeşitli güçlükler yaşayabilirler. OSB olan bireylerin yaşadığı güçlükleri en aza indirmek, farklı iş alanlarında istihdamlarını ve topluma katılımlarını sağlamak onlara mesleğe hazırlık, mesleki rehberlik ve iş becerilerinin kazandırılmasıyla sağlanabilir. OSB olan bireylere mesleğe hazırlık, mesleki rehberlik ve iş becerileri olarak büro işleri, iş ortamını düzenleme, yiyecek-içecek hazırlama, garsonluk, giyecek temizleme ve katlama, iş görüşmesi yapma gibi geniş bir yelpazede çeşitli becerilerin kazandırıldığı görülmektedir. Alanyazın incelendiğinde yiyecek-içecek sektöründe istihdam edilecek bireylere genel olarak yiyecek-içecek hazırlama, sınırlı sayıda çalışmada ise hazırlanan yiyecek-içecekleri servis etme ya da paketleme ve mutfak gereçlerini temizleme, servise hazırlama gibi becerilerin öğretildiği görülmektedir. Oysa kantin, ofis/büro mutfağı, kafe, restoran gibi farklı iş ortamlarında istihdam edilecek bireylerden yiyecek-içecek hazırlamanın yanı sıra sipariş alma, teslim etme, boşları toplama gibi becerileri de sergilemeleri beklenmektedir. Bu doğrultuda çalışmanın genel amacı, OSB olan bireylere (a) telefonla sipariş alma, (b) siparişleri hazırlama (tost, sandviç, Türk kahvesi yapma), (c) siparişleri teslim etme ve (d) bina içindeki boşları (kirli cam, bardak, tabak vb.) toplama becerilerin öğretiminde video modelle öğretimin etkililiğinin incelenmesidir. Belirtilen genel amaç doğrultusunda her bir deney sürecine ilişkin edinim, genelleme, izleme, hedeflenmeyen bilgi ve sosyal geçerliğe ilişkin alt araştırma sorularına yanıt aranmıştır. Araştırma bağımlı değişkenlerin mantık sıralamasıyla öğretildiği dört ayrı deney sürecinden oluşmaktadır. Araştırma tek-denekli araştırma modellerinden katılımcılar arası yoklama denemeli çoklu yoklama modeliyle desenlenmiştir. Araştırmaya yaşları 15-17 arasında değişen, OSB tanılı ikisi erkek biri kız üç genç katılmıştır. Araştırmanın tüm süreci orta Anadolu’da bir üniversiteye ait uygulama biriminde gerçekleştirilmiştir. Çalışma için uygulama biriminin mutfağına araştırma için gerekli araç-gereçler yerleştirilmiştir. Araştırma bulguları katılımcıların hedef becerileri edindiklerini, edindikleri becerileri farklı araç-gereç, kişi ve durumlara genellediklerini, öğretim koşulları sona erdikten 1, 5 ve 12 hafta sonra da edindikleri becerileri koruduklarını göstermektedir. Araştırmada aynı zamanda her bir hedef beceri için hedeflenmeyen bilgi sunumu yapılmıştır. Katılımcıların hedeflenmeyen bilgi edinim düzeyleri değişkenlik göstermektedir. Araştırmanın gençlerden ve ailelerinden toplanan sosyal geçerlik bulguları da olumludur. Araştırmada ortaya çıkan bulgular alanyazın doğrultusunda tartışılmış ve çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
|
Serap Doğan, Esra Orum Çattık, Yasemin Ergenekon |
139 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Öğrencilere Toplama İşlemi Öğretiminde Nokta Belirleme Tekniğinin Etkililiği
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Öğrencilere Toplama İşlemi Öğretiminde Nokta Belirleme Tekniğinin Etkililiği
Yazarlar: Savaş Berk
Bu araştırmanın amacı otizm spektrum bozukluğu olan öğrencilere toplama işlemi öğretiminde doğrudan öğretim yöntemine göre sunulan nokta belirleme tekniğinin etkililiğini incelemektir. Bununla birlikte, araştırmada nokta belirleme tekniği ile yapılan öğretimin, öğretim bittikten sonraki izleme etkisi; farklı ortam ve kişilere genelleme etkisi ve nokta belirleme tekniği hakkında öğretmenlerin görüşlerini belirlemeye yönelik sosyal geçerliliği araştırmak amaçlanmıştır. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden yoklama evreli denekler arası çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını, Gaziantep merkez ilçede bulunan ilkokullara devam eden otizm spektrum bozukluğu tanısı almış, yaşları … ile …. arasında değişen …... öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın sonucunda; otizm spektrum bozukluğu olan öğrencilere toplama işleminin kazandırılmasında, doğrudan öğretim yöntemine göre sunulan nokta belirleme tekniğinin ………. görülmüştür. Bununla birlikte öğrencilerin kazandıkları toplama işleminin kalıcılığını öğretim bittikten 7, 14 ve 21 gün sonra da ………., öğrencilerin tamamının bu beceriyi farklı ortam ve kişilere ……... ve öğretmenlerin nokta belirleme tekniği hakkındaki görüşlerinin ……. olduğu bulunmuştur.
|
Savaş Berk |
177 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Öğrencilere Yüz İfadelerini Tanımanın Öğretiminde Ayrık Denemelerle Öğretim İle Sanal Gerçeklik Gözlüğü ile Öğretimin Etkililiğinin Karşılaştırılması
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Öğrencilere Yüz İfadelerini Tanımanın Öğretiminde Ayrık Denemelerle Öğretim İle Sanal Gerçeklik Gözlüğü ile Öğretimin Etkililiğinin Karşılaştırılması
Yazarlar: Zekeriya Alperen Sağdıç, Binyamin Birkan
Bu çalışmada otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan öğrencilere yüz ifadelerini öğretmek amacıyla Ayrık Denemelerle Öğretim (ADÖ) ve Sanal Gerçeklik Gözlüğü (SGG) ile yapılan öğretimin sonuçlarının etkililik ve verimlilik açısından farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Bu amaçla araştırmamıza otizm tanılı, yüz ifadelerini tanımayan, 10 ve 13 yaşlarında iki öğrenci katılmıştır. Öğrencilere öğretimi yapılacak evrensel altı temel yüz ifadesi olarak kabul edilen mutlu, üzgün, kızgın, şaşırmış, korkmuş ve iğrenmiş yüz ifadeleri yansız atama ile iki gruba ayrılmıştır. ADÖ ile yapılacak yüz ifadeleri için modellerin yüz ifadelerinin fotoğraf kartları kullanılırken, SGG ile yapılacak öğretimde aynı modellerin üç boyutlu halleri kullanılmıştır. Araştırmada doğru tepki sayısını kaydetmek amacıyla olay kaydı veri formu kullanılmıştır. Her öğretim oturumundan önce öğretimde yer almayan modellerin fotoğrafları ile yoklama verileri alınmış, öğretim sırasında öğretim verileri tutulmuştur. Her öğretim oturumunun sonunda ise farklı bir materyal ile genelleme verisi alınmıştır. Öğretiminin sonlanmasından ardından 2., 4. ve 6. haftalarda ise kalıcılıklarına ilişkin izleme verileri alınmıştır. Araştırmanın öğretim, yoklama ve genelleme oturumları grafiklerine göre hem ayrık denemelerle öğretim hem de SGG ile yapılan öğretimin OSB’li çocukların yüz ifadelerini öğrenmelerinde etkili bulunmuştur. Bununla birlikte SGG ile yapılan öğretimin ADÖ’ye göre daha az sayıda öğretim oturumu ve öğretim süresi gerektirdiği, katılımcıların SGG ile gerçekleştirilen oturumlarda daha az sayıda hata yaptıkları bulgularına ulaşılmıştır. Araştırmanın bu bulguları SGG ile yapılan öğretimin daha verimli olduğunu göstermektedir. Öğretimin ardından alınan izleme oturumlarında ise iki grup arasında bir farklılık bulunamamıştır. Ayrıca bunların yanında öğretilen becerinin işlevi ve kullanılan öğretim tekniklerine ilişkin görüşleri almak üzere öğrencilerin öğretmenleri ile sosyal geçerlik verisi toplanılmıştır.
|
Zekeriya Alperen Sağdıç, Binyamin Birkan |
43 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Öğrencilerin Özel Eğitim Öğretmenlerinin Alan Yeterlilikleri Bağlamında Bilimsel Dayanaklı Uygulamalar Hakkındaki Görüşleri
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Öğrencilerin Özel Eğitim Öğretmenlerinin Alan Yeterlilikleri Bağlamında Bilimsel Dayanaklı Uygulamalar Hakkındaki Görüşleri
Yazarlar: Duygu Özdemir, Serhat Odluyurt
Araştırmanın amacı, otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan öğrencilerin özel eğitim öğretmenlerinin alan yeterlikleri bağlamında bilimsel dayanaklı uygulamalar (BDU) hakkındaki görüşlerinin belirlenmesidir. Katılımcı grubunu, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı bir okulda OSB’li bireylerle çalışan 18 özel eğitim öğretmeni oluşturmaktadır. Nitel araştırma yaklaşımlarından fenomenolojik desenle gerçekleştirilen araştırmanın verileri araştırmacı günlüğü ve yarı yapılandırılmış görüşme soruları ile toplanmış ve içerik analizi ile analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları, öğretmenleri etkili özel eğitim öğretmenlerinin anlayışlı/sabırlı, bireyselleştirmeyi/uyarlamayı bilen, nitelikli meslek bilgisine sahip öğretmenler olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Katılımcıların çoğunluğunun kişisel özelliklere vurgu yapmaları ikinci ve üçüncü düzey destek gerektiren OSB’li bireylerle çalışıyor olmalarından kaynaklı olabileceğini düşündürmektedir. Katılımcılara öğretim süreçlerinde dikkat edilen noktalar sorulduğunda genel olarak tüm aşamaları ile öğretim sürecinin planlanması ve bireysel farklılıkları dikkate alınması gerektiğini ifade etmişlerdir. Katılımcıların geneli tüm aşamalardan bahsetmemiştir. Bunun nedeninin görüşme sürecinde aklında gelmemiş olmasının yanında yeterli bilgiye sahip olmadığını da düşündürmektedir. Yine katılımcıların BDU tanımı ve kapsamı ile ilgili görüşleri alınmıştır. Genel olarak öğretmenlerin yeterli bilgiye sahip olmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Bunun nedeninin öğretmenlere bilgi sorusu sorulması, katılımcıların araştırmacı ile aynı okulda çalışıyor olması, katılımcıların özel eğitimin farklı bölümlerinden mezun olmaları, farklı üniversitelerden mezun olmalarından kaynaklı olarak BDU ile ilgili eğitim almamış olmalarından kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca öğretmenlerin mesleğe başladıklarında OSB’li bireylerin eğitimlerinde kullanılan yöntemleri araştırmamalarından kaynaklı olabileceği de düşünülmektedir. Fakat katılımcıların demografik bilgilerde OSB ile ilgili farklı eğitimler aldıklarını ifade etmeleri ve tüm katılımcıların BDU ile ilgili bir destek ya da eğitim planlaması sürecine katılmak istemeleri bu konuda umut vericidir. Bulgular kapsamında uygulamaya yönelik öğretmenlere OSB alanında yazılı ve bilgilendirici materyallerin hazırlanması, üniversitelerin özel eğitim yetiştiren bölümlerinde BDU’ya yönelik teorik ve uygulamalı eğitimlerin arttırılması önerilmektedir. Ayrıca ülkemizde BDU’yu belirleyen ve öğretmenleri yönlendiren kuruluş ve ekiplerin olmadığı düşünülerek yasa koyucular, bu konuda çalışan akademisyenler ve alanda çalışan öğretmenlerden oluşan bir ekiple BDU konusunun önemi ve yaygınlaşması arama konferansları ve sonuç raporları hazırlanabilir. İleri araştırmalara yönelik bu araştırma bulgularının ileri araştırmalara kılavuz olarak kullanılması önerilmektedir. Ayrıca öğretmenlere BDU ile ilgili hizmet içi eğitimler verilerek gelişimlerinin izlendiği araştırmalar yapılabileceği önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Bilimsel dayanaklı uygulamalar, Otizm spektrum bozukluğu, Öğretmen görüşleri, Nitel araştırmalar, Yarı-yapılandırılmış görüşme.
|
Duygu Özdemir, Serhat Odluyurt |
12 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Tanılı Çocuklarla Bir Yaz Okulu Örneği: AVEK
Otizm Spektrum Bozukluğu Tanılı Çocuklarla Bir Yaz Okulu Örneği: AVEK
Yazarlar: Hatice Şengül Erdem
Okula devam eden otizm spektrum bozukluğu olan çocuklar yaz tatili boyunca sosyal ve akademik ortamdan oldukça uzun bir zaman ayrı kaldıkları için akademik becerileri gerilemekte, sosyal becerileri zayıflamakta ve uyumsuz davranışları artmaktadır. Ayrıca yaz döneminde çocukların ebeveynlerinden ayrılmamaları ile ebeveynler için günlük yaşam işleyişi olumsuz etkilenmekte, çocukların davranışları ve becerilerindeki olumsuz değişimlerle birlikte ebeveynlerin stresi artmaktadır. Yaz tatilinin bu olumsuz etkilerine çözüm olarak kaliteli, yapılandırılmış ve kurumlar tarafından finanse edilmiş programların yaz döneminde yürütülmesinin etkili olacağını düşüncesinden yola çıkılarak 2 yıldır Temmuz ayında 4 hafta boyunca Aslı ve Kuzey (AVEK) Yaz Okulu düzenlenmektedir. İstanbul Medipol Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü tarafından geliştirilen program İstanbul Medipol Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü, İstanbul Üsküdar İlçe MEM ve Otizm Güçlü Aile Derneği (OGAD) işbirliği ve özel eğitim bölümü öğrencilerinden gönüllüler ve OSB’li bireylerin katılımları ile gerçekleşmiştir. 2019 yılında 12 çocuk ve 14 gönüllü programa katılmıştır. Program OGAD tarafından ilan edilmiş, 12 OSB’li birey başvuru önceliğine göre belirlenmiş ve gönüllü+çocuk eşleştirmeleri yapılmıştır. Program, özel eğitim öğretmen adaylarının mezun olmadan önce özel gereksinimli bireylerle bir arada olma, teorik bilgiyi uygulamaya geçirme fırsatı sağlaması açısından da önem arzetmektedir. 2019 yılı yaz okulu Üsküdar İlçesindeki bir özel eğitim meslek okulunda yürütülmüş ve dernek tarafından finanse edilmiştir. Özel eğitim okulunun tüm alanları (sınıflar, atölyeler, spor salonu, park, halı saha, bahçe) etkin bir şekilde kullanılmıştır. Sanatsal çalışmalar, atölyeler, salon ve bahçe oyunları ağırlıklı olan programa seramik, resim-görsel sanatlar ve beden eğitimi öğretmenleri ile müzik terapistleri ve çeşitli atölyelerle akademisyenler destek vermiştir. Programda örnek bir gün; açılış etkinliği (ısınma+buz kırıcı+ spor+top oyunları vb.), atıştırma saati (sandviç hazırlama+meyve salatası+simit+ ayran+limonata vb.), akademik becerileri destekleyici çalışmalar, sanatsal etkinlikler (kil+seramik+resim+müzik vb.) şeklinde planlanmıştır. Uygulama gönüllülüğe dayalı çalışmalara örnek olmakta, dernekler, üniversiteler ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğini arttırmakta, farklı gelişim gösterenlere yaz aylarında özel bir alan açmakta ve aileleri güçlendirmektedir. Bu çalışmanın farklı disiplinlerden de destek alınarak işbirliği içinde yürütülmesi, yaz aylarında 3 er haftalık periyotlarla düzenlenmesi planlanmaktadır.
|
Hatice Şengül Erdem |
53 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu ve Zeka
Otizm Spektrum Bozukluğu ve Zeka
Yazarlar: Sezgin Vuran
Bu sunuda Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) gösteren bireylerin, OSB
ve zekâ düzeyi değerlendirmelerine ilişkin araştırma sonuçları tarihsel
bağlamda dinleyicilerle paylaşılacaktır.
Tarihsel bağlamda bakıldığında ilk çalıma Kanner’in Kanner (1943, s. 243)
araştırmasında bu tanıya dâhil olan bireylerin normal veya normalüstü zekâya
sahip olabileceğini belirtmiştir. Kanner (1943) incelediği OSB olan çocukların
diğer aile bireylerinde bilişsel olarak normalüstü potansiyel olmasına vurgu
yapmıştır.
OSB’yi yaygın gelişimsel bozukluk alanında değerlendiren Rutter ve Schopler
(1987, s. 161-168) OSB olan çocukların zihin yetersizliğine sahip akranları ile
karşılaştırıldıklarında, iki grubun birbirinden keskin şekilde ayrılması
gerektiğini belirtirler. Onlara göre OSB olan bireyler zihin yetersizliğine
sahip değildirler.
OSB olan bireylerin zekâ düzeyleri konusunda farklı görüşler olmasına rağmen,
OSB’ye zihin yetersizliğinden üstün zekâya kadar geniş bir yelpazede zekâ
düzeyi eşlik edebilmektedir. DSM-IV’de (APA, 1994, s. 67) OSB olan bireylerin
yaklaşık %75’inde bir gerilik/gecikme olduğu belirtilmiş, bu bireylerin orta
aralıkta (IQ puanı: 35-50) zihin yetersizliğinden etkilendiği vurgulanmıştır.
Fombonne (2003, s. 370) epidemiyolojik çalışmasında incelediği araştırmalardan
elde ettiği sonuçlara göre %40 ağır zihin yetersizliği eşlik eden, %30 orta
zihin yetersizliği eşlik eden ve %30 zihin yetersizliği olmayan OSB grubundan söz
etmiştir. CDC (2018, s. 7) raporuna göre OSB’den etkilenen bireylerin %31’i
zihin yetersizliğinden (<70 IQ) etkilenirken, %69’una sınır zekâdan üstün
zekâya uzanan bilişsel profil (>70 IQ) eşlik etmektedir. CDC (2018, s. 7)
raporunda OSB’den etkilenen bireylerin sergiledikleri IQ puanları daha önceki
araştırmalarda (Fombonne, 2003) elde edilen verilerin tam tersidir. Verilerin
değişmesi, OSB olan bireylerin bilişsel profilleri konusunun tartışmalı
olduğunu göstermektedir.
CDC (2018) raporunda OSB olan bireylerin bilişsel profillerindeki değişimin
elbette birçok nedeni olabilir. Örneğin OSB’den etkilenen bireylerin
sayısındaki artış ve nitelikli veri kaydı bir etken olarak görünebilir. Diğer
etkenler ayrıntılı olarak sunu da tartışılacaktır.
|
Sezgin Vuran |
39 |
Sözlü Bildiri
|
Otizm Tanılı Çocuğa Sahip Ebeveynlerin Tanılama Süreci ve Sonrasındaki Tecrübeleri İle Otizme Yönelik Bilgilerin İncelenmesi
Otizm Tanılı Çocuğa Sahip Ebeveynlerin Tanılama Süreci ve Sonrasındaki Tecrübeleri İle Otizme Yönelik Bilgilerin İncelenmesi
Yazarlar: Funda Can, Melisa Begüm İpek
Bu çalışmada amaçlanan otizmin yaşamın erken yıllarında ki belirtilerinin aile tarafından fark edilip edilmediği, buna bağlı olarak tanımlama süreci ve devamındaki tecrübelerinin veri olarak sağlanıp gelecek çalışmalara yol gösterici olmasıdır. Ek olarak otizmin günümüzde oldukça yaygın olmasının yanında ebeveynlerin bozuklar yönelik bilgilerinin ne derecede olduğunu ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Alan yazında bu konuyla ilgili olarak özellikle Türkçe literatürde ulaşılan çalışmanın sınırlı olmuş olması sebebiyle bu çalışmanın yapılmasına gerek görülmüştür. Çalışma nitel veri sağlayacak şekilde desenlenmiş tanımlayıcı niteliktedir. Çalışmanın katılımcılarını İstanbul ilindeki rehabilitasyon merkezlerine halihazırda devam etmekte olan otizm tanılı çocukların ebeveynleri oluşturmaktadır. Ebeveynlere araştırmacı tarafından hazırlanmış soru formu sunulmaktadır. Bu soru formu ‘Çocuğa İlişkin Bilgiler’ ve ‘Ebeveyne İlişkin Bilgiler’ şeklinde iki başlık altında hazırlanmıştır. Sorular açık uçlu ve seçeneklendirilmiş olmak üzere 17 adettir. Ebeveynler rehabilitasyon merkezinde müsait oldukları zamanlarda doldurmaktadırlar. Cevaplanmış soru formlarındaki veriler aynı gün içinde araştırmacı tarafından kaydedilmektedir. Çalışmanın sonucu: Elde edilmiş verilerden oluşan bulgular çalışma aşamasındadır.
|
Funda Can, Melisa Begüm İpek |
15 |
Sözlü Bildiri
|
Otizmli Bir Çocuğun Görevi Tamamlama Davranışlarının Artırılmasında Sürekli ve Aralıklı Pekiştireç Kullanım Etkililiğinin İncelenmesi
Otizmli Bir Çocuğun Görevi Tamamlama Davranışlarının Artırılmasında Sürekli ve Aralıklı Pekiştireç Kullanım Etkililiğinin İncelenmesi
Yazarlar: Abdurrahman Mengi, Yusuf Alpdoğan
Otizm spektrum bozukluğu (OSB), erken çocuklukta ortaya çıkan iletişim, sosyal etkileşim ve sınırlı ilgi ile stereotipi davranışları tetikleyen bir bozukluk olarak tanımlamaktadır. Otizmli bireyler sosyal etkileşim ve iletişim kurmada sorun yaşamakta ve sosyal rollerine uygun bir görevi tamamlama davranışı sergilemekte güçlük çekmektedirler. Her insan sosyal rollerine uygun görevleri yerine getirirken belli ödül veya cezalarla sosyal çevrelerinde pekiştirmeler almaktadırlar. Pekiştirme, bir davranışı izleyen ve ileride o davranışın sergilenme olasılığını arttırmak üzere ortama bir uyaranın eklenmesi ya da ortamda bulunan bir uyaranın kaldırılmasına verilen addır. Sürekli pekiştirme, arttırılacak hedef davranışın her sergilenişinde pekiştirecin sunulmasıdır. Aralıklı pekiştirme ise sürekli pekiştirmenin aksine her uygun davranıştan sonra değil, bazı uygun davranışlardan sonra pekiştirecin sunulmasıdır. Dolayısıyla bu araştırmada da, otizmli bir çocuğun görevi tamamlama davranışlarının artırılmasında sürekli ve aralıklı pekiştirme kullanım etkililiğinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma tek denekli araştırma desenlerinden ABAB modeli ile yürütülmüştür. Bunun için birinci başlama düzeyi evresi, birinci uygulama evresi, ikinci başlama düzeyi evresi ve ikinci uygulama evresi oturumları düzenlenmiştir. Araştırma Bolu ilinde OSB tanısı almış, araştırma için gerekli ön koşul becerilere sahip, problem davranışları yoğun olan otizmli bir çocuk ile yürütülmüştür. Katılımcı, anasınıfına devam eden 4 yaşında bir erkek çocuktur. Oturumlar, video kaydı tekniğiyle kayıt edilmiştir. Her evredeki veriler süre kaydı tekniği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmada kullanılan yöntemin sosyal geçerliğine yönelik bulgular ise katılımcının annesinden toplanan verilerden elde edilmiştir. Araştırmada, otizmli çocuğun görevden kaçmak için problem davranışlar sergilediği, bu problem davranışların ilk başta sürekli pekiştirme ile sonraki aşamalarda aralıklı pekiştirme kullanılarak azaldığı, aynı zamanda katılımcının görevi tamamlama davranışlarının arttığına dair bulgu ve sonuçlara ulaşılmıştır. Ayrıca araştırma bulguları ışığında ileri araştırmalar için bazı önerilerde bulunmuştur.
|
Abdurrahman Mengi, Yusuf Alpdoğan |
160 |
Sözlü Bildiri
|
Otizmli Bir Öğrenciye Kodlama Öğretim Süreci
Otizmli Bir Öğrenciye Kodlama Öğretim Süreci
Yazarlar: Canan Sola Özgüç, Damla Altın
Bilgisayar programlama, bir diğer ismiyle kodlama; problemleri çözmek, insan ile bilgisayar etkileşimini sağlamak ve belirli bir görevi bilgisayarlar tarafından gerçekleştirmek için çeşitli komut setleri ile yapılan uygulama ve geliştirme sürecidir. Günümüzde kodlama, her öğrencinin kazanması gereken temel bir beceri olarak görülmektedir. Alanyazında kodlama öğretimine küçük yaşlarda başlamanın çocukların analitik düşünme, yaratıcılık ve problem çözme gibi becerilerini geliştirdiği; çocuklara probleme dayalı çözüm üretme, işbirliği becerilerini kazandırma gibi faydaları bulunduğu belirtilmektedir. Bu sebeple genel eğitimde Bilişim Teknolojileri ve Yazılım derslerinde öğrencilerin programlama konusunda teknik birikim oluşturmaları, programlama dillerinden en az birini kullanabilmeleri gibi amaçlar yer almaktadır. Otizmli bireylerin iletişim becerilerinde sınırlılıklar olduğu, ancak bunun yanında bir alana odaklanabilme gibi güçlü bir yönleri olduğu bilinmektedir. Günümüzde genel eğitimde de yer almaya başlayan kodlama eğitiminin; otizmli bireylerin iletişim becerilerinin geliştirilmesi, belirtilen güçlü yönlerinin desteklenmesi konusunda alternatif bir uygulama olabileceği düşünülebilir. Alanyazında otizmli bireylere kodlama ve yazılım eğitimlerine ilişkin sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Alanyazındaki sınırlılıktan hareketle bu araştırmada yüksek işlev gösteren otizmli bir öğrenciye code.org sitesi üzerinde birinci ve ikinci kurs düzeyinde kodlama öğretimi sürecini aktarmak amaçlanmıştır. Bu amaçla tek bir katılımcı üzerinde yapılan bu çalışma, durum çalışması desenlerinden bütüncül tek durum deseni kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcısı 10 yaşında yüksek işleve sahip otizmli bir öğrencidir. Öğrenci bir devlet ilkokulunun dördüncü sınıfında tam zamanlı kaynaştırma eğitimi almaktadır. Bir rehabilitasyon merkezinden haftada iki saat destek eğitim almaktadır. Otizmli bir öğrenciye kodlama becerisi öğretim süreci nasıl geliştirilmeli genel amacının altında “Kodlama öğretimi için öğrencide olması gereken ön koşul beceriler nelerdir?, “Kodlama öğretimi için hangi öğretim yöntemi kullanılmalı?”, “ Öğretim oturumları haftada kaç gün olmalı ve bir öğretim oturumu ne kadar sürmeli?” gibi alt sorular oluşturulmuştur. Uygulama öncesi öğrencinin bilişim teknolojilerindeki yeterliliğini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen kontrol listesi uygulanmıştır. Öğrencinin ön koşul becerilere sahip olduğu belirlenmiştir. Öğrenciye kodlama öğretimi, ikinci araştırmacı tarafından haftada iki gün doğrudan öğretim yöntemi ile sağlanmıştır. Öğretim esnasında bilgisayarlı ve bilgisayarsız etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Bilgisayarlı etkinlikler masaüstü bilgisayarda gerçekleştirilmiş. Bilgisayarlı etkinliklerde masaüstü bilgisayarın dışında tablet, ve yazıcı kullanılmıştır. Bilgisayarsız etkinliklerde ise beyaz tahta, tahta kalemi, A4 kağıdı , iskambil kağıdı, el işi kağıdı, makas gibi çeşitli araçlar kullanılmıştır. Öğretim oturumları görüntü kaydına alınmıştır. Öğrencinin kendisi, babası ve öğretmeni ile yarı-yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler toplam 1 saat 48 dakika sürmüştür. Araştırmacıların her ikisi de araştırmacı günlüğü tutmuş, sürece ilişkin 60 sayfa araştırmacı günlüğü verisi elde edilmiştir. Uygulama 3 ay sürmüş, toplam 17 saat görüntü kaydı alınmıştır. Kodlama becerisinin özel gereksinimli bir öğrenciye öğretimini hedefleyen bu çalışmanın derinlemesine bilgi vermesi, öğretim öncesi, öğretim sürecinde izlenmesi gereken adımlar ve öğrenci tepkisi olma üzere duruma ilişkin derinlemesine bulgular oluşturacağı için tümevarım yöntemi ile analiz edilmesi hedeflenmiştir. Veriler analiz edilerek alan yazın paralelinde tartışılacaktır.
|
Canan Sola Özgüç, Damla Altın |
31 |
Sözlü Bildiri
|
Otizmli Çocuğa Sahip Ailelerin Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile Otizm Algılarının İlişkilendirilmesi
Otizmli Çocuğa Sahip Ailelerin Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile Otizm Algılarının İlişkilendirilmesi
Yazarlar: Tuana Balıkçılar, Yasemin Türkmen
Otizmli Çocuğa Sahip Ailelerin Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile Otizm Algılarının İlişkilendirilmesi Çalışmanın Amacı : Ailede yeni doğan çocuklar aile içerisinde birçok yeniliğe neden olur.Anne baba olmakla birlikte sorumluluklar daha da artar.Tüm bu değişikliklerin yanı sıra otizme alışmak ailelerin büyük sıkıntı çektiği bir süreçtir. Otizm spektrum bozukluğu olan çocuğa sahip ailelerin zaman zaman kendilerini suçladıkları ifade edilmektedir. Ailelerin yaşadığı stres düzeyleri çocukları algılama biçimleri ile ilişkili olabildiği düşünüldüğünden bu çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir. Güncel literatürde ailelerin hastalık algısıyla ilgili baş etme becerilerine ilişkin çalışmalara ulaşılamamıştır. Bu çalışma bu nedenle yapılmıştır. Çalışmada yapılan veri analiz yöntemleri ile elde edilen bulgular alanyazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışmanın Katılımcıları : Araştırma İstanbul ili sınırları içinde 25 ilçedeki özel eğitim merkezine kayıtlı öğrencilerin ebeveynleri ile yürütülmektedir. Araştırmaya katılım için tek kriter otizm spektrum bozukluğu tanılı çocuğa sahip olmaktır. Çalışmanın Yöntemi ve Araç Gereçleri : Bu araştırma tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Araştırmaya katılan ebeveynlerin çoktan seçmeli 63 sorudan oluşan “Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği” ve 7 alt ölçekten oluşan “Aile Değerlendirme Ölçeği”nden alınan puanları araştırmanın bağımlı değişkenleridir. Araştırmanın bağımsız değişkenleri ise ebeveynlerin otizmi algılayışları ve sosyodemografik özellikleridir. Çalışmanın anket kısmı 3 konu başlığından oluşmaktadır. Anne Babaya İlişkin Bilgiler, Aileye İlişkin Bilgiler ve Otizmli çocuğa ilişkin algılar şeklindedir. Araştırmacı tarafından geliştirilen sosyodemografik veri toplama formu literatüre uygun olarak hazırlanmış 21 sorudan oluşmaktadır. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 numaralı sorular ebeveynlerin kişisel özelliklerini 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15 numaralı sorular aile hakkında bilgileri belirlemek, 16, 17, 18, 19, 20, 21 numaralı sorular ebeveynlerin otizmli çocuğa ilişkin düşüncelerini saptamak amacıyla kullanılmıştır. Veri toplama formu uygulanırken anne ve babalarla yüz yüze görüşmeler yapılmaktadır. Veri toplama süresi araştırmaya katılmayı kabul eden her ebeveyn için esnek tutulmaktadır. Görüşmeler ailelerin uygun olduğu zamanda özel eğitim merkezinde gerçekleştirilmektedir. Elde edilen kayıtlar aynı gün yazıya aktarılmaktadır. Verilerin çözümlenmesi sayılar ifade edilerek yapılmaktadır. Çalışmanın Sonucu : Otizmli çocuğa sahip ebeveynler çoğunlukla depresif duygu durumları yaşamakta ve bu nedenle benlik saygılarının azaldığı bilinmektedir.Her bir konudaki her soruya ilişkin sayı ve yüzde dağılımları bu literatür doğrultusunda özellikle hesaplanmaktadır. Nitel verilere ilişkin bulgular toplanmaya devam etmektedir ve elde edilen bulgular araştırma aşamasındadır.
|
Tuana Balıkçılar, Yasemin Türkmen |
211 |
Sözlü Bildiri
|
Otizmli Çocuga Sahip Ailelerinin Alternatif Terapilere Bakış Açılarının Belirlenmesi
Otizmli Çocuga Sahip Ailelerinin Alternatif Terapilere Bakış Açılarının Belirlenmesi
Yazarlar: Emre Ünlü
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) kesin nedeni henüz belirlenememiş bir davranışsal bozukluk olarak ele alınmaktadır. Günümüzde OSB için tek etkili tedavinin etkiliği bilimsel olarak ortaya koyulmuş eğitim uygulamaları olduğu belirtilmekle birlikte, her otizmli birey için etkili olan ve OSB tüm belirtilerinin ortadan kalkmasını sağlayan bir uygulamanın olmadığı da görülmektedir. OSB gösteren çocuk ailelerinin farklı gerekçelerle giderek artan bir sıklıkla bilimsel olarak etkililiği ortaya koyulmamış olan alternatif uygulamalara yönelmekte oldukları görülmektedir. Bu çalışmanın amacını Türkiye’de bulunan otizmli çocuğa sahip ailelerin alternatif terapi kullanım durumları ve kullanmakta oldukları terapilere ilişkin çeşitli değişkenlerin belirlenmesi oluşturmaktadır. Çalışma katılımcısı 210 aileden elde edilmiş olan sonuçlar, dünya genelindeki bulgulara benzer şekilde Türkiye’deki otizmli çocuk ailelerinin büyük çoğunluğunun alternatif terapileri kullandığını göstermektedir. Ailelerin kullanmış oldukları alternatif terapilerin neler olduğu, terapileri duydukları kaynaklar, ayırdıkları bütçe, kullanım süreleri ve memnuniyet durumları detaylı şekilde incelenmiş ve analiz edilmiştir.
|
Emre Ünlü |
57 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Alanında Çalışan Eğitimciler Oyun Hakkında Ne Düşünüyorlar?
Özel Eğitim Alanında Çalışan Eğitimciler Oyun Hakkında Ne Düşünüyorlar?
Yazarlar: Samet Burak Taylan, Fadime Yanaç Taylan
Oyun, tüm çocuklar için önemli bir yeni deneyimler yaşama, sosyal ilişkiler kurma ve yeni beceriler edinme bağlamıdır ve çocukların oyun becerileri henüz yaşamlarının ilk yılı içindeyken gelişmeye başlamaktadır. Oyunun önemli bir öğrenme ve sosyal etkileşim aracı olmasının yanı sıra, oyun becerilerinin farklı gelişim alanlarıyla ilişkisini ortaya koyan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Oyun tüm çocuklar için bu denli önemliyken, birçok çalışma göstermektedir ki, özel gereksinimli (ÖG) çocuklar oyun becerilerinde tipik gelişen (TG) akranlarına göre sınırlılıklar yaşayabilmektedirler. ÖG çocukların oyun becerilerinde yaşadıkları bu sınırlılıklar, ÖG çocukların öğrenme ve sosyal etkileşim fırsatlarından TG akranları kadar yararlanamamalarına sebep olabilmektedir. Bununla birlikte, farklı gelişim alanlarıyla ilişkisi ve bazı alanlarda yordayıcı etkisi bulunan oyun becerilerindeki sınırlılıklar ÖG çocukların gelişimsel durumları açısından da önemli bir dezavantaj oluşturmaktadır. Bu durumun gelişime getirdiği olumsuz etkinin ortadan kaldırılması ve ÖG çocukların çevrelerindeki öğrenme ve sosyal etkileşim fırsatlarından yeterince yararlanabilmeleri için ÖG çocukların oyun becerilerinin desteklenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu desteğin gerektiği gibi sunulabilmesinin ise ÖG çocuklarla çalışan eğitimcilerin konuya ilişkin bilgilerine ve kullandıkları yaklaşımların niteliğine bağlı olduğu düşünülmektedir. Nitel bir araştırma olarak gerçekleştirilen bu çalışmada, özel eğitim alanında çalışan eğitimcilerin oyun hakkındaki düşüncelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, özel eğitim alanında çalışan farklı alanlardan mezun toplam 13 eğitimciye ulaşılmış ve “Oyun” kavramına ilişkin zihin haritası uygulaması gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanması aşamasında eğitimcilerin zihin haritası uygulamasına dair bilgi düzeyleri bilinmediği için önce farklı bir kavram (ör. Dünya) üzerine hazırlanmış örnek zihin haritası tanıtılmıştır. Ardından, ortasında “Oyun” kavramının yazılı olduğu 35x70 cm boyutlarında kağıtlar ve beraberinde renkli kalemler verilerek “Oyun” hakkındaki düşüncelerini bir zihin haritası hazırlayarak kâğıda dökmeleri istenmiştir. Eğitimciler kendilerinden istenen zihin haritasını tamamladıktan sonra mezun olunan alan, özel eğitimde çalışma tecrübesi ve oyun konusunda daha önce eğitim almış olma durumları gibi bilgilerinin belirlenmesi için hazırlanan Demografik Bilgi Formu’nu doldurmuşlardır. Zihin haritası hazırlama süresinin belirlenmesi için araştırmacılar tarafından veri toplama aşamasından önce iki farklı kavrama ilişkin birer zihin haritası hazırlanmış ve yaklaşık 20 dakikanın bir kavrama ilişkin zihin haritası hazırlamak için yeterli olduğu görülmüştür. Verilerin toplanması aşamasında bu süre ile katılımcıların hazır bulunuşluluk düzeylerinin farklılaşabileceği dikkate alınarak, eğitimcilerin geniş zamanda düşünerek tüm düşüncelerini aktarabilmeleri için her bir eğitimciye zihin haritasını 30 dakika içinde hazırlayabilecekleri belirtilmiştir. Araştırma verilerinin analizi aşamasında, hazırlanmış olan zihin haritaları her iki araştırmacı tarafından ayrı ayrı incelenmiş, katılımcıların “Oyun” hakkındaki ilk ve en çok önem verdikleri kavramlar olan ve ana kavrama en yakın olan 1. düzey kavramlar ile ana kavramla daha az ilgili olarak aktardıkları 2. ve 3. düzey kavramlar listelenmiştir. Ardından araştırmacılar listeledikleri kavramlardan birbirleriyle ilişkili olanları temalar halinde gruplamışlardır. Ardından araştırmacıların birbirlerinden ayrı olarak oluşturdukları temaların birbiriyle uyum oranları hesaplanmış ve daha sonra ortak bir oturumda tartışılarak tam bir uyumun sağlanması için temalarda gerekli değişiklikler yapılmıştır. Oluşturulan temalar ışığında katılımcıların “Oyun” ile ilgili akıllarına ilk gelen düşünceleri (1. düzey kavramlar) katılımcıların özel eğitimde çalışma tecrübesi, mezun oldukları alanlar ve daha önce oyun konusunda eğitim alma durumları dikkate alınarak tartışılmıştır.
|
Samet Burak Taylan, Fadime Yanaç Taylan |
61 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Alanında Doğal Öğretim Yöntemlerinin Kullanıldığı Araştırmaların Gözden Geçirilmesi: (2009-2019)
Özel Eğitim Alanında Doğal Öğretim Yöntemlerinin Kullanıldığı Araştırmaların Gözden Geçirilmesi: (2009-2019)
Yazarlar: Büşra Yılmaz Yenioğlu, Kübra Sayar, Samed Yenioğlu, Murat Ballıoğlu
Doğal öğretim, farklı iki yaklaşım olan gelişimsel ve davranışçı yaklaşımın unsurlarını sentezleyen bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, erken çocukluk dönemindeki özel gereksinimli çocukların gelişim ve öğrenmelerinin doğal ortamlarda desteklenmesini amaçlamaktadır. Doğal öğretim yaklaşımına dayalı uygulamalarda öğretilmesi planlanan hedef davranışlar, günlük yaşamda sergilendiği ortamda ve biçimde rutinler, planlanmış etkinlikler, geçişler ve/veya oyunlar sırasında öğretilmeye çalışılır. Bu uygulamalarda, hedef becerilerin öğretimi amacıyla davranış öncesi ve davranış sonrası uyaranların çocuğun girişimde bulunduğu veya dâhil olduğu etkinliklere yerleştirilmesiyle planlanmaktadır. Alanyazında pek çok ortak özelliği olan ancak farklı şekillerde adlandırılan birçok doğal öğretim yöntemi bulunmaktadır. En yaygın olarak kullanılan doğal öğretim yöntemleri fırsat öğretimi, doğal bağlama dayalı dil öğretimi, etkinlik temelli müdahale, geçiş temelli öğretim ve gömülü öğretimdir. Doğal öğretim yöntemleri farklı gerekçelerle uygulamacılar tarafından tercih edilmektedir. Çocuğun ilgi ve gereksinimleri doğrultusunda öğretimin planlanması ve öğretimin farklı materyallerle, kişilerle, ortamlarda ve zamanlarda gerçekleştirilmesiyle genellemenin yüksek düzeyde sağlanması, doğal öğretimin tercih edilme gerekçelerinden biridir. Bu çalışmanın amacı, ulusal alanyazında 2009-2019 yılları arasında özel eğitim alanında doğal öğretim yöntemlerinin kullanıldığı araştırmaların incelenmesidir. Çalışmada araştırmacılar birbirinden bağımsız olacak şekilde “fırsat öğretimi”, “etkinlik temelli öğretim”, “gömülü öğretim”, “replik silikleştirme”, “temel tepki öğretimi”, “geçiş temelli öğretim” ve “doğal bağlama dayalı dil öğretimi” anahtar kelimelerini kullanarak ERIC, Academic Search Complete, EbscoHost, ProQuest ve Ulusal Tez Merkezi veri tabanlarını taramışlardır. Bu tarama sonucunda araştırmacılar toplam 26 araştırmaya ulaşmışlardır. Betimsel analize dahil etme ölçütleri olarak, (a) özel eğitim alanında yapılmış olması, (b) doğal öğretim yöntemlerinde birinin kullanılması, (c) 2009-2019 yılları arasında yayımlanmış olması olarak belirlenmiştir. Çalışmada incelenmesi planlanan araştırmaları değerlendirmek üzere bir tablo hazırlanmıştır. Ardından araştırmacılar çalışmaları, birbirinden bağımsız olacak şekilde hazırladıkları tablo doğrultusunda incelemişlerdir. Yapılan betimsel analiz sonucunda, özellikle erken çocukluk döneminde yer alan özel gereksinimli bireylere yönelik yapılan çalışmaların yıllar içerisinde arttığı görülmektedir. Ayrıca doğal öğretim yöntemlerinin erken çocukluk döneminde yer alan çocukların sözel iletişim becerileri, iletişim başlatma becerileri ve günlük yaşam beceri alanlarında etkililiğine ilişkin bulguların olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular tartışılarak öneriler sunulmuştur.
|
Büşra Yılmaz Yenioğlu, Kübra Sayar, Samed Yenioğlu, Murat Ballıoğlu |
105 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Alanındaki Özel Eğitim Öğretmenlerinin Bilgisayar Destekli Öğretimde Karşılaştıkları Sorunlar ve Bilgisayar Kullanma Yeterlilikleri
Özel Eğitim Alanındaki Özel Eğitim Öğretmenlerinin Bilgisayar Destekli Öğretimde Karşılaştıkları Sorunlar ve Bilgisayar Kullanma Yeterlilikleri
Yazarlar: Büşra Gür, Fadime Şahbaz, Hamide Şenay Kıl
Özel eğitim, “bireysel ve gelişim özellikleri ile eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından anlamlı düzeyde farklılık gösteren bireylerin eğitim ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirilmiş eğitim programları ve özel olarak yetiştirilmiş personel ile uygun ortamlarda sürdürülen eğitim olarak tanımlanmıştır(MEB Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği, 2018). Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitim yeterlilikleri açısından gösterdikleri farklılıkların giderilmesi için özel eğitim alanında oldukça yoğun çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Uygun eğitim ortamı, uygun öğretim yöntemleri ve öğrencinin yeterliliğine uygun araç gereç kullanımı ile öğrencinin performansı en üst düzeye çıkartılabilir. Özel eğitimin amaçlarından biri, uygun eğitim programları ile özel yöntem, personel ve araç-gereç kullanarak; eğitim ihtiyaçları, yeterlilikleri, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda üst öğrenime, iş ve meslek alanlarına ve hayata hazırlanmaları amacı doğrultusundaki eğitimler vermektir(Özel Eğitimde Temel İlkeler, 2011). Bu eğitimler doğrultusunda öğrenci kendini ilgi ve yeteneklerine göre meslek alanlarına ve hayata hazırlar. Bu eğitimler özel öğretim yöntemleri ile başlar, uygun personel ve araç gereç kullanımı ile devam eder. Günümüzde özel eğitimde kullanılan eğitim yöntem ve teknikleri içerisinde bilgisayar destekli öğretim kullanılmaktadır. Özel eğitim alanı ile eğitim teknolojisi alanının birbirlerinden ayrılmaz bir bütün olduğu kabul edilmiş bir gerçektir ki(Odabaşı, 2018) günümüzde bu iki alan iç içe geçmiş şekildedir. Resmi ve Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde kullanılan bilgisayar destekli öğretim; öğrencilerin bilişsel potansiyellerini ortaya çıkarmakta çok önemli bir etkendir. Bilgisayarların öğretimde kullanımına ilişkin yapılan literatür taramaları sonucunda, bilgisayarların öğretimde etkin kullanımı açısından öğretmenin rolü büyüktür. Öğretmenin üzerine alacağı bu rol, öğretmenin de yeni davranışlar içerisinde bulunmasını gerekli kılmaktadır(Kocabaş, 2003). Anahtar Kelimeler: özel eğitim, bilgisayar destekli öğretim Bilgisayar destekli eğitim yöntemi için uygun personel seçimi yapılmalıdır. Bu konuyla ilgili yakın zamanda yapılmış bir araştırma bulunmamaktadır. Bu konunun irdelenmesi ve alanda çalışan meslek elemanlarının konuyla ilgili bilinçlendirici ve bilgilendirici bir araştırma yapılması oldukça önemlidir. Bu araştırmadaki amaç, özel eğitim alanında çalışan meslek elemanlarının bilgisayar destekli eğitimdeki karşılaştıkları sorunları ve bilgisayar kullanma yeterliliklerini belirlemek olarak amaçlanmıştır. Bu temel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevaplar aranmıştır: 1) Özel eğitim öğretmenlerinin bilgisayar programlarını kullanma yeterlilikleri hangi düzeydedir? 2) Özel eğitim öğretmenleri bilgisayar destekli eğitimden hangi sıklıkta yararlanmaktadırlar? 3) Özel eğitim öğretmenlerinin bilgisayar destekli öğretimde karşılaştıkları sorunlar nelerdir? 4) Sorunların çözümü için neler yapılabilir? Araştırma Yöntemi Bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden biri olan temel nitel araştırma desenindedir. Bu araştırma yöntemi; sorulara bütüncül bir şekilde yaklaşmayı, başka bir ifadeyle insani gerçekliklerin karmaşık olduğunu kabul etmeyi gerektirmektedir (Arastaman ve Fidan, 2018). Araştırmada veri toplama tekniği olarak yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği araştırmacının araştırma konusuyla ilgili olarak derinlemesine bilgi edinmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca yarı-yapılandırılmış görüşme tekniğinde araştırmacı, önceden hazırladığı görüşme formuna bağlı kalarak, ek sorular sorma esnekliği ile hareket edebilmektedir(Yıldırım ve Şimşek,2005,s.9). Katılımcılar Mersin ili Silifke ilçesine bağlı Özel eğitim kurumu olan özel bir eğitim kurumunda görev yapan 20 öğretmenden oluşacaktır. Araştırmaya dahil edilen otizm, down sendromu, disleksi, hafif-orta ve yüksek düzeyde zihinsel engelli bireylerin öğretmenleri olarak belirlenmiştir. Beklenen/Geçici Sonuçlar Araştırmada elde edilen sonuçların öğretmen yetiştirme programlarına katkısı olabileceği düşünülmüş ve mevcut öğretmen yetiştirme programlarında değişiklik yapılarak öğretmenlerin bu alanda yeterliliklerinin artırılması amaçlanmıştır. Bu araştırmanın çalışma evreni Mersin Silifke’de bulunan Özel ÖERM’lerde çalışan öğretmenlerle sınırlandırılmıştır.
|
Büşra Gür, Fadime Şahbaz, Hamide Şenay Kıl |
213 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Meslek Okullarında Verilen Eğitimin Öğrencilerin Meslek Kazanımına Etkililiğiyle İlgili Öğretmen Görüşleri
Özel Eğitim Meslek Okullarında Verilen Eğitimin Öğrencilerin Meslek Kazanımına Etkililiğiyle İlgili Öğretmen Görüşleri
Yazarlar: Alpaslan Karabulut, Mustafa Celep, Merve Uygur Celep
Zihin yetersizliği olan bireylerin bağımsız olarak yaşayabilmesi, toplumda üretici ve verimli bir role sahip olabilmesi için meslek sahibi olması gerekmektedir. Meslek sahibi olmak için ise akademik beceriler, toplumsal yaşam becerileri ve bunların yanında iyi bir mesleki eğitim sürecinden geçmiş olması gerekmektedir. Bu araştırmada özel eğitim meslek okullarında verilen eğitimin öğrencilerin meslek kazanımına etkililiğiyle ilgili öğretmen görüşlerine incelemek amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemine dayalı olarak yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları, İstanbul ili Milli eğitim müdürlüğüne bağlı özel eğitim meslek okullarında görev yapan 7 özel eğitim öğretmeni ve 8 meslek öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırmadan elde edilen bulgular betimsel analiz kullanılarak çözümlenmiştir. Katılımcı görüşleri doğrultusunda analiz edilen veriler tablo haline getirilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler, meslek dersi programlarının amaçları ve içeriğinin meslek kazanımı için yeterli olduğu, öğretmenlerin meslek kazandırma sürecinde öğrenci ve donanım kaynaklı problemler yaşadığı sonucuna ulaşılmıştır. Zihin yetersizliği olan öğrencilerin birçok iş alanında çalışabileceği; meslek dersleri, bağımsız yaşam dersleri ve meslek ahlakı derslerinin iş sahibi olmayı kolaylaştıracak beceriler olduğu bunun yanında mezun olduklarında yeterli düzeyde mesleki beceriye sahip olduklarını ifade edilmiştir. İstihdam ile ilgili Ekpss’ de düzenlemeler yapılması, atölye çeşitliliğinin arttırılması, özel sektör ve devlet kurumlarıyla işbirliği sağlanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca öğretmenlerin ailelerden beklentilerinin çocuklarıyla ilgili gerçekçi beklentiler içinde olmaları ve öğretmen veli iş birliğinin sağlanması; okul idaresinden beklentilerin ise materyal desteği ve istihdam alanlarına uygun atölyeler açılması şeklinde belirtilmiştir. Öğretmenlerden beklentilerin özel eğitim alanında kendilerini geliştirmeleri ve öğrenciyi tanımaları; bakanlıktan beklentilerin ise istihdam alanını genişletilmesi ve fiziki şartların iyileştirmesi şeklinde ifade edilmiştir.
|
Alpaslan Karabulut, Mustafa Celep, Merve Uygur Celep |
96 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmen Adaylarının Etkinlik Çizelgesi Hazırlarken Karşılaştıkları Güçlüklerin Betimlenmesi
Özel Eğitim Öğretmen Adaylarının Etkinlik Çizelgesi Hazırlarken Karşılaştıkları Güçlüklerin Betimlenmesi
Yazarlar: F. Kıvanç Erdoğan, Deniz Dağseven Emecen, Derya Çıkılı Soylu
Özel gereksinimli bireylere günlük yaşam becerilerinin ve sosyal becerilerin kazandırılması, bireylerin bağımsız yaşamlarını sürdürebilmesi için bir zorurunluluktur. YÖK Özel Eğitim Öğretmenliği Programında öğretmen adaylarının sosyal beceri öğretimini kazandırmayı hedefleyen zorunlu ve seçmeli dersler bulunmaktadır. Programda yer alan bu derslerin öğrenme çıktıları içerisinde sosyal ve günlük yaşam becerilerinin kazandırılması için farklı yöntemleri, materyalleri kullanabilmek ve öğretim planı hazırlayabilmek yer almaktadır. Sosyal becerilerin ve günlük yaşam becerilerinin öğretiminde etkinlik çizelgeleri sıkça kullanılan öğretim materyallerinin içerisinde bulunur. Etkinlik çizelgeleri zaman ve maliyet açısından ekonomik olmasının yanı sıra ulaşılabilir ve kullanışlı materyallerdir. Bu bağlamda betimsel olarak tasarlanan araştırmanın amacı özel eğitim öğretmen adaylarının etkinlik çizelgesi hazırlarken karşılaştıkları güçlüklerin betimlenmesi olarak belirlenmiştir. Araştırmaya 33 özel eğitim öğretmen adayı katılmıştır. Çalışma kapsamında zihin yetersizliğinde sosyal beceri öğretimi dersini yürüten doktor öğretim üyesi tarafından dört saatlik etkinlik çizelgelerinin hazırlanması ve kullanılmasıyla ilgili eğitim verilmiş ardından öğretmen adaylarından birbirinden farklı olmak üzere sosyal-günlük yaşam becerisi seçmeleri beklenmiştir. Öğrenciler aldıkları eğitimin ardından kendi seçtikleri beceri için etkinlik çizelgelerini hazırlamış ve süreç içerisinde geri bildirim almışlardır. Sürece dair veriler öğrencilerle yapılan görüşmelerden ve uzman görüşü alınarak hazırlanan, materyalin değerlendirilme ölçütlerinin yer aldığı kontrol listesinden toplanmıştır. Kontrol listesinde etkinlik çizelgesi hazırlama aşamaları temel olarak; beceriyi analiz etme, beceri görsellerini hazırlama, materyali kullanışlı hale getirme şeklinde belirlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının en çok problem yaşadıkları alanlar; materyali kullanışlı hale getirme basamağında yer alan etkinlik çizelgesinde yer alan fotoğrafa yönerge ekleme, görsele uyaran ekleme, beceri analiz etme alanında yer alan beceri basamaklarını doğru ifade edebilme, beceriyi doğru analiz edebilme, güvenlik önlemlerine yer verme, materyal görsellerini hazırlama aşamasında anlaşılır fotoğraf çekebilme, fotoğrafı gereksiz uyaranlardan ayırma, fotoğrafı doğru açıdan çekme, tüm aşamaları eksiksiz fotoğraflandırma ve olarak belirlenmiştir. Bulguların sonucunda öğretmen adaylarıyla yürütülen etkinlik çizelgesi hazırlama süreçlerinde öğretim planlanırken bu noktalara dikkat edilmesi önerilmektedir.
|
F. Kıvanç Erdoğan, Deniz Dağseven Emecen, Derya Çıkılı Soylu |
73 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmen Adaylarının Kaynaştırma Öğrencisine İlişkin Algılarının Metafor Yoluyla Belirlenmesi
Özel Eğitim Öğretmen Adaylarının Kaynaştırma Öğrencisine İlişkin Algılarının Metafor Yoluyla Belirlenmesi
Yazarlar: Serap Meral Karabacak, Mukaddes Sakallı Demirok
Kaynaştırma özel eğitim gerektiren bireylerin, yetersizliği olmayan akranları ile birlikte eğitim ve öğretimlerini resmi ve özel okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan destek eğitim hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarını ifade etmektedir (Meb 2004). Bu çalışmanın amacı özel eğitim öğretmenliği programına devam eden öğretmen adaylarının ‘’kaynaştırma öğrencisine’’ ilişkin metaforik algılarının incelenmesidir. Çalışmanın verileri 2018‐2019 öğretim yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde özel eğitim öğretmenliği bölümüne devam eden öğretmen adaylarından elde edilmiştir. Çalışmada öğretmen adaylarının kaynaştırma öğrencisine ilişkin sahip oldukları algılarını ortaya çıkarmak için, her birinden “Kaynaştırma öğrencisi... gibidir; çünkü ...” cümlesini tamamlanmaları istenmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen veriler betimsel analiz yoluyla incelenecektir. Yapılan analiz sonucunda öğrencilerin kaynaştırma öğrencisi ile ilgili oluşturdukları metaforlar belirlenecektir. Oluşturulan metaforlar ortak özelliklerine göre farklı kategori altında toplanacaktır.
|
Serap Meral Karabacak, Mukaddes Sakallı Demirok |
110 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmen Adaylarının Yansıtıcı Düşünme Becerileri ve Bilinçli Farkındalık Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Özel Eğitim Öğretmen Adaylarının Yansıtıcı Düşünme Becerileri ve Bilinçli Farkındalık Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Yazarlar: Hasret Nuhoğlu, Hatice Nuhoğlu
Geleneksel öğrenme modelleri çağlar boyunca elde edilen veri kümelerinin öğretmenden öğrenciye aktarımı şeklinde süregelmektedir. Ancak güncel eğitim ve öğretim sistemi bilgi aktarımının yanı sıra deneyim paylaşımına, kendini bilmeye, dikkatliliğe, içinde yaşanılan zaman diliminin farkında olmaya, sürekli ve amaçlı düşünmeye ve sorgulayıcı öğretime ihtiyaç duymaktadır. Bu noktada yansıtıcı düşünme ve bilinçli farkındalık kavramsal olarak birbirini tamamlayıcı bir yapıya sahiptir. Yansıtıcı düşünme ile öğretmenler gelişmelere açık bir şekilde eğitim programlarını güncellerken bilinçli farkındalık onların yargılamadan şimdiki ana amaca odaklanmış bir şekilde dikkatini vermelerini sağlayacaktır. Böylece öğretmenler için eğitim ve öğretim, sürekli, eleştirel düşünmeye ve değişimlere açık bir hal alarak öğrencilerin ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak üzere uygun zeminin hazırlanmasına olanak sunacaktır. Aynı zamanda bu sorgulayıcı, eleştirel ve yaratıcı düşünme düzeyleri sadece öğrenciler adına değil öğretmenlerin kendileri ile ilgili farkındalık düzeylerine de olumlu katkılar sağlayacaktır. Bu noktada özellikle özel eğitim öğretmenlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Özel gereksinimli çocuklara eğitim veren öğretmenlerin farkındalıklarının yüksek olması ve alanda teorik olarak öğrendikleri bilgileri öğrencilerine yansıtarak uygulamaları son derece önemlidir. Öğretmenlerin bu becerilere sahip olarak yetişebilmesi öğretmen yetiştirme programındaki uygulamalara bağlıdır. Öğretmen adaylarının bilinçli farkındalık ve yansıtıcı düşünme becerilerinin düzeyi ileride öğretmenlik deneyimlerine ve uzmanlık bilgilerine de katkı sağlayabilir. Bu bilgiler ışığında bu çalışmanın amacı özel eğitim öğretmenliği programında öğrenim gören öğretmen adaylarının yansıtıcı düşünme becerileri ve bilinçli farkındalık düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Betimsel nitelikte olan araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Maltepe Üniversitesi Özel Eğitim Öğretmenliği programına devam eden 1.,2.,3. ve 4. sınıf 200 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın etkisini değerlendirmek için Semerci (2007) tarafından geliştirilen, geçerlik ve güvenirlik analizleri yapılmış, 7 faktörlü YANDE ölçeği ile Brown ve Ryan (2003) tarafından geliştirilen ve Özyeşil, Arslan, Kesici ve Deniz (2011) tarafından Türkçeye uyarlanan Bilinçli Farkındalık Ölçeği (BİFÖ) kullanılmıştır. Öğretmen adaylarından elde edilen veriler korelasyon analizi ile değerlendirilerek aralarındaki ilişki durumu nedenleriyle tartışılacaktır.
|
Hasret Nuhoğlu, Hatice Nuhoğlu |
148 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmenlerinin Eğitimde Teknoloji Kullanımına İlişkin Görüşleri
Özel Eğitim Öğretmenlerinin Eğitimde Teknoloji Kullanımına İlişkin Görüşleri
Yazarlar: Özlem Çelik, Mehmet Cem Akköse, Avşar Ardıç, Kübra İpçi
Eğitim ortamlarında teknoloji kullanımı çağımızda giderek yaygınlaşmaktadır. Özel eğitime gereksinim duyan bireylerde teknoloji destekli eğitimin iletişim sorunlarının çözümünde ve duygusal- sosyal öğrenme konularındaki zorlukların giderilmesinde etkili olduğu belirlenmiş olmakla birlikte ülkemizde özel eğitim alanında teknolojinin kullanımı yaygın değildir. Bu konudaki ulusal literatür de oldukça sınırlıdır. Çalışmamızda özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin sınıf içi etkinliklerde teknoloji kullanımına yönelik görüşlerinin incelenmesi amaçlanmış, yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1) Sınıf içi etkinliklerinizde ne kadar süreyle tablet kullanıyorsunuz? 2) Tablet kullanımı öğrencilerin öğrenme süreçlerini nasıl etkiliyor? 3) Tablet kullanarak gerçekleştirdiğiniz sınıf içi etkinliklerde karşılaştığınız sorunlar nelerdir? Sorularda kullanılan tablet bilgisayar ifadesi eğitim ortamlarında en yaygın kullanılan teknolojik cihazın tablet bilgisayarlar olması nedeniyle seçilmiştir. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmış, en az 5 yıldır özel eğitim alanında çalışan ve etkinliklerinde bir yıldır tablet kullanan öğretmenler çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma bulguları gelişim alanına göre değişiklik göstermekle birlikte öğretmenlerin günlük etkinlikleri içerisinde ortalama 30 dakika tablet kullanımına yer verdiklerini göstermiştir. Tablet kullanımının özel eğitim öğrencilerinin öğrenme süreçleri üzerinde dikkati toplama ve sürdürme, öğrenmelerin genellenmesini destekleme, birden fazla duyuya hitap eden çalışmalar sayesinde derse ilgiliyi arttırma, öğrencilerin bağımsız uygulama yapmasına olanak sağlama, pekiştireç çeşitliliği oluşturma, öğrenilenlerin tekrar edilmesini kolaylaştırma gibi çok yönlü olumlu etkileri olduğu bildirilmiştir. Sınıf içi etkinliklerde tablet kullanımı sırasında karşılaşılan sorunlara yönelik bulgular incelendiğinde ise sınıflarda öğrenci sayısı kadar tablet olmamasının sınıf yönetimini zorlaştırdığı, tabletlerin komut kısıtlama özelliğinin yetersizliği nedeniyle öğrencilerin etkinlik esnasında uygulamayı zamansız kapatabildikleri, ailenin tabet kullanımını sınırlamadığı durumlarda öğrencilerde gelişen oyun oynama ve çizgi film izleme alışkanlığının etkinliklere geçişi zorlaştırdığı, tabletle gerçekleştirilen etkinliklerin öğrencilerin basılı materyallere olan ilgisini azalttığı, içerik geliştirmenin fazla zaman aldığı, öğretmenlere özel eğitimde tablet kullanımına ilişkin yeterli eğitimin verilmemesinin uygulamaları zorlaştırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
|
Özlem Çelik, Mehmet Cem Akköse, Avşar Ardıç, Kübra İpçi |
16 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmenlerinin Öğretim Yöntemlerini Uygularken Etik İlkelere İlişkin Görüşlerinin İncelenmesi
Özel Eğitim Öğretmenlerinin Öğretim Yöntemlerini Uygularken Etik İlkelere İlişkin Görüşlerinin İncelenmesi
Yazarlar: Abdurrahman Mengi, Yusuf Alpdoğan
Özel eğitim, bireysel, gelişim özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından anlamlı düzeyde farklılık gösteren bireylerin, eğitim ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirilmiş eğitim programları ve özel olarak yetiştirilmiş personel ile uygun ortamlarda sürdürülen eğitime denir. Meslek etiği ise herhangi bir mesleği icra edenlerin uyması veya kaçınması gereken davranışlar için ortaya konulan genel mesleki etik ilkeler bütünü olarak tanımlanır. Öğretmenlik meslek etik ilkeleri, öğretmenler arası ilişkileri, öğretmen veli, okul yöneticisi ve öğrenci gibi eğitim paydaşları arasındaki ilişkileri düzenlemeye yöneliktir. Öğretmenlik meslek etik ilkeleri öğretmenin ders anlatımında başvurduğu öğretim yöntemleriyle de yakından ilişkilidir. Dolayısıyla özel eğitim öğretmenlerini birçok konuda etik tutuma zorlayan etik ilkeler olduğu gibi ders esnasında öğretim yöntemleri kullanırken de etik tutuma sahip olmaları ve etik davranmalarına yönelten temel etik ilkeler de mevcuttur. Bu araştırma da özel eğitim öğretmenlerinin öğretim yöntemlerini uygularken etik ilkelere ilişkin görüşlerinin neler olduğuna ilişkin verilerin ortaya çıkartılması amacını taşımaktadır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden olan durum çalışması deseninden yararlanılmıştır. Araştırma Van ilinde özel eğitim alanında çalışan 12 öğretmen ile yüz yüze görüşülerek yürütülmüştür. Veriler, yarı yapılandırılmış görüşme formuyla elde edilmiş ve betimsel analize tabi tutularak sunulmuştur. Araştırmada, özel eğitim öğretmenlerin etik ilkelere önem verdikleri görülmüştür. Katılımcılara göre, kendi eğitim hakkını savunamayan ve kendilerini ifade etmede zorlanan özel eğitim alan öğrenciler için öğretim yöntemlerini uygularken etik ilkelere bağlı kalmak çok önemlidir. Ayrıca, özel eğitim alan her öğrencinin özel eğitim ihtiyacına uygun desteklerin sunulması veya ihtiyaç duyulduğunda fiziksel yardım gibi ileri yardım tekniklerinin etik ilkeler çerçevesinde sunulması da önemlidir. Bu nedenle özel eğitim öğretmenlerinin öğretim yöntemini seçerken etik ilkeleri göz önünde bulundurdukları ve yöntemin işlevselliğine, amaca, bireye uygunluğuna dair ölçütlere başvurduklarına dair bulgu ve sonuçlara ulaşılmıştır. Ayrıca illeri araştırmalar için bazı önerilerde bulunmuştur.
|
Abdurrahman Mengi, Yusuf Alpdoğan |
84 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmenlerinin Sınıflarında Teknoloji Kullanma Durumlarının Belirlenmesi
Özel Eğitim Öğretmenlerinin Sınıflarında Teknoloji Kullanma Durumlarının Belirlenmesi
Yazarlar: Mahir Uğurlu, İbrahim Manisa
Eğitimde teknolojinin kullanımı tipik gelişim gösteren öğrencilerin devam ettiği genel eğitim sınıflarında olduğu kadar yetersizliği bulunan öğrencilerin öğrenim gördüğü özel eğitim sınıflarında da büyük önem taşımaktadır. Teknoloji yönünden desteklenmiş ve donatılmış sınıflar öğrenciler için öğrenme ortamını ilgi çekici kılmakta, motivasyonlarını artırarak olumlu bir öğrenme deneyimi sunmaktadır. Teknolojinin etkin kullanıldığı sınıflar özellikle yetersizliğe sahip öğrenciler için bilgiye erişimi kolaylaştırmaktadır. Özel eğitim sınıflarında teknolojinin kullanımıyla birlikte yetersizliği bulunan bireylere beceri, kavram ve davranışların kazandırılması süreci destekleyebilecektir. Teknolojinin kullanımıyla öğretim programlarında öğrencilerin genel başarı durumlarını arttıracak şekilde güncelleme ve iyileştirme yoluna gidilecek; bununla birlikte sınıfın fiziksel ortamının yeniden yapılandırılması da sağlanmış olacaktır. Teknolojinin hayatımızda önemli bir yer tuttuğu ve eğitimle ilişkisinin yadsınamaz olduğu günümüzde özel eğitim öğretmenlerinin de teknoloji okur-yazarlığına sahip olması gerekli bir beceridir. Ancak yapılan birçok araştırmada öğretmenlerin teknolojiye erişimlerinin kolay olduğu vurgulanmakla birlikte; teknolojiyi eğitim ortamlarında kullanmaktan imtina ettikleri vurgulanmaktadır. Bu durum genel eğitim okullarında görev yapan öğretmenlerde geçerli olduğu gibi özel eğitim öğretmenleri için de aynı durum söz konusudur. Öğretmenler klasik eğitim ortamı yapısı, kaynak eksikliği ve öğretime uyarlama gibi sebeplerden ötürü eğitimde teknoloji kullanımında bazı güçlükler yaşasa da son zamanlarda bu durum tıpkı teknolojinin gelişimi gibi hızla değişmeye başlamaktadır. Özel gereksinimli öğrencilerin eğitim gördüğü sınıflarda da en az kısıtlayıcı ortam ilkesi gereği başta özel eğitim öğretmenleri olmak üzere işbirliği halindeki tüm ekip paydaşları aracılığıyla teknolojiden en üst düzeyde faydalanılmaktadır. Özel gereksinimi olan bireylerin tıpkı akranları gibi eğitim imkanlarından en üst düzeyde yararlanmasını sağlamak, zenginleştirilmiş öğrenme ortamlarına sahip olmalarına imkan tanımak, yetersizliklerinden kaynaklı güçlükleri en alt düzeye indirmek ve sosyal uyumlarını geliştirmek için sınıflarında teknolojik tasarım ve düzenlemelere gidilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla da özel gereksinimli bireylerin devam ettiği sınıflarda çeşitli teknolojik araçlardan faydalanılmaktadır. Bu araçlar ise; akıllı tahtalar, tablet bilgisayarlar, akıllı telefonlar, sanal gerçeklik cihazları, akıllı saatler, yazılımlar, mobil uygulamalar, dijital kitaplar, konuşma aygıtları, dijital hesaplama aygıtları, okuma kalemleri, zamanlama aygıtları, büyüteçler, uyarlanmış kalemler, resimli kartlar, görsel çizelgeler ve çalışma kağıtları olarak sıralanabilmekte ve bunlara çok daha fazla sayıda teknolojik araç da eklenebilecektir. Özel eğitim öğretmenleri sınıflarında teknoloji kullanımıyla öğrencilerin akademik, sosyal yaşam, dil ve iletişim becerilerini geliştirmekte, edinilen bilgi ve becerilerin kalıcılığını artırmaktadır. Bu araştırmada özel eğitim öğretmenliklerinin sınıflarında teknolojiden yararlanma durumlarının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın modeli nitel araştırma yöntemlerinden görüşmeye dayalı tümevarım analiz modelidir. Betimsel olarak planlanan bu çalışmada yarı yapılandırılmış görüşme tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak özel eğitim ve böte bölümlerinde görev yapan akademisyenlerden uzman görüşü alınarak hazırlanan açık uçlu sorular kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını Bartın, İstanbul ve İzmir illerinde çalışan 19 özel eğitim öğretmeni oluşturmaktadır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilecek; bulgular alanyazın doğrultusunda tartışılacaktır.
|
Mahir Uğurlu, İbrahim Manisa |
161 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmenlerinin, Özel Eğitimde Etiğe İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi
Özel Eğitim Öğretmenlerinin, Özel Eğitimde Etiğe İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi
Yazarlar: Davut Kılınç, A. Emel Sardohan Yıldırım
Özel Eğitim Öğretmenlerinin , Özel Eğitimde Etiğe İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi Metafor; kişinin, deneyimlerinin gerçekleştiği bağlamı nasıl algıladığına dair yeni bilgiler edinmede yardımcı olmaktadır (Morgan, 1997).Metaforlar insan zihnindeki duygu ve düşünce ile özellikle de insanın kendi yaratıcı görüşünün temeli olan doğayı, dünyayı kavramasını gerçekleştirmesine hizmet eden fikirle kuvvetli olarak ilişkili olup, dünyayı algılamanın önemli yolları sayılan karşılaştırma ve benzetme ile de yakın bağ kurmuşlardır (Kemal, 2003). Yine metaforlar eğitimcilerin ve öğrencilerin daha önceki deneyimlerinden yola çıkarak eğitimsel fenomenlerin anlaşılması için güçlü bir bilişsel model olarak hareket etmektedirler (Botha, 2009). Eğitimle ilgili metafor çalışmaları incelendiğinde; birçok kavrama ilişkin metafor çalışmalarının yapıldığı ve hala metaforların önemle üzerinde durulduğu görülmektedir. Öğretmenler, kendilerine, öğrencilere ve uzun vadede bütün topluma, beceri ve değerlerin kazandırılmasında çeşitli sorumluluklar üstlenmiştir. Bu sorumlulukların sahibi öğretmenlik mesleği , kişilere öğrenme-öğretme ve eğitme-eğitilme sürecini işleyen bir meslek olmuştur. Öğretmenin eğitim sürecinde yüklenmiş olduğu daha birçok rolü vardır. Özel eğitim öğretmenlerinin de tüm bu rolleri kapsayarak aynı zamanda özel gereksinimli öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bu sebeple özel eğitim öğretmenlerinin rol ve görevleri oldukça fazladır. Özel gereksinimli çocuklar ile gün içerisinde beraber vakit geçiren öğretmen ve öğrencilerin hem çocukları hem de aileleri gözlemleyerek edindikleri bakış açıları aslında özel eğitim çocuğunun toplumdaki duruşunu ortaya koymada büyük etkiye sahiptir (Özsoy, Özkahraman ve Çallı, 2006). Etik; pratikte bir karar, eylem, seçim, davranışın iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olup olmadığını ve neleri ölçü alarak karar verebileceğimiz konusunda bize rehberlik eder. Aslında etik bir kılavuzlama sistemidir. Yol gösterme sistemidir. Eğitimde meslek ahlâkı öğretmenlikten beklenen davranış ve tutumları belirleyen ilke ve standartlar bütünüdür (Yıldırım, 2005). Çelikten, Şanal & Yeni (2005). Her meslekte olduğu gibi gelecek nesilleri yetiştiren öğretmenlik mesleğinde de milli ve evrensel ahlâk kurallarının olması kaçınılmaz olduğunu belirtmektedirler. Görüldüğü üzere her meslek, kendi içerisine etik ilkeleri barındırmaktadır. Özel eğitim alanında da alana özgü etik ilkeler ve kodlar mevcuttur. Bu çalışmada Özel eğitim öğretmenlerinin etiğe ilişkin metaforlarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini 2019 yılında Antalya ili özel eğitim meslek okulları, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ve özel eğitim uygulama okullarında görev yapan 50 öğretmen oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı dahilinde aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır. 1- Özel eğitim öğretmenlerinin etiğe ilişkin metafor algıları nelerdir? Bu soruya cevap aramak için özel eğitim öğretmenlerine kişisel bilgi formunun yanında , yarı yapılandırılmış formlarda hazırlanmış olan soruları sorarak , veriler toplanacaktır. Gerekli içerik analizleri yapılarak bulgular ortaya konacaktır. Çalışmanın sonuçları ise özel eğitim alanındaki diğer araştırmacıların çalışmalarına katkı bulunacağı düşünülmektedir.
|
Davut Kılınç, A. Emel Sardohan Yıldırım |
75 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Öğretmenliği Programlarında Türk İşaret Dili Eğitiminin İncelenmesi
Özel Eğitim Öğretmenliği Programlarında Türk İşaret Dili Eğitiminin İncelenmesi
Yazarlar: Nilay Kayhan, Pelin Piştav Akmeşe
Genetik, yapısal, bir hastalık sonucu veya çevresel faktörlere bağlı oluşabilen işitme kaybı, bireyin sesleri duyma yetisini, anlamasını kısmen veya tamamen kaybetmesi olarak tanımlanmaktadır (Sevinç, Aslan ve Özkan, 2013). Oluş zamanı, yetersizlik derecesi ve oluş yerine göre yapılan sınıflamanın yanı sıra, işitme yetersizliği tanı yaşı ve cihaz kullanımı, eğitim kurumlarında bireye ve ailesine sağlanan destek hizmetler ile bireyselleştirilmiş öğretim düzenlemelerinin niteliği öne çıkmaktadır. Eğitim kurumlarında öğretimin niteliği büyük ölçüde öğretmenlerin işitme yetersizliği olan bireylerin gereksinimleri, eğitim öğretim süreçlerine yönelik düzenlemeler hakkındaki mesleki bilgi becerileri ile ilişkilidir. Çünkü eğitim öğretimin birincil sorumluluğunu öğretmenler taşımaktadır. Bu nedenle öğretmenlerin meslek öncesi eğitimlerinde farklı yetersizlik tür ve derecelerine bağlı özel gereksinimi olan öğrencilerin eğitim öğretim düzenlemelerini gerçekleştirebilme anlamında tam donanımlı yetişmeleri gerekmektedir. Özel gereksinimleri olan bireylerin bireysel ve grup eğitimlerinde görev alacak, öğretiminden sorumlu olacak öğretmenlerin yetiştirilmesi amacıyla devlet ve vakıf üniversiteleri eğitim fakültesi bünyesinde Özel Eğitim Öğretmenliği lisans programı yer almaktadır. 71 AKTS Meslek Bilgisi, 30 AKTS Genel Kültür ve 139 AKTS Alan Bilgisi olmak üzere 240 AKTS'den oluşan programda işitme, zihin, görme ile otizm spektrum bozukluğu, öğrenme güçlüğü, dil ve konuşma alanına yönelik dersler bulunmaktadır. 3. yarıyılda alan eğitimi dersi olarak 2 saat teorik, 2 kredi 3 AKTS'lik Türk İşaret Dili dersi de bu derslerden biridir. 2019 verilerine göre 70 devlet üniversitesinde özel eğitim öğretmenliği programı bulunmaktadır. Bunların 5'i pasif, diğerleri aktif konumdadır. Ancak 25 devlet üniversitesi, 7 vakıf (Türkiye içi), 6 vakıf (K.K.T.C.) olmak üzere toplam 38 üniversitede özel eğitim öğretmenliği lisans eğitimine aktif bir biçimde devam edilmektedir (YÖK, 2019a, b). Bu dersin ülkemizde devlet ve vakıf üniversiteleri özel eğitim programlarında verilişi, dersi veren öğretim üye/elemanlarında süreçte yaşanan güçlükler, yapılan öğretimsel düzenlemeler ve dersin daha etkili bir biçimde verilmesine yönelik önerilerini incelemeyi amaçlayan bu çalışma, nitel araştırma yönteminde desenlenmiştir (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Amaçlı örnekleme yönteminin kullanılacağı, en az 2 yıldır aktif eğitime devam ediyor olma ölçütünü karşılayan özel eğitim öğretmenliği programlarının bölüm başkanlıklarına email ve telefon ile ulaşılarak, çalışmaya katılmayı kabul eden fakültede tam zamanlı görev yapan öğretim üye/elemanları ile telefon yoluyla görüşmeler sağlanacaktır.Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu ile toplanacaktır.Telefon görüşmeleri katılımcının izni dahilinde ses kaydı alınacak veya yazılı notlar şeklinde kayıt edilecektir. TİD dersinin özel eğitim öğretmen adaylarına ne tür bir düzenleme ile verildiği, işaret dili eğitimlerinin niteliği ve öğretimsel uyarlamalar bakımından incelenmesi işitme engellilerin eğitiminde de görev alacak personelin meslek öncesi eğitimleri, işaret dili kullanım bilgi ve becerileri, işaret dili eğitimlerini verecek personel yeterlikleri ile ilgili düzenlemelere katkı sağlayacaktır.
|
Nilay Kayhan, Pelin Piştav Akmeşe |
163 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Okullarına Gelen Lise Düzeyi Çocuk Gelişimi Bölümü Stajyer Öğrencilerinin Eğitimi Programı
Özel Eğitim Okullarına Gelen Lise Düzeyi Çocuk Gelişimi Bölümü Stajyer Öğrencilerinin Eğitimi Programı
Yazarlar: Emine Büşra Özbey, Nusret Hulusi Özbey
Özel Eğitim Okullarına Gelen Lise Düzeyi Çocuk Gelişimi Bölümü Stajyer Öğrencilerinin Eğitimi Programı Anahtar Kelimeler: Özel eğitim, Stajyer eğitimi, Mesleki eğitim ve gelişim, Uygulama okulu stajyer yetiştirme. Amaç: Bu çalışmanın yapılmasında özel eğitim okullarına gelen stajyer öğrencilerin okula ve öğrencilere daha kolay alışması, özel eğitim alanını sevdirerek alana dair genel bilgi ve görgülerinin arttırılması hedeflenmiştir. Hedef: Özel eğitim okullarındaki uzman personel eksikliğinden kaynaklı fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırarak tüm stajyer öğrencilere alanda uzman eğitimcilerden eğitim alma ve ortak öğrenme çıktılarına ulaşma imkanı sağlamak üzere yola çıkılmıştır. Katılımcılar: Antalya’da bir özel eğitim iş uygulama merkezine gelen 21 meslek lisesi çocuk gelişimi dalı özel eğitim bölümü stajyer öğrencisi ile çalışma yürütülmüştür. Yöntem: Eğitimlere başlamadan önce stajyer öğrencilere eğitimlerin içeriklerini belirlemek ve bilgi düzeylerini belirlemek üzere bir tarama anketi uygulanmış ve bu doğrultuda eğitimin içeriği belirlenmiştir. Ayrıca bu içeriğin belirlenmesinde çocukların lise çocuk gelişimi bölümünün özel eğitim dalında okumaları ve mezun olduklarında özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde uzman öğretici olarak çalışma durumlarının olması, ihtiyaç duydukları ve özel olarak ilgilendikleri konuların olması da etki etmiştir. Bu doğrultuda aşağıdaki konu başlıkları ortalama 3 haftada bir toplanmak üzere ayrı ayrı işlenmiştir. 1. Hafta-Yetersizlik türleri, nedenleri ve özellikleri (zihinsel yet., işitme yet., görme yet., fiziksel yet., dil ve konuşma) 2. Hafta- Yetersizlik türleri, nedenleri ve özellikleri (otizm spektrum bozukluğu, çoklu yet., öğrenme güçlüğü, üstün yetenekli ve üstün zekalı çocuklar) 3. Hafta-Özel Eğitimde Aile Faktörü 4. Hafta- İzleme, Değerlendirme ve Yönlendirme 5. Hafta- Özel Eğitimde Yaklaşımlar, Yöntem ve Terapi Türleri 6. Hafta- Erken Dönemde Özel Eğitim 7. Hafta- Özel Gereksinimli Çocuklarla Doğru İletişim Kurma Ve Doğal Öğretim Stratejileri 8. Hafta- Davranış Sorunları ve Davranış Sağaltım Teknikleri 9. Hafta- Sosyal Etkileşim Becerileri ve Özbakım Becerilerinin Öğretimi 10. Hafta- Öğrenme Öncesi Becerilerin Öğretimi (Taklit, Eşleme, Ortak Dikkat ve Kavram) 11. Hafta- Engelli çocuklarda cinsel gelişim ve cinsel eğitim 12.- Hafta- Öğretim Planları Hazırlama ve Uygulama Öğrencilere belirlenen konu başlıkları seminerlerle karşılıklı etkileşim halinde aktarılmış ve kendilerine verilen dokümanlardan eğitim süresince aktif katılımları sağlanmıştır. Uygulama gerektiren konular kısa uygulama örnekleri ve videolarla desteklenmiştir. Her eğitim sonunda soru-cevap için bir bölüm ayrılmıştır. Sonuç: Eğitim sonunda katılımcı stajyer öğrencilere ‘Stajyer Eğitim programı etkililik ve verimlilik’ anketi doldurtulmuştur. Buna göre katılımcıların hangi konularda bilgi eksikliklerini giderebildikleri, hangi alanlarda ek eğitimlere ihtiyaç duydukları, eğitimlerin kendileri için verimli olup olmadıkları ve staj uygulamalarına yardımcı olup olmadığı sorulmuştur. Ayrıca öğrencilere her hafta yoklama fişi imzalatılmış ve bu doğrultuda beyanlarının tutarlılığı kontrol edilmiştir. Sonuç olarak stajyer öğrenciler kendilerine verilen ve fiilen bulundukları eğitimlere yönelik ağırlıklı olarak %90 etkililik ve verimlilik bildirmişlerdir. Katılımcılar aynı zamanda özel eğitim alanına dair pozitif yönlü bir bakış açısı kazandıklarını, yapılacak şeyler konusunda genel bir bilgi sahibi olduklarını ve üniversite eğitimleri için cesaret kazandıklarını aktarmışlardır. Aynı zamanda eğitim sonunda katılımcı öğrencilere katıldıkları eğitim saati ile orantılı olarak milli eğitimden onaylanmış katılımcı belgeleri verilmiştir.
|
Emine Büşra Özbey, Nusret Hulusi Özbey |
232 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim Sınıfında Görev Yapan Öğretmenlerin Karşılaştıkları Sorunlar
Özel Eğitim Sınıfında Görev Yapan Öğretmenlerin Karşılaştıkları Sorunlar
Yazarlar: İlker Durdal
Bu çalışma,
Karabağlar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı okullarda görev yapan özel
eğitim sınıfı öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda özel eğitim sınıfında
yaşanan sorunları tespit etmeyi ve bu sorunların giderilmesine dönük çözüm
önerileri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Araştırmada tarama modeli temel alınmış,
özel eğitim sınıfında görev yapan öğretmenlerin sorunlarını belirleyebilmek
amacıyla anket yönteminden yararlanılmıştır. Çalışmanın evrenini 82 özel eğitim
sınıfı öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında çalışma evreninin hepsine
ulaşılmıştır.
|
İlker Durdal |
133 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Görev Yapan Öğretmenlerin Kurum Kurucu ya da Müdüründen Beklentilerinin Belirlenmesi
Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Görev Yapan Öğretmenlerin Kurum Kurucu ya da Müdüründen Beklentilerinin Belirlenmesi
Yazarlar: Yahya Çıkılı, Abdullah Sadan
Araştırmanın amacı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan öğretmenlerin Kurum Kurucu Ya Da Müdüründen beklentilerini belirlemektir. Anket sorularının hazırlanması aşamasında alan yazın ve ilgili mevzuat incelenmiş ve soru havuzu oluşturulmuştur. Sorularla ilgili üç uzmanın görüşü alınmış ve ön uygulama gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplamak amacıyla Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan öğretmenlerin beklentilerini belirlemeye yönelik ifadeleri içeren ve araştırmacı tarafından geliştirilen anket formu kullanılmıştır. Araştırmaya 2016 / 2017 eğitim - öğretim döneminde Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde aktif olarak görevine devam eden 276 öğretmen katılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerden 89’u erkek, 187’si kadındır. Araştırma sonucunda; Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere kıyasla beklentilerinin daha yüksek olduğu, araştırmaya katılan öğretmenler arasında beklentilerin lisans döneminde özel eğitimle ilişkili ders alıp – almama, özel eğitimle ilişkili hizmet içi kurslara katılıp - katılmama ve hizmet süresine göre farklılaştığı; öğretmenlerin beklentilerinin mezun oldukları fakültelere ve bölümlere göre farklılaşmadığı belirlenmiştir.
|
Yahya Çıkılı, Abdullah Sadan |
178 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitimde “Mesleki Etik ve Yeterlilik” İncelemesi
Özel Eğitimde “Mesleki Etik ve Yeterlilik” İncelemesi
Yazarlar: Zuhar Rende Berman
Özel eğitim alanının disiplinlerarası kapsamlı doğasından dolayı, bu süreçte hizmet veren bireylerin alandaki etik, bilgi ve becerideki yeterliliklerinin standart ve normlarla belirlenmemiş olması özel eğitim hizmetlerinin uygunluğu ve kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu standart ve normların belirlenmemiş olması ve denetlenmemesi uygulamada çocuk haklarının ihlaline fırsat vermektedir. Bu sunumda, Özel Eğitim alanında etik ve yeterlilik konuları İstanbul da , alanda hizmet vermekte olan farklı disiplinlerden 80’e yakın çalışanla yapılmış görüşmelerin nitel analiz sonuçları özetlenecektir. Bu çalışmada mevcut özel eğitim uygulamalarını belirleme ve anlama amaçlı katılımcıların mesleki ve demografik özelliklerine ek olarak, Türkiye'deki mevcut uygulamaların zorlukları, nitelikleri, algılanan mevcut durum ve ihtiyaçlar; özel eğitim sürecine veli katılımı ve öneriler ele alınacaktır. Çalışmanın ön sonuçları özel eğitim alanındaki uygulamaların mesleki etik ve yeterliliklerdeki farklılıkların, özel egitim sürecinde tutarsız ve uygun olmayan uygulamalara yol açtığını göstermiştir. Özel eğitimde “mesleki etik” ve “uzman yeterlilik” sorunları “disiplinlerarası işgücü eğitimi” standartları ve çalışmalarının gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Özel Eğitimciler Derneği alanda kritik bileşenleri olan “disiplinlerarası işgücü” standart ve normlarının oluşturulmasında liderlik rolü açısından etik ve profesyonel bir yükümlülük taşımaktadır. Bu çalismalara Dernek özel egitimciler icin hazirlanacak etik ve uzman yeterliligi standart ve normlarini belirleyerek ilk adimi atabilir. Sunum standard ve normlarin olusturulma calismalari arastirma sonuclariyla iliskilendirildikleri öneriler ile sonuclandirilacaktir.
|
Zuhar Rende Berman |
65 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitimde Çalışan Alan İçi ve Alan Dışı Özel Eğitim Öğretmenlerinin Mesleki Yetkinlik Ve Sosyal Destek Alma Düzeyinin İncelenmesi
Özel Eğitimde Çalışan Alan İçi ve Alan Dışı Özel Eğitim Öğretmenlerinin Mesleki Yetkinlik Ve Sosyal Destek Alma Düzeyinin İncelenmesi
Yazarlar: Kübra Ağrı, Aysun Çolak
Yeterlilik kavramı “öğretmenlik mesleğini icra edebilmek için gerekli olan bilgi beceri, tutum ve davranışlarla birlikte kendilerini nasıl değerlendirdikleri” olarak ifade edilebilir. Sosyal destek ise; bireyi stres gibi faktörlerden koruyan arkadaş, aile ve sosyal temalar gibi mekanizmaları içeren sosyal ilişkide bulunmayı sağlayan ve bu ilişkilerin farklı yönlerini ortaya koyan, bireyin çevresinden veya yaşantısına etkide bulunan kişilerden almış olduğu sosyal ve psikolojik destek olarak tanımlanan bir kavram olarak ele alınmaktadır. Öğretmenlerin kendine olan inancını ve yeterliliğini etkileyen faktörler farklı türlerde karşımıza çıkabilir. Bunlardan sosyal destek kişilerin ruhsal ve fiziksel üzerinde olumlu etkiye sahip olabilmektedir. Okul içi ortam veya dış çevreden destek alınması, okul yönetiminin ve okuldaki öğretmenlerin birbirine destek olması, ve güven ortamı oluşturulması sosyal destek sürecinde oldukça önemlidir. Öğretmenlerin gereksinim duyduğu sosyal desteği sağlanabilmesi öğretmenlerin başarılı çıktılar elde edebilmesi ve en önemlisi meslekte kendini mutlu ve yeterli hissedebilmesine etki etmektedir. Ayrıca alanyazında bu hizmetlerin sunulmasına yönelik uygulamaya dönük çalışmalara gereksinim olduğu görülmektedir. Bu çalışmada ulusal ve uluslararası alanyazına bakıldığında oldukça stresli bir meslek olan öğretmenlik mesleğini icra eden öğretmenlerin yeterliliklerine yönelik dokuz çalışmanın olduğu altı çalışmanın katılımcılarının özel eğitimde çalışan öğretmenleri kapsadığı görülmektedir. Bununla birlikte öğretmenlerin meslekte aldıkları sosyal destek üzerine genel eğitim öğretmenleri ile yapılmış 10 çalışma bulunurken özel eğitim ve genel eğitim öğretmenlerinin karşılaştırıldığı bir çalışmanın olduğu görülmektedir. Bu yüzden özellikle özel eğitimde çalışan öğretmenlerin mesleki sosyal destek alma düzeyine yönelik çalışmalara gereksinim olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan alan içi (zihin engelliler öğretmenliği) ve alan dışı öğretmenlerin mesleki yetkinlik ve mesleki sosyal destek alma düzeyleri arasındaki ilişki çeşitli değişkenlere göre incelenmiştir. Katılımcıların 141’i kadın ve 55’i erkektir. Araştırmada veri toplamak amacıyla Kişisel Bilgi Formu, Kaner (2007) tarafından geliştirilen öğretmen mesleki sosyal destek ölçeği ve Kaner, Yellci-Yüksel ve Şekercioğlu (2007) tarafından geliştirilmiş olan öğretmen öz yetkinlik ölçeği kullanılmıştır. Araştırma modeli betimsel-bağıntısal bir model olup veriler SPSS 22 paket programı ile analiz edilmiştir. Betimsel analiz, t-testi ve anova analizleri yapılmıştır. Araştırmanın bulguları alan dışı olarak çalışan öğretmenlerin sosyal destek alma düzeylerinde eğitim durumu, mesleki tecrübe ve yaşa bağlı olarak anlamlı fark bulunmuştur. Yine alan dışı öğretmenlerde mesleki tecrübe ve yaşa bağlı olarak öz yetkinlilk düzeyinde anlamlı fark bulunmuştur. Mezun olunan programa göre alan içi öğretmenlerde mesleki yetkinlik düzeyinde anlamlı fark görülürken alan dışı öğretmenlerde sosyal destek alma düzeyinde anlamlı fark bulunmuştur. Cinsiyet değişkenine bakıldığında kadınların mesleki sosyal destek alma düzeylerinde anlamlı fark görülmektedir. Medeni duruma göre ise öz yetkinlik düzeyinde alan içi öğretmenlerde anlamlı bir fark görülmezken alan dışı öğretmenlerde bekarların lehine anlamlı bir fark görülmektedir. Mesleki sosyal destek alma düzeyinde ise alan dışı öğretmenlerde meslektaş ve öğrenci desteğinde bekar öğretmenlerin, etkili öğretim sunmada evli öğretmenlerin lehine anlamlı fark görülmektedir. Alan içi ve alan dışı mezun olan öğretmenlerin mesleki sosyal desteği ile öz yetkinlikleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir.
|
Kübra Ağrı, Aysun Çolak |
125 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitimde Etik: Öğretmen Ve Öğretmen Adaylarının Görüşleri
Özel Eğitimde Etik: Öğretmen Ve Öğretmen Adaylarının Görüşleri
Yazarlar: Mukaddes Sakallı Demirok
Bu çalışmada Özel eğitim öğretmenliği 4. Sınıf öğrencilerinin ve özel eğitim merkezlerinde görev yapan öğretmenlerin özel eğitimde sahip olunması gereken mesleki etik davranışlar hakkındaki görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla 2018-2019 bahar döneminde Özel eğitim öğretmenliği 4. Sınıfta öğrenci olan 15 öğretmen adayı ve 15 özel eğitim öğretmeni çalışmaya dahil edilmiştir. Nitel araştırma olarak desenlenen bu araştırmada, öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin görüşleri araştırmacı tarafından oluşturulan ve geçerlik güvenirlik analizleri yapılan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Görüşme formunda özel eğitimde etik davranışlara yönelik 8 açık uçlu soru yer almaktadır.
|
Mukaddes Sakallı Demirok |
229 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitimde Matematik Öğretimi İle İlgili Yapılan Çalışmaların İncelenmesi
Özel Eğitimde Matematik Öğretimi İle İlgili Yapılan Çalışmaların İncelenmesi
Yazarlar: Tinatini Gobadze, Ayten Düzkantar
Bu araştırmanın amacı matematik öğrenmede sorun yaşayan öğrencilerin sorunlarını belirleyen ve çözüm önerileri üreten çalışmaları inceleyerek kolaylaştırıcı uygulamalar için bakış açısı oluşturmaktır. Matematik öğretim ili ilgili yapılan çalışmaların içerik eğilimlerinin belirlenmek amacıyla 2014-2019 yılları arasında matematik öğrenmede sorun yaşayan özel gereksinimli olan öğrencilerin sorunlarını belirleyen ve öğretim uyarlamaları içeren çalışmalar incelenmiştir. Araştırma sürecinde ulaşılan dokümanlar internet aracılığı ile elde edilmiştir. Mevcut araştırmaların ulaşmak için Google Akadenik ve DergiPark internet sitesi veri tabanları kullanılmıştır. Bu veri tabanlarına, “matematik öğretim”, “matematik beceriler”, “özel gereksinimli olan çocuklar”, “uygulama araştırmalar”, gibi anahtarı kelimeler kullanılarak veri tabanları kullanılmıştır. Ulaşılan dokümanlar ‘uygulama içermesi’ kriterine göre tasnif edilmiştir. Bu kritere göre yapılan eleme sonucunda 2014-2019 yıllar arasında yapılmış 18 çalışmaya ulaşabilmiştir. Elde edilen veriler tablolar ve grafikler ile sunulmuştur.
|
Tinatini Gobadze, Ayten Düzkantar |
201 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Eğitime Gereksinim Duyan Bireylerin Cinsel Davranışlarına Yönelik Ebeveyn Görüşleri
Özel Eğitime Gereksinim Duyan Bireylerin Cinsel Davranışlarına Yönelik Ebeveyn Görüşleri
Yazarlar: Özlem Çelik, Avşar Ardıç, Mehmet Cem Akköse, Kübra İpçi
Cinsellik, insan yaşamının doğal ve sağlıklı bir parçası olarak tanımlanmaktadır. Ancak özel eğitime gereksinim duyan bireyler söz konusu olduğunda bu durum değişiklik göstermekte; aseksüel, çocukça davranışları olan, cinsellikleri kontrol edilemeyen, çaresiz, cinsel istekleri, duyguları ve ihtiyaçları olmayan kişiler olarak algılanmaktadırlar. Ulusal literatür incelendiğinde de özel eğitime gereksinim duyan bireylerde cinsellik konusundaki sınırlı sayıda araştırmaya ulaşılabilmektedir. Literatürdeki eksiklik göz önüne alınarak çalışmamız özel eğitime gereksinim duyan bireylerin cinselliği hakkında ebeveyn görüşlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden biri olan “durum çalışması” deseni kullanılmıştır. Katılımcılar ölçüt örnekleme yöntemi ile belirlenmiş, özel eğitime gereksinim duyan ve ergenlik sürecinde çocuğu bulunan 15 ebeveyn ile görüşme yapılarak aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1) Çocuğunuzda cinsel içerikli davranışlar gözlemliyor musunuz? 2) Çocuğunuz cinsel içerikli davranışlar gerçekleştirdiğinde nasıl tepki veriyorsunuz? 3) Çocuğunuz cinsel içerikli davranışlar gerçekleştirdiğinde yaşadığınız duygular nelerdir? 4) Çocuğunuzun cinsel içerikli davranışları nedeniyle sosyal yaşamızda karşılaştığınız sorunlar nelerdir? Görüşmeler araştırmacılar tarafından deşifre edilerek içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda görüşülen ebeveynlerin tamamının çocuklarında cinsel içerikli davranışlar gözlemledikleri ve bu davranışlara görmezden gelme, kızma, durdurmaya çalışma, yaptığının ayıp olduğunu söyleme, dikkatini başka yöne çekmeye çalışma, davranışı gerçekleştirdiği ortamdan uzaklaştırma şeklinde tepki verdikleri belirlendi. Ebeveynler çocuklarının cinsel içerikli davranışlarını gözlemlediklerinde yaşadıkları duyguların sıklık sırasıyla korku, endişe, mutluluk ve üzüntü olduğunu bildirdiler. Katılımcıların korku ve endişe duygularının gösterdikleri cinsel içerikli davranışların çocuklarını cinsel istismara açık hale getireceğine yönelik düşüncelerinden, mutluluk duygusunun çocuklarının bu alanda normal gelişim gösteriyor olmasından, üzüntünün ise çocuklarının bu davranışlara çok zaman ayırmasından ve uygun olmayan yerlerde bu davranışı göstermelerinden kaynaklandığını ifade ettikleri görülmüştür. Katılımcıların %55’i çocuklarının toplum içerisinde cinsel içerikli davranışlar göstermelerinden dolayı arkadaş çevrelerinden uzaklaştıklarını, sinema, kafe gibi mekanlara gitmekten çekindiklerini, yalnızca yakın akrabalarından oluşan kısıtlı bir sosyal çevre içerisinde yaşamlarını sürdürdüklerini bildirmişlerdir.
|
Özlem Çelik, Avşar Ardıç, Mehmet Cem Akköse, Kübra İpçi |
11 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimi Olan Bireylerde Cinsellik ile İlgili Yapılan Tez Çalışmaların Değerlendirilmesi
Özel Gereksinimi Olan Bireylerde Cinsellik ile İlgili Yapılan Tez Çalışmaların Değerlendirilmesi
Yazarlar: Aslı Kanadlı, Meral Melekoğlu
Cinsel bilgilendirme, her bireyin temel haklarından biri olmasına rağmen çocukların cinsel eğitimi çağlar boyunca ihmal edilen bir konu olmuştur. Toplumumuzda cinselliğin tabu olarak görülmesi cinsel eğitime gereken önemin verilmemesine sebep olmuştur. Cinsel eğitimle ilgili toplumdan topluma değişen algılar bulunmasına karşın çocuklara gereken zamanında ve yeterli cinsel eğitim verilmesi gerektiği bir gerçektir. Cinsel eğitim; çocuğun cinsellikle ilgili bilimsel ve doğru bilgiler edinmesi, cinsel dürtü ve isteklerini denetlemesi, uyumlu bir kişilik geliştirilebilmesi ve sağlıklı cinsel gelişime sahip olabilmesi açısından önemlidir. Cinsel eğitim almayan çocuklar sosyal ve duygusal açıdan pek çok sorunla karşı karşıya kalabilmektedir. Cinsellik üzerine yapılan çalışmalar genellikle tipik gelişim gösteren bireylere yöneliktir. Özel gereksinim olan bireylerde cinsellik konusu ile ilgili çalışmalar oldukça sınırlıdır. Özel gereksinimli bireylerin cinsel konulardaki bilgi gereksinimleri, cinsellikle ilgili duygu ve düşünceleri çoğu zaman yok sayılmıştır. Ancak özel gereksinimli olan ve olmayan bütün bireylerin cinsel konularda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Toplumdaki her bireyin cinselliği yaşama şekli yaşına, ahlaki değerlerine, kişisel özelliklerine, toplum içindeki konumuna göre değişiklik gösterse de herkesin cinselliği yaşama hakkının olduğu unutulmamalıdır. Nitel bir çalışma olan bu araştırmada doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri betimsel analiz yöntemine göre analiz edilmiştir. Araştırmanın amacı geçmişten günümüze özel gereksinimli bireylerin cinsel eğitimi ve/veya cinsel eğitimi ile ilgili yapılmış olan tez çalışmalarını incelemektir. Bu amaçla “cinsel eğitim” ve “cinsel gelişim" anahtar kelimeleri ile Yök Tez arama motorunda tarama yapılmış ve dahil etme kriterlerini karşılayan tezler araştırmaya alınmıştır. Özel gereksinimli bireylerin cinsel gelişimi ve/veya cinsel eğitimi konulu 17 tez araştırmaya dahil edilmiş ve bu tezler araştırmanın amacı, yöntemi, çalışma grubu, araştırmanın yapıldığı il ve tür başlıkları altında kategorilendirilmiştir. İncelenen tezlerin birkaçında aile eğitim programlarına ve özel eğitim lisans programlarına cinsel eğitim konusunun eklenmesi gereksinimi ortaya konulmuştur. Özel eğitimde cinsellik üzerine çok az sayıda çalışmanın yapılmış olması ve konunun önemi uzmanların bu konu üzerinde daha çok çalışma yapması gerektiğini göstermektedir.
|
Aslı Kanadlı, Meral Melekoğlu |
173 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimi Olan Bireylere Kişisel Bakım Becerilerinin Öğretiminde Bir Aile Eğitimi Programının Etkililiği
Özel Gereksinimi Olan Bireylere Kişisel Bakım Becerilerinin Öğretiminde Bir Aile Eğitimi Programının Etkililiği
Yazarlar: Seniha Kurtoğlu, Atilla Cavkaytar
Özel gereksinimi olan bireylerin eğitiminde en nihai amaç, söz konusu bireylere bağımsız yaşam becerilerini kazandırmak, var olan becerilerini geliştirmek, topluma aktif olarak tam katılımlarına katkıda bulunmak olduğu belirtilmektedir. Amerikan Zihinsel ve Gelişimsel Yetersizlikler Birliği (American Association on Intellectual Developmental Disabilities-AAIDD) AAIDD) tarafından tanılamada önemli bir ölçüt olarak görülen uyumsal davranışlar; (a) dil, okuma-yazma, para, zaman, sayı kavramları vb. kavramsal, (b) kişilerarası beceriler, sosyal sorumluluk, özgüven, aldatılmakdan kaçınma, uyanıklık, kurallara ve yasalara uyma, sömürülmekten kaçınma, sosyal problemleri çözme vb. sosyal ve (c) günlük yaşam, çalışma/meslek becerileri, para kullanımı, güvenlik, sağlık, ulaşım, rutinler, telefon kullanma vb. pratik beceriler olarak sınıflandırılmaktadır. Bu davranışlar alanyazında genel olarak bağımsız yaşam becerileri olarak adlandırılmaktadır. Bu anlamda toplumsal katılımı sağlamada büyük önemi olan bağımsız yaşam becerileri arasında kişisel bakım becerileri (cilt bakımı, saç bakımı, tırnak bakımı, makyaj yapma, traş olma, menstüral beceriler, beden temizliği) yer almaktadır. Kişisel bakım becerilerinin öğretiminin okuldan ziyade ev ortamında uygulanmasının daha uygun olduğu, çocuğun doğal çevresinde çalışıldığı için öğretimin daha etkili olduğu ve ev ortamında sunulan kişisel bakım becerileri öğretimini birey günlük yaşam koşullarında gerçekleştirebileceğinden dolayı öğretimin uzun süreli etkisi olacağı alanyazında yer almaktadır. Fakat gerek okul ortamlarının fiziksel koşulları gerekse kişisel bakım becerilerinin içeriği nedeniyle bu becerinin yeterince öğretimi yapılamamaktadır. Bu nedenlerle özel gereksinimi olan bireylere kişisel bakım becerilerinin öğretimi öncelikli ve önemli bir gereksinim oluşturmaktadır. Özel gereksinimi olan bireylerin bağımsızlığa adım atmasında temel beceri olan, kişinin sağlığı ve hijyeni açısından çok büyük önem taşıyan, ayrıca kişiyi estetik açıdan hoş gösteren kişisel bakım becerilerinin aileler tarafından ve video model kullanılarak çalışıldığı sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Bu noktadan hareketle araştırmanın amacı, özel gereksinimi olan bireylere kişisel bakım becerilerinin öğretiminde bir aile eğitimi programının etkililiğini incelemektir. Çalışmada ailenin programa ilişkin bilgi düzeyi, yoklama ve öğretim oturumlarındaki uygulama güvenirliği verileri, çocuğun kişisel bakım becerilerini (tırnak kesme, ped kullanma, koltuk altı tüy alımı) edinim, genelleme ve izleme verileri, güvenirlik ve sosyal geçerlik verileri toplanmıştır. Araştırmanın sonucunda annenin katıldığı aile eğitimi programı sonrası çocuğu ile çalışacağı becerileri, pekiştireçleri belirleme, pekiştirme, ipucu kullanma, kayıt tutma, video modelle öğretim, kişisel bakım becerilerinin öğretimine ilişkin bilgi düzeyinin arttığı, çocuğu ile gerçekleştirdikleri yoklama ve öğretim oturumlarındaki uygulama güvenirliği düzeyinin arttığı görülmüştür. Katılımcı öğrencinin kişisel bakım becerilerini edindiği, beceriyi öğretim bittikten sonra 4 hafta boyunca devam ettirdiği ve beceriyi farklı araç-gereçler, farklı ortam, farklı kişilerin yönergesi ve beceriye göre değişen becerinin farklı bir boyutunu (ayak tırnağı, günlük bed, bikini bölgesi tüylerini alma) kullanarak genelleyebildiği sonuçlarda görülen diğer bir bulgu olmuştur. Anneden toplanan sosyal geçerlik verilerinde ise annenin aile eğitimi programından memnun olduğu ve başka arkadaşlarına önereceği, kişisel bakım becerilerinin öğretiminin önemli olduğu, öğretimde kullanılan video modelle öğretimin çocuğu için faydalı ve keyifli olduğu, bu yöntemi kullanarak çocuğuna ev içi becerilerini öğrettiği, farklı becerilerin öğretimi için başka aile eğitimi programına katılmayı çok istediği yönünde bulgulara ulaşılmıştır.
|
Seniha Kurtoğlu, Atilla Cavkaytar |
138 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimi Olan Çocukların Ailelerinin Özel Eğitim Merkezlerinin ve Özel Eğitim Merkezi Çalışanlarının Meslek Etiğine Yönelik Düşüncelerinin Metaforik Algı Yoluyla İncelenmesi
Özel Gereksinimi Olan Çocukların Ailelerinin Özel Eğitim Merkezlerinin ve Özel Eğitim Merkezi Çalışanlarının Meslek Etiğine Yönelik Düşüncelerinin Metaforik Algı Yoluyla İncelenmesi
Yazarlar: Tüba Küçük Doğaroğlu
Bu çalışmanın amacı, özel gereksinimi olan çocukların ailelerinin özel eğitim merkezleri ve özel eğitim merkezi çalışanlarının meslek etiğine ilişkin düşüncelerinin metaforik algı yoluyla incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın desenlenmesinde nitel araştırma yöntemlerinden metafor analizinden yararlanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları rastlantısal olmayan yöntemle çalışmanın amacına uygun olan şekilde belirlenmiştir. Buna dayanarak çalışmanın katılımcı grubunu özel gereksinimi olan 143 çocuğun ebeveyni (anne veya baba) oluşturmaktadır. Katılımcı grup için belirlenen bir diğer kriter ise çocukların en az üç yıldır bir özel eğitim merkezine devam etmesidir. Araştırmanın iki veri toplama aracı bulunmaktadır. Bunlardan ilki demografik bilgilerin toplanmasının amaçlandığı bilgi formu, ikincisi ise “Özel eğitim merkezlerinin meslek etiği ……… gibidir, çünkü ………….” ve “Özel eğitim çalışanlarının meslek etiği ……… gibidir, çünkü ……..” cümlelerinin tamamlanmasının istediği metafor formudur. Araştırmaya katılımı kabul eden ailelere metafor kavramının açıklandığı kısa bir bilgi verme süreci sonrasında formlar sunulmuştur. Verilerin analizinde tüm katılımcıların verdiği yanıtlar incelenerek daha sonra yanıtlar her iki cümle için ayrı ayrı olumlu ve olumsuz olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. Kategoriye ayırma işlemi sonrasında alanda çalışan bir başka uzmandan destek alınarak her iki cümle için de gözlemciler arası güvenirlik katsayısı hesaplanmış ve katsayının her ikisi için de % 100 olarak bulunduğu görülmüştür. Sonuç olarak özel eğitim merkezleri için belirlenen olumlu kategoride 51, olumsuz kategoride ise 92 metafor geliştirildiği bulunurken, özel eğitim çalışanları için olumlu kategoride 64, olumsuz kategoride ise 79 metafor geliştirildiği belirlenmiştir. Elde edilen sonuç meslek etiği kavramı ve ailelerin görüşlerinin olumlu – olumsuz olmasını etkileyen faktörler bağlamında tartışılmıştır.
|
Tüba Küçük Doğaroğlu |
165 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimi Olan Öğrencilerin Okul Dönemi Geçişleri: Yaşanan Zorluklar ve Çözüm Önerileri
Özel Gereksinimi Olan Öğrencilerin Okul Dönemi Geçişleri: Yaşanan Zorluklar ve Çözüm Önerileri
Yazarlar: Funda Ulugöl, Esra Erbaş
Geçişin çıkış noktası olarak kabul edilen ABD’de 1980li yıllara kadar genellikle yetersizliği olan bireylerin okuldan işe geçişleri konusuna odaklanılırken, 80li yıllardan sonra devletin alana ayırdığı fonların etkisi ve 1975 Tüm Engelli Çocukların Eğitimi Yasası’nın erken müdahaleyi teşviki ile yetersizliği olan küçük çocukların eğitimine ve okul dönemi geçişlerine yönelik farkındalıkta da bir artış başlamıştır. Geçiş, yeni rollerin kademeli olarak benimsenmesi ve mevcut rollerin değiştirilmesi sürecidir. Bunlar, bireyin güçlü yönlerini destekleyici nitelikte olan ve bireyin ihtiyaçları ve kendi hedefleri ile uyumlu olan rollerdir. Çocuklar, mezosistemin birincil parçası olan 3–18 yaşları arasındaki gelişim dönemlerinde zamanlarının büyük bir kısmını okulda geçirirler ve bu dönem içerisinde birçok geçişi yaşamak durumunda kalırlar. Okul geçişleri ile yaşanan bu değişimler çocuklar ve aileleri için artan sorumluluklar, beklentiler, değişen çevre ve bireyler anlamına gelir. Tüm bu değişimler ile yaşanan süreç yetersizliği olan çocuklar ve aileleri için daha zorlu olabilmektedir. Özel gereksinimli öğrencilerde herhangi bir destek sağlanmadan geçişlerin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi genellikle olası değildir. Çocuğun bir ortamdan diğerine yumuşak ve başarılı bir geçiş sağlayabilmesi için geçiş süreçlerine ve uygulamalarına dikkat edilmesi, ailelerin ve profesyonellerin bu geçişleri başarılı kılmak için işbirliği içinde çaba harcaması gerekmektedir. Derleme çalışması olarak yürütülen bu çalışmada, özel gereksinimi olan öğrencilerin okul dönemi geçiş süreci ve geçiş hizmetlerine yönelik bilgi verme ve geçiş sürecinde karşılaşılan zorluklar ve bu zorluklara yönelik çözüm önerilerinin sunulması amaçlanmıştır. Ayrıca, öğretmen ve yöneticilere yönelik sunulan önerilerde geçiş hizmetlerinin ve uygulamalarının geliştirilmesi ve sürecin aile ve öğrenci acısından yumuşatılabilmesi için önemli noktalar vurgulanmıştır. Çalışmada etkili geçiş için yapılması gerekenler (1) planlama, (2) bireyselleştirilmiş geçişler, (3) bilgi paylaşımı, karşılıklı güven ve iletişim, (4) ebeveynleri güçlendirme ve çocuklarını savunmaya teşvik etme, (5) iyileştirilmek ve geliştirilmek üzere yapılan geçiş değerlendirmeleri olarak beş başlık altında açıklanmıştır. Okul dönemi geçişlerinde önemli olan noktaların ilgili tüm paydaşlarla işbirliği sağlama, geçiş planlamasının nasıl yapılacağı ve öğrenciye geçiş desteklerinin nasıl sağlanacağı, öğrenci odaklı planlamaların yapılması gerektiği, geçiş içeriğinin öğrenciye nasıl aktarılacağı, öğrenciyi toplumla bütünleşmesini sağlayacak etkinliklere yer verilmesi gerektiği, öğrenciyi ileriki hayatında bağımsızlığa ulaştırabilecek yaşam, sosyal, iletişim, seçim yapma, güvenlik, öz-belirleme becerilerinin öğretiminin sağlanması gerektiği ve bu becerilerin öğrenciye nasıl kazandırılacağının bilinmesi olarak toparlanabilir. Türk Milli Eğitiminin temel amaçları doğrultusunda özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin üst öğrenime, meslek hayatına ve toplumsal hayata hazırlanmalarını sağlamak özel eğitim hizmetlerinin amacı olarak belirtilmektedir. Öyleyse bu hazırlanmaya hizmet edecek olan sürecin nasıl yapılacağı, öğrencileri hazırlamak için ne gibi hizmetler sunulabileceğinin bilinmesi önem teşkil etmektedir. Öğrencilerimizin bu amaca ulaşabilmelerini sağlamaya hizmet edecek olan geçiş planlamalarının yapılarak öğrenci bireyselleştirilmiş eğitim planlarına dahil edilmesi en kısa sürede yönetmeliklerde yerini almalıdır. Bununla birlikte ülkemizdeki öğretmenlerin bu konuda bilgilenmesi sağlanarak tüm paydaşlar arasında geçiş ve geçiş hizmetleri konusunda farkındalık yaratılmalıdır.
|
Funda Ulugöl, Esra Erbaş |
218 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimi Olan Öğrencilerin Sosyal İlişkilerine İlişkin Görüşlerinin Belirlenmesi
Özel Gereksinimi Olan Öğrencilerin Sosyal İlişkilerine İlişkin Görüşlerinin Belirlenmesi
Yazarlar: Hasan Avcıoğlu, Vasfiye Karabıyık, Omaç Ruştioğluv
Tarihsel olarak, yetersizliği olan bireyler, topluma katılım fırsatları sınırlı olduğundan içinde yaşadıkları toplumlardan izole olarak yaşayabilmektedirler (Heller ve Heumen, 2013). Ancak bu bireylerin sosyal izolasyonlarını azaltmak için bilgi ve bazı model uygulamalara gereksinim duyulabilmektedir. Örneğin, bu bireyler sosyal dernekler, korunaklı atölyeler, günlük etkinlik programları ve diğer eğlence programları gibi kurumlara yönlendirilerek sosyal ilişkileri geliştirilebilir. Bu bireylerin okul, aile, sosyal yaşam gibi belirli alanlarda ne tür sorunlar yaşadıklarını ortaya koyan araştırmalar oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada özel gereksinimi olan öğrencilerin aile bireyleri, arkadaşları, okul personeli ve (Romantik) bir erkek / bayan arkadaşı ile olan sosyal ilişkilerine ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada uygun veriler elde edebilmek için nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yöntemi seçilmiş ve görüşme tekniklerinden yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada toplam 10 özel gereksinimi olan birey ile yüz yüze görüşme yapılmış ve veriler toplanmıştır. Veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilmiş olup temalar ve kodlar oluşturulmuştur. Araştırma bulgularına göre özel gereksinimi olan öğrencilerin daha çok akranları ile sosyal etkileşim içerisinde bulunduğu, okul içerisinde belirli akran ve öğretmenleri ile daha yakın etkileşimler içerisinde olduğu, aileleri ile etkileşimlerinin düşük seviyede olduğu ve birçoğunun romantik ilişkisinin olmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Araştırma bulguları alan yazın ile tartışılmıştır.
|
Hasan Avcıoğlu, Vasfiye Karabıyık, Omaç Ruştioğluv |
171 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Bireye Sahip Annelerin Ev Kazalarına Yönelik Güvenlik Önlemleri ve İlkyardım Konusundaki Düşüncelerinin İncelenmesi
Özel Gereksinimli Bireye Sahip Annelerin Ev Kazalarına Yönelik Güvenlik Önlemleri ve İlkyardım Konusundaki Düşüncelerinin İncelenmesi
Yazarlar: Neriman Aral, Figen Gürsoy, Burçin Aysu
Kazaların çocuk sağlığı ve gelişimi üzerindeki etkisi, yadsınamayacak kadar fazladır. Kaza çocuğa fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden etki ederek yaralanma, hastalık, sakatlık ve hatta ölüme neden olabilmektedir. Bu nedenle çocukluk çağı kazaları içinde ev kazaları, üzerinde önemle durulması gereken bir toplum sağlığı sorunudur. Çocukların merakları, keşfetme, bağımsız olma, takdir ve kabul görme gibi ihtiyaçları, taklit davranışları, tehlikelerin bilincinde olamamaları kazalara uğrama eğilimini arttırır. Aynı zamanda yorgunluk, dalgınlık, üzüntü, ev aletlerinin ve tehlikeli yerlerin yeterince korumalı olmaması gibi çevresel faktörler de kazalara neden olabilir. Normal gelişim gösteren çocuklardan farklı olarak özel gereksinimli bireylerde ev kazalarının; üzerinde durulması gereken önemli bir konu olduğu düşünülmektedir. Çünkü ev kazalarında gelişim özellikleri ve bireysel gereksinimleri nedeniyle özel gereksinimli bireye özgü alınması gereken önlemler ve yapılması gereken düzenlemeler bulunmaktadır. Annelerin özel gereksinimli çocuklarının gelişim özelliklerini bilinmesi, gelişim özelliklerine ve bireysel farklılıklarına göre yaşayabilecekleri tehlikeler ve kazalara karşı gerekli önlemleri alması ve bu durumların ne olduğunu, bu gibi durumlarda ilk uygulamalar, acil yardım için aranması gereken telefon numaraları ve ilkyardımı bilmesinin büyük önem taşıdığı düşünülmektedir. Bu düşünceden hareketle araştırmada özel gereksinimli bireye sahip annelerin ev kazalarına yönelik güvenlik önlemleri ve ilkyardım konusundaki düşüncelerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılarak belirlenmiştir. Bu kapsamda araştırmaya, araştırmacılar tarafından hazırlanan; özel gereksinimli çocuğa sahip olan ve çocuğu özel eğitim kurumlarına devam eden anneler dahil edilmiştir. Uzman görüşü alınarak oluşturulan Yarı Yapılandırılmış Görüşme formu özel gereksinimli çocuğa sahip annelerin ev kazaları hakkındaki düşünceleri, ev kazalarına yönelik aldıkları güvenlik önlemleri ve ilkyardım konusundaki uygulamalarını ve bu konudaki eğitim ihtiyaçlarını belirlemeye yönelik sorulardan oluşmaktadır. Özel gereksinimli çocuğa sahip annelerin görüşleri betimsel analiz ile değerlendirilmiş, sonuçlarda doğrudan alıntılara yer verilmiştir.
|
Neriman Aral, Figen Gürsoy, Burçin Aysu |
|
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Bireylerde Sanat Çalışmalarının Sistematik Olarak İncelenmesi
Özel Gereksinimli Bireylerde Sanat Çalışmalarının Sistematik Olarak İncelenmesi
Yazarlar: Yücehan Yücesoy, Başak Bağlama
Sanat eğitimi, özel gereksinimli bireylerin kendi iç dünyalarını dışa vurmalarına, yapılan grup çalışmalarıyla toplumsallaşmalarına ve çeşitli becerileri kazanmalarına yardımcı olacak bir süreçtir. Akademik becerilerin öğretimi kadar sanatsal müdahalelerin de özel gereksinimli bireylere çeşitli becerilerin kazandırılmasında ve yaşam kalitelerinin iyileştirilmesinde çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu araştırmanın amacı, özel gereksinimli bireylerde sanat müdahalelerinin etkililiğini inceleyen çalışmaların belirli değişkenlere göre sistematik olarak inceleyerek kapsamlı bir betimsel analiz yapmaktır. Araştırmada incelenen çalışmalar, belirlenen veri tabanlarında anahtar kelimeler kullanılarak yapılan taramalar sonucunda gerçekleştirilmiştir. Elde edilen çalışmalar klasörlenmiş ve dahil etme ve hariç tutma kriterlerine göre çalışmalar değerlendirildikten sonra araştırmaya dahil edilecek çalışmalar belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular ilgili alanyazın ışığında tartışılarak ileri araştırmalara ve uygulamalara yönelik önerilerde bulunulmuştur.
|
Yücehan Yücesoy, Başak Bağlama |
159 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Bireylere Matematik Becerilerinin Öğretiminde Doğrudan Öğretim Yönteminin Kullanıldığı Etkililik Araştırmalarının İncelenmesi
Özel Gereksinimli Bireylere Matematik Becerilerinin Öğretiminde Doğrudan Öğretim Yönteminin Kullanıldığı Etkililik Araştırmalarının İncelenmesi
Yazarlar: Büşra Yılmaz Yenioğlu, Samed Yenioğlu
İşlevsel akademik beceriler, kültürel anlamda önemi olan, bireyin hem şimdiki yaşamını hem de gelecekteki yaşamını etkileyen, günlük hayatta bağımsız olabilmek için ya da yaşanılan ortamdaki etkinliklere katılabilmek için ihtiyaç duyulan ve bireylerin eğitim hayatlarının ilk yıllarında kazanıp ömür boyu kullandığı akademik beceriler olarak tanımlanmaktadır. Özel gereksinimi olan bireylere bu becerileri öğretmedeki temel amaç, bu bireyleri toplumda bağımsız yaşama hazırlamak ve bu bireylerin bağımsız olarak yaşamlarını sürdürmelerini sağlamaktır. İşlevsel matematik becerileri, tıpkı okuma yazma gibi bireylerin toplumsal yaşam kalitesini büyük ölçüde etkileyen ve okulda kazanılan temel akademik alanların başında gelmektedir. Bu beceriler, toplumsal alanlarda işlevde bulunabilmek için ihtiyaç duyulan matematiğin günlük hayata uygulanmasıdır. Doğrudan öğretim yöntemi, öğretim sürecinde öğretmenlerin öğretim uygulamalarını doğrudan yürüttüğü ve merkezinde öğretmenin yer aldığı bir öğretim modelidir. Bu model, 1980’li yıllardan itibaren araştırmacılar tarafından kullanılmaktadır. Doğrudan öğretim yönteminde, küçük adımlarla öğretim yapma, öğretilen her bir adımdan sonra öğrencilerle alıştırmalar yapma, ilk alıştırmada öğrencilere rehberlik etme ve tüm öğrencilerin yüksek oranda doğru alıştırmalar yapması yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, ulusal alanyazında özel gereksinimli bireylere matematik öğretiminde doğrudan öğretim yönteminin kullanıldığı etkililik araştırmalarının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, araştırmacılar “matematik öğretimi”, “özel eğitim”, “doğrudan öğretim yöntemi”, “touchmath” ve “tek-denekli araştırmalar” anahtar kelimelerini kullanarak ERIC, Academic Search Complete, EbscoHost, ProQuest ve Ulusal Tez Merkezi veri tabanlarını taramışlardır. Tarama sonucunda elde edilen araştırmaları betimsel analize dahil etme ölçütleri olarak, (a) özel eğitim alanında yapılmış olması, (b) bağımsız değişken olarak doğrudan öğretim yönteminin tek başına ya da başka bir teknik/strateji ile birlikte kullanılması, (c) etkililik araştırması olması ve (d) matematik öğretimi olmasıdır. Ulaşılan tüm araştırmalar betimsel analize dahil etme ölçütleri çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmenin sonucunda toplam 13 araştırma çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen araştırmalar detaylı şekilde analiz edilmiştir. Yapılan betimsel analiz sonucunda, en çok çalışılan becerinin toplama işlemi yapma becerisi olduğu göze çarpmaktadır. Yine en çok kullanılan tek denekli araştırma modelinin çoklu yoklama modeli olduğu görülmektedir. Çalışmadan elde edilen bulgulara yönelik detaylı bilgiler sunum sırasında paylaşılacaktır.
|
Büşra Yılmaz Yenioğlu, Samed Yenioğlu |
91 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Bireyleri Konu Alan Resimli Çocuk Kitaplarının İncelenmesi
Özel Gereksinimli Bireyleri Konu Alan Resimli Çocuk Kitaplarının İncelenmesi
Yazarlar: Nazife Merve Eren, Sonnur Işıtan, Mesut Saçkes
Bu araştırma, Türkiye’de yayımlanmış okul öncesi dönem çocuklarına hitap eden ve özel gereksinimli çocukları konu alan resimli hikâye kitaplarını incelemek amacıyla yapılmıştır. Nitel araştırma deseninde yürütülen çalışmanın örneklemini 2008-2018 yılları arasında Türkiye’de basılmış 6’sı çeviri 4’ü yerli yazar tarafından yazılmış 3-6 yaş grubu çocuklarına hitap eden toplam 10 tane resimli hikâye kitabı oluşturmaktadır. Kitaplar seçilirken konu olarak özel gereksinimli bireyleri ele alan kitaplar seçilmiştir. Bu kitaplara kitapevleri ve internet araştırmaları sonucunda ulaşılmıştır. Resimli kitaplar içerik analizi yapılarak incelenmiştir. Kitapların genel olarak içerik, fiziksel özellikler ve resimlendirme açısından değerlendirilmesinde Işıtan (2014) tarafından geliştirilen kitap değerlendirme formu kullanılmış, kitapta yer alan özel gereksinimli bireylerin özellikleri, anlatım biçimleri içerik analizi yapılarak incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre kitaplardan 4 tanesi fiziksel engeli, 2 tanesi DEHB, 1 tanesi Tourette sendromunu, 2 tanesi fiziksel olarak bireysel farklılıkları, 1 tanesi de görme engelini ele almaktadır. Kitaplarda yer alan hikâyelerde özel gereksinimli bireylere karşı olan tutumlar incelendiğinde 4 kitapta hikayenin başında karaktere karşı olan tutum olumsuz iken kitabın sonunda bu tutumun olumluya döndüğü, 5 kitapta da başında ve sonunda karaktere karşı tutumun olumlu olduğu tespit edilmiştir. Bir kitapta tutumlardan bahsedilmeyip özel gereksinimli çocuğun kendi özelliklerini ifade ettiği görülmüştür. Özel gereksinimli bireylerin sosyal kabulleri açısından nitelikli çocuk kitaplarına ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir.
|
Nazife Merve Eren, Sonnur Işıtan, Mesut Saçkes |
228 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Çocuğa Sahip Anne-Babaların Yaşam Doyumu Düzeylerinin Yordayıcısı: Psikolojik Sağlamlık
Özel Gereksinimli Çocuğa Sahip Anne-Babaların Yaşam Doyumu Düzeylerinin Yordayıcısı: Psikolojik Sağlamlık
Yazarlar: Cemaliye Direktör, Cahit Nuri
Bu araştırmada normal gelişim gösteren bireylerin otizm spektrum bozukluğu olan (OSB) kardeşleriyle ev içinde nasıl vakit geçirdikleri, ne tür sorunlar yaşadıkları ve kardeşlerin görüşleri doğrultusunda daha fazla vakit geçirmek için neler yapılaması gerektiği arştırılmıştır. Araştırma İstanbul ilinde özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden OSB’li bireylerin normal gelişim gösteren kardeşleriyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 93 normal gelişim gösteren kardeş katılmıştır. Araştırmanın veri toplama aracı olarak Yavuz ve Coşkun (2014) tarafında geliştirilen anketin genişletilmiş versiyonu kullanılmıştır. Toplanan verilerin içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre kardeşler ev içinde OSB’li kardeşleriyle: Oyun oynama, serbest zaman etkinliği, ders çalışma, eğitim verme ve kardeşlerine bakım yaptıklarını ifade etmişlerdir. Kardeşiyle evde vakit geçirirken OSB’li kardeşleriyle yaşadıkları sorunlar ise: kendi istediğini yapmak istemesi, iletişim problemi ve davranış problemi gibi sorunlar yaşamaktadırlar. Normal gelişim gösteren bireylerin otizm spektrum bozukluğu olan (OSB) kardeşleriyle ev içinde daha fazla birlikte vakit geçirmeniz için ev dışında uygun sosyal aktiviteler,eğitim almak, uygun materyal, maddi destek ve daha fazla zamanları olması gerektiğini ifade etmişlerdir.
|
Cemaliye Direktör, Cahit Nuri |
188 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Çocuğu olan Ebeveynlerin Aile Katılımlarının Bazı Demografik Değişkenlere Göre İncelenmesi
Özel Gereksinimli Çocuğu olan Ebeveynlerin Aile Katılımlarının Bazı Demografik Değişkenlere Göre İncelenmesi
Yazarlar: Omaç Ruştioğlu, Cahit Nuri
Ailenin her çocuğun gelişiminde önemli bir rol üstlendiği çeşitli araştırmalarca ortaya konulmuştur. Özel gereksinimli çocukların özel eğitim hizmetlerinden yararlanabilmesinde ailelerin katılımı zorunluluk olarak gösterilmektedir. Buna bağlı olarak özel gereksinimli çocuğun eğitiminde aile katılımının önemi oldukça büyüktür. Bu çalışmanın amacı özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin aile katılımı düzeylerinin bazı sosyodemografik değişkenler açısından incelenmesidir. Özel eğitim kurumları aracılığı ile ulaşılan ebeveynlerden gönüllü olarak araştırmaya katılmayı kabul eden 174 katılımcı, araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Katılımcıların %62.1’i anne (n=108) ve %37.9’u babadır (n=66). Ebeveynlere hazırlanan demografik bilgi formu ile Aile Katılımı Ölçeği uygulanmıştır. Aile Katılımı Ölçeği Toros ve Sucuoğlu tarafından geliştirilmiştir. Ölçeğin toplam puan için Cronbach Alpha katsayı değeri .83, genel katılım için .82 ve öğretmenle görüşme için .87 olarak bildirilmiştir. Aile katılımının genel katılım (t=1.568, p>.05) ve öğretmenle görüşme (t=0.531, p>.05) alt boyutlarının cinsiyet değişkeni açısından anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur. Ebeveynlerin eğitim durumunun genel katılım (F(8,165)=3.596, p<.01) ve öğretmenle görüşme (F(8,165)=4.281, p<.001) puanlarının istatistiksel açıdan anlamlı farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Bu farkın hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek amacı ile Post Hoc testlerinden Tukey yapılmıştır. Buna göre lisansüstü eğitimi olan ebeveynlerin genel katılım puanlarının ortaokul, ilkokul ve okula gitmeyen ebeveynlerden anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür. Lisansüstü eğitimi olan ebeveynlerin öğretmenle görüşme puanlarının da eğitimi ortaokul olan ve okula gitmeyen ebeveynlerden anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu sonuca göre ebeveynin eğitim düzeyi arttıkça aile katılımının arttığı söylenebilir.
|
Omaç Ruştioğlu, Cahit Nuri |
187 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Çocuğu olan Ebeveynlerin Psikolojik Dayanıklılık ile Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki İlişki
Özel Gereksinimli Çocuğu olan Ebeveynlerin Psikolojik Dayanıklılık ile Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki İlişki
Yazarlar: Cahit Nuri, Vasviye Karabıyık
Özel gereksinimli bir çocuğa sahip olmak ebeveynlerin uzun süreli stres yaşamasına neden olmaktadır. Bu stres ile baş edememeleri, tükenmişlik ve depresyonla sonuçlanmakta; dolayısı ile çocuğun yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Tükenmişlikle ilişkili olabilecek kavramların belirlenmesi bu nedenle oldukça önemlidir. Psikolojik dayanıklılık olumlu bir nitelik olarak değerlendirilmekte ve stres yaratan faktörlere karşı bireyin gücünü ifade etmektedir. Bu çalışmanın amacı çocuğu özel eğitim kurumlarından birine devam eden ebeveynlerin psikolojik dayanıklılık ile tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Araştırmanın örneklemini araştırmaya gönüllü olarak katılan 155 (anne, n=103, %66.5; baba, n=52, %33.5) ebeveyn oluşturmaktadır. Katılımcılara demografik bilgi formu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği uygulanmıştır. Araştırmaya katılan ebeveynlerin psikolojik dayanıklılığın alt boyutları olan kendilik algısı, sosyal yeterlilik, yapısal stil, aile uyumu, gelecek algısı ve sosyal kaynakların duygusal tükenmişliği birlikte yordadığı bulunmuştur (R=.382, R 2 =.146, F(6,149)=4.255, p<.01). Bu sonuç doğrultusunda toplam varyansın %15’inin psikolojik dayanıklılık ile açıklandığı söylenebilir. Değişkenler tek tek incelendiğinde ise sadece sosyal kaynakların duygusal tükenmişliği anlamlı bir şekilde yordadığı görülmüştür (p<.01). Benzer şekilde psikojik dayanıklılığın tüm alt boyutlarının birlikte duyarsızlaşma düzeyini yordadığı bulunmuştur, R=.546, R2=.298, F(6,149)=10.532, p<.001. Elde edilen sonuca göre toplam varyansın %30’unun psikolojik dayanıklılık ile açıklandığı söylenebilir. Hangi değişkenin yordayıcı etkisi olduğu incelendiğinde yapısal stil (p<.05), aile uyumu (p<.05), sosyal yeterlilik (p<.01) ve sosyal kaynakların (p<.001) duyarsızlaşmanın anlamlı birer yordayıcısı olduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar, psikolojik dayanıklılık ile tükenmişlik arasında ilişkinin olduğunu göstermektedir. Alan yazınla benzer olan bu sonuç, ebeveynlerin psikolojik dayanıklılık düzeylerinin tükenmişliğin önlenmesinde bir tampon görevi görmesi açısından önemlidir.
|
Cahit Nuri, Vasviye Karabıyık |
54 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Kardeşi Olan Çocukların Gelişim Dönemlerine Göre Kardeşlik İlişkileri ve Duyguları
Özel Gereksinimli Kardeşi Olan Çocukların Gelişim Dönemlerine Göre Kardeşlik İlişkileri ve Duyguları
Yazarlar: Osman Çolaklıoğlu, Zerrin Turan
Kardeş ilişkileri; bireylerin ömürleri boyunca deneyimleyecekleri en uzun, en dayanıklı ve en önemli ilişki dinamikleridir. Kardeşler aile yaşam alanı içerisindeki çevrede yaşamakta ve aynı kültür içerisinde benzer deneyimleri yaşayarak birbirlerinin gelişimlerine önemli katkılar sağlamaktadır. Kardeş ilişkileri gelişimsel açıdan ele alındığı zaman, kardeşler arası ilişkilerin yaşamlarının her döneminde farklı özelliklere ve rollere sahip olduğu görülmektedir. Her ilişkide olduğu gibi kardeşler arasındaki ilişki, dinamik bir yapıya sahiptir. Kardeşlerin değiştiği ve geliştiği oranda, kardeşler arasındaki ilişki de değişmekte ve gelişme göstermektedir. Çocukluktan ergenliğe ve ergenlikten yetişkinliğe doğru hayatın farklı gelişim dönemlerinde kardeş ilişkisi değişmektedir. Kardeş ilişkileri, çocuğun bütün gelişim süreçlerinde önemli bir konumda yer alırken, çocuklardan birisinin özel gereksinimli olması kardeş ilişkisinin dinamiğini değiştirebilmektedir. Kardeş ilişkisinde çocuklar, karşılıklı bir etkileşim içerisindedir. Kardeşlerden birisinin özel gereksinimi varsa bu durumun diğer kardeş üzerinde değişik etkileri olabilmektedir. Kardeşler arasında gelişen ilişkide her iki çocuk için de anlamı olan etkinlikler arasında belirli bir denge mevcutken, kardeşlerden birisinin özel gereksinimli olması dengeyi bozabilmekte ve özel gereksinimli kardeşle olan ilişkiler daha az doyum sağlayıcı ve daha çok çatışmalı olabilmektedir. Özel gereksinimli kardeşi olan çocuklar ile ilgili yapılan az sayıda çalışma olmasına karşın, normal gelişim gösteren çocukların okul öncesi, okul (orta çocukluk), ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine ilişkin önemli bulgular elde edilmiştir. Bu sunumda; özel gereksinimli kardeşi olan çocuklarda gelişim dönemlerine göre kardeşlik ilişkilerini etkileyen faktörler hakkında bilgi verilecektir.
|
Osman Çolaklıoğlu, Zerrin Turan |
192 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Gereksinimli Öğrencileri Sanatla Bütünleştiren Proje: Fuse Art
Özel Gereksinimli Öğrencileri Sanatla Bütünleştiren Proje: Fuse Art
Yazarlar: Hasret Nuhoğlu, Kader Güler Yolcu
Lise çağına gelmiş orta düzeyde zihinsel yetersizliği olan özel gereksinimli öğrenciler oldukça fazla problem davranış sergilemektedirler. Ergenlik döneminin etkileri ile uyum problemleri yaşamaları, okullarda ve evde verilen cinsel eğitimin yetersiz olması, sosyal ortamlardan yoksun olmaları, okul yaşantılarının monoton hale gelmesi gibi farklı nedenler öğrencilerin problem davranış sergilemelerini artırmaktadır. Alan mezunu özel eğitim öğretmenlerinin sayısının azlığı ve özel gereksinimli öğrencilerden beklentilerin düşük olması öğrencilerin akademik ve sosyal başarılarını etkilemektedir. Öğrenciler gelişim özelliklerini iyi bilen, potansiyellerini bir üst noktaya çıkarmayı hedefleyen, onlara güvenen ve destek veren yetişkinlerin desteğine ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çalışmanın amacı özel gereksinimli öğrencileri aile, öğretmen ve öğretmen adaylarının desteği ile sanatla tanıştırmak ve ürün geliştirme sürecinde öğrencileri gözlemleyerek gelişim ve değişimlerini değerlendirmektir. Bu çalışmanın araştırma grubunu 16-24 yaş aralığındaki orta ağır düzeyde zihinsel yetersizlikten etkilenmiş, dil ve konuşma becerilerinde güçlük yaşayan toplam 72 özel gereksinimli lise öğrencisi oluşturmaktadır. Bu öğrenciler çoğunlukla okuryazar olmayan, temel akademik becerileri öğrenmede çeşitli güçlükler yaşayan otizm, down sendromu, serablel palsi, işitme yetersizliği ve mental reterdasyon tanısı almış karma bir gruptur. Çalışma kapsamında öğrencileri aileleri ve özel eğitim öğretmen adayları ile buluşturarak, birlikte çeşitli gelişim alanlarını destekleyecek 4 aşamadan oluşan sanat etkinlikleri yapmalarına olanak sağlanmıştır. Bu sayede özel gereksinimli öğrencilerin kendilerini ifade etme kanallarını artırma, aileleri ile etkili vakit geçirmelerine destek olma ve öğretmen adaylarının özel gereksinimli öğrencilerle birlikte çalışmalarına olanak sağlama gibi çok yönlü hedefler belirlenmiştir. Araştırma 4 aşamadan oluşmaktadır. 1)HUDUT ÇİZİLMİYOR: Özel eğitim öğrencileri, üniversite öğrencilerinin desteği ile okul koridorlarına asılmış kraft kağıtlarına resim yaparak kendi mağaralarını oluşturmuşlardır. 2)UZUV: Okul bahçesinde öğrenciler el ayak ve parmak baskı yaparak, bu baskıları küçük çizimlerle çeşitli hayvan ve şekillere dönüştürmüşlerdir. 3)NEEE! ATIYOR MUSUN? : Öğrenciler önceden evlerinde biriktirdikleri geri dönüşüme uygun malzemeleri ufak dokunuşlarla yeni ve kullanılabilir bir materyale dönüştürmüşlerdir. 4)NEŞEV: Sanatın eve yansıdığı bu aşamada öğrenciler aileleri ile birlikte eski bir eşya üzerinde değişiklikler yapma, hayvan yuvaları inşa etme, duvar boyama, kullanılmayan malzemelerle süs eşyası yapma gibi evde sanatı işlevsel olarak kullanıma açacak çalışmalar yapmışlardır. Çalışmanın ilk 3 aşaması Bahçelievler Özel Eğitim Uygulama Okulu’nun farklı bölümlerinde(koridor, bahçe ve toplantı salonu) ve farklı tarihlerde (sırasıyla 19.03.2019-18.04.2019-24.04.2019-04.05.2019) üniversite öğrencileri ve özel eğitim öğrencilerini barındıran rastgele seçilmiş gruplar halinde, 4. Aşama ise öğrencilerin kendi evlerinde bireysel bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın son aşamasında özel gereksinimli öğrenciler tüm aşamalarda ürettikleri sanat çalışmalarını 17.05.2019 tarihinde Maltepe Üniversitesi’nde öğretmenlerine, ailelerine, üniversite öğrencilerine sergilemişlerdir. Çalışmanın verileri her bir aşama gerçekleştirilirken alınan video kayıtları, öğretmen- öğretmen adayı gözlemleri, öğrenciler ve aileler ile yapılan görüşmeler doğrultusunda toplanmıştır. Her aşama sonrası öğretmenler ve öğretmen adayları ile değerlendirme toplantıları yapılarak öğrencilerin gelişim ve değişim düzeyleri değerlendirilmiştir. Araştırmanın ilk sonuçları bu çalışmanın öğrencilerin kendilerini ifade etmeleri için yeni bir iletişim kanalı oluşturduğunu, etkinliklerin doğal bir şekilde sosyal bir ortam oluşmasına izin verdiği için toplumla etkileşim ve iletişim halinde olmasını kolaylaştırdığını göstermektedir. Ayrıca öğrencilerin okula gelme konusunda daha istekli oldukları, akademik başarılarında bir artışa sebep olduğu, aileleriyle birlikte vakit geçirmelerinin çocukları ve aileleri olumlu yönde etkilediği dikkat çekmektedir.
|
Hasret Nuhoğlu, Kader Güler Yolcu |
186 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Öykü Yazma Becerilerini Geliştirmeye Yönelik Olarak Hazırlanan KDY+KOHESD Öğretim Paketi
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Öykü Yazma Becerilerini Geliştirmeye Yönelik Olarak Hazırlanan KDY+KOHESD Öğretim Paketi
Yazarlar: Kürşat Öğülmüş, Macid Ayhan Melekoğlu
Özel öğrenme güçlüğü (ÖÖG) olan öğrenciler okuma, yazma ve dört işlem gibi temel akademik becerilerde güçlük yaşamaktadırlar. Bu becerilerden biri olan yazma becerisini geliştirmeye yönelik olarak Harris, Graham, Mason ve Friedlander (2008) tarafından geliştirilen öz düzenlemeli strateji geliştirme modeli (ÖDSGM) temelinde şekillendirilen Konu Seç-Düzenle-Yaz ve Kontrol Et + Karakterler-Ortam-Hedef-Eylem-Sonuç-Durum (KDY + KOHESD) öğretim paketi özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin özellikle öykü yazma becerilerine katkı sağlamaktadır. Öykü öğrenciler için özellikle de ortaokul öğrencileri için önemli olan bir yazma türüdür. Öykü yazarak öğrenciler düşüncelerini dile getirmekte, duygularını ifade etmekte ve hayal gücünü geliştirmektedir. İyi bir öykü ortaya koymak öykü üzerinde önceden düşünme ve plan yapma becerilerini gerektirmektedir. Ancak ÖÖG olan öğrenciler plan yapmaya ve yazmaya çok vakit harcamamaktadır. Bu durum KDY+KOHESD öğretim paketinin geliştirilmesinin çıkış noktası olmuştur. Dolayısıyla bu çalışmada geliştirilen stratejinin ele alınması hedeflenmektedir.
|
Kürşat Öğülmüş, Macid Ayhan Melekoğlu |
137 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Ortaokul Öğrencilerine, Dinlediğini Not Alma Becerisinin Öğretiminde Sine+Kk Stratejisi Öğretim Paketinin Etkililiğinin Belirlenmesi
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Ortaokul Öğrencilerine, Dinlediğini Not Alma Becerisinin Öğretiminde Sine+Kk Stratejisi Öğretim Paketinin Etkililiğinin Belirlenmesi
Yazarlar: Büşra Bayraktar, Alparslan Karabulut
Bu araştırmanın amacı, özel öğrenme güçlüğü olan ortaokul öğrencilerine, dinlediğini not alma becerisinin öğretiminde, SİNE+KK Stratejisi öğretim paketinin; not alma becerilerini geliştirmede, not alma performanslarının 3, 5 ve 8 hafta boyunca sürmekte ve not almayı farklı derslere genellemedeki performanslarını belirlemektir. Deneklerin seçimi için önkoşullar belirlenmiştir. Bu önkoşullar; dinlediği bir bağlamla ilgili sorulan soruların %30-40’ına doğru cevap verme, söylenen bir cümleyi dikte ederek yazma olarak belirlenmiştir. Araştırma özel öğrenme güçlüğü tanısı almış ve normal eğitim sınıfına devam eden biri erkek ikisi kız olan 3 ortaokul öğrencisiyle yürütülmüştür. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden denekler arası çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırma sürecinde öğrencilere üstbilişsel stratejilerin kullanımını öğretmek amacıyla video dersler kullanılmıştır. Uygulama oturumlarında öğretmen yüksek sesle düşünme tekniğini kullanarak ve stratejiyi modelleyerek kendini düzeleme stratejileri öğretim modeline göre öğretimleri desenlemiştir. Her uygulama oturumu sonunda öğrencilerin not alma düzeyini belirlemek için değerlendirme oturumu düzenlenmiştir. Veri toplama aracı olarak “veri kayıt formu” uygulanmıştır. Öğrencilerle SİNE+KK Stratejisi öğretim paketinin öğretimi ve değerlendirmeleri birebir öğretim oturumlarında gerçekleştirilmiş. Araştırma raporlaştırma aşamasındadır. Araştırma ilgili literatür doğrultusunda özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerle not tutma becerisi öğretimi yapılan araştırma bulgularıyla tartışılarak raporlaştırılacaktır.
|
Büşra Bayraktar, Alparslan Karabulut |
236 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Okullarda Görev Yapan Öğretmenlerin Kaynaştırmaya Yönelik Görüşleri
Özel Okullarda Görev Yapan Öğretmenlerin Kaynaştırmaya Yönelik Görüşleri
Yazarlar: Elif Ünver, Hakan Türkmen, iSkender Daşdemir
|
Elif Ünver, Hakan Türkmen, iSkender Daşdemir |
1 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Yetenekli Bireylerin Öğretmenlerinin Mesleki Gelişim İhtiyaçları
Özel Yetenekli Bireylerin Öğretmenlerinin Mesleki Gelişim İhtiyaçları
Yazarlar: Esin Meral Kandemir
Gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de üstün ve özel yetenekli bireylerin eğitimi
önemle üzerinde durulması gereken bir konu olmalıdır. Ülkemizde Bilim ve Sanat
Merkezleri (BİLSEM) özel yetenekli çocukların eğitimini üstlenen kurumlardır.
Bu merkezler BİLSEM yönergesi çerçevesinde işlev görmektedir. Yönergede özel
yetenekli bireylerin yaratıcılık, problem çözme, liderlik, bilimsel düşünme,
teknik beceriler ve interdisipliner düşünme gibi alanlarda eğitim almalarına
vurgu yapılmaktadır (MEB, 2015). Bu merkezlerde yönergede yer alan becerilerin
kazandırılması rolü Bilsem öğretmenlerine verilmiştir. Üstün yetenekli
öğrencilerin eğitimine yönelik ulusal ve uluslararası birçok çalışma mevcuttur.
Ancak özellikle bu tip öğrencilerin eğitim rolünü üstlenen öğretmenlerin
mesleki gelişim ihtiyaçlarına yönelik yapılan çalışmalar ise oldukça sınırlıdır.
Oysaki üstün yeteneklilerin eğitim–öğretim süreçlerinde görev alacak
öğretmenlerin diğer öğretmenlerden bilgi, kabiliyet ve yeterlilikler
bakımından/açısından pozitif yönde farklı olmaları beklenmektedir (Chan, 2001,
Aktaran: Gökdere ve Çepni, 2004:3). Ancak özellikle ülkemizde üstün yetenekli
çocukların öğretmenlerinin eğitimine ve mesleki gelişim ihtiyaçlarına çok fazla
önem verilmediği gözlenmektedir. Bu merkezlerde çalışan öğretmenler, hizmet
öncesi eğitimleri boyunca, üstün yeteneklilerin eğitimi ve özellikleri ile
ilgili (lisansüstü eğitimler hariç) hemen hemen hiç bir ders almadan mezun
oldukları ifade edilmektedir (Gökdere ve Çepni, 2005). Ayrıca, bu merkezlerde
çalışan öğretmenlerin, proje tabanlı öğretim, özel öğretim ve üstün yetenekli
öğrencileri değerlendirme gibi konularda eksiklerinin olduğu tespit edilen
çalışmalar mevcuttur (Gökdere ve Küçük, 2003). Mevcut çalışmada özel yetenekli
bireylerin eğitimini üstlenen öğretmenlerin mesleki gelişim ihtiyaçları
belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın örneklemi İzmir ilinde bulunan Bilim
ve Sanat Merkezlerinde çalışan öğretmenlerden oluşmuştur. Araştırmaya katılmak
isteyen gönüllü öğretmenlerle nitel çalışma yürütülmüştür. Veri toplama aracı
olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma devam
etmektedir.
|
Esin Meral Kandemir |
111 |
Sözlü Bildiri
|
Özel Yeteneklilerin Eğitimde Öğretmen Özellikleri ve Yeterlikleri
Özel Yeteneklilerin Eğitimde Öğretmen Özellikleri ve Yeterlikleri
Yazarlar: İbrahim Akar, Şeyma Şengil Akar
Yeterlik, bir meslek alanına özgü görevlerin yapılabilmesi için gerekli olan mesleki bilgi, beceri ve tutumlara sahip olma durumu olarak tanımlanmaktadır. Öğretmenlik mesleğine bakıldığında ise genel öğretmen yeterliklerinin yanısıra farklı branşlarda eğitim veren öğretmenlerin de farklı yeterlik alanlarından söz etmek mümkündür. Ancak, gerek genel eğitim sınıflarında gerek okul harici programlarda özel yetenekli öğrenciye ya da öğrencilere eğitim verecek olan öğretmenlerde de birtakım özelliklerin ve yeterliklerin bulunması gerektiği vurgulanmaktadır. Genel hatlarıyla bakıldığında özel yeteneklilerin öğretmenlerinin; olgunluk, tecrübe, öz-güven, ortalama üzeri zekâ, özel yetenekli çocuklara yönelik olumlu tutum, tutumlarda ve yanıtlarda düzenlilik-hayalcilik-esneklik ve yaratıcılık, mizah anlayışı, öğrenmeyi “yöneten” değil de “kolaylaştıran” olma eğilimi, öğretmek için fazladan zaman ve çaba sarf etme eğilimi, bireysel farklılıklara inanma ve bu farklılıkları anlama gibi farklı özelliklere sahip olmalarının gerekliliğine işaret edilmektedir. Ayrıca, özel yetenek alanına ilişkin temel kavramlar, özel yetenekli öğrencilerin özellikleri ve bireysel öğrenme farklılıkları, özel yetenekli öğrencilerin eğitimlerine yönelik öğretim modelleri, eğitim ve öğretimi planlama becerileri, uygun değerlendirme yapabilme becerileri, etkili iletişim kurabilme becerileri, uzmanlarla işbirliği yapabilme gibi farklı yeterliklere sahip olmalarının gerekliliğine de vurgu yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı da söz konusu bu özellikler ve yeterlikler üzerine yapılmış olan çalışma ve araştırmaların bulgularını bir araya getirmek ve bunların özel yeteneklilere eğitim verecek olan öğretmenlerin yetiştirilme ve hizmetiçi eğitimle desteklenme süreçleri açısından eleştirel bir analizini yapmaktır. Ek olarak özelliklerin ve yeterliklerin derlenmesine paralel olarak öğretmen yetiştirme ve hizmetiçi eğitime yönelik uygulamaya dönük bir dizi öneriler paylaşılacaktır.
|
İbrahim Akar, Şeyma Şengil Akar |
124 |
Sözlü Bildiri
|
Psikolojik Danışman Ve Rehber Öğretmenlerin Akran Arabuluculuğa Yönelik Tutum, İnanç Ve Becerilerinin Belirlenmesi
Psikolojik Danışman Ve Rehber Öğretmenlerin Akran Arabuluculuğa Yönelik Tutum, İnanç Ve Becerilerinin Belirlenmesi
Yazarlar: Nüket Gündüz
Bu araştırma, Türkiye’nin çeşitli illerindeki RAM merkezleri ile MEB’e bağlı ilk ve ortaöğretim okullarında görev yapan rehber öğretmenlerin, akran arabuluculuğa yönelik tutum, inanç ve becerilerinin belirlenmesini amaçlamaktadır. Yapılan araştırma nitel ve nicel yöntemin birlikte ele alındığı karma yöntem ile gerçekleştirilmiştir. Rehber öğretmenlerin akran arabuluculuğa yönelik tutum, beceri ve inançlarının belirlenmesi aşamasında nicel yöntem, rehber öğretmenlerin akran arabuluculuk modelinin okullarda uygulaması ile ilgili görüşlerinin değerlendirilmesinde ise nitel yöntem kullanılmıştır. Bu çalışmada RAM merkezlerinde gerçekleşen seminer ve atölye çalışmaları öncesi gönüllü olarak katılan 230 öğretmenden toplanan nicel veriler araştırmacı tarafından geliştirilen akran arabuluculuk tutum ölçeği, akran arabuluculuk beceri ölçeği, akran arabuluculuk inanç ölçeği ile elde edilmiştir. Nicel verilerin çözümlenmesinde betimsel istatistiklerden yüzde, frekans, aritmetik ortalama, standart sapma, en düşük en yüksek değerler hesaplanmıştır. Nitel veriler ise gönüllü 20 öğretmen ile araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmış ve içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir.
|
Nüket Gündüz |
79 |
Sözlü Bildiri
|
Rehberlik ve Araştırma Merkezinde Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Eğitsel Değerlendirme ve Tanılama Sürecine İlişkin Öğretmen Görüşleri
Rehberlik ve Araştırma Merkezinde Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Eğitsel Değerlendirme ve Tanılama Sürecine İlişkin Öğretmen Görüşleri
Yazarlar: Mehmet Küçükgöz, Latife Özaydın
Yetersizliğe sahip bütün çocuklar gibi Otizm Spektrum Bozukluğu olan çocukların da ihtiyaç duydukları özel eğitim hizmetlerinden faydalanabilmeleri için öncelikli durum, yeterliliğe sahip meslek elemanlarınca eğitsel değerlendirme ve tanılamanın gerçekleştirilmesidir. Ülkemizdeki yasa ve yönetmeliklere göre eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinin gerçekleştirilmesinden sorumlu olan kurumlar Rehberlik ve Araştırma Merkez’leridir. RAM’ların eğitsel değerlendirme sürecinde birinci derece sorumlu tutulması eğitim sistemi içindeki önemini daha da arttırmaktadır. Bu bakımdan RAM’larda eğitsel değerlendirme ve tanılama süreçlerinde yer alan meslek elemanları, OSB’li çocuklarla yapılan incelemelerin sağlıklı olabilmesi ve bu çocuklara sunulacak özel eğitim programlarına karar verecek kişiler olmaları açısından çok önemli bir konumdadır. Eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde meslek elemanının yanı sıra değerlendirmenin gerçekleştirdiği ortam, kullanılan değerlendirme araçları, değerlendirmeye alınan OSB’li çocuklar ve aileleri de bu sürecin temel ögeleridir. Birden çok ögenin etkili olduğu bu süreç sonucunda özel eğitim değerlendirme kurul raporu ile OSB’li çocukların genel ve özel eğitim hizmetlerinden yararlanmasına karar verilmektedir. Bu süreçte yaşanabilecek güçlükler hem OSB’li çocukların hem de ailelerinin yaşamlarını doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla RAM’larda gerçekleştirilen eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde yer alan meslek elemanları bu sürecin birincil tanıklarıdır. Bu bakımdan OSB’li çocukların eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde meslek elemanları boyutunda yaşanabilen güçlüklerin belirlenmesi ve sürecin iyileştirilmesine yönelik katılımcıların görüş ve önerilerinin belirlenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Nitel durum çalışması deseni ile yürütülen bu araştırmanın katılımcıları tipik durum örneklemesi ile belirlenmiştir. Kahramanmaraş Dulkadiroğlu Rehberlik ve Araştırma Merkezinde görevli deneyim sahibi 6 meslek elemanı, araştırmanın katılımcılarıdır. Görüşmelere katılmayı gönüllü olarak kabul eden meslek elemanları için 5 sorudan oluşan yapılandırılmış görüşme formları hazırlanmıştır. Araştırma verileri 2019 yılında katılımcılarla yapılan bireysel görüşmelerle elde edilmiştir. Araştırmanın nitel verileri betimsel analiz ile değerlendirilmiştir. Nitel bulgular iki tema altında açıklanmıştır: a) Eğitsel değerlendirme sürecinde yaşanan güçlükler, b) Eğitsel değerlendirme sürecine yönelik öneriler. Eğitsel değerlendirme sürecine katılan meslek elemanlarının “özel eğitim öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik danışmanlık, sınıf öğretmenliği ve eğitim programlama” gibi farklı lisans programlarından mezun olduğu, lisans programlarında aldıkları derslerin ve uygulamaların yetersiz olduğu, farklı bölüm mezunlarının aldıkları özel eğitim derslerinin çok sınırlı kaldığı, OSB konusunda lisans düzeyinde bir ders alınmadığı ve uygulama sürecine katılım sağlanmadığı, ölçme değerlendirme araçlarıyla ilgili bazı bölümlerin lisans düzeyinde kısmi bilgi sahibi olduğu bazı bölümlerin ise hiç bilgi sahibi olmadığı, farklı branş meslek elemanlarının özel eğitime geçişte aldıkları hizmet içi eğitimlerinin çok sınırlı kaldığı anlaşılmıştır. Katılımcıların görüşleri doğrultusunda özel eğitim öğretmenliği lisans programlarına OSB alanında uygulamalı derslerin getirilmesi, eğitsel değerlendirme ve tanılama süreci ve ölçme değerlendirme araçlarıyla ilgili derslerin konulması, farklı branşlar başta olmak üzere tüm branşlarda meslek elemanlarına OSB alanında uygulamalı ve uzun süreli hizmet içi eğitimlerin verilmesi önerilmiştir. Ayrıca, OSB’li çocukların güdülenmesi için değerlendirme öncesinde oyun oynayarak paylaşımla değerlendirmeye alınmaları, değerlendirme sürecine daha geniş zaman dilimi ayırılması için planlama yapılması ve tüm bu süreçte ailenin bilgisinden ve desteğinden daha fazla yararlanılması önerileri getirilmiştir.
|
Mehmet Küçükgöz, Latife Özaydın |
109 |
Sözlü Bildiri
|
Sayı Hissi ve Önemi
Sayı Hissi ve Önemi
Yazarlar: Büşra Yılmaz Yenioğlu, Mine Sönmez Kartal
Bu araştırmanın amacı, ulusal ve uluslararası alanyazında bulunan sayı hissi tanımları, sayı hissi bileşenleri, sayı hissinin önemi ve özel eğitim alanında sayı hissi ile ilgili yapılan araştırmalar hakkında bilgi vermektir. Sayıların ne anlama geldiğini ve sayılar arasında bulunan ilişkileri erken yaşlarda öğrenmek, ileriki yıllarda öğrenilecek olan matematik becerilerine temel olması açısından oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalar, sayılar ve sayılar arasındaki ilişkiyi anlayabilmek için en önemli etkenin sayı hissi olduğunu göstermektedir. Sayı hissinin alanyazında en çok karşımıza çıkan tanımında sayı hissi; bireylerin günlük yaşamlarında sayıları ve sayılarla ilgili durumları ele alabilme becerisi olarak belirtilmektedir. Sayı hissi kavramının, matematik literatürüne 1980’li yılların sonlarına doğru girdiği bilinmesine rağmen bu kavramın çıkış noktasının ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Sayı hissi kavramına ilk olarak National Council of Teachers of Mathematics (NCTM) vurgu yapmış ve iyi düzeyde sayı hissine sahip olan bireylerin özelliklerini belirtmiştir. İyi düzeyde sayı hissine sahip olan bireyler, günlük hayatta karşılarına çıkan problemlerin üstesinden gelebilmek için birden fazla çözüm yolu olduğunun farkındadır ve bu çözüm yollarını esnek biçimde kullanabilmektedir. Aynı zamanda bu bireyler, karşılaştıkları problem durumuna uygun biçimde çözüm yolları üretebilmektedir. NCTM, matematik eğitiminin merkezine sayı hissinin geliştirilmesini, sayı ve işlemleri kavramayı ve işlemlerde esneklik ve akıcılık kazanmayı koymuştur. Sayı hissi kavramının matematik literatürüne girmesiyle birlikte matematik eğitiminde sayı hissi kavramının önemi zamanla artmış ve birçok araştırmada bu kavramın önemine ve matematik eğitiminde yer alması gerektiğine yer verilmiştir. Sayı hissi gelişim düzeyinin erken yaşta belirlenmesi ve geliştirilmesi ilerleyen yaşlarda matematik becerisinin gelişimi için oldukça önemlidir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, erken çocukluk dönemindeki çocukların sayı hissi yetkinliklerini geliştirmenin, özellikle sayı hesaplamada, ilerleyen dönemde matematik alanında akademik başarıya temel oluşturmada ve matematiğe karşı olumlu tutum geliştirmede önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Bunların yanı sıra sayı hissinin gelişiminin, ileri düzey matematik başarısının güçlü bir yordayıcısı olduğunu göstermektedir. Sayı hissinin gelişiminde gözlenen yetersizlik veya eksiklik, matematik öğrenme güçlüğünün yordayıcısı olarak görülebilmektedir.
|
Büşra Yılmaz Yenioğlu, Mine Sönmez Kartal |
104 |
Sözlü Bildiri
|
Şemdinli İlçesinde Bulunan Özel Gereksinimli Bireyler ve Aldıkları Eğitim Hizmetlerinin Belirlenmesi
Şemdinli İlçesinde Bulunan Özel Gereksinimli Bireyler ve Aldıkları Eğitim Hizmetlerinin Belirlenmesi
Yazarlar: Mervan Can, Sultan Aşcıoğlu, Ercan Öpengin
Türkiye’de son yıllarda özel eğitim alanında ciddi gelişmeler yaşanmaktadır. Bunların arasında öncelikli olarak özel eğitim gereksinimli öğrencilere yönelik eğitim faaliyetleri ve bu öğrencilere maddi olanakların sunulması gelmektedir. Bu çalışmanın gerçekleştirildiği Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde ise özel eğitim alanındaki çalışmalar sınırlı bir seviyede yürütülmektedir. İlçe sosyal ve ekonomik olarak geri kalmış bir ilçe olması ve eğitim faaliyetlerinin yeteri düzeyde olmamasından dolayı özel eğitim gereksinimli öğrencilere yönelik çalışmalar geri planda kalmıştır. Tarama yöntemi ile gerçekleştirilen bu çalışmada amaç, Şemdinli ilçe merkezi ve köylerinde özel eğitim gereksinimli bireyleri ve bunların eğitime ulaşma durumlarını belirlemektir. Çalışmanın gerçekleştirildiği Şemdinli 83 köy ve mezra ile 5 mahalleden oluşan 45.117 nüfuslu bir ilçedir. Zorlu doğa şartlarına sahip bu ilçede araştırmacılar tarafından 2019 Mayıs-Haziran döneminde ilçeye bağlı köy, mezra ve mahallelerde ev ve okul ziyaretleri yapılmış ve süreçte aile ve öğretmenler ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışma sonucunda ilçe genelinde 800 özel gereksinimli bireye ulaşılmıştır. İlçede bulunan özel gereksinimli bireylerin genel olarak zihinsel yetersizlik tanısına sahip oldukları gözlenmiştir. Bununla birlikte işitme yetersizliği, bedensel yetersizlik, otizm spektrum bozukluğu ve öğrenme güçlüğü alanlarında bireylerin de olduğu belirlenmiştir. Ayrıca araştırmacılar tarafından yapılan görüşmeler sonucunda herhangi bir tanıya sahip olmamakla beraber özel gereksinimli olabileceği değerlendirilen ve risk grubu olarak adlandırılan bireyler tespit edilmiştir. Araştırma süreci sonucunda ilçede bulunan ilgili kurum ve sivil toplum kuruluşları ile ilçe kaymakamlığı öncülüğünde, özel gereksinimli bireylerin tanılanması, eğitim ve sağlık ihtiyaçlarının giderilmesi için planlama yapılmıştır. Araştırmanın süreci ve sonuçlarına ilişkin detaylı bilgiler katılımcılar ile paylaşılacaktır.
|
Mervan Can, Sultan Aşcıoğlu, Ercan Öpengin |
8 |
Sözlü Bildiri
|
SESFAR Müdahale Programının Etkililiğinin İncelenmesi
SESFAR Müdahale Programının Etkililiğinin İncelenmesi
Yazarlar: Deniz Akdal, Tevhide Kargın
Bu
araştırmada sesbilgisel farkındalık becerilerine yönelik geliştirilen SESFAR
müdahale programının, zayıf sesbilgisel farkındalık becerilerine sahip olan 5
yaş grubu çocukları üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışma gerçek
deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol gruplu seçkisiz desen modeli
niteliğinde tasarlanmıştır. Anasınıfı çocuklarına yönelik geliştirilen erken
okuryazarlık testinin sesbilgisel farkındalık boyutu 157 çocuğa uygulanmış olup
test maddelerinde kesme noktasının altında puan alan 42 çocuk arasından
tesadüfi olarak seçilmiş 20 çocuk araştırmanın çalışma ve kontrol grubunu
oluşturmuştur. Zayıf sesbilgisel farkındalık becerilerine yönelik hazırlanan
müdahale programının içeriğini sözcükleri hecelerine ayırma, heceleri
birleştirme cümleyi sözcüklere ayırma, uyak farkındalığı, ilk sese göre
eşleştirme, son sese göre eşleştirme, sözcüklerin ilk sesini atma ve
sözcüklerin son sesini atma becerilerini destekleyen 8 beceri alanını kapsayan
ve her bir beceriye ait 9 etkinlik bulunan toplam 72 etkinlik ve 595 adet
görsel oluşturmaktadır. SESFAR müdahale programı modüler programlama yaklaşımı
kullanılarak hazırlanmış ve doğrudan öğretim yöntemi aşamalarına göre
uygulanmıştır. Araştırmada gözlemciler arası güvenirlik ve uygulama güvenirliği
verileri analiz edilmiş ve yüksek güvenirlik bulguları elde edilmiştir.
Araştırma bulgularında; gruplar arası karşılaştırmalarda Mann Whitney U testi
kullanılmış olup deney ve kontrol grubunun sontest puanları arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark olduğu belirlenmiş; bu da uygulanan SESFAR müdahale
programının zayıf sesbilgisel farkındalık becerilerine sahip çocuklar üzerinde
etkili olduğunu göstermektedir. Grup içi karşılaştırmalarda kullanılan Wilcoxon
işaretli sıralar testi sonuçlarına göre; deney grubunun öntest ile sontest
puanları arasında anlamlı fark bulunduğu kontrol grubunda ise; öntest ile
sontest puanları arasında anlamalı fark olmadığı bulunmuştur. Bu bulgu zayıf
sesbilgisel farkındalık becerilerinin destekleyen SESFAR müdahale programının
deney grubu çocuklarının sesbilgisel farkındalık becerilerini geliştirdiğini
göstermektedir. Son olarak, bu araştırmada SESFAR müdahale programının uygulama
sürecinde uygulayıcılara ve ileriki çalışmalara yönelik öneriler sunulmuştur.
|
Deniz Akdal, Tevhide Kargın |
196 |
Sözlü Bildiri
|
Sınıf Öğretmenleri ve Sınıf Öğretmen Adaylarının Sosyal Beceri Öğretimine İlişkin Bilgi Düzeylerinin Karşılaştırılması "
Sınıf Öğretmenleri ve Sınıf Öğretmen Adaylarının Sosyal Beceri Öğretimine İlişkin Bilgi Düzeylerinin Karşılaştırılması "
Yazarlar: Sevda Kılıç
Bu araştırmada sınıf öğretmenleri ve sınıf öğretmen adaylarının sosyal beceri öğretimine ilişkin bilgi düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırma grubunun oluşturulmasında kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi tercih edilmiş olup, ulaşılabilecek en üst sayıdaki katılımcıya ulaşılmaya çalışılmıştır. Nitekim bu bağlamda, araştırmaya Kars il merkezinde sınıfında farklı potansiyel, fiziksel ve/veya zihinsel özelliklere sahip kaynaştırma öğrencisi bulunan 61 sınıf öğretmeni ile Kafkas Üniversitesi Dede Korkut Eğitim Fakültesi’nde sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan 81 son sınıf öğrencisi katılmıştır. Araştırmada öğretmen ve öğretmen adaylarının sosyal beceri öğretimine ilişkin bilgi düzeylerinin incelenmesi amacıyla araştırmacılar tarafından oluşturulan “Kişisel Bilgi Formu (KBF)” ve 2009 yılında Sazak Pınar tarafından geliştirilen “Sosyal Beceri Öğretimi Bilgi Testi (SBÖBT)” gerekli izinler alınarak kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen nicel verilerin raporlaştırılması noktasında analizler halen devam etmektedir.
|
Sevda Kılıç |
|
Sözlü Bildiri
|
Sınıfında Özel Gereksinimli Öğrencisi Olan Okul Öncesi Öğretmenlerinin Doğal Öğretim Sürecine İlişkin Bakış Açılarının İncelenmesi
|
D. Merve Tuna, İbrahim H. Diken |
205 |
Sözlü Bildiri
|
Sosyal Öyküler Bilimsel Dayanaklı Bir Uygulama mıdır?
Sosyal Öyküler Bilimsel Dayanaklı Bir Uygulama mıdır?
Yazarlar: Seray Olçay, Üzeyir Emre Kıyak, Özlem Toper
Sosyal öykülerin bilimsel dayanağına ilişkin tartışmalar süregelmektedir. Amerika Ulusal Otizm Merkezi (NationalAutism Center [NAC], 2009) ve Amerika Otizmde Mesleki Gelişim Merkezi (National Professional Development Center on Autism [NPDC], 2010; 2014) sosyal öyküleri bilimsel dayanaklı uygulamalar arasında göstermesine rağmen, çalışmalar (örneğin; Kokina ve Kern, 2010) sosyal öykülerin bilimsel dayanağının henüz oluşmadığını ileri sürmektedir. Bu noktadan hareketle, sosyal öykülerin bilimsel-dayanaklı olup olmadığının değerlendirilmesi amacıyla bir meta analiz ve kapsamlı betimsel analiz çalışması yapılması planlanmıştır. Çalışmaya Aralık 2018 tarihine kadar hakemli dergilerde İngilizce dilinde yayımlanmış olan ve sosyal öykülerin hem uygun davranışların artırılmasında hem de uygun olmayan davranışların azaltılmasında kullanıldığı araştırmalar dâhil edilmiştir. Çalışmada araştırmaların niteliksel göstergeleri Kratochwill ve meslektaşları (2013) tarafından belirlenen ölçütler doğrultusunda incelenmiştir. Buna ek olarak, diğer niteliksel göstergelerde yer alan (örneğin, Horner ve meslektaşları, 2005) ancak söz konusu ölçütlerde yer almayan uygulama güvenirliği ölçütü niteliksel göstergelere dâhil edilmiştir. Çalışmada niteliksel göstergeleri karşılayan ya da koşullu karşılayan 6 çalışmaya ulaşılmış olup; bu çalışmaların etki büyüklükleri Tau-U nonparametrik teknik kullanılarak analiz edilmiştir. Sonuçlar, niteliksel göstergeleri karşılayan ya da koşullu karşılayan araştırmaların etki büyüklüklerinin büyük olduğunu; ancak sosyal öykülerin bilimsel dayanaklı uygulamalar için belirlenmiş olan 5-3-20 ölçütünü karşılayamadığını göstermektedir. Elde edilen bulgular ışığında araştırmacılara ve uygulamacılara önerilerde bulunulmuştur.
|
Seray Olçay, Üzeyir Emre Kıyak, Özlem Toper |
7 |
Sözlü Bildiri
|
Sosyal-Duygusal Gelişimi Risk Altında Olan Okul Öncesi Çocuklarına Yönelik Piramit Modeline Dayalı Uygulama Temelli Koçluk Desteği İçeren Öğretmen Mesleki Gelişim Programının Etkililiği
Sosyal-Duygusal Gelişimi Risk Altında Olan Okul Öncesi Çocuklarına Yönelik Piramit Modeline Dayalı Uygulama Temelli Koçluk Desteği İçeren Öğretmen Mesleki Gelişim Programının Etkililiği
Yazarlar: Sinan Kalkan, Salih Rakap
Bir bireyin toplumsal sistem içerisinde sağlıklı bir şekilde işlev göstermesi, doğuştan başlayan sosyal-duygusal becerilerin okul öncesi dönemde gelişimi ve desteklenmesi ile yakından ilişkilidir. Bu dönemde küçük çocukların sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenmesinde anahtar rol üstlenen okul öncesi öğretmenlerinin, çocukların sosyal-duygusal gelişimlerini desteklemeye ve problem davranışlarını önlemeye yönelik stratejileri öğrenmesinin ve kullanmasının önemi büyüktür. Bu araştırmada, Piramit Modeli’ne dayalı olarak sosyal-duygusal gelişimi desteklemek ve problem davranışları önlemek üzere okul öncesi öğretmenleri için geliştirilen, öğretmen eğitim çalıştayları ile uygulama temelli koçluk desteği içeren bir mesleki gelişim programının, okul öncesi öğretmenlerinin sınıflarında kullandıkları stratejileri geliştirme ve sınıflarındaki çocukların sosyal-duygusal gelişimlerini destekleme ve problem davranışlarını önleme üzerindeki etkilerini belirlemek amaçlanmıştır. Bu araştırmada, bu temel amaç doğrultusunda kontrol gruplu öntest-sontest deneysel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmaya okul öncesi eğitimi sınıflarında görev yapan 34 okul öncesi öğretmeni (15 deney grubu, 19 kontrol grubu) ile yaşları 36-72 ay arasında değişen 65 çocuk (29 deney grubu, 36 kontrol grubu) katılmıştır. Araştırma kapsamında, deney grubunda yer alan öğretmenlere, ikişer hafta arayla dört öğretmen eğitim çalıştayı ile sekiz hafta uygulama temelli koçluk desteği sunulmuştur. Kontrol grubunda yer alan öğretmenlerden ise çocukların sosyal-duygusal gelişimini desteklemek ve problem davranışlarını önlemek amacıyla yaptıkları uygulamalara devam etmeleri istenmiştir. Çalışmanın bulguları, öğretmen eğitim çalıştayları ve uygulama temelli koçluk desteği içeren mesleki gelişim programının, deney grubunda yer alan öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların sosyal-duygusal gelişimlerini desteklemek ve problem davranışlarını önlemek için kullandıkları stratejiler üzerinde etkili olduğunu ve öğretmenlerin öğrendikleri stratejileri mesleki gelişim programı sonlandırıldıktan bir ve dört ay sonra gerçekleştirilen izleme oturumları sırasında da kullanmaya devam ettiklerini göstermiştir. Ayrıca çalışmanın bulguları, öğretmenleri öğretmen eğitim çalıştayları ve uygulama temelli koçluk desteği içeren mesleki gelişim programına katılan çocukların sosyal beceri ve sosyal etkileşim davranışlarında, öğretmenleri bu mesleki gelişim programına katılmayan çocuklara göre belirgin bir şekilde artış olduğunu ve problem davranışlarında ise bir azalmanın olduğunu göstermiştir. Çalışmanın bulguları, ilgili alanyazın ışığında tartışılmış ve bulgular temel alınarak ileriki uygulama ve araştırmalara yönelik öneriler sunulmuştur.
|
Sinan Kalkan, Salih Rakap |
162 |
Sözlü Bildiri
|
Sosyal-Duygusal Öğrenme Programlarının (Social Emotional Learning) Getirdiği Katkılar ve Türkiye’de Bütünleştirme Sınıfları: Sosyal Eğitim Programları Nasıl Olmalı?
Sosyal-Duygusal Öğrenme Programlarının (Social Emotional Learning) Getirdiği Katkılar ve Türkiye’de Bütünleştirme Sınıfları: Sosyal Eğitim Programları Nasıl Olmalı?
Yazarlar: Ebru Yalçıntuğ, Hasan Gürgür
Sosyal ve Duygusal Öğrenme Programları son yıllarda oldukça önem kazanmıştır. Bunun nedeni olarak eğitimde sosyal beceri gelişiminin eksik bir parça olması, akademik başarı ile sosyal beceriler ve problem davranışlar arasında sıkı bir ilişki bulunması gösterilmektedir. Amerika’da sosyal ve duygusal öğrenmeleri desteklemek, uygulamak ve bunu politikalara katmak adına CASEL (Collobrative Academic, Social and Emotional Learning) adlı bir birliktelik oluşturulmuştur. Bu kapsamda kazanımlar ve adımlar belirlenmiştir. Programların uygulanması sonucunda kendinin farkında olma, kendini yönetme, sosyal farkındalık, ilişki becerileri ve sorumlukla karar verme alanlarında gelişimler sağlanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte öğrenciler arasında bir ayrım gözetmeden, okul öncesi dönemden lisenin bitimine kadar müfredata entegre olan bir sosyal gelişim programının uygulanması gerekmektedir. Bu yeterliliklerin kazandırılmasıyla akademik başarının artırılması, olumlu sosyal davranışların artırılması, daha az davranış problemlerinin ve daha az duygusal sıkıntıların yaşanması sonuçlarının elde edileceği düşünülmektedir. Bütünleştirmenin amacı öğrencilerin sosyal gelişimlerinin, akademik becerilerinin geliştirilmesinin sağlanması ve dışlanmaların en aza indirilmesidir. Fakat bütünleştirme sınıflarındaki öğrenciler üzerine yapılan araştırmalar yaşadıkları problemlerin dışlanma ve sosyal beceriler alanında olduğu ortaya koyulmaktadır. Bu anlamda sosyal becerilerin geliştirilmesi ve bu yolla öğrencilerin akademik başarılarını artırmak adına sosyal ve duygusal öğrenme programlarından yararlanılmakta, eyalet ve devlet politikalarına katılmakta ve müfredata dayalı bir şekilde sınıflarda kullanılmaktadır. Bu özelliklere uyan 19 program CASEL organizasyonunda belirlenmiş ve sınıf ortamına en uygun olan programın seçilmesi adına çeşitli değişkenlere göre değerlendirilmiştir. Türkiye’ye bakıldığındaysa bütünleştirmeye ilişkin yapılan araştırmaların çoğunun ortamın fiziksel özellikleri, öğrencilerin akademik başarıları ve öğretmenlerin yeterliliği ile ilgiliyken, en az bunlar kadar önemli sosyal beceriye yeteri kadar önem verilmediği görülmektedir. Öğrencilerin dışlanmalarının en aza indirilmesi ve sosyal becerilerinin geliştirilmesi adına programların uygulanması gerekmektedir. Fakat programların hazırlanması ve uygulanması için uygulama zamanı, uygulanacak grup, kullanılacak yöntem ve teknikler, eğitim süresi gibi çeşitli özelliklere dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada değerlendirmeye alınan 19 programa ilişkin yürütülen uluslararası araştırmalar incelenmiştir. Araştırmalarda sosyal beceri eğitimlerini başarıya ulaştıran süre, kullanılan teknik ve yöntemler, araştıranın yürütüldüğü gruplar gibi etmenler bir araya getirilerek, verimli bir sosyal beceri eğitim programının oluşturulmasına ilişkin öneriler getirilmiştir.
|
Ebru Yalçıntuğ, Hasan Gürgür |
70 |
Sözlü Bildiri
|
Tanıdan Eğitime, İşitme Kayıplı Çocuğu Olan Annelerin Çocuklarına İlişkin Bilgi Gereksinimleri
Tanıdan Eğitime, İşitme Kayıplı Çocuğu Olan Annelerin Çocuklarına İlişkin Bilgi Gereksinimleri
Yazarlar: Ramazan Bekar, Yıldız Uzuner
İşitme kayıplı çocuğu olan ailelerin gereksinimlerine incelendiğinde önemli bir bölümün bilgi gereksinimi olduğu görülmektedir. Bilgi gereksinimi önemli bir bölümü oluşturmakla birlikte diğer gereksinimlerle de yakından ilişkili olduğu görülmüştür. Ailelerin bilgi gereksinimleri içinde işitme kaybı, işitme cihazı ve çocuklarının eğitimiyle ilgili konular başı çekmektedir. Çocuğu koklear implant kullanan aileler özellikle koklear implant ameliyatı öncesi ve sonrası hakkında bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu bilgi cerrahi operasyonla ilgili olduğu gibi koklear implanta ilişkin teknik bilgi de olabilmektedir. İşitme kayıplı çocuğu olan ailelerin her geçiş aşamasında yeni bilgi gereksinimleri ortaya çıkabilmekledir. Önemli bir geçiş aşaması olan eğitim başladığında aileler çocuklarının nerede eğitim alacağı, nasıl eğitim alacağı ve bu eğitime ilişkin yasal haklarının neler olduğu konusunda bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Aileler bilgi gereksinimlerini karşılamak için farklı kaynaklara başvurmaktadır. Bu kaynaklar arasında olan internet ailelerin bilgi gereksinimini karşıladığı gibi ailenin yanlış bilgi edinmesine de neden olabilir. Bu nedenle ailelerin internetten eriştiği bilgiye dikkat edilmelidir. Ailelerin mümkün olduğu kadar bilgiye ulaşması, bu bilgiler ışığında kendi fikirlerini oluşturmaları ve yeni bir bilgiye ihtiyaç duyduklarında uzmana başvurmaları aileler için önemlidir. Annelerin çocuklarına ilişkin gereksinim duydukları bilgilere doğru ve hızlı bir şekilde erişebilmeleri özellikle erken çocukluk döneminde olan çocuklarının gelişimi için oldukça önemli oluğu düşünülmektedir. Ailelerin çocukları için uygun cihaz, uygun eğitim gibi önemli konularda bilgiye ihtiyaç duymaları çocuklarıyla ilgili aldıkları kararları etkileyebilecektir. Bu araştırmada ailelerin var olan bilgi gereksinimlerinin incelenmesinin yanı sıra bu gereksinimlerin zaman içinde işitme teknolojileri, eğitim gibi alanlarda olan gelişmelerden nasıl etkilendiğini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda İşitme kayıplı çocuğu olan annelerin bilgi gereksinimleri neler? Anneler bilgi gereksinimlerini hangi kaynaklardan karşılamaktadır? Bilgi gereksinimleri zamanla nasıl değişiklik göstermiştir? Yöntem Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden betimsel durum çalışması olarak desenlemiştir. Katılımcılar amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örneklem kullanılarak ulaşılan on bir anne olmuştur. On bir anneyle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeyle birlikte doküman ve araştırmacı günlüğüyle veri toplanmıştır. Toplanan veriler betimsel analiz ile edilmiştir. Bulgular ve Tartışma Araştırmanın sonucunda bilgi gereksinimleri üç tema ve on iki alt tema altında toplanmıştır. Bu temalar, Kulak arkası cihaza ilişkin bilgi gereksinimi, Koklear implanta ilişkin bilgi gereksinimi, Eğitime ilişkin bilgi gereksinimi şeklinedir. Anneler hem yaşadıkları duruma hem de geleceğe ilişkin çeşitli konularda bilgi gereksinimleri olduğunu belirtmişlerdir. Anneler bilgi gereksinimlerini gidermek için uzmanlardan çok birbirlerine ve internette başvurmaktadırlar. Ailenin bilgi gereksinimlerini gidermesi birçok gereksinimi yaşamasının önüne geçebilir. Ailelerin bilgi gereksinimleri çocuklarıyla ilgili alacakları kararları şekillendirmektedir. Karar aşamasında ailelerin çocukları ve kendileriyle ilgili en doğru kararı verebilmeleri için hakkında karar verilecek durumla ilgili ailelerin doğru bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Ailelerin bilgi gereksinimi için aldıkları desteklerin de doğru kararı vermelerini sağlayacak nitelikte olması gereklidir. Ailelerin destek kaynakları arasında olan internet ve uzmanların özellikleri doğru bilgiye ulaşmayı belirleyebilir. İnternet bir bilgi kaynağı olarak zengin bir içeriğe sahip olmasına rağmen bu içeriğin güvenirliği pek çok durumda soru işaretidir. Ailelerin internetten yanlış bilgi edinmesi doğru kararı vermelerini engelleyebilir. Annelerin bilgi gereksinimlerinin alanyazınla çoğunlukla benzerlik göstermesi bu gereksinimlerin hala var olduğunu, geçerliliğini koruduğunu göstermektedir. Ailelerin bilgi gereksinimlerinin varlığı kendi başına varlığını korurken, bu gereksinimlerin içerikleri ve giderilmesi için aldıkları desteklerin niteliği değişebilmektedir.
|
Ramazan Bekar, Yıldız Uzuner |
30 |
Sözlü Bildiri
|
Tiyatronun Hafif Düzey Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrencilerin Sosyal Gelişimlerine Etkisinin İncelenmesi
Tiyatronun Hafif Düzey Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrencilerin Sosyal Gelişimlerine Etkisinin İncelenmesi
Yazarlar: Özge Sakarya Çınkı, İsmet Yılmaz, Tayyer Madak
Bu araştırmanın amacı, hafif düzey zihinsel yetersizliği olan öğrencilere sosyal beceri kazandırmada tiyatro yönteminin etkili olup olmadığını ortaya koymaktır. Araştırmada öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Simav Özel Eğitim Meslek Okulunda 2015-2019 yılları arasında okulda eğitim gören öğrenciler arasından seçilen araştırma grubu 20 hafif düzey zihinsel yetersizliği olan bireyden oluşmaktadır. Deney ve kontrol grupları oluşturulurken 2015-2016 öğretim yılında 9.ve 10. Sınıflara devam eden öğrencilerin sosyal becerilerine ilişkin öğretmen görüşleri alınarak seçkisiz olmayan örnekleme yöntemine göre oluşturulmuştur. Uygulamadan önce öğretmenler öğrencileri için Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği’ni cevaplamışlardır. 2015- 2019 eğitim öğretim yılları arasında her dönem en az bir tiyatro oyununda deney ve kontrol grubundaki öğrencilere rol verilmiştir.Ölçekten düşük puan alan deney grubundaki öğrenciler oyunda aktif olan, replikleri, jest ve mimikleri çok kullanacağı roller verilmiştir. Ölçekten yüksek puan alan kontrol grubundaki öğrenciler için hiçbir işlem uygulanmamıştır.Ölçekler öğretmenler tarafından 2018-2019 eğitim öğretim döneminin sonunda tekrar doldurulmuştur. Verilerin analizinde ilişkili örneklemler için t testi ve ilişkili örneklemler için tek faktörlü ANCOVA (One Factor ANCOVA) kullanılmıştır.Veriler SPSS 22.00 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir.Araştırma bulgularına göre , tiyatro oyunlarında rol alan öğrencilerin sosyal gelişim düzeylerinin deneysel işlem öncesine göre ve kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yükseldiği görülmüştür.Tiyatronun sosyal beceri gelişiminin yükselmesinde etkili olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bağımlı değişken üzerinde cinsiyet , yaş ve yaşadığı yer değişkenlerinin etkisine bakıldığında bu değişkenlerden cinsiyet ve yaş değişkenlerine göre anlamlı bir fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
|
Özge Sakarya Çınkı, İsmet Yılmaz, Tayyer Madak |
176 |
Sözlü Bildiri
|
Türkiye’de Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna Yönelik Yapılan Müdahale Programlarının İncelenmesi
Türkiye’de Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna Yönelik Yapılan Müdahale Programlarının İncelenmesi
Yazarlar: Umut Haydar Coşkun, Hülya Torun Yeterge, Elif Tunçel
Çocuk/Ergen Polikliniklerine yapılan başvuruların arasında yaygın olarak görülen Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), DSM-5 tanı kriterleri içerisinde nörogelişimsel bir bozukluk olarak sınıflandırılmış olup (American Psychiatric Association, 2013), tüm dünya popülasyonunda 18 yaş altı bireylerin yaklaşık %7.2’sini etkilediği tahmin edilen önemli bir bozukluktur (Thomas, Sanders, Doust, Beller ve Glasziou, 2015). DEHB 12 yaşından önce başlayan, günlük yaşamı zorlaştırabilecek düzeyde dikkat eksikliği, hiperaktivite, duygudurumda ani değişiklik, dürtüsellik, düzenleme güçlüğü olarak tanımlanmakta; düşük engellenme dayanıklılığının, çabuk sinirlenmenin, duygudurumdaki ani değişikliklerin de bu bulgulara eşlik edebildiği bildirilmektedir (Çengel-Kültür ve Öztekin, 2017). DEHB uygun bir eğitim ya da tedavi süreci ile ele alınmadığı takdirde, yıkıcı davranış problemleri, okul devamsızlığı, akademik başarısızlık, sosyal ilişki kurmakta ve sürdürmekte yaşanan güçlük, madde kullanımına olan yatkınlık, yakın ilişkilerde yaşanan sorunlar gibi pek çok olumsuz sonuç ortaya çıkabilmekte, hem bireyler hem de toplumlar bu yıkıcı sonuçlardan olumsuz etkilenebilmektedir (Hautmann, Stein, Eichelberger, Plück, Walter ve Döphner, 2009). DEHB’in nörobiyolojik bir bozukluk olarak tanımlanması, kalıtımın etkisi reddedilmemekle birlikte etiyolojisinin tam olarak ortaya konulmamış olması ve sosyal sonuçlarının olması, DEHB’i farklı disiplinlerin farklı boyutları ile ele almalarına neden olmuştur. Bu çalışmada da DEHB’e yönelik Türkiye’de yapılan müdahale programları incelenmiştir. Bu kapsamda çeşitli veritabanlarında araştırma gerçekleştirilmiş, araştırma sonucunda arama ölçütlerini karşılayan, DEHB’e müdahale içeren 65 araştırma betimsel analize tabi tutulmuştur. Yapılan analizler sonucunda DEHB’e müdahale programlarının ağırlıkla tıbbi tedavi çalışmalarından oluştuğu, bu tıbbi ağırlıklı araştırmalarda başta Metilfenidat ve Atomoksetin olmak üzere tedavi sürecinde etken maddelerin ne ölçüde etkili olduğu ve depresyon, anksiyete, yürütücü işlevler, yaşam doyumu, benlik saygısı, uyku, empati, okul başarısı gibi etmenler üzerinde nasıl bir etkisinin olduğunun araştırıldığı bulgulanmıştır. Ayrıca DEHB’e yönelik eğitsel müdahale programlarının bulunduğu, tıbbi müdahaleye ek olarak beş ebeveyn eğitim programının oluşturulduğu ve tıbbi tedaviden bağımsız olarak çocuklara yönelik eğitsel müdahalelerin gerçekleştirildiği, bu eğitimlerin beden eğitimi, folklör, vurmalı çalgılar, oyun terapisi, bibliyoterapi, ağız ve diş sağlığı eğitimi, zeka/akıl oyunları, dikkat eğitimi gibi farklı pek çok disiplin ve konuyu içerdiği görülmüştür. Yapılan analizlerde çalışmaların çoğunlukla okul çağı çocukları ile gerçekleştirildiği, erişkinlere ve okul öncesi çocuklara yönelik az sayıda çalışmanın bulunduğu, disiplinler arası çalışmaların da benzer şekilde az olduğu, tıbbi tedavilerde öğretmen, okul, aile görüşüne yeterli ölçüde yer verilmediği ve eğitsel çalışmalarda da tıbbi süreçle ilgili yeterli bilginin bulunmadığı bulgulanmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar alanyazın çalışmaları eşliğinde tartışılacaktır.
|
Umut Haydar Coşkun, Hülya Torun Yeterge, Elif Tunçel |
14 |
Sözlü Bildiri
|
Türkiye’de Özel Eğitim Alanında Hizmet Sunan Öğretmenlerinin Yetkinliklerinin Artırılmasına Yönelik Bir Proje Örneği: Eğitime Uzanan Yol Projesi
Türkiye’de Özel Eğitim Alanında Hizmet Sunan Öğretmenlerinin Yetkinliklerinin Artırılmasına Yönelik Bir Proje Örneği: Eğitime Uzanan Yol Projesi
Yazarlar: Deniz Yılmaz, Serkan Çalışır
Özel gereksinimli çocuklarla çalışan eğitimcilerin özel eğitim alanında gerçekleştirilen son çalışmaları yakından takip etmeleri, bu çalışmaları deneyimlemeleri ve yaşantıya dönüştürmeleri kuşkusuz eğitim ortamlarında sunulan eğitimin kalitesini artırmakla birlikte öğretmenlerin mesleki gelişimi açısından önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesleki gelişim konusunun temelleri ele alındığında mesleki bilgi, beceri ve tutumlarda değişiklik yaratmak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gündemde bir konudur. Bu ihtiyaçtan hareketle Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı tarafından Eğitime Uzanan Yol Projesi kapsamında Türkiye genelinde özel eğitim okullarında çalışan özel eğitim öğretmenleri, kaynaştırma öğrencisi bulunan ilköğretim sınıf öğretmenleri, psikolojik danışman ve rehberler, okul öncesi öğretmenleri ile branş öğretmenlerine yönelik uygulamalı davranış analizi konusunda bir eğitim programı geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Proje kapsamında, 2 yıl süresince 20 ilde 1.610 öğretmene yetişkin eğitim ilkeleri göz önüne alınarak uygulamalı (atölye) eğitimler verilmiştir. Gerçekleştirilen eğitimlerin etkililiğine ilişkin sonuçlar nitel araştırma yöntemiyle belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca öğretmen eğitimlerini gerçekleştiren eğitimciler, katılımcıların tutum ve görüşlerine ilişkin gözlemlerini kayıt etmiştir. Projenin uygulama süreçlerine ve gerçekleştirilen araştırma kapsamında projenin ön değerlendirme sonuçlarına kongrede yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Proje, öğretmen eğitimi, otizm spektrum bozukluğu, uygulamalı davranış analizi, yetişkin eğitimi
|
Deniz Yılmaz, Serkan Çalışır |
80 |
Sözlü Bildiri
|
Ücretli Öğretmenler İçin Özel Eğitim Uygulamaları Kursunun Etkililik Ve Verimliliği
Ücretli Öğretmenler İçin Özel Eğitim Uygulamaları Kursunun Etkililik Ve Verimliliği
Yazarlar: Fatih Çetin
Millî Eğitim Bakanlığında görevli uzman ve alan öğretmenleri iş birliğinde hazırlanan; ‘‘Ücretli Öğretmenler İçin Özel Eğitim Uygulamaları Kursu’’; özel eğitim okullarında, özel eğitim ya da hastane sınıflarında, hayat boyu öğrenme kurumlarında ve evde eğitim hizmetleri kapsamında ücretli öğretmen olarak görev almak isteyenlerin, özel eğitim konusunda bilgi ve duyarlılığını arttırmak amacıyla düzenlenmiştir programdır. Söz konusu kurslar hizmet içi eğitim faaliyetleri kapsamında bakanlıkça yetiştirilmiş; Özel Eğitim Uygulama Formatörlerince il ve ilçelerde gerçekleştirilir. Kurslar aşağıda kısaca şu hususlar çerçevesinde uygulanır. Kurslara özel eğitimde ücretli öğretmen olarak çalışmak isteyen; ön lisans, lisans veya yüksek lisans mezunları ile emekli öğretmenler katılabiliyor. Kurslar halk eğitim merkezlerince düzenlenir ve her kurs Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul / kurumlarda eğitim-öğretime uygun ortamlarda toplamda 80 saatlik teorik ve bir saatlik iş başı eğitim uygulaması şeklinde uygulanır. Ücretli Öğretmenler İçin Özel Eğitim Uygulamaları Çerçeve Kurs Programı’nı tamamlayan bireylerden; amaçları ve içeriği yoluyla, aşağıda sıralı olarak verilen değerlerin kazandırılması ve bu yolla bireylerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. 1. Özel eğitimde etik değerleri bilir ve korur. 2. Özel eğitim mevzuatını bilir. 3. Engellilere yönelik tutumların değiştirilmesi ile ilgili yöntemleri açıklar. 4. Bireysel farklılıkları inceleme yaklaşımlarını açıklar. 5. Eğitsel-davranışsal ölçme ve değerlendirme yöntemlerini uygular. 6. Program uyarlama süreçlerini uygular. 7. Yetersizliği olan bireylerin özelliklerini açıklar. 8. Bireyselleştirilmiş eğitim programını açıklar. 9. Bireyselleştirilmiş eğitim programı gerekliliğini yorumlar. 10. BEP geliştirme, uygulama, izleme ve değerlendirme süreçleri ile ilgili uygulamalar yapar. 11. Uygulamalı davranış analizi yapar. 12. Davranış değiştirme yöntem ve tekniklerini örneklerle açıklar. 13. Sınıf yönetimi yöntem ve tekniklerini uygular. 14. Dil ve iletişim becerileri yöntem ve tekniklerini kullanır. 15. Özel eğitim öğretim yöntem ve tekniklerini uygular. 16. Bağımsız hareket becerilerinin öğretimi yöntem ve tekniklerini uygular. 17. Akademik becerilerin öğretimi yöntem ve tekniklerini uygular. 18. Beceri ve kavram öğretimi yöntem ve tekniklerini uygular. 19. Aile eğitiminin amacını, önemini ve temel ilkelerini tartışır. Programın başlangıcında katılımcıların hazır bulunuşluk düzeyini ölçmek amacıyla 50 soruluk ön test değerlendirmesi yapılır. Kurs programına katılan kursiyerlerin başarısını değerlendirmek amacıyla test sınavı uygulanır. Sınav; 100 sorudan oluşan ve ağırlıklarına göre tüm konuları kapsayan çoktan seçmeli (dört seçenekli) test sorularından oluşmaktadır. Sınavda 45 ve üzeri not alanlar başarılı sayılmaktadır. Bu çerçevede İstanbul Sultangazi Halk Eğitim Merkezi’nce düzenlenen ve 100 kişilik öğretmen grubunun katılımıyla gerçekleştirilen çalışmaya konu kursta, farklı lisans, branş ve yaşlarda kursiyerlere çoktan seçmeli 50 sorudan oluşan ön test uygulanmış elde edilen notlar; 80 saatlik kurs sonucunda yapılan yine çoktan seçmeli 100 sorudan oluşan son test ile karşılaştırılmıştır. Kursiyerlere uygulanan ön test ve son test sonuçları değerlendirilmiş ve nitelikli bulgular elde edilmiştir. Özetle çalışmanın bulgularına göre eğitim fakültesi mezunlarının ön testte başarı ortalaması daha yüksek iken eğitim fakültesi dışındaki farklı fakültelerden mezun olanların başarı oranı daha düşük bulunmuştur. Bunun yanı sıra araştırmada ön test ve son testteki başarı skalası değişik demografik verilerle yorumlanmış; sonuç olarak son testteki veriler göz önünde bulundurulduğunda 80 saatlik kursun öğretmenlerin başarısında etkili olduğu tespit edilmiştir.
|
Fatih Çetin |
21 |
Sözlü Bildiri
|
Üstün Yetenekli Öğrencilerin Atomun Yapısına İlişkin Zihinsel Modelleri ve Yaptıkları Benzeşimler
Üstün Yetenekli Öğrencilerin Atomun Yapısına İlişkin Zihinsel Modelleri ve Yaptıkları Benzeşimler
Yazarlar: Selman Ülker, M. Sabri Kocakülah
Soyut kavramlar öğrenilirken öğrencilerin kendi zihinlerinde oluşturdukları ve öğrenmelerini kolaylaştıran modellere zihinsel modeller denir. Öğrencilerin bireysel özellikleri ve geçmiş yaşantılarına ilişkin öğrenme deneyimleri gibi özellikleri birbirinden farklı olduğundan oluşturdukları zihinsel modeller de birbirinden farklıdır. Öğrencilerin sahip oldukları birbirinden farklı zihinsel modeller belirlendiğinde konuyu öğrenip öğrenemedikleri ya da varsa yanlış kavramalarını anlamak mümkün olmaktadır. Soyut kavramların öğrencilerin zihninde nasıl yapılandırıldığını anlamamızı sağlayan araçlardan biri de metaforlardır. Metaforlar aracılığıyla kavram ya da olgular, benzetmeler yardımıyla ifade edilir. Kimya alanında öğrencilerin anlamakta güçlük çektikleri soyut kavramlardan biri “atom” kavramıdır. Öğrencilerin ortaokul yıllarında ilk defa karşılaştıkları bu konu zihinde yanlış yapılandırılırsa, eğitim yaşantısının ilerleyen dönemlerinde yanlış kavramaların düzeltilmesi daha zor olacaktır. Bu nedenle, özellikle ortaokul dönemindeki öğrencilerin zihinlerindeki atom modeli kavramının nasıl olduğunun bilinmesi önem taşımaktadır. Bu çalışmada, özel durum yaklaşımı (örnek olay incelemesi) yöntemi kullanılarak özel yetenekli ortaokul öğrencilerinin atomun yapısına ilişkin zihinsel modellerinin, kurdukları metaforların belirlenmesi ve öğrencilerle gerçekleştirilen yapılandırılmamış görüşmeler aracılığıyla da derinlemesine incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 5. Sınıftan 30, 6. Sınıftan 25 ve 7. Sınıftan 12 özel yetenekli öğrencidir. Öğrencilerin belirlenmesinde yakınlık ve erişim kolaylığı göz önünde bulundurularak seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Öğrencilerin zihinsel modellerini belirlemek için, atomun yapısını zihinlerinde nasıl canlandırdıklarını çizmeleri istenmiştir. Atomun yapısına ilişkin metaforları belirlemek amacıyla da “Atom ……….…... benzer, çünkü ……….…...” ifadesi verilerek metafor oluşturmaları istenmiştir. Öğrencilerin yaptıkları çizimler, 7. Sınıf öğrencilerinin Güneş Sistemi modeline benzer şekilde, 6. Sınıf öğrencilerinin küre modeline benzer şekilde ve 5. Sınıf öğrencilerinin de Satürn modeline benzer şekilde atomu çizdiklerini göstermiştir. Özel yetenekli öğrencilerin çizimleri, metaforlar ve öğrencilerle gerçekleştirilen görüşmeler, öğrencilerin atom kavramını zihinlerinde canlandırırken medyatik gösterimden oldukça fazla etkilendiklerini ortaya koymuştur. Kavramın doğru yapılandırılması ve öğrencilerin üst sınıflarda bu kavramı doğru şekilde kullanabilmeleri için medyatik gösterimden çok bilimsel olarak doğru gösterim üzerinde duran etkinliklerin planlanarak gerçekleştirilmesi önerilebilir.
|
Selman Ülker, M. Sabri Kocakülah |
52 |
Sözlü Bildiri
|
Üstün Zekalı Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) Olan Çocukların Özellikleri, Davranışları ve Eğitim Gereksinimlerinin Temellendirilmiş Teoriyle Belirlenmesi
Üstün Zekalı Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) Olan Çocukların Özellikleri, Davranışları ve Eğitim Gereksinimlerinin Temellendirilmiş Teoriyle Belirlenmesi
Yazarlar: Neslişah Ömür, Sezgin Vuran
Bu çalışmanın amacı, üstün zekâlı OSB olan çocukların iki kere farklılıktan kaynaklanan özelliklerini ve davranışlarını ortaya çıkarma, iki kere farklılığın birbirine olan etkilerini derinlemesine inceleme, bu çocuklarda tanı ölçütlerine katkı sağlayabilecek özellikler, davranışlar ve eğitim gereksinimlerini ortaya koyacak bir öncü model oluşturmaktır. Araştırmaya üstün zekâlı OSB olan üç erkek çocuk ve ebeveynleri katılmıştır. Araştırmanın verileri, retrospektif (geri dönük) ebeveyn görüşmeleri, bebeklikten veri toplama sürecine kadar olan sosyal ortam videoları, tıbbi, eğitsel ve gelişimsel raporlarını içeren dökümanlar ve bir yıllık sosyal ortam gözlemleri ile toplanmıştır. Araştırma verileri açık, eksen ve seçici kodlama kullanılarak sürekli karşılaştırmalı çözümleme tekniğiyle çözümlenmiş ve her bir araştırma sorusunu cevaplayacak sırada raporlaştırılmıştır. Araştırma sonucunda üstün zekâlı OSB olan çocukların OSB ve üstün zekâlarından kaynaklı olarak tanı karmaşası yaşadıkları, özellikleri ve davranışlarının anlaşılmadığı, bilişsel profillerinin önemsenmediği, sınırlılık yaşadıkları alanlarda desteklendikleri, fakat bilişsel isteklerinin karşılanmadığı ortaya konmuştur. Üstün zekâlı OSB olan çocukların OSB ve üstün zekâlarından dolayı yapabildikleri ve yapamadıkları belirli beceriler sosyal çevrelerinde yanlış anlaşılmalarına ve üstün zekâlı olarak tanılanamamalarına neden olmaktadır. Üstün zekâlı OSB olan çocuklar zekâlarını OSB davranışlarını ödünleme amacıyla kullanmaktadırlar. Üstün zekâlı OSB olan çocukların zekâ düzeyi arttıkça OSB ve üstün zekâ davranışlarını gizleme eğilimleri artmaktadır.
|
Neslişah Ömür, Sezgin Vuran |
206 |
Sözlü Bildiri
|
Uyaran Silikleştirmesi (Stimulus Fading) Yönteminin Ebeveyn İle Birlikte Uyuma Davranışı Üzerindeki Etkililiği: Bir Vaka Çalışması
Uyaran Silikleştirmesi (Stimulus Fading) Yönteminin Ebeveyn İle Birlikte Uyuma Davranışı Üzerindeki Etkililiği: Bir Vaka Çalışması
Yazarlar: Betül Hediye Günnar, Özlem Toper
Çocukluk çağı uyku sorunları normal gelişim gösteren bireylerin yaklaşık %30’unda gözlenirken, bu oran özel gereksinimli bireylerde daha fazladır (Jin, Hanley ve Beaulieu, 2013). Pek çok türü olan uyku sorunlarından biri de davranışsal nedenlerle de ortaya çıkabilen birlikte uyumadır. Birlikte uyuma gerek ülkemizde gerekse dünyada pek çok kültürde karşılaşılan bir durumdur (Jenni & O’Conner, 2005) ve aynı yatağı paylaşma ya da aynı odayı paylaşma şeklinde iki biçimde gerçekleşebilmektedir (Schwichtenberg & Goodlin-Jones, 2010). Birlikte uyuma ve nedenleri çeşitlilik gösterebilmektedir. İlk bir yıl bebeklerde, aynı yatakta olmamak kaydıyla birlikte uyuma önerilse de (Kural & Gökçay, 2018) diğer yandan birlikte uyumanın gerek çocuğun gerekse ebeveynlerin gece uyanma sıklıklarını arttırdığı ve uykunun niteliğini olumsuz etkilediği yönünde araştırma bulguları bulunmaktadır (Schwichtenberg & Goodlin-Jones, 2010). Özel eğitim alan yazını incelendiğinde birlikte uyuma davranışına yönelik çeşitli davranışsal müdahale yöntemlerinin kullanıldığı görülmektedir (Richdale & Wiggs, 2005). Bilinen en etkili ve kısa sürede sonuç veren yöntemlerden biri olarak kabul edilen sönme uygulamasıdır ancak özellikle sönme patlaması sırasında ebeveynler çocuklarının daha yoğun biçimde sergiledikleri ağlama vb. davranışlarını görmezden gelmeye devam etmekte zorlanabilmekte ya da yöntem bu nedenle kabul görmeyebilmektedir (Ortiz & McCormik, 2007). Birlikte uyuma davranışına ilişkin literatürde tanımlanmış olan yöntemlerden bir tanesi de “uyaran silikleştirmesidir” (Richdale & Wiggs, 2005). Uyaran silikleştirmesinde, çocuğu ile uyuyan ebeveynin yatağı aşamalı olarak çocuğun odasından uzaklaştırılır ve son aşamada çocuğun ve ebeveynin kendi odalarında uyuması amaçlanır (Vriend ve diğ., 2011). Uyaran silikleştirmesinin birlikte uyuma üzerindeki etkisini inceleyen sınırlı sayıda çalışmaya rastlanmaktadır (Howlin, 1984; Redd ve diğ., 2009) ve mevcut çalışmaların olumlu etkileri olduğu ifade edilse dahi yöntemin etkililiğinden bahsetmek için sonuçlar yeterli değildir (Vriend, Corkum, Moon & Smith, 2011). Gerek uyaran silikleştirme yönteminin etkisini inceleyerek araştırma ve uygulama alanına katkı sağlamak, gerekse daha önce sönme uygulamasını denemiş ancak sonuca ulaşamamış bir katılımcının birlikte uyuma davranışına alternatif bir müdahale planı ile çözüm bulmak amacıyla bu çalışmada, uyaran silikleştirmesinin Fragile X sendromu tanılı 5 yaşındaki bir çocuğun ebeveyni ile uyuma davranışı üzerindeki etkisini incelemek amaçlanmıştır. Katılımcının uyku sorunlarının değerlendirilmesinde uyarlanmış Uyku Değerlendirme ve Müdahale Aracı (Sleep Assessment and Treatment Tool- Hanley, 2005) ve uyku günlüğü kullanılmış, uygulama sırasında da uyku günlükleri ile veriler anne tarafından toplanmıştır. Uygulama öncesinde anne ve baba ile bir saatlik uyku eğitimi gerçekleştirilmiştir ve ardından annenin çocuğu ile çocuğunun yatağında uyuması ile başlayan ve en son annenin ve çocuğunun kendi odalarında uyuması ile son bulan altı aşamalı bir uyaran silikleştirmesi süreci planlanmıştır. Araştırma deseni olarak değişen ölçütler modeli kullanılmış ve değişim kuralı olarak her bir aşamada katılımcının arka arkaya en az beş gün ağlama davranışı sergilemeksizin kendi yatağında uyumaya devam etmesi olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sonuçları yaklaşık 70 günlük uygulama sürecinin sonunda uyaran silikleştirmesinin birlikte uyuma davranışı üzerinde olumlu sonuçları olduğunu göstermektedir. Bunun yanında önceleri çok sık olduğu ifade edilen gece uyanmalarında da azalma kaydedilmiştir. Uygulama sona erdikten üç ay sonra toplanan izleme verilerinde de katılımcının kendi odasında uyumaya devam ettiği bulgusu elde edilmiştir. Annenin sürece ilişkin olumlu görüşlerinin de elde edildiği bu çalışmadan yola çıkarak uyaran silikleştirmesi yönteminin benzer durumlar için ileri araştırmalarda ve uygulamalarda kullanılması önerilmektedir.
|
Betül Hediye Günnar, Özlem Toper |
67 |
Sözlü Bildiri
|
Yenidoğan İşitme Taramalarının Kısa ve Uzun Dönemde Aile Eğitimine Başlama Yaşına Etkisi
Yenidoğan İşitme Taramalarının Kısa ve Uzun Dönemde Aile Eğitimine Başlama Yaşına Etkisi
Yazarlar: Zerrin Turan, Nagihan Baş
İşitme kayıplı çocukların erken müdahalesinde, en geç üç ay içerisinde kaybın saptanması, en geç altı ay içerisinde işitme cihazının edinilmesi ve bir aile eğitim programına başlanması hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşılması ile işitme kaybının, çocuğun üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, işitme kayıplı çocuğun akranları ile benzer hızda dil ve iletişim becerilerini geliştirmesi amaçlanmaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için çoğu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye de 2004 yılının son ayında Yenidoğan İşitme Taramalarını (YDİT) ülke geneline yaygınlaştırmıştır. 2018 yılı itibariyle de Türkiye’de tarama merkezi sayısı 1000’e, ileri tanı merkezi sayısı 61’e çıkmıştır. Yaklaşık 15 yıllık sürede, ülke genelinde taranan çocuk sayısı %98’e ulaşmış, işitme kaybı tanı yaşı önemli ölçüde düşmüştür. Son yıllarda çeşitli merkezlerinden yayınlanan raporlara göre, işitme cihazı edinme yaşı ve aile eğitimine başlama yaşı da düşmüştür. Bazı raporlara göre tanı, cihaz edinme ve eğitime başlama yaşının evrensel standartlara oldukça yaklaştığı belirtilse de, ülke genelinde aile eğitimine başlama yaşının hâlâ evrensel standartların üzerinde olduğu da rapor edilmektedir. Bu sebeple bu araştırmada, Türkiye’de YDİT’in yaygınlaştırılmasından sonra güncel durumun detaylı olarak incelenmesi, aile eğitimine başlama yaşının betimlenmesi ve aile eğitimine başlamayı geciktiren unsurların açıklanması amaçlanmıştır. Araştırma, geriye dönük boylamsal bir araştırmadır. Veriler, Türkiye’de işitme kayıplı çocuklara eğitim de veren bir araştırma merkezinden toplanmıştır. Araştırmaya 2000-2017 yılları arasında doğan ve eğitime başlama verisi olan 600 çocuğun verisi dahil edilmiştir. YDİT’in aile eğitimine başlama yaşına kısa ve uzun dönemde etkisinin değerlendirilmesi için 2000-2004, 2005-2009 ve 2010-2017 doğumlu çocuklardan oluşan üç veri grubu oluşturulmuştur. Bu üç yıl grubun aile eğitimine başlama yaşında farklılık olup olmadığını belirlemek için varyans analizi yapılmış ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (F: 78,920, p<.001). Ortaya çıkan bu farkın, büyük ölçüde etkili olduğu da hesaplanmıştır (η2= .20). Farkın hangi grup/gruplardan kaynaklandığını belirlemek için yapılan Bonferroni gruplar arası karşılaştırma testine göre de, tüm gruplar arasında p = .001 düzeyinde anlamlı fark bulunmuştur. Bu bulgulara göre, YDİT’in aile eğitimine başlama yaşını hem kısa hem de uzun dönemde düşürdüğü görülmüştür. Bunlarla birlikte verilerin betimsel analizinden elde edilen bulgulara göre, ilk yıl grubunda altı aydan önce aile eğitimine başlayan hiç çocuk bulunmazken, son yıl grubunda çocukların %28.8’i altı aydan önce aile eğitimine başlayabilmiştir. YDİT’in yaygınlaştırılmasının uzun dönemdeki olumlu etkisi olan bu durum yüz güldürücü olsa da, çocukların önemli bir bölümünün evrensel standartı yakalayamadığı görülmektedir. Bu durumun nedenleri; tanı yaşını geciktiren unsurlarla birlikte, sağlık çalışanlarının aileyi eğitim kurumlarına yeterli ölçüde yönlendirememesi, sağlık kurumları ile eğitim kurumlarının ihtiyacı karşılayacak sayıda olmaması, işitme kayıplı küçük çocukların aile eğitimine yönlendirilmesi için yasal düzenlemelerin olmaması, işitme kayıplı küçük çocuğa eğitim verecek personel eksikliğinin bulunması, süreçteki paydaşların iletişimini artıran, çocuğun güncel durumu hakkında bilgi veren bir takip mekanizmasının bulunmaması olarak sıralanabilir. Aile eğitimlerine daha erken dönemde yönlendirmeyi artırmak için, ileri tanı merkezlerinin içerisinde bir eğitim merkezi kurulabilir ve işitme kayıplı küçük çocukla çalışabilecek nitelikli öğretmenler görev alabilir.
|
Zerrin Turan, Nagihan Baş |
210 |
Sözlü Bildiri
|
Yetersizliği Olan Öğrencilere Problem Çözmenin Öğretiminde Şemaya-Dayalı Öğretim: Tek-Denekli Araştırmaların Meta-Analizi
Yetersizliği Olan Öğrencilere Problem Çözmenin Öğretiminde Şemaya-Dayalı Öğretim: Tek-Denekli Araştırmaların Meta-Analizi
Yazarlar: Şerife Yücesoy Özkan, Zülal Çakmak, Zehra Cevher, Emrah Gülboy, Hüsne Öz Alkoyak
Sözel matematik problemleri çözme, günümüzün gelişmiş toplumlarında iş yaşamına ve sosyal yaşama katılımda önemli bir role sahiptir. Yetersizliği olan öğrenciler söz konusu olduğunda ise bu önem daha da artmaktadır ve yetersizliği olan öğrencilere problem çözmenin sistematik olarak öğretimi gerekir. Problem çözmenin öğretiminde; temsili stratejiler, strateji öğretimi, beceri çeşitlendirmesi ve bilgisayar destekli öğretim gibi çeşitli stratejiler vardır ve bu temsil stratejilerinden biri, şemaya-dayalı öğretimdir. Şemaya-dayalı öğretim, sözel matematik problemlerinin çözümünü öğretmek için görsel sunumların ve doğrudan öğretimin kullanıldığı bir stratejidir. Şemaya-dayalı öğretimi anlamak ve şemaya-dayalı öğretimin problem çözme üzerindeki etkisini incelemek üzere birkaç sistematik derleme ve meta-analiz yapılmıştır. Bu çalışmalardan ikisinde şema öğretimi de dahil olmak üzere tüm stratejileri içeren strateji öğretiminin etkilerinin ve hem şemaya-dayalı öğretimi hem de şema-genişletme öğretimini kapsayan şema öğretiminin etkilerinin incelendiği ve yetersizliği olan öğrencilere yönelik veriler içermediği görülmektedir. Çalışmaların birinde öğrenme güçlüğü olan ya da risk grubundaki öğrenciler için, diğerinde ise tipik gelişim gösteren öğrenciler ve yetersizliği olan öğrenciler için veriler olduğu dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, şemaya-dayalı öğretimin yetersizliği olan öğrenciler için etkisini ve bu etkinin büyüklüğünü belirlemeye gereksinim duyulmaktadır. Bu gereksinimden yola çıkarak çalışmanın amacı şöyledir: (a) Çalışmalar tek-denekli deneysel desen standartlarını ne ölçüde karşılamaktadır? (b) Çalışmalar tek-denekli deneysel desen kalite göstergelerini ne ölçüde karşılamaktadır? (c) Çalışmaya katılan öğrencilerin özellikleri nelerdir? (d) Çalışmaların betimsel özellikleri nelerdir? (e) Şemaya-dayalı öğretimin yetersizliği olan öğrencilerin sözel matematik problemi çözme becerisi üzerindeki genel etkisi (etki büyüklüğü) nedir? (f) Şemaya-dayalı öğretim, yetersizliği olan öğrencilerin sözel matematik problemi çözme performansını artırmak için kanıta-dayalı bir uygulama mıdır? Çalışmada bu amaca ulaşmak üzere kapsamlı bir tarama yapılmış ve tarama sonucunda 1905 çalışmaya ulaşılmıştır. Tüm çalışmaların başlıkları ve özetleri incelenmiş ve yapılan inceleme sonucunda 216 çalışma tam-metin değerlendirmesi yapmak üzere sonraki aşama için hazırlanmıştır. 216 çalışma, dahil etme ve dışlama ölçütleri dikkate alınarak okunmuş ve yapılan okumalar sonunda, ölçütleri karşılayan 12 çalışma, sistematik derleme ve meta-analiz kapsamına alınmıştır. Elle yapılan tarama sonunda ulaşılan üç çalışmayla birlikte toplam 15 çalışma için tek-denekli desen standartları açısından değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda, üç çalışmanın desen standartlarını koşulsuz karşıladığı, altı çalışmanın desen standartlarını koşullu karşıladığı ve altı çalışmanın desen standartlarını karşılamadığı bulunmuştur. Standartları koşulsuz ve koşullu karşılayan dokuz çalışma, kalite göstergeleri açısından incelenmiş ve tüm çalışmaların kalite göstergelerini karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır. Daha sonra bu dokuz çalışma için kapsamlı veri çıkarma işlemi yapılmıştır. Veri çıkarma işlemi tamamlandıktan sonra 28 grafik için görsel analiz ve etki büyüklüğü hesaplaması yapılmıştır. Tüm süreç birbirinden bağımsız iki değerlendirici tarafından gerçekleştirildiği için tamamlanan tüm adımlar için değerlendiricilerin görüş birliği dikkate alınarak değerlendiriciler arası güvenirlik hesaplanmış ve güvenirlik katsayısı %95-100 arasında bulunmuştur. Çalışmalarda toplam 24 katılımcının verileri analiz edilmiştir. Çalışmaların diğer değişkenlerine ilişkin ayrıntılı bulgulardan bildiri sunumu sırasında söz edilecektir.
|
Şerife Yücesoy Özkan, Zülal Çakmak, Zehra Cevher, Emrah Gülboy, Hüsne Öz Alkoyak |
44 |
Sözlü Bildiri
|
Yetersizliği Olan Öğrencilerin İlkokula Başlama Sürecinde Okula Uyumuna Yönelik Ailelerinin ve Öğretmenlerinin Görüşleri
Yetersizliği Olan Öğrencilerin İlkokula Başlama Sürecinde Okula Uyumuna Yönelik Ailelerinin ve Öğretmenlerinin Görüşleri
Yazarlar: Senem İbileme, Funda Aksoy
Okula uyum sürecinde hem tipik gelişen çocuklar hem de yetersizliği olan çocuklar arasında farklılıklar vardır. Çalışmanın amacı otizm spektrum bozukluğu veya zihin yetersizliği olan öğrencilerin ilkokula başlama sürecinde okula uyumuna yönelik ebeveynlerinin ve öğretmenlerinin görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomonolojik desen ile yürütülmüştür. Araştırma 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ilkokullarda sınıfında otizm spektrum bozukluğu veya zihin yetersizliği tanılı öğrencisi bulunan 10 sınıf öğretmeni ve 10 ebeveynin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri katılımcı bilgi formu, yarı-yapılandırılmış görüşmeler, araştırmacı günlüğü aracılığıyla toplanmıştır. Yarı-yapılandırılmış görüşme ile elde edilen verilerin çözümlenmesinde Windows için QSR Nvivo 12 paket programı kullanılarak tümevarım analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda, yetersizliği olan öğrencilerin akranları, öğretmenleri ve ebeveynleri tarafından kabulünün, olumlu öğretmen-ebeveyn ilişkilerinin, tipik gelişen kız öğrencilerin yetersizliği olan öğrenciler ile etkileşimlerinin iyi olmasının, destek oda eğitiminin ve gölge öğretmenin okula uyumda olumlu etkisi ortaya çıkmıştır. Okulların fiziki şartlarının, okulda geçirilen uzun sürenin ve öğretmenlerin yetersizlik hissinin öğrencilerin okula uyumunu zorlaştırdığı görülmüştür. Ebeveynler ve öğretmenler okul yönetiminden uyum sürecinde yetersizliği olan öğrencilerin katılabileceği sosyal etkinlik alanlarının oluşturulmasının gerektiğinin ifade etmişlerdir. Ebeveynler, dönemsel olarak yetersizliği olan öğrencilerin akranları ve öğretmenleri tarafından ötekileştirdiğini düşündüklerini ifade ederken, öğretmenler bu öğrencilerin kendileri ve akranlar tarafından ötekileştirilmediğini ifade ederek ebeveynlerden farklı görüş belirtmişlerdir.
|
Senem İbileme, Funda Aksoy |
83 |
Sözlü Bildiri
|
Yetersizlikten Etkilenme Derecesini Algılama (YEDA) Ölçeği’nin Geliştirilmesi ve Psikometrik Niteliklerinin İncelenmesi
Yetersizlikten Etkilenme Derecesini Algılama (YEDA) Ölçeği’nin Geliştirilmesi ve Psikometrik Niteliklerinin İncelenmesi
Yazarlar: Uğur Onur Günden, Veysel Aksoy
Yetersizlikten Etkilenme Derecesini Algılama (YEDA) Ölçeği, gelişimsel yetersizliği olan çocuğa sahip ebeveynlerin, yetersizlikten etkilenme derecesine ilişkin algılarını ortaya koyabilmek amacıyla geliştirilmiştir. Çalışmada madde yazımına hazırlık aşamasında kendileriyle görüşme yapılan 8 ebeveyn, pilot uygulama kapsamında 57 ebeveyn, ana uygulama ve Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) kısmında 688 ebeveyn ve yapı geçerliğini sınamak üzere Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) kapsamında 300 olmak üzere toplam 1053 katılımcı yer almıştır. 5’li Likert tipi bir ölçek olarak tasarlanan ve bu doğrultuda veriler toplanan YEDA Ölçeği’nin geçerlik kapsamında ölçüt bağımlı geçerlik, yapı geçerliği, ayırt edici geçerlik, kapsam geçerliği bulguları ortaya konulurken; güvenirlik kapsamında ise madde-toplam korelasyonu ve alt ölçekler arası korelasyonlar, iç tutarlık katsayısı güvenirliği, alt-üst %27 güvenirliği, iki yarı güvenirliği ve test-tekrar test güvenirliğine ilişkin bulgular ortaya konulmuştur. Geçerlik bulgularına bakıldığında ölçüt bağımlı geçerliğin (N=40; r=.50; p<.01) uygun olduğu, kapsam geçerliği açısından 6 alan uzmanının 51 madde üzerinde .80 üstü bir uzlaşma ile ortaklaştığı, AFA özelinde yapı geçerliğine ilişkin kriterlerin sağlandığı, DFA açısından uyum indeksleri ve maddelerin t değerlerinin uygun olduğu ve son olarak ayırt edici geçerlik açısından yetersizlikten etkilenme derecesine göre tüm grupların anlamlı derecede ayırt edildiği (η2=.23; p<.001) görülmüştür. Güvenirlik bulgularına bakıldığında iç tutarlık katsayısının alt faktörler bazında .81 ile .92 arasında değiştiği ve toplam açısından ise .92 olduğu, madde toplam korelasyon değerlerinin ilgili alanyazın ile tutarlı olduğu, alt ölçekler bazında korelasyonun .12 ile .69 arasında değiştiği, alt üst %27 güvenirliğinin (N=186; t=-50,462; p<.001; η2=.82) uygun olduğu, iki yarı güvenirliğinin Spearman Brown korelasyonun (r=.87; p<.001) uygun olduğu ve son olarak test tekrar test güvenirliğinin 15 gün ara ile ölçümlerinin (N=40; r=.81; p<.001) uygun olduğu görülmüştür. Nihai olarak YEDA Ölçeği’nin geçerliği ve güvenirliği kanıtlanmış 34 maddelik formu oluşmuştur. YEDA Ölçeği beş alt faktörden meydana gelmektedir. Bunlar; 9 maddelik Öğrenme ve Başarı, 5 maddelik Dil ve İletişim, 10 maddelik Sosyal Etkileşim, 5 maddelik Problem Davranışlar ve 5 maddelik Günlük Yaşam Becerileri alt faktörleridir. Bulgular alanyazın ışığında tartışılmıştır.
|
Uğur Onur Günden, Veysel Aksoy |
191 |
Sözlü Bildiri
|
Yetersizlikten Etkilenmiş Çocuğa Sahip Olan Ailelere Sunulan Psikolojik Danışmanlık Hizmetinin Ailenin Katılım Davranışları ve Gereksinimlerinin Karşılanması Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi
Yetersizlikten Etkilenmiş Çocuğa Sahip Olan Ailelere Sunulan Psikolojik Danışmanlık Hizmetinin Ailenin Katılım Davranışları ve Gereksinimlerinin Karşılanması Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi
Yazarlar: Saniye Özsoy, Aytek Çakmak, Sinan Kalkan, Deniz Özcan
Özel eğitim kurumlarında rehberlik hizmetlerinin amacı: bireyin çevresini, içinde bulunduğu toplumu tanımasını; yeteneklerini en uygun şekilde kullanmasını ve geliştirmesini; karşılaştığı problemleri çözme ve uygun kararları alma yeterliliği kazanmasını, toplum içinde severek yapacağı bir iş sahibi olmasını sağlamaktır. Bu bağlamda özel gereksinimli bir çocuğa sahip ailenin bu süreci desteklemedeki rolü ve sorumlulukları önemli hale gelmektedir. Aileler bilindiği gibi özel gereksinimli bir çocuğa sahip olduklarını öğrendikleri zamandan itibaren, sosyal ve duygusal yönden birçok değişim yaşamaktadır. Yaşanan bu değişimlere bazı aileler çabuk uyum sağlarken bazıları ise ciddi sorunlar (örn., depresyon) yaşamaktadır. Bu çalışma, bir rehabilitasyon merkezindeki rehberlik servisinin kurumlarında destek eğitim hizmetlerinden yararlanan yetersizlikten etkilenmiş çocuğa sahip olan ailelere sunulan psikolojik danışmanlık hizmetinin ailenin katılım davranışları ve gereksinimlerinin karşılanması üzerindeki etkilerinin incelenmesini amaçlamaktadır. Araştırmada deneysel desenlerden tek gruplu ön test- son test deneysel desen kullanılmıştır. Çalışmaya 15 ebeveyn dâhil olmuştur. Çalışmada veriler Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan “Rehberlik İhtiyaçları Ölçeği” ile toplanmıştır. Çalışmanın bulguları, çalışmaya katılan ebeveynlerin gereksinimlerinin karşılanması ve katılım davranışlarının arttırılmasında ön test ile son test verileri arasında anlamlı bir farkın olduğunu göstermektedir. Dahası, ailenin katılımının sağlanamaması durumunda veya danışmanlık sürecine katılımının azalması durumunda sonuçların olumsuz etkilendiği gözlenmiştir.
|
Saniye Özsoy, Aytek Çakmak, Sinan Kalkan, Deniz Özcan |
164 |
Sözlü Bildiri
|
Zihin Yetersizliği Olan Bireylere Ev Temizliği ve Düzeni Becerilerinin Öğretiminde Bir Aile Eğitimi Programının Etkililiği
Zihin Yetersizliği Olan Bireylere Ev Temizliği ve Düzeni Becerilerinin Öğretiminde Bir Aile Eğitimi Programının Etkililiği
Yazarlar: Funda Ulugöl, Atilla Cavkaytar
Bir çocuğun yaşadığı çevre ile çift yönlü etkileşim yoluyla geliştiğini öne süren ekolojik teorisi tüm ailenin ve çevrenin bununla birlikte çevresel değişikliklerin çocuğun yanı sıra aileyi de etkilediğini belirtir. Bu yaklaşımla gelişen aile merkezli planlamalarda tüm ailenin katılımının sağlanması ve aile için doğal desteklerin belirlenerek rollerinin çizilmesinin hem aileyi rahatlatmada hem de özel gereksinimli bireyin gelişimine katkı sağlamada etkisi yadsınamaz. Özel gereksinimli bir bireyin gelişimi söz konusu olduğunda anneler, babalar, büyükanneler, büyükbabalar, kardeşler, yakın akrabalar ve bakıcılar gibi ailedeki her bireyin desteği ve katılımı büyük önem taşımaktadır. Bu araştırmada geliştirilen aile eğitim programını tamamlayan zihin yetersizliği (ZY) olan bir bireyin teyzesinin program doğrultusunda gerçekleştirdiği beceri öğretim çalışmalarının, yeğenin ev temizliği ve ev düzeni becerilerini öğrenmedeki etkisini belirlemek amaçlanmaktadır. Bu genel amaç doğrultusunda (1) aile eğitim programının başarısına ilişkin teyzenin bilgi kazanım düzeyi nasıldır? (2) aile eğitimi programını tamamlayan teyzenin gerçekleştirdiği öğretimler yeğeninin seçilen becerileri kazanmasında etkili midir? (3) araştırmanın güvenirliğine ilişkin bulgular ne düzeydedir? (4) teyzenin tamamlamış olduğu Ev Temizliği ve Düzeni Aile Eğitimi Programı’na ilişkin görüşleri nelerdir? sorularına cevap aranmıştır. Araştırmanın bağımsız değişkeni; geliştirilen aile eğitim programı, teyzeyle programın gerçekleştirilmesi, aile eğitim programını tamamlayan teyzenin bu program doğrultusunda yeğeniyle birlikte gerçekleştirdiği öğretim çalışmalarıdır. Bağımlı değişkeni ise ZY olan bireyin teyzesi tarafından öğretilen ev temizliği ve düzeni becerilerini öğrenme durumlarıdır. Aile eğitim programı kapsamında birey için belirlenmiş olan elektrik süpürgesi kullanma, tuvalet temizleme ve villada ile yer silme becerilerini öğrenme durumları araştırmanın bağımlı değişkenleridir. Araştırmaya orta düzeyde ZY tanısı almış 22 yaşında bir birey ve teyzesi katılmıştır. Araştırmada öncelikle hazırlanan Aile Eğitimi Programı teyzeye uygulanmıştır. Aile eğitimi programı eğitim aşaması ve uygulama aşaması olmak üzere iki aşamadan oluşmuştur. Eğitim aşaması beceri öğretimi yapmak için gerekli bilgilerin sunulmasına yönelik yapılan toplam 4 saatlik 3 oturumdan oluşmuştur. Uygulama aşaması ise, öğrenilen bilgileri kullanarak yeğenine uzman gözetiminde örnek beceriyi öğretme uygulamasından oluşmuştur. Aile eğitimi programının başarısını değerlendirmek için teyzeye ön-test ve son-test uygulanmıştır. Teyze öğretim için yeterli hale geldikten sonra ipucunun giderek arttırılması yöntemini kullanarak yeğeni için belirlediği becerilerin öğretimi gerçekleştirmiştir. Araştırmada tek denekli araştırma yöntemlerinden yoklama denemeli davranışlar arası çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmada hem teyze hem de araştırmacı için güvenirlik verileri toplanmıştır. Geliştirilen Ev Temizliği ve Düzeni Becerileri Aile Eğitim Programı için araştırma bulguları şu şekildedir; aile eğitim programı planlandığı şekilde uygulanmış ve Handan Hanım ev temizliği ve düzeni becerilerinin öğretimi için gerekli olan bilgileri %86.6 düzeyinde kazanmıştır. Handan Hanım’ın hazırlanan program doğrultusunda gerçekleştirdiği öğretim çalışmaları sonucunda yeğeni Egemen her üç beceride ölçütü karşılamış (%100, %85,7, %100) ve kararlı veriye ulaşmıştır. İzleme verileri öğretim süreci verileri ile tutarlılık göstermiştir. Hazırlanan aile eğitim programına katılan teyzenin programa katılmaktan dolayı memnun olduğu, yeğenine bu becerileri öğretebilmiş olmaktan dolayı mutlu olduğu, yeğeninin de daha özgüvenli hale geldiğini, bu becerilerin öğrenilmesinin ailedeki bireyleri de mutlu ettiği ve aileye yarar sağladığı yönünde görüş belirtmiştir.
|
Funda Ulugöl, Atilla Cavkaytar |
158 |
Sözlü Bildiri
|
Zihin Yetersizliği Olan Ergen Bireylerin Cinsellik Eğitimi
Zihin Yetersizliği Olan Ergen Bireylerin Cinsellik Eğitimi
Yazarlar: Bora Akdemir, Didem Güven
Çocukluktan yetişkinliğe giden yolda ergenlik dönemi çok özel bir zaman dilimini temsil etmekte ve bireylerin çocuk olarak başladığı bu dönemden sağlıklı bir yetişkin olarak çıkması beklenmektedir. Bu süreçte fizyolojik olduğu kadar kişisel ve sosyal gelişim açısından da önemli değişimler yaşanmaktadır. Gelişim kadar sancılar, ilerlemeler kadar krizler de bu sürecin önemli bir parçasıdır. Zihin yetersizliği olan bireyler fizyolojik olarak tipik gelişen akranları ile benzer süreçler yaşasalar da bilişsel düzeyleri, dolayısıyla öğrenme özellikleri bakımından bazı farklılıklar yaşayabilmektedirler. Cinsellik eğitimi; biyolojik, ruhsal, duygusal ve sosyal boyutları olan, toplumsal roller ve kimlik oluşumunu da içeren temel bir konudur. Özel gereksinimlerinden bağımsız olarak tüm insanların ihtiyacı olan bu eğitim, bilgiye ulaşmada sınırlılık yaşayan, geç ve güç öğrenen zihin yetersizliği olan bireylerde çok daha yakıcı bir ihtiyaç olarak görülebilir. Bu noktada aile ve özel eğitim öğretmenlerine önemli görevler düşmektedir. Tüm bu saydıklarımıza ek olarak cinsellik eğitimine yönelik olumsuz tutumların ve bu alandaki bilgi eksikliklerinin yaygınlığı da bu çalışmanın temel gerekçelerini oluşturmaktadır. Alanyazın taraması ile gerçekleştirilen bu çalışmada zihin yetersizliği olan bireylerin ergenlik dönemi cinsel gelişim özellikleri ortaya konularak aile ve öğretmenlere cinsellik eğitimine dair önerilerin sunulması amaçlanmıştır. Bu bağlamda tipik gelişen bireylerin ergenlik dönemi cinsel gelişimi incelenmiş, zihin yetersizliği olan bireylerin diğer akranlarından hangi yönlerden farklılaştığı belirlenmiştir. Cinsellik eğitiminin amacı ve kapsamı belirtilerek, zihin yetersizliği olan bireylere verilecek cinsellik eğitiminde öğretmen ve ailelere düşen görevler tartışılmıştır. Ailelere ve özel eğitim öğretmenlerine cinsellik eğitimine dair öneriler sunulmuştur.
|
Bora Akdemir, Didem Güven |
|
Sözlü Bildiri
|
Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilere Alışveriş Yapma Becerisinin Öğretiminde Kendini Yönetme Stratejileri Öğretim Paketinin Etkililiği
Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilere Alışveriş Yapma Becerisinin Öğretiminde Kendini Yönetme Stratejileri Öğretim Paketinin Etkililiği
Yazarlar: Müzeyyen Eldeniz Çetin, Evgin Çay
Bu araştırmanın amacı, zihin yetersizliği olan öğrencilere alış-veriş yapma becerisin öğretiminde kendini yönetme stratejilerinden oluşan öğretim paketinin etkisini incelemektir. Ayrıca araştırmada izleme, genelleme ve sosyal geçerlik verisi de toplanmıştır. Araştırmaya, orta düzeyde zihin yetersizliği tanısı olan, yaşları 11-17 arasında değişen üç öğrenci katılmıştır. Araştırmada, katılımcılar arası yoklama denemeli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni katılımcıların alış-veriş yapma becerisi, bağımsız değişkeni ise kendine ön uyaran verme, kendini kaydetme, kendini değerlendirme ve kendini pekiştirmeden oluşan kendini yönetme stratejileri öğretim paketidir. Araştırma birebir öğretim şeklinde düzenlenmiş olup veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen veri kayıt formları aracılığı ile toplanmıştır. Elde dilen veriler grafiksel analiz tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular, alış-veriş yapma becerisinin öğretiminde kendini yönetme stratejileri öğretim paketinin etkili olduğunu, öğretim bittikten üç hafta sonra katılımcıların öğrendikleri bilgileri koruduklarını, farklı marketlerden alış-veriş yaparak öğrendikleri bilgileri genellediklerini göstermektedir. Ayrıca araştırmaya katılan katılımcılar ve anneleri araştırma kapsamında öğrenilen beceri ve yönteme ilişkin olumlu yönde görüş bildirmişlerdir.
|
Müzeyyen Eldeniz Çetin, Evgin Çay |
93 |
Sözlü Bildiri
|
Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilerin Devam Ettiği Destek Eğitim Odası Hizmetine Yönelik Bir Durum Çalışması
Zihin Yetersizliği Olan Öğrencilerin Devam Ettiği Destek Eğitim Odası Hizmetine Yönelik Bir Durum Çalışması
Yazarlar: Didem Güven
Bu araştırma, zihin yetersizliği olan öğrencilerin devam ettiği destek eğitim odası (DEO) hizmetinin yönetim, rehberlik ve uygulama boyutlarının işleyişini anlamak amacıyla iç içe geçmiş durum çalışması olarak desenlenmiştir. Bu süreçte araştırmacı, ilk olarak geliştirdiği kontrol listelerinden faydalanmıştır. Araştırmanın gerçekleştiği il merkezinde ilkokulların destek eğitim odalarında bu kontrol listeleri aracılığıyla gözlemler gerçekleştirmiştir. Gerçekleştirilen bu gözlem sonucunda belirlenen bir ilkokulun DEO’sunda ise üç ay süreyle saha notları tutulmuştur. Gözlem yapılan okul katılımcılarının da yer aldığı 10 okul yöneticisi, 10 rehber öğretmen ve DEO’da görevlendirilen 10 öğretmen olmak üzere 30 katılımcıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma boyunca araştırmacı günlüğü de tutulmuştur. Süreç boyunca toplanan verilerden saha notlarının analizinde betimsel analiz, görüşmelerin analizinde ise içerek analizi kullanılmıştır. Kullanılan kontrol listeleri ise kategorileştirilerek tablolar halinde sunulmuştur. Araştırma sonucunda okulların bir kısmında DEO’ların olmadığı, DEO’su olan okulların ise fiziksel koşullarının yetersiz olduğu ortaya çıkmıştır. DEO paydaşlarının da DEO konusunda bilgi eksikliği yaşadıkları, bu hizmete yönelik rol ve sorumluluklarının net olarak anlaşılmadığı ve uygulanmadığı ortaya çıkmıştır. DEO’ya ilişkin tüm sorumlulukların ve DEO liderliğinin rehber öğretmenlerde olduğu da anlaşılmıştır. Araştırmanın sonunda DEO’larda nitelikli özel eğitim öğretmenlerinin görevlendirilmesi ve ilgili paydaşların doğrudan rol ve sorumluluklarına bağlı olarak sunulan DEO hizmetinin etkililiğinin ve verimliliğinin de artabileceğine ilişkin öneriler sunulmuştur.
|
Didem Güven |
113 |
Sözlü Bildiri
|
Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrencilerde Tablet Bilgisayar Kullanımının Örüntü Oluşturma Becerisi Üzerinde Etkililiği
Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrencilerde Tablet Bilgisayar Kullanımının Örüntü Oluşturma Becerisi Üzerinde Etkililiği
Yazarlar: Ahmet Yıkmış, Muhammet Sait Baran
Bu araştırmanın amacı, tablet bilgisayar üzerinde, örüntü oluşturma öğretimi için doğrudan öğretim yönetimine göre geliştirilen eğitsel mobil uygulamanın, zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin örüntü oluşturma becerileri üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda tablet bilgisayar üzerinde, örüntü oluşturma öğretimi için hazırlanan eğitsel mobil uygulama ile öğretim tamamlandıktan sonra 2, 4 ve 6. haftalarda izleme oturumları ve tablet bilgisayar üzerinden şekil örüntüleri ile genelleme oturumları gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya zihinsel yetersizlik tanısı almış biri kız ve ikisi erkek olmak üzere toplam üç öğrenci katılmıştır. Araştırma Uşak ilinde özel bir rehabilitasyon merkezinde gerekli izinler alınarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma deseni olarak tek denekli araştırmalardan katılımcılar arası yoklama evreli denekler arası çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın bağımsız değişkeni, tablet bilgisayar üzerinde, örüntü oluşturma öğretimi için doğrudan öğretim yönetimine göre geliştirilen eğitsel mobil uygulamadır. Araştırmanın bağımlı değişkeni ise zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin örüntü oluşturma becerisi düzeyleridir. Araştırma sonucunda; öğrencilerin öğretim oturumları sonunda geçerli ölçüt olan %83,3 düzeyinde başarı sağlandığından ötürü yapılan öğretim oturumlarının etkili olduğu söylenebilir. İzleme oturumları sonucunda, öğrencilerin örüntü oluşturma becerisini 2, 4 ve 6. haftalarda devam ettirdikleri bulgusuna erişilmiştir. Tablet bilgisayar üzerinde farklı şekil resimleri kullanılarak yapılan genelleme oturumlarında ise öğrencilerin örüntü oluşturma becerisini, farklı materyallerle genelleyebildiği tespit edilmiştir. Araştırmanın sosyal geçerlilik bulgularında, öğretmenlerden ve ebeveynlerden görüş alınmıştır. Bu görüşler doğrultusunda, tablet bilgisayar yolu ile gerçekleştirilen örüntü oluşturma becerisi öğretimi, sürecinin olumlu ve işlevsel geçtiği, örüntü oluşturma uygulamasının öğrencilerin akademik becerilerini geliştirdiğini gösteren bulgular elde edilmiştir.
|
Ahmet Yıkmış, Muhammet Sait Baran |
117 |
Sözlü Bildiri
|
Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrencilerin Bilgi Veren Metinleri Anlamalarında Metin Yapısına Dayalı Strateji İle Çok Ögeli Bilişsel Strateji’nin Etkililiklerinin Karşılaştırılması
Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrencilerin Bilgi Veren Metinleri Anlamalarında Metin Yapısına Dayalı Strateji İle Çok Ögeli Bilişsel Strateji’nin Etkililiklerinin Karşılaştırılması
Yazarlar: Mehtap Coşgun Başar, E. Rüya Özmen
Bu araştırmada, zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin bilgi veren metinleri anlamalarında Metin Yapısına Dayalı Strateji Öğretimi (MYDSÖ) ile Çok Ögeli Bilişsel Strateji Öğretimi’nin (ÇÖBSÖ) etkililikleri karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda; etkililik, genelleme, verimlilik, izleme ve sosyal geçerlilik başlıkları altında alt amaçlar oluşturulmuştur. Araştırma Ankara’da bulunan bir özel eğitim meslek okulunda hafif düzeyde zihinsel yetersizliği olan on sekiz öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırma için ön koşul becerilerini karşılayan bu öğrenciler rastgele iki gruba ayrılmış ve bir gruba MYDSÖ diğer gruba ise ÇÖBSÖ uygulanmıştır. Araştırmada ön test son test deneysel desen kullanılmıştır. Her iki grupta da stratejilerin problem çözüm metinlerini anlamalarında etkisi araştırılmış, genelleme amaçları için ise neden sonuç, karşılaştırma ve öğrencilerin kendi ders kitaplarından alınan bir bilgi veren metin kullanılmıştır. Ayrıca öğretim etkililiğinin belirlenmesinde Formel Olmayan Okuma Envanteri deney öncesi ve sonrasında araştırmacı tarafından öğrencilere uygulanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 22 programı kullanılmış sosyal geçerlilik verileri ise içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; hem MYDSÖ hem ÇÖBSÖ’nün zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin problem çözüm metinlerini anlamalarında etkili olduğu belirlenmiştir. İki öğretim sürecinden hangisinin daha etkili olduğunu belirlemek için yapılan analiz sonucunda ise puan farklılığı istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Ancak puan ortalamalarına göz önüne alındığında aradaki farkın MYDSÖ lehine olduğu görülmüştür. Her iki grubunda FOOE alt testlerinde aldıkları puanlar ön testten son testte anlamlı fark göstermiştir. Sadece ÇÖBSÖ uygulanan grubun FOOE öykü sorularına cevap vermede anlamlı fark bulunmamıştır. Grupların ön testten son testte FOOE puanları karşılaştırıldığında ise öykü sorularına cevap verme alt testi hariç diğer testlerde aldıkları puanlar arasında anlamlı fark bulunmamıştır. MYDSÖ ve ÇÖBSÖ uygulanan grubun genelleme metinlerine ilişkin ön test son test puanları karşılaştırıldığında, her iki deney grubundaki ön testten son testte puan değişiminin anlamlı olduğu belirlenmiştir. Genelleme metinlerine ilişkin deney gruplarının arasındaki puan farkı, karşılaştırma ve -ders kitabından alınan- problem çözüm metninde anlamlı değil iken, neden sonuç metninde anlamlı bulunmuştur. Bu fark MYDSÖ lehine bulunmuştur. Verimlik bulgularından öğrencilerin doğru verdiği tepki sayılarında her iki grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Ancak puan ortalamalarına göz önüne alındığında aradaki farkın MYDSÖ lehine olduğu görülmüştür. Öğretim sürelerine bakıldığında ise MYDSÖ’nün ÇÖBSÖ’den daha kısa sürdüğü belirlenmiştir. Öğretimden doksan gün sonra yapılan izleme değerlendirmesinde, MYDSÖ uygulanan grubun -ders kitabından alınan- problem çözüm metni hariç diğer metinlerdeki (Problem çözüm metni, neden sonuç metni ve karşılaştırma metni) puanlarda anlamlı düşüş görülmüştür. Bu durum MYDSÖ grubunun öğretimden doksan gün sonra uygulama etkisini sürdüremedikleri anlamını taşımaktadır. ÇÖBSÖ uygulanan grubun son test ve izleme puanları karşılaştırıldığında ise -ders kitabından alınan- problem çözüm metni ile neden sonuç metni puanlarında anlamlı düşüş olmakla birlikte diğer metinlerden (problem çözüm metni ve karşılaştırma metni) aldıkları puanlarda anlamlı düşüş belirlenmemiştir. Bu durum ÇÖBSÖ uygulanan grubun öğretimden doksan gün sonra -problem çözüm ve karşılaştırma metinlerinde- uygulamanın etkisini sürdürebildiklerini göstermektedir. Araştırmanın sosyal geçerlilik verileri incelendiğinde ise araştırmaya katılan öğrencilerin tamamının çalışmaya katılmaktan memnun oldukları ve öğretim sürecini sevdikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin öğretmenleri ile yapılan görüşmede ise öğretmenlerin tamamı araştırma amacını öğrenciler için önemli bulmuş, öğrencilerin deney süreci ve sonrasında olumlu değişimler fark etmiş ve öğrencilerinin bu çalışmaya katılmaktan dolayı mutlu olduklarını ifade etmişlerdir.Araştırmanın son kısmında bulgular tartışılarak uygulamaya ve ileri araştırmalara yönelik önerilere yer verilmiştir.
|
Mehtap Coşgun Başar, E. Rüya Özmen |
217 |
Sözlü Bildiri
|
Zihinsel Yetersizlikte ve Otizm Spektrum Bozukluğunda Tekrarlayıcı Davranışlar ile Motor Koordinasyon
Zihinsel Yetersizlikte ve Otizm Spektrum Bozukluğunda Tekrarlayıcı Davranışlar ile Motor Koordinasyon
Yazarlar: Cebrail Karadaş, Hatice Bakkaloğlu, Şeyda Demir
Zihinsel yetersizliği (ZY) olan çocukların gelişimleri dikkate alındığında gelişimin her alanında gerilik olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda ZY olan çocukların motor gelişimleri de akranlarından geride seyretmektedir ve bu alandaki performansları akranlarına kıyasla daha sınırlıdır. Benzer şekilde otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocuklarında motor performansları oldukça sınırlı düzeydedir. Ayrıca her ne kadar bir tanı kriteri olarak tekrarlayıcı davranış yapıları (OSB) ile özdeşleşmiş olsa da her iki grupta da bu davranış yapıları ile karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla tekrarlayıcı davranışlar ile motor koordinasyonun ZY olan ve OSB olan çocuklarda karşılaştırmalı olarak incelenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda mevcut çalışmada iki temel soruya yanıt aranmıştır. 1. OSB ve ZY gruplarında tekrarlayıcı davranışlar ile motor koordinasyon arasındaki ilişki var mıdır? Varsa bu ilişkiler gruplara göre manidar olarak farklılık göstermekte midir? 2. OSB ve ZY gruplarının tekrarlayıcı davranışlar ve motor koordinasyon puan ortalamaları arasında manidar fark var mıdır? Çalışma 5-15 yaş aralığında 207 ZY olan ve 213 OSB olan çocuk ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak tekrarlayıcı davranışların değerlendirilmesinde Ökcün-Akçamuş, Bakkaloğlu, Demir ve Bahap Kudret (2019) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Tekrarlayıcı Davranışlar Ölçeği-Revize-Türkçe Versiyonu (TEDÖ-R-TV) kullanılmıştır. Motor koordinasyonun değerlendirilmesinde ise Kocaman-Yıldırım, Altunalan, Acar, Elbasan ve Gücüyener (2019) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu Anketi (GKBA) kullanılmıştır. Elde edilen veriler, IBM SPSS 22.0 paket programı kullanılarak araştırma soruları doğrultusunda analiz edilmiştir. Öncelikle veri toplama araçlarının Cronbach alpha iç tutarlılık katsayıları hesaplanmış ve güvenilir araçlar olduğu görülmüştür. Ardından analizlere yönelik normallik sayıltıları kontrol edilmiştir. Yapılan kontroller sonrasında verilerin normallik sayıltılarını karşıladığı görülmüştür. Daha sonra araştırmanın birinci sorusuna yönelik olarak tekrarlayıcı davranışlar ile motor koordinasyon arasındaki ilişkiye Pearson Momentler Çarpımı Katsayısı ile bakılmıştır. Daha sonra elde edilen ilişkilerin gruplar arasında farklılaşıp farklılaşmadığına Fisher’ın z puanı hesaplanarak bakılmıştır. Araştırmanın ikinci sorusuna yönelik olarak hem tekrarlayıcı davranışlar hem motor koordinasyon için gruplar arasındaki fark olup olmadığı bağımsız örneklemler t-testi ile incelenmiştir. Araştırmanın birinci sorusuna yönelik yapılan analizden elde edilen bulgulara göre hem ZY hem de OSB olan çocukların tekrarlayıcı davranışları ile motor koordinasyonları arasında düşük düzey negatif yönlü manidar ilişki bulunmuştur. İlişki katsayılarının ise gruplar arasında anlamlı şekilde farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırmanın ikinci sorusuna yönelik yapılan analizlerden elde edilen bulgular, OSB olan çocuklar ve ZY olan çocukların motor koordinasyonlarının manidar şekilde farklılaşmadığına ancak tekrarlayıcı davranışların ZY olan çocuklar lehine manidar şekilde farklılaştığına işaret etmektedir. Diğer bir deyişle OSB olan çocukların tekrarlayıcı davranışlarının sayısı ve yoğunluğu ZY olan çocuklara kıyasla daha fazladır.
|
Cebrail Karadaş, Hatice Bakkaloğlu, Şeyda Demir |
81 |
Poster Bildiri
|
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Bir Çocuğa Giyinme Becerilerinin Öğretiminde Aile Eğitim Programının Etkililiği
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Bir Çocuğa Giyinme Becerilerinin Öğretiminde Aile Eğitim Programının Etkililiği
Yazarlar: Ezgi Alagözoğlu Yıldırım, Atilla Cavkaytar
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), dikkat dağınıklığı, aşırı hareketlilik ve dürtüsellikle seyreden, belirtileri büyük oranda hayat boyu süren nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır (DSM-5 American Psychiatric Association, 2013). DEHB’nin nedeni tam olarak bilinmemekte; bozukluğun ortaya çıkmasında organik ve sosyal nedenlerin var olduğu vurgulanmaktadır (Öncü ve Şenol, 2002; Ercan, 2009). Tanı ölçütlerinde ise işlevselliğe engel olduğu ya da yaşam kalitesini düşürmekte olduğu açıklanmaktadır (APA, 2013). Bağımsız yaşam becerileri sınıflamasının içinde yer alan günlük yaşam becerileri, hem ev içinde hem ev dışında çocuğun bağımsız olarak yaşaması, özbakım ve fiziksel görünümünü koruması için gerekli olan becerilerdir (Özen vd., 2003; Varol, 2005). Giyinme becerileri günlük yaşam becerilerinden biridir. DEHB’den etkilenen çocukların akranları ile kıyaslandığında çeşitli gelişim alanlarında öğrenme güçlüğü çektikleri ve dikkat yöneltmedeki eksiklikleri nedeniyle bu çocuklarda gelişimsel gerilikler olabildiği bilinmektedir. DEHB’den etkilenen çocuklar ve aileleri ile yapılan çalışmalarda ise daha çok problem davranışları azaltma ve uygun davranışları arttırma, kendini yönetme ve akademik beceri gibi konularda yapılan çalışmalara rastlanmaktadır. Bu araştırmanın amacı aile eğitim programının bir annenin DEHB’den etkilenmiş çocuğuna üç farklı giyinme becerisini öğretmesi üzerindeki etkisini incelemektir. Tek denekli araştırma desenlerinden biri olan davranışlar arası yoklama denemeli çoklu yoklama modeli kullanılan bu araştırmada deneysel kontrol, çocuğun fermuar kapatma, düğme ilikleme ve ip düğümleme becerilerinde video model ile öğretim sonrası doğru davranış yüzdesinde artış görülmesi ile sağlanmıştır. Deneysel kontrol bağımsız değişkenin uygulandığı çocuk davranışında değişiklik olması ve bu etkinin ard-zamanlı olarak diğer davranış ile yinelenmesi ile kurulmuştur. Bu araştırmada aile eğitim programı kapsamında anne tarafından uygulanan video modelle öğretim yöntemi düşünüldüğünde ise DEHB’li çocuklar ile yapılan araştırmalarda bu yöntemin kullanıldığı yalnızca iki araştırmaya ulaşıldığı (Waltersdorf, 1992; Wilkes-Gillan vd., 2017); bu anlamda bu çalışmanın hem çalışılan beceri hem de kullanılan öğretim yöntemi açısından alan yazındaki araştırma gereksinimini destekleyeceği düşünülmektedir.. Araştırma bulguları, giyinme becerilerine ilişkin üç farklı davranışın da çocuk tarafından edinildiğini göstermektedir. Araştırma bulguları, edinilen davranışların farklı araçlarla genellenebildiğini de göstermiştir. Bu araştırmadaki veriler grafiksel olarak analiz edilmiş, bu veriler sosyal geçerlik bulguları ile desteklenmiştir. Bulgular ışığında ileri araştırma ve uygulamaya yönelik öneriler sunum sırasında aktarılacaktır.
|
Ezgi Alagözoğlu Yıldırım, Atilla Cavkaytar |
198 |
Poster Bildiri
|
Bilsem Tanılama Süreçlerinde Karşılaşılan Problemler ve Olası Çözüm Yolları
Bilsem Tanılama Süreçlerinde Karşılaşılan Problemler ve Olası Çözüm Yolları
Yazarlar: Aladdin Karacan, Hasan Hüseyin Selvi
Bu araştırmada; Bilim Sanat Merkezlerine öğrenci seçiminde karşılaşılan problemlerin betimlenmesi ve olası çözüm yollarının önerilmesi amaçlanmaktadır. Bilim Sanat Merkezleri Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ve Bilim ve Sanat Merkezi Yönergesi doğrultusunda hizmet vermektedir. Ülkemizde ailelerin BİLSEM’e yoğun talepte bulunduğu bilinmektedir. Tanılama sürecinde ise birçok aile çocuklarının yerleştirilememesi nedeniyle tanılamaya ilişkin itiraz sürecine başlamaktadır. BİLSEM tanılama sürecinin ilk aşamasında tablet uygulaması yapılmaktadır. İkinci aşamada ise genel zihinsel yetenek alanından bireysel değerlendirmeye hak kazanan öğrencilere sınıf düzeylerine göre belirlenen zeka ölçeği uygulanmaktadır. Görsel Sanatlar Yetenek Alanında aday gösterilip, bireysel değerlendirmeye hak kazanan öğrencilere, yaratıcılıklarını ortaya çıkarabilecekleri; özgün çalışmalar yapabilecekleri sorular sorularak, öğrencilerden çizim yapmaları istenmektedir. Müzik Yetenek Alanında bireysel değerlendirmeye hak kazanan öğrencilere ise; müziksel işitme/bellek ve müziksel farkındalık alanlarından sınıf seviyelerine göre sorular sorulmaktadır. Ülkemizde özel yetenekli bireylerin seçimine yönelik olarak test yönteminde de değişikliğe gidilmiştir. Uzun yıllar kullanılan zeka testi WISC-R yerine yerli test olarak önce 1. Sınıflara ASİS 2. ve 3. Sınıflara ise VNV testi uygulanmıştır. 2018-2019 eğitim öğretim yılında ise; 2. ve 3. Sınıflardan giren aday sayısı fazla olduğundan ve ASİS testör sayısının VNV uygulayıcı sayısından daha fazla olması nedeniyle; 1. Sınıflara VNV ile 2. ve 3. Sınıflara ASİS uygulanmıştır. Araştırmada nitel yöntem uygulanmıştır. Daha önce hazırlanmış yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak İstanbul ilinde RAM’larda çalışan 10 rehber öğretmen ve 2 RAM müdürü ile görüşülmüştür. Görüşmeler yaklaşık 1 saat sürmüştür. Görüşmeler yaz döneminde resmi olmayan kurumlarda gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler sonucunda elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve yorumlanmıştır. Temel sonuçlar şekildedir: Bilsem tanılama süreci şu şekilde yürütülmektedir. Öncelikle 1. 2. ve 3. sınıf seviyelerindeki öğrenciler sınıf öğretmenleri tarafından yetenek alanlarına göre aday gösterilmektedir. Sınıf öğretmenleri tarafından aday gösterilen öğrencilere ait gözlem formları e-okulda doldurulduktan sonra öğrenciler tablet bilgisayarla grup tarama uygulamasına alınmakta, grup tarama uygulamasında da başarılı olan öğrenciler yetenek alanlarına göre bireysel değerlendirmeye alınmaktadır. Bu süreçle genel yetenek kapsamını tabletin ölçemeyeceği kaygısı nedeniyle katılımcılar resim ve müzik yeteneği olan bireyleri de eleyebildiğini belirtmişlerdir. Beklenenin çok üzerinde öğrenci aday gösterildiğinden (bunun başlıca nedeninin bakanlığın başvuru ücretini kaldırması, bir kısım özel okulların öğrencilerinin neredeyse tamamını aday göstermesi vb.) süreç yoğun geçmektedir. Ailelerin zeka testleri konusunda bilgileri yeterli düzeyde olmamakla birlikte beklentileri çok fazladır. Bu durum yapılan itirazlardan da anlaşılmaktadır. Velilerin aşırı kaygı durumları görülebilmekte, bu durumda çocuklara olumsuz yansımaları olmaktadır. Katılımcılar genel olarak test mekânlarını fiziki açıdan yeterli görmemektedir. Zaten testlerin yapıldığı RAM’ları genelde başka okulların bünyesinde görev yürütmektedir. Aileler testleri bir yarış olarak görmektedir. Ayrıca test süreçleri hakkında bilgileri olmadığından saate uymama, gürültü yapma gibi davranışları da sergileyebilmektedirler. Ayrıca veliler test tarihini kaçırma, test tarihini yanlış görme-hatırlama gibi sebeplerden zamanında teste gelmeme ve testör ya da kurum yöneticilerine karşı baskıcı tavır sergiledikleri gözlenebilmektedir. Testörlerde küçük çocuklarla iletişim konusunda daha önce deneyimleri olmadığından sorun yaşayabilmektedir. Katılımcılar genel olarak BİLSEM’leri işlevsel olarak görmemektedir. Testörler gün içinde oldukça fazla teste girebilmekte bu da motivasyon düşüklüğü nedeniyle sonucu etkileyebilmektedir. Başlıca çözüm önerileri şunlardır: Öncelikle öğretmen ve velilere zeka testlerin işlevleri ayrıntılı olarak anlatılmalı, test sonucu ile öğrencinin geleceğinin belirleneceği anlayışının değiştirilmesi gerekmektedir. Başta RAM’leri ve test ortamlarının fiziki yönden iyileştirilmesi, velilerle eğitim personelinin sürekli bir araya gelmesini önlemek için kurumda bekleyen velilere sosyal mekanlar sağlanması gerekmektedir. RAM’larında çalışan personel seçiminde seçici davranılmalı ve kurumların personel ihtiyaçları karşılanmalıdır.
|
Aladdin Karacan, Hasan Hüseyin Selvi |
199 |
Poster Bildiri
|
Destek Eğitim Odalarında Yaşanan Sorunların Betimlenmesi (İstanbul Örneği)
Destek Eğitim Odalarında Yaşanan Sorunların Betimlenmesi (İstanbul Örneği)
Yazarlar: Nejla Kınay, Hasan Hüseyin Selvi, Ayşegül Ekizceli
Bu araştırmada; İstanbul ilinde resmi kurumlarda açılmış destek eğitim odalarında yaşanan sorunların betimlenmesi ve olası çözüm yollarının önerilmesi amaçlanmaktadır. İl Milli Eğitim Müdürlüğü Teftiş Ar-ge Birimi olarak İstanbul’da açılmış destek eğitim odalarına ilişkin istatistiksel veri eksiği olduğu gözlenmiştir. Alınan onay sonrası resmi okullara yazı yazılarak destek eğitim odalarının sayısı, odalardan eğitim alan bireylerin engel çeşitleri, destek eğitim odalarında görevlendirilen öğretmen sayısı gibi veriler elde edilerek raporlaştırılmıştır. İstatistiksel verilerden destek eğitim odalarına ilişkin sorunların derinliğine bağlı olarak araştırma yapılmasına karar verilmiştir. Araştırmada karma yöntem uygulanmıştır. Araştırma, İstanbul’da destek eğitim odalarında görev alan öğretmenlerle sınırlıdır. Öncelikle destek eğitim odasında görev alan katılımcılarla görüşme yapılmıştır. Görüşme yöntemi olarak odak grup görüşmesi tercih edilmiştir. Odak grup görüşmesinde 10 öğretmenden oluşan grup oluşturulmuştur. Görüşmede destek eğitim odalarında yaşanan sorunlar ve olası çözüm yolları tartışılmıştır. Katılımcılara sorulan açık uçlu sorularla tartışma moderatör tarafından başlatılmış, görüşme sonunda konuşmalar yazıya geçirilmiştir. Görüşme yaklaşık bir saat sürmüştür. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve bu doğrultuda anket maddeleri oluşturulmuştur. Anket katılımcı sayısı 108’dir. Anket maddeleri frekans ve yüzde olarak yorumlanmıştır. Araştırma kapsamında iki farklı yöntem dışında gözlem de yapılmıştır. Böylece veri tabanı zenginleştirilerek araştırmanın geçerliği ve güvenirliği arttırılmıştır. Geçerliliği arttırmanın yollarından biri uzun süreli etkileşimdir. Bu kapsamda araştırma tamamlanıncaya kadar katılımcılarla etkileşim sürdürülmüştür. Temel sonuçlar şekildedir: Okulların kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitim alan öğrencilerine ilişkin istatistiksel analiz için standart bir arşivleme ve dosyalama sistemi bulunmamaktadır. Bu da doğru bilgiye ulaştırmayı güçleştirmektedir. Engel grupları okul yönetimlerince doğru bilinmemektedir. Bu nedenle engel tanımlamaları karıştırılabilmektedir. Bu durum destek eğitim odalarının açılışını zorlaştırmaktadır. Destek eğitim odalarından yararlanan öğrenci sayıları kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitim alan öğrencilerin sayısının neredeyse yarısına yakındır. Bu da destek eğitim odalarından yeterince yararlanılmadığını göstermektedir. Destek eğitim odalarının bulunmayışının temel nedenleri arasında fiziki nedenler gelmektedir (derslik bulunmaması, bodrum katında açılması vb.) Destek eğitim odalarının açılmamasının bir başka nedeni ise yönetimler tarafından destek eğitim odalarının gereksinim görülmemesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Başlıca çözüm önerileri şunlardır: Belirli sayıda özel gereksinimli öğrencisi olan okullara destek eğitime yönelik öğretmen ataması yapılması, okulların fiziki şartlarının iyileştirilmesi, velilerin destek eğitim odaları hakkında bilgilendirilmeleri, kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitim alan bireylerin tamamının destek eğitim hizmetlerinden yararlandırılması, okul yönetimlerinin destek eğitim odalarının işlevi hakkında bilgilendirilmesi, destek eğitim odalarında görevlendirilen öğretmenlere BEP ve özel eğitim konularında bilgilendirilme yapılması ve öğretmenlere rehberlik yapılması, destek eğitim hizmetleri alan bireyin eğitim sonunda eğitim çıktılarının değerlendirilmesi destek eğitim odalarının öğrencinin gereksinimlerine göre dizayn edilmesi yer almaktadır.
|
Nejla Kınay, Hasan Hüseyin Selvi, Ayşegül Ekizceli |
25 |
Poster Bildiri
|
Disleksinin Farkındayım
Disleksinin Farkındayım
Yazarlar: Halise Er
Eğitim ve öğretim, yaşam boyu süren dinamik bir süreçtir. Eğitim bireylere bilgi ve beceri kazandırmanın ötesinde toplumun yaşaması ve kalkınmasını devam ettirebilecek ölçüde ve nitelikte değer üretmek ,mevcut değerlerin dağılmasını önlemek yeni ve eski değerleri bağdaştırmak sorumluluğudur.Öğretim ise öğrenmede dikkatin ve katılmanın sürekliliğini , canlılığını belirleyen etmenlerden faydalanarak öğrenciyi etkin öğrenme çabası göstermek üzere harekete geçirme gücüdür. Özel gereksinimi olan öğrencilerin gelişmelerini olumsuz yönde etkileyen en önemli etken fark edilememeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz eğitimcilerin tek amacı nitelikli eğitim imkanlarının dünya üzerindeki tüm ülkelerde ve tüm bireylere ulaşmasının sağlanmasıdır. Özel eğitim gereksinimi olan bireylerin, normal gelişim gösteren bireylerle eşit eğitim ve yaşam fırsatlarından yararlanmaları için yasal idari ve eğitsel düzenlemeler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Disleksi yani öğrenme güçlüğü olan bireylerin eğitim hakkı ve öğrenme şeklinin farklılığının önünde de birçok engel bulunmaktadır.En büyük engel ise okul öncesinde ailesi,okul döneminde ise öğretmeni tarafından fark edilememesidir. Anlayamayan, öğrenemeyen, okuyup yazamayan ve tembel diye etiketlenen bu çok özel, arka sıraların kahramanları, Disleksili çocuklarımız için‘’Farklı Çocuğu Fark et’’isimli proje çalışması ile farkındalık oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma kapsamında ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde, okul öncesi, sınıf ve rehber öğretmenleri ile sınıf öğretmenliği son sınıf öğrencilerine, akademisyenler ve uzmanlar tarafından bilgilendirme seminerleri düzenlenerek, farkındalığın eğitimcilerle başlanması sağlanmıştır. Velilerimize de ulaşmak ve farkındalık oluşturabilmek için, disleksiyi anlatan broşürler hazırlanmış, bilgilendirme toplantıları, yapılması sağlanmıştır.Proje kapsamında seminerler, gözlem yapma, bilboardlar ve okullarda bilgilendirme afişleri ile, öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin,gerek evde,gerekse okulda fark edilememekten, farklı öğrenme şekline ihtiyaç duyduğu için tembel öğrenci olmaktan kurtulmaları için daha fazla kişiye ulaşılmaya çalışılmıştır. Her çocuk farklıdır,her çocuk özeldir, keşfedilmeli ve eşit imkanlarla yetiştirilmelidir.Bu düşüncelerle başladığımız proje çalışmamızla, ilimizde birçok eğitimci ve ailemizin, Disleksiyi yani özel öğrenme güçlüğünü öğrenmeleri ve fark etmeleri sağlanmıştır. Böylece arka sıraların kahramanları geleceğin en ön sıralardaki bilim adamları, Einsteinları, Edisonları, Da vincileri olmaya devam edecektir.
|
Halise Er |
24 |
Poster Bildiri
|
Engelliliğe Fotoğraflar Üzerinden Bakış
Engelliliğe Fotoğraflar Üzerinden Bakış
Yazarlar: Burcu Seher Çalıkoğlu, Engin Özdemir, Gülşah Gültekin, Burak Kışlıoğlu
İzmir Demokrasi Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Özel Öğretim Öğretmenliği Bölümü 1. Sınıfta eğitim gören 39 öğrenci
‘antikacıları’, ‘eski gazete, dergi, kitap, CD ve plak satan ikinci el
mağazaları’, ‘fotoğraf koleksiyoncuları’, ‘ikinci el pazarları’ ve
‘akrabalarının veya komşularının evlerindeki fotoğrafları’ elden
geçirmişlerdir. Bir dönem içerisinde toplamda 133 adres dolaşmış olup, yine
toplamda 2541 fotoğraf incelemişlerdir. İnceledikleri fotoğraflar arasından
sadece 92 tanesinde engelli bireylerin bulunduğuna rastlamışlardır. Elde
ettikleri engelli-içerikli fotoğraflar ile ilgili olarak aşağıdaki bilgileri
not etmişlerdir: (1) Fotoğrafı hangi tarihte buldum? (2) Fotoğraf hangi zamanda
çekilmiş? (3) Fotoğrafı kimden elde ettim? (4) Fotoğrafta hangi yetersizlik
gözükmektedir? (5) Fotoğrafın hikayesi nedir? Bu araştırmada, ortak çalışma ile
elde edilen fotoğrafların yukarıda sözü edilen bireysel analizleri haricinde,
92 fotoğraf bir araya getirildiğinde engellilik hakkında ne anlayabileceğimiz
sorusu üzerinde durulmuştur. Bu amaca dayanarak, bu araştırma, engelliliğin
fotoğraflar üzerinden nitel analizini gerçekleştirmektedir. Yöntem olarak, her
bir fotoğrafın duvara yansıtılması ve her bir fotoğraf için aşağıdaki soruların
cevaplarının not edilmesi planlanmıştır: (1) Engelli birey, fotoğrafta kaç
yaşında gözükmektedir? (2) Fotoğraf engelli birey ne yaparken çekilmiştir? (3) Yanında
kaç kişiyle birliktedir? (4) Yanında birileri varsa bunlar kimlerdir? (5) Engelli
bireylerin yüzlerindeki gülümseme derecesi nedir? (6) Engelli bireylerin
üzerlerindeki kıyafetler nasıldır? (7) Fotoğrafın çekildiği yer neresidir?
(İçerisi /dışarısı, eğitim ortamı vs.) (8) Fotoğrafın çekildiği yerin mekansal
durumu nasıldır? (Işık alan, havadar, salon, boyasız duvar, vs.) Bu çalışma,
engelli bireylerin (a) fiziksel, (b) duygusal ve (c) mekansal tanımlarını
fotoğraflar üzerinden ortaya koymaktadır. Engelliliğin “sosyo-ekonomik düzey”,
“aktif yaşam/bağımsızlık” ve “sosyalleşme” kavramları ile ilişkileri
açıklanmaktadır. Bu konuya ilişkin tartışmalar sunumda gerçekleştirilecektir.
|
Burcu Seher Çalıkoğlu, Engin Özdemir, Gülşah Gültekin, Burak Kışlıoğlu |
174 |
Poster Bildiri
|
Erken Çocukluk Döneminde Otizm Spektrum Bozukluğuna Sahip Çocuğu Olan Annelerin Yaşam Kalitelerinin Ve Ebeveyn Öz Yeterliliklerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi
Erken Çocukluk Döneminde Otizm Spektrum Bozukluğuna Sahip Çocuğu Olan Annelerin Yaşam Kalitelerinin Ve Ebeveyn Öz Yeterliliklerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi
Yazarlar: Sevim Karahan
Bir çocuk beklenmeyen ve normal gelişimden farklı olduğunda ebeveyn ilişkileri ve aile işleyişinde bazı sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Normal gelişimden farklı olmak, özel gereksinimi olan çocuk olarak adlandırılmaktadır. Anne bu süreç ile karşı karşıya kaldığında kabullenme aşamasında sıkıntılar baş göstermektedir. Anne en çokta çocuklarına karşı neler yapacaklarını, kendi yaşantısını ve çocuğun yaşantısını nasıl etkileyeceğini bilmemesi sıkıntılarında beraberinde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özel gereksinimli çocuklar arasında yer alan ve sıklığı gün geçtikçe artan Otizm spektrum bozukluğu (OSB) yetersizlik türlerinden birisidir. OSB, sosyal becerilerdeki zorluklar, tekrarlayan davranışlar, konuşma ve sözsüz iletişim, ortamlarındaki yaş değişikliklerine uygun arkadaşlıklar oluşturma zorluğu ile karakterize edilen çok çeşitli koşulları ifade eden yetersizlik türüdür. Bu özellikler ile birlikte Otizm spektrum bozukluğuna sahip olan çocukların aile yaşantısında ve birbiri ile uyumun oluşmasında aile içi bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. OSB’li çocuğa sahip anne zaman zaman sahip oldukları sabırlarını ve güvenlerini yitirdiklerini, dışlandıklarını ve yetersiz geldiklerini hisseder. Toplum tarafından dışlandıklarını ve kabullenmediklerini düşünmektedirler. Bu nedenle erken çocukluk döneminde annelerin yaşadıkları süreçlerin nasıl geliştiğini belirlemek önemli olmak ile birlikte yaşamın ileriki dönemlerinde yol gösterici destekler sağlamak önemlidir. Araştırmanın genel amacı; Erken çocukluk döneminde otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuğu olan annelerin yaşam kalitelerinin ve ebeveyn öz yeterliliklerinin bazı değişkenlere göre incelenmesidir. Bu genel amaç kapsamında aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Otizm spektrum bozukluğuna (OSB) sahip çocuğu olan annelerin aile yaşam kalitesi ve ebeveyn öz yeterlilik nasıldır ve birbiri ile ilişkili midir? 2. Otizm spektrum bozukluğuna (OSB) sahip çocuğu olan annelerin aile yaşam kalitesi ve ebeveyn öz yeterlilik toplam puanları; • Anne yaşına göre, • Özel gereksinimi başka bir çocuğa sahip olma durumuna göre, • Annenin kendine vakit ayırmasına, • Annenin gezebilmesine, • OSB’li çocuğun yaşına, • Cinsiyetine, • Erken müdahaleye başlama durumuna göre farklılaşmakta mıdır? Yöntem: Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Anne ile OSB’li çocuk hakkında bazı demografik bilgileri elde etmek amacıyla hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” ve ailenin yaşam kalitesini belirlemek amacıyla ‘Beach Center Aile Yaşam Kalitesi Ölçeği (BCAYKÖ)’’ ve ‘’Yetersizliği Olan Çocukların Ebeveynleri İçin Öz Yeterlik’’ Ölçeğinin Türkçe uyarlaması kullanılmıştır. Çalışma grubunu ise özel eğitim rehabilitasyon merkezine devam eden 4,5 ve 6 yaşında olan 70 OSB tanısı almış ve eğitimlerine devam eden çocukların anneleri üzerinde yürütülmüştür. Araştırmaya 70 anne gönüllü katılım göstermiştir. Araştırmanın bağımlı değişkenleri ailelerin yaşam kalitesi ve ebeveyn öz yeterlilik algıları; bağımsız değişkenleri ise Anne Yaşına Göre, Özel Gereksinimi Başka Bir Çocuğa Sahip Olma Durumuna Göre, Annenin Kendine Vakit Ayırmasına, Annenin Gezebilme durumuna, OSB’li Çocuğun Yaşına, Cinsiyetine, Erken Müdahaleye Başlama Durumudur. Ölçeklerin analizinde spss istatistik programı (spss 21.0) kullanılmıştır. Analizlerden önce parametrik tekniklerin varsayımlarının karşılanıp karşılanmadığı incelenmiş ve varsayımların karşılanmadığı için parametrik olmayan testlerden Kruskal Wallis ve Mann Whitney-U testi yapılmıştır. Bulgular: Araştırmanın amaçları doğrultusunda erken çocukluk döneminde otizm spektrum (OSB) sahip çocuğu olan annelerin aile yaşam kalitesi ve ebeveyn öz yeterlilik arasında ilişki olmadığı, aile yaşam kalitesi ve ebeveyn öz yeterlilik algılarının değişkenlere göre anlamlı bir fark olmadığı belirlenmiştir.
|
Sevim Karahan |
200 |
Poster Bildiri
|
Evde/Hastanede Eğitim Hizmetlerinde Yaşanan Sorunların Betimlenmesi (İstanbul Örneği)
Evde/Hastanede Eğitim Hizmetlerinde Yaşanan Sorunların Betimlenmesi (İstanbul Örneği)
Yazarlar: Cemil Coşkun, Hasan Hüseyin Selvi
Bu araştırmada; İstanbul ilinde evde/hastanede eğitim hizmetlerinde yaşanan sorunların betimlenmesi ve olası çözüm yollarının önerilmesi amaçlanmaktadır. Evde ve hastanede eğitim hizmetleri ülkemizde Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği doğrultusunda yürütülmektedir. İl Milli Eğitim Müdürlüğü Teftiş Ar-ge Birimi olarak İstanbul’da sürdürülen evde ve hastanede verilen eğitim hizmetlerine ilişkin istatistiksel veri eksiği olduğu gözlenmiştir. Alınan onay sonrası resmi okullara yazı yazılarak evde ve hastanede eğitim alan öğrenci sayısı, eğitim alan bireylerin engel çeşitleri, görevlendirilen öğretmen sayısı gibi veriler elde edilerek raporlaştırılmıştır. İstatistiksel verilerden evde/hastanede eğitime ilişkin sorunların derinliğine bağlı olarak araştırma yapılmasına karar verilmiştir. Araştırmada karma yöntem uygulanmıştır. Araştırma, İstanbul’da evde/hastanede görev alan öğretmenlerle sınırlıdır. Öncelikle evde ve hastanede görev alan katılımcılarla görüşme yapılmıştır. Görüşme yöntemi olarak odak grup görüşmesi tercih edilmiştir. Odak grup görüşmesinde 9 öğretmenden oluşan grup oluşturulmuştur. Görüşmede evde/hastane eğitiminde yaşanan sorunlar ve olası çözüm yolları tartışılmıştır. Katılımcılara sorulan açık uçlu sorularla tartışma moderatör tarafından başlatılmış, görüşme sonunda konuşmalar yazıya geçirilmiştir. Görüşme yaklaşık bir saat sürmüştür. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve bu doğrultuda anket maddeleri oluşturulmuştur. Anket katılımcı sayısı 68’dir. Anket maddeleri frekans ve yüzde olarak yorumlanmıştır. Geçerliliği arttırmanın yollarından biri uzun süreli etkileşimdir. Bu kapsamda araştırma tamamlanıncaya kadar katılımcılarla etkileşim sürdürülmüştür. Temel sonuçlar şekildedir: Evde/hastanede eğitim hizmetlerine ilişkin yasal mevzuat ilgili yönergenin kaldırılması nedeniyle sınırlıdır. Evde/hastane eğitimine yönelik öğretmen ataması yapılamamaktadır. Ücretli öğretmen uygulaması da yapılmaması nedeniyle öğretmen bulmada zorluk yaşanmaktadır. Evde eğitim hizmeti yürüten okullar ve üst yönetim işleyiş hakkında yeterli bilgiye sahip değildir. Aileler evde eğitim hizmetlerinde seçici davranmaktadırlar. Ev ortamları ise eğitim ortamlarına genellikle uygun bulunmamaktadır. Öğretmenler BEP konusunda yeterli deneyime sahip değildir. Evde/hastanede eğitim hizmetlerine yönelik ders süresi yeterli değildir. Eğitim genelde akademik konular üzerinden yürütülmektedir. Rehberlik hizmeti ve duyuşsal alana yönelik (müzik, resim vb.) hizmetler verilmemektedir. Verilen eğitimin çıktıları üst yönetim tarafından ölçülmemekte ve denetimleri yapılmamaktadır. Başlıca çözüm önerileri şunlardır: Öncelikle evde/hastanede eğitime yönelik yasal mevzuatın tamamlanarak boşluğun ortadan kaldırılması, öğretmenlerin iş güçlükleri nedeniyle özlük haklarında iyileştirme yapılması (yol ücreti verilmesi, yaz ve hafta sonlarında kurs açmalarına izin verilmesi vb.), evde/hastanede eğitime yönelik üst yönetimin ve görev alan öğretmenlerin bilgilendirilmesi, öğretmenlere hijyen ve ilk yardım konusunda hizmetiçi eğitim verilmesi, verilen eğitim çıktılarının ölçülmesi ve hizmetin denetlenmesi olarak sıralanabilir.
|
Cemil Coşkun, Hasan Hüseyin Selvi |
50 |
Poster Bildiri
|
İşitme Kayıplıların Eğitimi Alanındaki Ulus Uluslararası Dergilerde Yöntem Özellikleri: 1999 – 2019 Yılları
İşitme Kayıplıların Eğitimi Alanındaki Ulus Uluslararası Dergilerde Yöntem Özellikleri: 1999 – 2019 Yılları
Yazarlar: Osman Çolaklıoğlu, Emrah Akkaya, Mahire Kılıç, Murat Doğan
Özel eğitim alanındaki bilimsel dergiler, özel gereksinimli öğrencilerin eğitim-öğretimine yönelik uygulamalar geliştiren ve yaşanan problemlerin çözümüne yönelik çalışmaların yayımlanmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle dergiler araştırmacıların çalışma alanlarıyla ilgili yayımlanmış araştırmalara ulaşmasında önemli bir veri kaynağı oluşturmaktadır. Ancak dergiler her ne kadar araştırma raporlarına ulaşılmayı kolaylaştırsa da araştırmacıların zihinlerinde yayımlanan çalışmaların genel profiline dair bir şema oluşması oldukça güçtür. Amaç: Bu nedenle çalışma alanımız olan işitme kayıplıların eğitimi üzerine yapılan son 20 yıldaki (1999-2019) araştırmaların genel profilini çıkarabilmek için bu araştırmaların yayımlandığı üçü SSCI, biri diğer uluslararası alan indekslerince taranan dört derginin ana özellikleri ve genel eğilimleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1. Makalelerin yıllara, yazar sayısına ve kıtalara göre dağılımları nasıldır? 2. Makalelerin türlerine göre dağılımları nasıldır? 3. Görgül makalelerin araştırma yöntemlerine ve desenlerine göre; a. Araştırma yöntemlerinden nitel, nicel ve karma yöntem dağılımları, b. Nicel araştırma desenlerinin dağılımları, c. Nitel araştırma desenlerinin dağılımları, d. Karma araştırma desenlerinin dağılımları nasıldır? Yöntem: Çalışma, dergi analizidir. Araştırmacılar tarafından Makale Betimleme Aracı geliştirilmiş ve dört dergideki makalelerin yayın yılı, yazar sayısı, kıta bilgileri ve yöntemsel verileri tek tek incelenerek toplanmıştır. Toplanan veriler analiz programı yardımıyla betimsel olarak analiz edilmiş ve sonuçlar raporlaştırılmıştır. Bulgular ve Sonuç: Araştırmacılar Makale Betimleme Aracına işitme kayıplıların eğitimiyle ilgili dört uluslararası dergideki son 20 yılda yayımlanan toplam 2078 makalenin veri girişi sağlanmıştır. Toplanan verilerin betimsel analizlerine bakıldığında yayımlanan makale sayılarının, yazar sayılarının ve kıtaların yıllara göre sistematik bir örüntü oluşturmadığı, 1203 makalenin görgül olduğu ve görgül makalelerin 851’inin nicel, 277’sinin nitel ve 74’ünün karma yöntemli makale olduğu görülmüştür. Bulgular, nicel yöntemin hala baskın yöntem olduğunu, ancak giderek nitel yöntem ve karma yöntem araştırmalarına da bir eğilim olduğunu göstermektedir. Sonraki çalışmalarda bu eğilimin ulusal düzeyde de olup olmadığı ele alınabilir.
|
Osman Çolaklıoğlu, Emrah Akkaya, Mahire Kılıç, Murat Doğan |
62 |
Poster Bildiri
|
Okul Öncesi Öğretmenlerinin Akranlarından Farklı Gelişim Gösteren Öğrencilerinin Eğitimden Eşit Şartlarda Yararlanmaları için Yönlendirme Tanılama Yerleştirme Süreci Öncesinde ve Sonrasında Yaptıkları Çalışmaların Belirlenmesi
Okul Öncesi Öğretmenlerinin Akranlarından Farklı Gelişim Gösteren Öğrencilerinin Eğitimden Eşit Şartlarda Yararlanmaları için Yönlendirme Tanılama Yerleştirme Süreci Öncesinde ve Sonrasında Yaptıkları Çalışmaların Belirlenmesi
Yazarlar: Zekiye Nur Gümüşsoy
Araştırma okul öncesi dönemdeki özel gereksinimli öğrencilerin, eğitimden eşit şartlarda yararlanabilmeleri için yönlendirme, tanılama ve yerleştirme süreci öncesinde ve sonrasında öğretmenlerinin yaptıkları belirlenmesi amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşmeler ile yüz yüze ve ses kaydı alınarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma Gaziantep ilinde görev yapan toplam 10 öğretmen ile yapılmıştır. Elde edilen bulgular derinlemesine analiz edilmek için fenomenolojik yöntem kullanılmıştır. Bulgular dört ana tema halinde listelenmiştir. Tema 1: Öğretmenlerin üniversitede ders olarak almış oldukları özel eğitim dersini unutarak konuyla ilgili (özel gereksinimli öğrencilerle ilgili kurs/eğitim/seminer) eğitim almadıklarını belirtmişlerdir, ancak araştırmacı tarafından lisans eğitimde özel eğitim ile ilgili ders alıp almadıkları sorusu yöneltince, öğretmenler ders aldıklarını belirtmişlerdir. Fakat aldıkları eğitimin yetersiz, teoride kaldığını ve uygulamadan yoksun olduğunu söylemişlerdir. Tema 2: Öğretmenlerin sınıflarında yapılacak öğretimsel düzenlemelerin ne olduğu konusunda bilgi sahibi olmadıkları ve özel gereksinimli öğrenciye yönelik bilimsel temelli bir düzenleme yapmadıkları belirlenmiştir. Tema 3: Öğretmenlerin çoğu özel gereksinimli okul öncesi dönem öğrenciler için yönlendirme, tanılama ve yerleştirme sürecinde ilk olarak okul rehber öğretmene müracaat ettiklerini belirtmişlerdir. Ancak küçük olan ayrı okul öncesi kurumlarında rehber öğretmen olmadığı için çeşitli problemler yaşadıklarını söylemişlerdir. Tema 4: Öğretmenler kaynaştırmanın ne olduğu konusunda teorik bilgiye sahiptirler. Ancak öğretmenler kaynaştırma uygulamaların nasıl yapılacağını bilmedikleri araştırmada ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak görüşme yapılan anaokulu öğretmenlerinin kaynaştırma konusunda teorik bilgilere sahip oldukları belirlenmiştir. Buna ilaveten elde edilen bulgularda öğretmenler çeşitli öneriler, istekler ve düzenlemeler konusunda derinlemesine bilgiler vermişlerdir.
|
Zekiye Nur Gümüşsoy |
101 |
Poster Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) Olan Yüksek İşlevli Bireylerin Kullandıkları Bir İnternet Forumunun Niteliksel Analiz ile Değerlendirilmesi
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) Olan Yüksek İşlevli Bireylerin Kullandıkları Bir İnternet Forumunun Niteliksel Analiz ile Değerlendirilmesi
Yazarlar: Onur Özdemir
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan ve normal/normalüstü zekâ işlevlerine sahip olan bireyler; uygun eğitim olanakları ile kendilerinden beklenen toplumsal rolleri önemli ölçüde gerçekleştirebilmektedirler. İlgi ve yeteneklere uygun eğitim ve istihdam, karşı cinsle romantik ilişkiler ve aile kurma gibi daha üst düzey beceriler günümüzde, yüksek işlevli OSB olan bireyler için gerçekçi ve makul toplumsal hedefler olabilmektedir. Günümüzde, OSB olan bireylerin önüne çıkartılmış olan toplumsal engellerin giderek azalmakta olduğu ifade edilebilir. Bununla beraber, OSB’nin doğasında yer alan çeşitli durumların (örneğin; iletişim- sosyal etkileşim sınırlıkları, farklı duyusal gereksinimler ve ilgiler) toplumsal diğer beklentilerle ve kültürel normlarla karmaşık etkileşimi, OSB olan ve olmayan bireylerin tam olarak bütünleşmesinin önüne geçmeye devam etmektedir. OSB olan bireyler kendileri için “farklı” denebilecek bir dünyaya çeşitli biçimlerde uyum sağlamaya çalışmaktadırlar. İnternet teknolojilerinde yaşanan son yıllardaki gelişmeler, diğer herkes için olduğu gibi OSB olan bireylere de diğerleriyle iletişim ve etkileşim anlamında yeni olanaklar doğurmuştur Sosyal medya ve internet forumlarının işlevlerinden biri de benzer durumlar içinde bulunan insanların, mevcut durumlarına ilişkin paylaşım yapabilecekleri alanlar sağlamasıdır. Bu bağlamda farklı coğrafyalardan ve kültürlerden gelen ve OSB olan bireyler, çok çeşitli konularda kendilerini yazılı olarak daha rahat ifade etme imkânı bulmakta ve diğerlerinden geri bildirim almaktadırlar. Mevcut çalışmada; OSB’yi kapsayan durumlara ilişkin tanısı olduğunu ifade eden gençlerin ve genç yetişkinlerin paylaşımda bulunduğu bir internet forumundaki konu başlıklarının ve bunlara verilen yanıtların temalarının belirlenmesi ve bunların alanyazındaki tartışmalar ışığında değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda belirlenen araştırma sorularına yanıt bulabilmek için seçilen bir internet forumunun OSB temalı alt forumundaki bazı tartışmalar, araştırmacı tarafından oluşturulan kriterlere göre çalışmanın veri seti olarak belirlenmiştir. Çalışmanın verileri tümevarımsal tematik analiz yöntemi ile analiz edilmiş ve güvenirlik analizlerinden geçirilmiştir. Buna ek olarak, forum içerisinde sık kullanılan çeşitli terimler, kelimelerin sıklığını saptayan bir arama programı ile belirlenmiş ve bunlar “kelime bulutu” yöntemi ile görselleştirilmiştir. Araştırmanın ilk bulguları; yüksek düzeyde OSB olan bireylerin içinde bulundukları toplum ile çeşitli düzeylerde uyum zorlukları yaşadıklarını, bu zorlukların üstesinden gelebilmek için başkalarına danıştıklarını ve başarılı ve başarısız oldukları deneyimlerine ilişkin geri bildirimler beklediklerini göstermektedir. Bulgular güncel alanyazındaki değerlendirmeler eşliğinde tartışılmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları ışığında OSB olan bireylerin yaşantılarındaki olumlu ve olumsuz deneyimlerine ilişkin görüşlerinin belirlenmesi ve bu değerlendirmelerin OSB olan bireylerin karşılaştığı engellere ilişkin anlayışa katkıda bulunması beklenmektedir.
|
Onur Özdemir |
100 |
Poster Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Bir Çocuğa Sosyal Becerilerin Öğretiminde Sosyal Öykü Uygulamasının Etkililiği
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Bir Çocuğa Sosyal Becerilerin Öğretiminde Sosyal Öykü Uygulamasının Etkililiği
Yazarlar: Güldeste Demircioğlu, Ceyda Turhan
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) gösteren çocuklar sosyal iletişim ve etkileşim yetersizliğine sahip olma özelliğinin bir yansıması olarak sosyal becerilerin gelişiminde normal gelişim gösteren akranlarından farklılık gösterirler. OSB tanılı çocuklarda görülen sosyal beceri yetersizlikleri çocukların yetersizliğinden gelen bazı özellikler nedeniyle ortaya çıkmakta ve hatta bu çocukların tanı almalarındaki önemli kriterleri oluşturmaktadır (Sazak, 2018). DSM V’ te OSB kategorisi; (a) farklı durumlarda gözlenen sürekli bir sosyal iletişim ve sosyal etkileşim yetersizliği, (b) sınırlı ve yineleyici davranış, ilgi ve etkinlikler olmak üzere iki temel özelliğe ek olarak belirtilerin erken çocukluk döneminde ortaya çıkması ve günlük yaşamda aksamaların görülmesi özellikleri vurgulanmaktadır (DSM V, 2013). OSB tanılı bireylere sosyal becerilerin öğretiminde kullanılan birçok yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerin sadece bir bölümü kanıt temelli müdahaleler arasında sayılmaktadır. Sosyal öykülerle öğretim de bu müdahaleler arasında yer almaktadır (NPDC, 2014) . Bu çalışmada OSB gösteren 5 yaşındaki bir çocuğa merhaba deme, teşekkür etme ve yardım talep etme becerilerin öğretiminde bilgisayar ortamında sunulan sosyal öykülerin öğretiminin etkililik düzeyinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma Bursa’nın İnegöl ilçesinde bir özel özel eğitim kurumunda yürütülmüştür. Araştırmada tek denekli araştırma desenlerinden davranışlararası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Modelin uygulama sürecinde öncelikle tüm durumlarda eşzamanlı olarak başlama düzeyi verisi toplanmış, birinci durumda kararlı veri elde edildikten sonra başlama düzeyi verisi sonlandırılarak birinci durumda (merhaba deme) uygulamaya başlanmıştır. Birinci durumda uygulama evresi sürerken ikinci ve üçüncü durumlarda veri toplanmamıştır. Birinci durumda ölçüt karşılanıp kararlı veri elde edildikten sonra tüm durumlarda eşzamanlı olarak birinci yoklama evresi düzenlenmiştir. Birinci yoklama evresinde ikinci durumda (teşekkür etme) kararlı veri elde edildikten sonra bu yoklama evresi sonlandırılarak ikinci durumda öğretime geçilmiştir. İkinci durumda kararlı veri elde edildikten sonra tüm durumlarda tekrar yoklama verisi toplanmıştır. Yoklama evresinde üçüncü durumda (yardım talep etme) kararlı veri elde edildikten sonra çalışmanın öğretim oturumları sonlandırılmıştır. Araştırmanın etkililik bulguları katılımcının hedeflenen üç sosyal beceriyi bilgisayar ortamında sunulan sosyal öykü uygulamasıyla öğrenebildiğini göstermiştir. Öğretim oturumları bittikten 3., 5. ve 7. haftalarda izleme verileri toplanmış ve katılımcının bilgisayar ortamında sunulan sosyal öyküler aracılığıyla öğrendiği merhaba deme, teşekkür etme ve yardım talep davranışlarını sürdürdüğü gözlenmiştir.
|
Güldeste Demircioğlu, Ceyda Turhan |
140 |
Poster Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Oyun Severliğine İlişkin Araştırmaların İncelenmesi
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Oyun Severliğine İlişkin Araştırmaların İncelenmesi
Yazarlar: Dilay Akgün Giray, Veysel Aksoy
Oyunseverlik bireyin oyun oynamaya karşı eğilimi olarak ifade edilebilir. Oyun severlik kavramı oyunun sadece bir boyutunu oluşturmaktadır. Oyun severliğin üç ayağı vardır. Bunlar içsel motivasyon, içsel kontrol ve gerçeklikten sıyrılma olarak sıralanabilir. İçsel motivasyon kavramı bireyin oyunu yalnızca kendi iç motivasyonu doğrultusunda oynaması durumu iken, içsel kontrol bireyin oyun içindeki eylemlerinden, oyunun ne kadar süreceği, ne zaman biteceğinden sorumlu olması anlamına gelmektedir. Gerçeklikten sıyrılma ise oyun oynayan bireyin oyunun içinde gerçeğe ne kadar yakın olmayı tercih etmesi durumu olarak açıklanabilir. Bu üç boyut arasındaki denge bireyin oyun severliğini oluşturmaktadır. Oyunun tüm bireylerin gelişimindeki önemi on yıllardır bilinmekte ve alanyazında vurgulanmaktadır. Bununla birlikte otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin oyun oynamada, oyuna ilgi duymada yaşadıkları sınırlılıklar da bilinmekte ve bu durumun bireyin gelişimine ilişkin olumsuz etkileri farklı kaynaklarca ifade edilmektedir. Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyunlarında yaşadıkları niteliksel ve niceliksel sınırlılıklar onların oyun sayesinde, oyun içinde doğal olarak edinebilecekleri bazı becerileri kazanmalarını da geciktirebilmektedir. Bu nedenle otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyun severliğinin belirlenmesi ve geliştirilmesi, onların daha sık ve daha nitelikli oyun oynaması fırsatlarını da açabilir. Bu noktadan hareketle, alanyazında otizm spektrum bozukluğu olan çocukların oyun severliğine ilişkin gerçekleştirilmiş çalışmalar incelenerek kısaca sunulacaktır.
|
Dilay Akgün Giray, Veysel Aksoy |
82 |
Poster Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğu Tanılı Bireylerde Bisiklet Sürme Becerisine İlişkin Bir Çalışma: Otizme Pedal Çevir
Otizm Spektrum Bozukluğu Tanılı Bireylerde Bisiklet Sürme Becerisine İlişkin Bir Çalışma: Otizme Pedal Çevir
Yazarlar: Nurullah Aybar, Seval Deveciler
Otizm Spektrum Bozukluğu Tanılı Bireylerde Bisiklet Sürme Becerisine İlişkin Bir Çalışma: Otizme Pedal Çevir Otizm Spectrum Bozukluğu (OSB) , toplumsal etkileşim, duygusal karışıklı ve sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerinde yetersizlik ( Özkaya,2013) , aynı zamanda sınırlı- yenileyici davranış örüntüleriyle kendini gösteren ve erken gelişim evresinde ortaya çıkan bir bozukluktur (APA,2013, Akt: Yarımkaya,2017) OSB tanılı bireylerde uzamsal farkındalık, beden farkındalığı, kaba ve ince motor beceriler, motor planlama ve duyusal işleyişle ilgili çeşitli güçlükler de söz konusu olabilmektedir. OSB belirtileri erken çocukluk döneminde başlamakta olup, sosyal etkileşim ve toplumsal iletişimdeki yetersizliklerle ve sınırlı, tekrarlayıcı davranış örüntüleriyle karakterize nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır (American Psychiatric Association [APA], 2013; National Autism Center, 2015. Akt: Görgün, B. & Melekoğlu, M. A. 2016). OSB olan bireylerin var olan güçlüklerine, fiziksel etkinlikten uzak, hareketsiz bir yaşantı eklendiğinde, bu bireylerin daha fazla problem davranışlalrla karşılaşıldığı söz gözlemlenmektedir. Dolayısıyla, OSB olan bireylerin fiziksel aktiviteye katılmaları alanyazında önemli bir konu olarak kabul edilmektedir. Çünkü, egzersiz ve fiziksel aktivite içeren programların, otizmli çocukların problem davranışlarında azalma ve bu çocukların diğer etkinliklere daha fazla katılmalarına yardımcı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca fiziksel egzersizin, OSB olan çocukların denge, koordinasyon ve görsel-motor kontrol gibi motor becerilerine katkı sağladığı vurgulanmıştır. (İnce, G., 2017). Bu posterde, OSB tanılı 35 çocuğa bisiklet sürmeyi öğretme aşamaları ve bisiklet sürme deneyimi ile çocuklarda gözlenen çeşitli değişimler sunulacaktır. Bu çalışma, bir duruma ilişkin sonraki araştırmalar için ön bilgi niteliği taşıyan betimsel bilgileri sunmayı amaçlayan ve gelecekteki araştırmalara temel oluşturmayı hedefleyen bir vaka çalışması niteliğindedir. Veriler, bisiklet sürme öğretim aşamalarına ilişkin öğretimsel formlar, bisiklet sürmeyi öğrenen çocuklara yönelik gözlemler ve beceri izleme kayıt formları aracılığıyla toplanmıştır ve betimsel olarak analiz edilmiştir. Bulgular, tüm çocukların bisiklet sürmeyi öğretim aşamaları doğrultusunda öğrendiğini ve öğrencilerde; problem davranışlar ve stereotip hareketlerde azalması, daha önce öğrencinin direnç gösterdiği gözlenen becerileri yapmada genel isteklilik halinin artması, öğrencilerde iletişim başlatma, başlatılan iletişimi sürdürme, bedenini fark etme, bisiklet ile birlikte kendi bedenini kontrol edebilmesi ve velinin de sürece dahil olması ile öğrenci- veli arasındaki zamanın daha kaliteli geçirilmesi gibi olumlu değişimlerin gözlendiğini bildirmektedir. Bulgular ilgili alanyazın çerçevesinde yorumlanarak, uygulama ve ileri araştırmalar bağlamında sunulacaktır. Bu bağlamda iki öğretmen kendi imkanlarıyla otizm farkındalığı yaratmak adına Otizme pedal çevir sloganıyla, üç ayrı rotayı farklı zamanlarda pedal çevirerek tamamladı. Birinci rota; Bulgaristan(Sofya)-Yunanistan(Selanik)-Makedonya(Üsküp)-Bulgaristan(Sofya)784km, İkinci rota; Türkiye(Hopa)-Gürcistan(Batum)-Ermenistan(Erivan)-İran(Tebriz)-Türkiye(Van) 1216km(874km bisikletle pedal, olumsuz yol şartları nedeniyle 342km kamyon,otobüs vs.), Üçüncü rota; Van(Edremit-Gevaş)-Bitlis(Tatvan-Ahlat-Adilcevaz)-Van(Erciş-Van Merkez) Van gölü çevresini 356km pedal çevirerek tamamlanmıştır.Çekimler günlük olarak @roniaybar instagram hesabında paylaşıldı.
|
Nurullah Aybar, Seval Deveciler |
|
Poster Bildiri
|
Otizm Spektrum Bozukluğunda Olumlu Beslenme Tutumları Geliştirme, Bedensel Farkındalık Kazandırma
Otizm Spektrum Bozukluğunda Olumlu Beslenme Tutumları Geliştirme, Bedensel Farkındalık Kazandırma
Yazarlar: Nuray Ter
Otizm spektrum bozukluğu tanısı almış bireylerin beslenme sorunları yaygın görülmektedir. Besin seçiciliği, bazı besinleri ret etme, çiğneme güçlüğü, takıntılı yeme davranışları görülmektedir. Dr. Peter Horvath her üç çocuktan birinde beslenme sorunu, karın ağrısı, diyare (ishal),konstipasyon (kabızlık)yaşadığını belirtmiştir. Otizm Dev Disord (Otizm gelişimsel bozukluklar dergisi,Almanya) otizmli bireylerin sindirim sorunlarının çocukların davranışlarında olumsuz etkiler yaratabildiğini, ansiyete ve gerginlikle ilişkili sonuçlar bulmuştur. Okulumuz öğrencileri arasında yapılan gözlemler sonucunda, besinleri ret etme, takıntılı besin tüketme, ketçap, mayonez vb. ürünleri aşırı isteme, kilo artışı, belirgin ayırt edicidir.Yaşanan soruna çözüm bulmak doğru beslenme alışkanlığı kazandırmak,Sağlıksız beslenme sonrası yaşanan rahatsızlık nedeniyle oluşan davranış sorunlarını sağaltmak,öğrencilerimizin kendi vücut farkında lığını sağlamak,bedenini dinleme,duysal algı gelişimi sağlamak hedeflenmiştir.Yapılan uygulama ile ,çizelge okuma,tablo üzerinde çalışma,günlük akış çizelgesi üzerinde deneyim kazanma,zaman takibi gelişimi hedeflenmiş,bedensel farkındalık uygulamaları yolu ile kazandığı beceriyi ,günlük yaşama genellemesi istenmiştir. Çalışma grubu belirlenmesi için 25 öğrenci velisine beslenme alışkanlıları ve tutumlarına ilişkin anket yapılmış.çalışma grubu 10 ağır -orta düzey Otizm Spektrum Bozukluğu tanılı öğrenci ve öğrenci velilerinden seçilmiştir. Çalışma grubuna hazırlanmış olan sindirim sistemini anlatan keçe den yapılmış,cırt cırtlı materyal üzerinde bağırsak üzerinde besinlere göre değişiklik olduğu,karın şişliği,hazımsızlık vb durumlar etkinlik temelli uygulama ile hissettirilmiş,Kendi bedeni üzerinde farkındalık kazanmaları istenmiştir. UYGULAMA: Öğrencilere 10 gün boyunca hem okul içerisine ,hem de evde ev yoğurdu tüketmeleri sağlanmış,verilen çizelge üzerinde her akşam sorulmuş olan sorulara etiketler yolu ile cevap vermesi istenmiştir.Karın şişliği hissetti mi?vb o güne ait sorulara olumlu ise gülen yüz,olumsuz ise üzgün yüz etiketi kullanması istenmiştir.Ailenin ise süreci takibi ve gözlemlerini belirtmesi istenmiştir.10 gün süre sonunda kefir tüketimi için çizelge ve kefir verilmiş,aynı uygulama tekrarlanmıştır.Kefir tüketimi uyumadan önce sağlanmış,uyku etkisine ait soruları da kapsamaktadır. Kefir tüketimi sonrasın da,10 günlük süre de hem ev yoğurdu ve kefir birlikte tüketilmiş çizelgeler uygun şekilde etiketler yolu ile doldurulmuştur. Öğrenciler beden farkında lığı sağlamış olup, bedensel değişiklikleri fark etmiştir. Yoğurt tüketimi sırasında rahatlamanın sağlandığı, gülen yüz etiketleri ile gösterilmiştir. Sadece bir öğrenci ev yoğurdu tüketmeyi ret etmiştir. Kefir tüketiminin olumlu katkısı hem öğrencilerin hem de velilerin gözlemleri ile doğrulanmış, uyuma öncesi rahatlama, sakinleşme sağladığını belirtmişlerdir.2 öğrenci kefir içmeyi ret etmiş, hazır market ürünü kefir tüketmeyi tercih etmiştir. Son aşamada tablo soruları üzerinde hafta içerisinde beslenme sorunu nadiren görülmüş, öğrenci velileri günü sakin geçirdiği tanımlamıştır. Çalışmaya katılan tüm veliler yoğurt ve kefirin olumlu katkı sağladığını belirtmişler. Öğrenciler öğle yemeğinde ev yoğurdu tüketmeyi istekle kabul etmiştir. Yemek masası üzerinde buluna ketçap ve mayonez yerini yoğurt almış, makarna vb yiyecekleri yoğurtla tüketmişlerdir. Günlük çizelge takibi yapabilmeyi kendini ifade edebilmeyi nasıl hissettiği sorusunu etiketle cevaplaya bilmişlerdir. Aile ile birlikte yapılan günlük aktivite olabilmiş, sohbet etme konusu oluşmuştur. Öğrenci velilerin dokuzu yoğurt tüketiminin faydalı olduğunu,10 öğrencinin 8 i de kefir tüketiminin katkı sağladığı yönünde kanaati oluşmuştur. Doğal kefiri iki öğrenci içememiş, bu öğrenciler tatlandırılmış, hazır ürün içmiştir. Sağlıklı beslenme alışkanlığı konusunda kazanılmış olan farkında lığın davam etmesi, velilerimizin doğru beslenme alışkanlığı konusunda oluşan bu katkıyı günlük hayatlarına aktarması,olumlu alışkanlıkların devam etmesi beklentimizdir.
|
Nuray Ter |
119 |
Poster Bildiri
|
Otizmliyim Elektrikli Kaykay ile Dengedeyim Projesi
Otizmliyim Elektrikli Kaykay ile Dengedeyim Projesi
Yazarlar: Barış Yıldız
Bu araştırmada 10-19 yaş aralığındaki otizmli spektrum bozukluğu olan öğrencilerin spor ve fiziki etkinlik derslerinde denge becerilerinin öğretiminde elektrikli kaykayın etkililiği incelenmiştir. Araştırma İstanbul Kadıköy İlçesinde bulunan Hamit İbrahimiye Özel Eğitim Uygulama Okulunda öğrenim gören 10-19 yaş aralığında ki öğrencilerden oluşmaktadır. " OTİZMLİYİM ELEKRİKLİ KAYKAY İLE DENGEDEYİM" projesi kapsamında temin edilen elektrikli kaykayların spor ve fiziki etkinlik derslerinde kullanılması 6 hafta süre ve toplam 4 otizmli erkek öğrenciyi kapsamaktadır. Bu öğrencilere 6 haftalık süreyle haftada 3 gün 1’er saat olmak üzere elektrikli kaykay ile denge çalışmaları yürütülmüştür. Katılımcılara elektrikli kaykay kullanılmadan önce, kullanıldıktan sonra uygulanan ön test ve son test sonuçları analiz edilerek yorumlanmaya çalışılmıştır. Ön test ve son test verilerinin istatistiksel olarak karşılaştırılması sonuçlarına göre denge becerileri gelişiminde elektrikli kaykayın ders materyali olarak kullanılmasının olumlu yönde etkilediği tespit edilmiştir. Sonuç olarak, otizmli çocuklarda kullanılan elektrikli kaykayın denge becerilerini geliştirdiği saptanmıştır.
|
Barış Yıldız |
121 |
Poster Bildiri
|
Özel Eğitim Alanında Çalışan Öğretmenlerin Tükenmişlik Durumlarının İncelenmesi
Özel Eğitim Alanında Çalışan Öğretmenlerin Tükenmişlik Durumlarının İncelenmesi
Yazarlar: Burcu Kaya, Muharrem Köklü, Selim Parlak
Özel eğitim öğretmenlerinin tükenmişlik düzeylerinin incelenmesi hedefiyle hazırlanan bu çalışmada özel eğitimle ilgili karşılaşılan zorlukların öğretmenlerin hayatına yansıması çıkış noktası olarak alınmıştır. Yapılacak olan değerlendirmede özel eğitim alanında görev yapan öğretmenlerin mesleki olarak karşılaştıkları zorlukların ötesinde insani olarak karşılaşılan zorlukların etkisi göz önünde bulundurularak ilerleme kaydedilmiştir. Böylece özel eğitim öğretmenlerinin tükenmişlikleri çok yönlü bir biçimde ortaya konulmuştur. YÖNTEM Bu araştırma, özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin incelenmesine yönelik genel tarama modelinde desenlenmiştir. Bu araştırmada örneklem oluşturulmamıştır. Evrenin tümüne ölçek dağıtılmış, geriye 137 ölçek dönmüştür. Böylece bulgular geri dönen 137 ölçekteki verilerden elde edilmiştir. Veri toplama aracı olarak ölçek yönteminden yararlanılmıştır. Ölçek iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde öğretmenler hakkında bazı bilgilere ulaşmak için yaş, cinsiyet, branş, kurum türü ve özel eğitim alanında çalışma yılı değişkenlerinden oluşan “Kişisel Bilgi Formu”, ikinci bölümde ise Maslach Tükenmişlik ölçeği kullanılmıştır. BULGULAR Araştırmaya Eyüpsultan ilçesinde özel eğitim merkezlerinde,okullarda görev yapan 137 öğretmen katılmıştır. Özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin tükenmişlik durumları genel olarak incelenmiş ve duygusal tükenme durumları zihinsel ve fiziksel durumlarına göre daha fazla bulunmuştur. Öğretmenlerin fiziksel tükenme durumlarının cinsiyet değişkenine göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için Mann Whitney U testi uygulanmış ve test sonucunda,erkek öğretmenlerin fiziksel tükenme durumlarının kadın öğretmenlerden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin genel tükenmişlik durumlarının cinsiyet değişkenine göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için Bağımsız Grup T testi uygulanmış ve test sonucunda kadın ve erkek öğretmenlerin tükenmişlik durumlarında cinsiyet değişkenine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır ( t=-3,217; p=0,002 < 0,05 ). Böylelikle erkek öğretmenlerin tükenmişlik durumlarının kadın öğretmenlerden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarında yaş değişkenine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır ( =16,141; p=0,000 < 0,05 ). Anlamlılığa neden olan gruplara bakıldığında, 24-29 yaş, 30-36 yaş, 45-51 yaş ve 52 yaş ve üzeri olan öğretmenlerin duygusal tükenme durumları 18-23 yaş olan öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarından yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca 24-29 yaş öğretmenlerin duygusal tükenme durumları 45-51 yaş olan öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarından yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarının branş değişkenine göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için Kruskal Wallis testi uygulanmış ve test sonucunda, öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarında branş değişkenine göre farklılık gösterdiği saptanamamıştır ( =6,021; p=0,198 > 0,05 ). Öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarının kurum türü değişkenine göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için Kruskal Wallis testi uygulanmış ve test sonucunda, öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarında kurum türü değişkenine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarının özel eğitim alanında çalışma yılı değişkenine göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için Kruskal Wallis testi uygulanmış ve test sonucunda, öğretmenlerin duygusal tükenme durumlarında özel eğitim alanında çalışma yılı değişkenine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır SONUÇ Bu çalışma özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerini araştırmıştır. Özel eğitim ihtiyacının artış eğilimi, bu alanda görev yapan öğretmenler hakkında araştırmaların artmasını da beraberinde getirmiştir. Stresli ve zorlu iş hayatında olumsuz bir sonuç olarak ortaya çıkan tükenmişlik, özel eğitim alanında karşılaşılan türlü zorlukların etkisiyle önemli bir tehdit konumundadır. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre özel eğitim alanında çalışan öğretmenler, diğer öğretmenlere göre tükenmişlik açısından daha fazla tehdit altındadır. Tükenmişlikle daha etkili mücadele edilebilmesi için tükenmişlik kaynaklarının belirlenmesine daha fazla özen gösterilmesi önerilmektedir. Özel eğitim alanının kendisine özgü değerlendirme kriterleri bilinciyle araştırma yapılması önerilir. Araştırmacılara geçerliliği yüksek sonuçlar elde etmek için daha geniş bir evren örneklemde çalışmaları önerilmektedir. Özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerin yanında çocukların aileleriyle görüşmeler yapılması, tükenmişliğin nedenlerini tespit edebilmede yardımcı olabilmesi sebebiyle önerilmektedir.
|
Burcu Kaya, Muharrem Köklü, Selim Parlak |
68 |
Poster Bildiri
|
Özel Eğitim Farkındalık Uygulamaları Çalışmasının Öğretmenler ve Veliler Üzerindeki Etkililiği
Özel Eğitim Farkındalık Uygulamaları Çalışmasının Öğretmenler ve Veliler Üzerindeki Etkililiği
Yazarlar: Erkan Yeşeriroğlu
İstanbul İli Esenyurt İlçesi’nde görev yapmakta olan 140 tane ücretli öğretmene 80 saatlik özel eğitim farkındalık eğitimi semineri verilmiştir. Bu seminer 40-40-60 kişilik gruplar halinde 2’şer ay sürerek toplam 6 ayda verilmiştir. Ayrıca teori eğitimi verilen başka branşlarda olan öğretmenlerin özel eğitim alanında karşılaşmış oldukları sorunlara çözüm üretebilmeleri için okullarında ziyaret edilerek pratik eğitim verilmiştir. Bu eğitim neticesinde öğretmenlerde özel eğitim alanında aslında ne kadar bilgi eksikleri olduklarını ve eğitim çerçevesi içinde 80 saatlik seminerin onlara neler kattıklarını sorduğumda genel olarak şu başlık cevapları almış bulunmaktayım; • Özel gereksinimli çocukların engelli değil yetersiz olduklarını onlara ‘’engelli etiketi’’ koymanın başlıca sebebinin çevresel düzenlemelerin yapılmadığı için oluştuğunu • Bep hazırlama ve geliştirme aşamasında bilgilerinin çok eksik olduklarının farkında olduklarını • Zihinsel yetersizliği olan çocuklarda eğitimin özel olarak yöntem ve tekniklerinden bu zamana kadar hiç haberdar olmadıklarını olsalar bile çok az bilgiye sahip olduklarının farkına vardıklarını • Beceri ve kavram öğretimi alanında kullanılan yöntem ve teknikleri öğrendikten sonra derslerin daha verimli geçtiğini • Özellikle davranış sağaltım programı hazırlamayı öğrendikten sonra sınıf yönetimi ve problem davranışlarla baş etme konusunda daha etkili olduklarını • Velilerle olan iletişimlerin daha nitelikli hale geldiklerini Belirtmişlerdir. Öğretmen eğitimi verilirken aynı anda 140 öğretmenin görev yaptığı okulda öğrenim gören 1350 öğrencinin velilerine de aile verilmiştir. Aile eğitimi çocukların eğitim gördüğü okulların konferans salonunda olmak üzere 6 saat verilmiştir. Ailelerin eğitimi sırasında daha önce hiç böyle bir eğitime katılmadıklarını bu eğitim neticesinde psikolojik olarak kendilerini daha güçlü hissettiklerini, çocuklarının problem davranışlarıyla nasıl baş edeceklerini öğrendiklerini, yasalarda kendilerine verilmiş hakları bu eğitim neticesinde öğrendiklerini dile getirmiş ve eğitim bittikten sonra da olumlu eleştirileri sürekli olarak paylaşmışlardır. Netice olarak 140 öğretmen’e verilen 80 satlik teori ve sonrasında pratik eğitimin ve 1350 aile ile yapılan aile eğitiminin onları hem psikolojik hem akademik hem de davranışsal olarak oldukça olumlu etkilerinin olduğunu görmüş bulunmaktayız.
|
Erkan Yeşeriroğlu |
190 |
Poster Bildiri
|
Özel Gereksinimli Bireylerin Eğitiminde Aile Katılımının Önemi
Özel Gereksinimli Bireylerin Eğitiminde Aile Katılımının Önemi
Yazarlar: Abuzer Dalga
Bir ekip çalışmasıyla özel gereksinimli bireylere sağlanacak özel eğitim hizmeti, aile katılımı sağlanarak sunulduğunda başarıya ulaşacaktır. Çocuğuyla en çok vakit geçiren aile olduğu için çocuk hakkında en çok bilgi sahibi olan da ailedir. Aile katılımının sağlanmasıyla özel gereksinimli bireylerle çalışan profesyoneller ve aile arasında bilgi alışverişi sağlanarak daha etkin, daha kaliteli ve sürekli bir öğrenme ortamı oluşturulabilir. Aile katılımı ile ev ortamları zenginleştirileceği için çocuğun tüm gelişim alanlarında desteklenmesi sağlanabilir ve çocuk için en az kısıtlayıcı ortam oluşturulmuş olur. Bu çalışmanın ilk bölümünde özel gereksinimli bireyler hakkında bilgi verilmiş, tanılama ve değerlendirme süreçlerine değinilerek ihtiyaç duydukları bakım hizmetlerine yer verilmiştir. Sonrasında özel gereksinimli bireye sahip ailelerin gereksinimleri ile bunların desteklenmesi ve ailelerin karşılaştığı sosyal sorunlara değinilmiş, sosyal hizmet ve sosyal yardımın aileler için önemine yer verilmiştir. Son bölümde ise aile katılımının özel eğitim açısından öneminden bahsedilmiş ve aile katılımının arttırılması için ihtiyaç duyulan sosyal politikalarla ilgili değerlendirme ve önerilerde bulunulmuştur.
|
Abuzer Dalga |
175 |
Poster Bildiri
|
Türkiye’de Özel Eğitim Alanında Sosyal Öykülerin Kullanıldığı Lisansüstü Tez Çalışmalarının İncelenmesi
Türkiye’de Özel Eğitim Alanında Sosyal Öykülerin Kullanıldığı Lisansüstü Tez Çalışmalarının İncelenmesi
Yazarlar: Sevim Karahan, Latife Özaydın
Sosyal öyküler, özellikle gelişimsel yetersizliği olan çocukların sosyal iletişim ve etkileşim becerilerini geliştirmek amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışma ile Türkiye’de 2010-2017 yılları arasında özel eğitim alanında sosyal öyküler kullanılarak gerçekleştirilen yüksek lisans ve doktora tez çalışmalarının gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma için kaynaklara Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ulusal tez tarama merkezinin internet sitesinden ulaşılmıştır. Tez tarama merkezinde sosyal öykü ile ilgili 10 lisansüstü teze ulaşılmıştır. Tezlerden 6 tanesi doktora ve 4 tanesi yüksek lisans tezidir. Yöntem: Bu çalışma nitel verilere dayalı bir durum çalışmasıdır. Durum çalışması, gerçekte ortamda neler olduğuna bakma, sistematik bir biçimde verileri toplama, analiz etme ve sonuçları ortaya koymaktır. Araştırmaya konu olan dokümanlar amaçsal örnekleme stratejilerinden biri olan ölçüt örnekleme ile belirlenmiştir. Ölçütü karşılayan dokümanların analizinde betimsel bir yol izlenmiştir. Veriler, tezlerin incelenmesine yönelik kategorilerden oluşturulan Tez İnceleme Formu ile analiz edilmiştir. Tez inceleme formunun geliştirilmesinde ilgili alan yazın taranmış, başka alanlarda yapılan benzer çalışmaların veri toplama araçları dikkatle incelenmiştir. Tez İnceleme Formu; araştırmaların genel yöntemsel özelliklerini incelemek amacıyla; (a) çalışma deseni; (b) katılımcı özellikleri; c) bağımlı ve bağımsız değişkenler; (d) ortam; e) ölçme araçları ve ölçümler; f) sosyal geçerlilik ve g) bulgular, olmak üzere 7 temayı içermektedir. Tezler de deneklere bireysel sosyal beceri öğretimi kapsamında farklı öğretim yöntemleri kullanılmış ve etkililiği sınanmıştır. Sonuç: Ulaşılan ve incelenen tezlerde, öğretim sırasında yaşanan bazı sınırlılıklar belirtilmiş olmasına rağmen, sosyal öykülerin sosyal beceri öğretiminde etkili olduğunu ortaya konulmuştur. Tezlerde genelleme ve izleme verileri toplanmıştır. Tezlerde gözlemciler arası ve uygulama güvenirliği çalışmaları yapılmış ve yüksek oranda olduğu tespit edilmiştir. Tezlerin analizi aşamasında ise tezler 7 boyutta incelenmiştir. Ulaşılan tezler konularına göre yedi bölüme ayrılmış ve her bir bölüm tek tek incelenmiştir. Her bir tez de denekler ve özellikleri, uygulayıcılar, hangi sosyal becerilerin ele alındığı, davranışları azaltmak veya arttırmak için mi kullanıldığı, sosyal öykü yazma süreci, uygulama güvenirliği, gözlemciler arası güvenirlik, sosyal geçerlik ve bulgular dikkate alınmıştır. Yapılan çalışmaların sonuçları incelendiğinde ise sosyal öykülerin OSB’li bireylerin amaçlanan hedeflere ulaşmalarında etkili olduğu, anne babaları tarafından sosyal geçerliklerin yüksek olduğu ve özel gereksinimli bireylerin eğitiminde kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçları doğrultusunda; bu alanda deneysel yöntem dışında gözlem ve görüşme tekniklerinin kullanımı ile nitel çalışmaların yapılması önerilmiştir.
|
Sevim Karahan, Latife Özaydın |
40 |
Poster Bildiri
|
Yetersizlikten Etkilenmiş Bireylere Sosyal Becerilerin Öğretiminde Küçük Grup Öğretim Düzenlemesiyle Sunulan Doğrudan Öğretim Modelinin Etkililiği
Yetersizlikten Etkilenmiş Bireylere Sosyal Becerilerin Öğretiminde Küçük Grup Öğretim Düzenlemesiyle Sunulan Doğrudan Öğretim Modelinin Etkililiği
Yazarlar: Esra Yavuzaslan, Nuray Öncül
Bu araştırmanın amacı, gelişimsel
yetersizlikten etkilenmiş bireylere teşekkür etme, paylaşma ve izin isteme
becerilerinin kazandırılmasında küçük grup öğretim düzenlemesiyle sunulan
doğrudan öğretim yönteminin etkililiğini araştırmaktır. Araştırma 2018-2019
yılında Erzurum’ da bir özel eğitim uygulama okulunda yürütülmüştür. Çalışmaya
ikisi sekiz yaşında, biri dokuz yaşında down sendromlu iki erkek bir kız
öğrenci katılmıştır. Araştırmada tek denekli araştırma modellerinden denekler
arası çoklu başlama modeli kullanılarak üç davranışla yinelenmiştir.
Araştırmanın bağımsız değişkeni doğrudan öğretimdir. Araştırmanın bağımlı
değişkenleri ise, paylaşma, teşekkür etme ve izin isteme becerilerinden oluşan
sosyal becerilerdir. Yapılan görsel analiz sonucunda küçük grup öğretimi
biçiminde sunulan doğrudan öğretimin gelişimsel yetersizliği olan çocuklara
sosyal beceri öğretiminin kazandırılmasında, sosyal becerilerin öğretim sona
erdikten sonra korunmasında ve farklı kişi-ortamlara genellenmesinde doğrudan
öğretimin etkililiğine ilişkin karmaşık bulgular elde edilmiştir.
|
Esra Yavuzaslan, Nuray Öncül |
45 |
Poster Bildiri
|
Zihin Engellilerde Uygulamalı Kombine Egzersiz Programı
Zihin Engellilerde Uygulamalı Kombine Egzersiz Programı
Yazarlar: Esra Atılgan, Pınar Ciddi, Seval Kutlutürk, Sena Özdemir, Ali Demircan, Amine Ataç, Sabriye Sevil Yiğiter, Gözde Uzun, Leyla Koyuncu
Zihin engeli olan çocukların, ergenlerin ve yetişkinlerin zihin engellerinin dışında tanılanmamış ancak desteklenmesi gereken ek yetersizlikleri olabilmektedir. Bunlar; postüral bozukluklar, denge ve bağımsız hareket etme becerileridir. Denge, mobilite ve el becerileri günlük yaşam kalitesini etkilemektedir. Çalışmanın amacı, zihin engeli olan çocuklara uygulanan postür bozukluklarına yönelik kombine grup egzersiz uygulamalarının postür, denge ve yaşam kaliteleri üzerine etkilerinin incelenmesidir. Bu çalışma ile aşağıda belirtilen hedefler gerçekleştirilmek istenmiştir. Hedeflerimiz; 1-Zihin engeli olan öğrencilerin postür bozukluklarını düzeltmek. 2-Zihin engeli olan öğrencilerin denge becerilerini en üst seviyeye çıkartmak. 3-Zihin engeli olan öğrencilerin yaşam kalitelerini arttırarak, günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığa ulaşmasını desteklemek. 4-Zihin engeli olan öğrencilerin kendine güvenlerini arttırmak. 5-Zihin engeli olan öğrencilerin iletişim becerilerini geliştirmek. 6-Zihin engeli olan öğrencilerin eğitime katılım düzeylerini arttırmak. 7-Zihin engeli olan öğrencilerin akran etkileşimlerini arttırmak. Bu çalışmaya 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılında Özel Eğitim Meslek Okuluna devam eden 97 öğrenciden sağlık raporları, öğretmen gözlemleri dikkate alınarak 40 öğrenci seçilmiş, bu 40 öğrenci arasından randomize olarak 20 öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Çalışma grubuna alanda uzman fizyoterapistler tarafından postür bozukluklarına yönelik kombine grup egzersiz programı uygulanmıştır. Tedavi öncesinde yapılan değerlendirmelerde; denge ve postür bozuklukları için Pediatrik Berg Denge Skalası ve Newyork State Postür Testi, yaşam kalitesi için Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği Ebeveyn Formu (13-18 Yaş) kullanılmıştır. Kombine grup egzersiz tedavisi 6 hafta boyunca, haftada 2 gün, 40’ar dakika süresince (10 dk ısınma egzersizleri, 20 dk germe, kuvvetlendirme ve eşli denge egzersizleri, 10 dk soğuma egzersizleri) yapılmıştır. Egzersizler 10 kişilik gruplar halinde yapılmıştır. Egzersiz programının etkinliğini incelemek amacıyla tedavi sonunda (6 hafta sonra) yapılan değerlendirmeler tekrarlanmıştır. Ayrıca tarafımızdan oluşturulan Öğretmen Değerlendirme Formu kullanılmıştır. Programa yaş ortalaması 18±1,58 olan 20 öğrenci katıldı. Çalışmadaki öğrencilerin %10’u hafif zihinsel engellilik düzeyinde iken %85’i orta ve %1’inin ağır olduğu görüldü. Tedavi öncesi ve sonrası denge düzeyleri arasındaki fark incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde iyileşme olduğu görüldü (p≤0,05). Postür analizi değerlendirmesinde de tedavi öncesi ve sonrası istatistiksel olarak anlamlı bir düzelme olduğu saptandı (p≤0,05). Tedavi öncesi ve sonrası yaşam kalitesi ölçeği sonuçları incelendiğinde fiziksel, okul (eğitim) ve sosyal alanındaki yaşam kaliteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmezken (p≥0,05), duygusal alandaki yaşam kalitelerinde anlamlı düzelme olduğu tespit edildi (p≤0,05). Sosyal alandaki yaşam kalitesi değerlendirme sonuçlarının ortalamasına bakıldığında tedavi öncesine göre tedavi sonunda iyileşme görüldü. Altı hafta gibi kısa bir sürede uygulanan programla öğrencilerin postürlerinin düzelmiş olması Hedef 1’e ulaşıldığını göstermektedir. Denge skorlarının artması Hedef 2’ye ulaşıldığı sonucunu vermiştir. Yaşam kalitesi alt kategorilerinde belirlenen hedeflerden fiziksel gelişimlerde hızlı bir değişim olmamasına rağmen sosyal ve duygusal değişimlerinde 3,4,5,6,7. hedeflere yaklaşıldığı sonucuna varılmıştır. Fiziksel gelişimlerinde istenen hedefe ulaşılamamasında, tedavi süresinin kısa olmasının önemli rolü olduğu düşünüldü. Fiziksel gelişimlerdeki hedeflere ulaşabilmek için daha uzun süreli bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Tedavi sonunda öğretmenlere sorularak yapılan “öğretmen değerlendirme formuna” göre %80 öğrencinin bu programa istekli geldiği ve katılmaktan mutlu oldukları görüldü. Ayrıca öğretmenlere öğrencilerin yürüyüşlerinde ve dengelerinde değişiklik olup olmadığı sorgulandığında %35’inde düzelme gözlemlendiği, sürekli düşen bir öğrencinin program sonrası artık düşmediği bildirildi. Verilerden biri de hareketi kısıtlı olan ve aktiviteler sırasında bağımlı olan başka bir öğrencinin daha rahat ve bağımsız hareket edebildiği dönütüdür.
|
Esra Atılgan, Pınar Ciddi, Seval Kutlutürk, Sena Özdemir, Ali Demircan, Amine Ataç, Sabriye Sevil Yiğiter, Gözde Uzun, Leyla Koyuncu |
2 |
Poster Bildiri
|
Zihin Yetersizliği Olan Öğrenciye Düğme Dikme Becerisini Kazandırmada Eş Zamanlı İpucu İşlem Süreci ile Sunulan Öğretimin Etkililiği
Zihin Yetersizliği Olan Öğrenciye Düğme Dikme Becerisini Kazandırmada Eş Zamanlı İpucu İşlem Süreci ile Sunulan Öğretimin Etkililiği
Yazarlar: Sevda Gevşek
Eğitimin ortak hedefi, başka birinin
yardımına gerek olmadan öğrencilerin kendi kendilerine yetebilir hale
gelmelerini ve bağımsız olmalarını sağlamaktır (Rafferty, 2010). Zihin
yetersizliği olan öğrencilerin de toplumsal yaşamda kendi kendilerine yetebilir
hale gelebilmeleri için bağımsız yaşam becerilerini kazanmalarına
gereksinimleri vardır. Bağımsız yaşam becerileri; öğrenciyi bağımsız yaşamaya
götüren yolda en temel gereksinimleri karşılamaktan, iş ve meslek becerileri
kazandırmaya değin uzanan pek çok beceriyi kapsamaktadır (Cavkaytar, 2005).
Alanyazında bağımsız yaşam becerileri; uyum beceri, mesleğe hazırlık
becerileri, mesleki beceriler, serbest zaman becerileri, seyahat becerileri ve
günlük yaşam becerileri gibi becerileri içermektedir (Cavkaytar, 2005; Varol,
2005). Günlük yaşam becerileri öğrencilerin ev içinde ve ev dışında bağımsız
olarak yaşamı sürdürebilmek için gerekli olan bütün olan becerileri
içermektedir (Varol, 2005). Düğme dikme becerisi de günlük yaşam becerilerinden
biri olup, bu araştırma kapsamında da zihin yetersizliği olan öğrenciye düğme
dikme becerisini kazandırmada eş zamanlı ipucu işlem süreci ile sunulan öğretimin
etkililiği incelenmiştir. Araştırma kapsamında tek denekli deneysel desenlerden
“AB” deseni kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcı öğrencisini 13 yaşında, orta
düzeyde zihin yetersizliği olan erkek öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın
bağımlı değişkeni zihin yetersizliği olan öğrencinin düğme dikme becerisindeki
düzeyidir. Araştırmanın bağımsız değişkeni ise eş zamanlı ipucu işlem
sürecidir. Çalışma haftada 5 gün, 1’er öğretim oturumu şeklinde, bire bir
öğretim düzenlemesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada öğretim
sürecinde kullanılacak ipucu model olma olarak belirlenmiştir. Bu araştırma
sonucunda elde edilen veriler grafiksel analiz yoluyla analiz edilmiştir.
Araştırmanın verilerinin toplanabilmesi için ölçüt bağımlı ölçü araçları, sosyal
geçerlik formu kullanılmıştır. Araştırmanın genelleme oturumu öğrencinin babası
tarafından, ev ortamında öğretim oturumları bittikten sonra yapılmıştır.
Araştırmanın sonucunda zihin yetersizliği olan öğrenciye düğme dikme becerisini
kazandırmada eş zamanlı ipucu işlem süreci ile sunulan öğretimin etkili olduğu
ortaya konmuştur. Ayrıca araştırmanın katılımcı öğrencisinin, öğretim
oturumlarının sona ermesinden sonra düğme dikme becerisini farklı ortama,
farklı kişiye (babaya) genelleyebildiği, yine öğretimin sonra ermesinden 15 gün
sonra katılımcı öğrencinin beceriyi koruduğu izlenimi elde edilmiştir.
Araştırmanın sosyal geçerlik verilerine bakıldığında ise araştırmanın katılımcı
öğrencisinin babası çalışmaya ilişkin olumlu görüş sunmuştur.
|
Sevda Gevşek |
|
Poster Bildiri
|
Zihinsel Yetersizliğe Sahip Bireylere Temel İletişim Becerilerinin Öğretiminde Geleneksel Türk Çocuk Oyunlarının Etkililiği
Zihinsel Yetersizliğe Sahip Bireylere Temel İletişim Becerilerinin Öğretiminde Geleneksel Türk Çocuk Oyunlarının Etkililiği
Yazarlar: Feyyaz Şentürk, Nazım Alagöz, Emin Uprak, Yasin Kara, Mehmet Okan Kutlu
Engel tür ve derecesi ne olursa olsun yetersizlikten etkilenmiş bireylere sunulan özel eğitim hizmetlerinin temel amacı onları toplumsal yaşama adapte etmek ve toplumsal yaşam içerisinde aktif rol üstlenebilmelerini sağlamaktır. Toplumsal yaşamda yetersizlikten etkilenmiş bireylerin var olabilmeleri için öz bakım becerileri, günlük yaşam becerileri ve işlevsel akademik becerileri yerine getiriyor olabilmeleri gerekmektedir. İşlevsel akademik beceriler içerisinde yer alan temel matematik becerilerinden biri olan toplama günlük yaşam içerisinde karşılaşılan bir çok sorunun çözümünde etkin bir şekilde kullanılması gereken bir beceridir. Araştırmamızın temel amacı, oyun yoluyla sunulan nokta belirleme tekniğinin zihin engelli bireylere toplama işlemi öğretiminde etkili olup olmadığını belirlemektir. Araştırmada kişiler, ortamlar arası genelleme, öğretim sona erdikten on gün ve yirmi gün sonraki kalıcılık etkisine ve sosyal geçerliğine bakılmıştır. Araştırmada zihin engelli üç öğrenci yer almıştır. Tek denekli araştırma desenlerinden denekler arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni, zihin engelli öğrencilerin toplama işlemini öğrenmeleridir. Araştırmanın bağımsız değişkeni oyun yolu ile sunulan nokta belirleme tekniğidir. Uygulama süreci, araştırmacı tarafından; yoklama, öğretim, izleme ve genelleme oturumları olarak düzenlenmiştir. Tüm oturumlar birebir öğretim düzenlemesi ile gerçekleştirilmiştir.Araştırma sonucunda görülmektedir ki oyun yoluyla sunulan nokta belirleme tekniği toplama işlemlerinin öğretiminde etkilidir. Bunu yanı sıra becerinin çalışılması sürecinde öğrencilerin aktif katılımları sağlanmakta öğrencilerin dikkati beceri üzerine toplanabilmektedir. Becerinin farklı kişilere ve ortamlara genellenebildiği gözlemlenmiş olup öğrencilerin beceriyi boş vakitlerinde de bağımsız olarak gerçekleştirmekten hoşlandıkları görülmüştür. Anahtar sözcükler: Zihin Engelli Çocuklar, Toplama İşlemi, Oyun Yoluyla Öğretim, Nokta Belirleme Tekniği
|
Feyyaz Şentürk, Nazım Alagöz, Emin Uprak, Yasin Kara, Mehmet Okan Kutlu |
87 |
Poster Bildiri
|
Zihinsel Yetersizliğe Sahip Bireylere Toplama İşlemi Öğretiminde Oyunlaştırılmış Nokta Belirleme Tekniğinin Etkililiği
Zihinsel Yetersizliğe Sahip Bireylere Toplama İşlemi Öğretiminde Oyunlaştırılmış Nokta Belirleme Tekniğinin Etkililiği
Yazarlar: Feyyaz Şentürk, Nazım Alagöz, Emin Uprak, Yasin Kara, Mehmet Okan Kutlu
Engel tür ve derecesi ne olursa olsun yetersizlikten etkilenmiş bireylere sunulan özel eğitim hizmetlerinin temel amacı onları toplumsal yaşama adapte etmek ve toplumsal yaşam içerisinde aktif rol üstlenebilmelerini sağlamaktır. Toplumsal yaşamda yetersizlikten etkilenmiş bireylerin var olabilmeleri için öz bakım becerileri, günlük yaşam becerileri ve işlevsel akademik becerileri yerine getiriyor olabilmeleri gerekmektedir. İşlevsel akademik beceriler içerisinde yer alan temel matematik becerilerinden biri olan toplama günlük yaşam içerisinde karşılaşılan bir çok sorunun çözümünde etkin bir şekilde kullanılması gereken bir beceridir. Araştırmamızın temel amacı, oyun yoluyla sunulan nokta belirleme tekniğinin zihin engelli bireylere toplama işlemi öğretiminde etkili olup olmadığını belirlemektir. Araştırmada kişiler, ortamlar arası genelleme, öğretim sona erdikten on gün ve yirmi gün sonraki kalıcılık etkisine ve sosyal geçerliğine bakılmıştır. Araştırmada zihin engelli üç öğrenci yer almıştır. Tek denekli araştırma desenlerinden denekler arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni, zihin engelli öğrencilerin toplama işlemini öğrenmeleridir. Araştırmanın bağımsız değişkeni oyun yolu ile sunulan nokta belirleme tekniğidir. Uygulama süreci, araştırmacı tarafından; yoklama, öğretim, izleme ve genelleme oturumları olarak düzenlenmiştir. Tüm oturumlar birebir öğretim düzenlemesi ile gerçekleştirilmiştir.Araştırma sonucunda görülmektedir ki oyun yoluyla sunulan nokta belirleme tekniği toplama işlemlerinin öğretiminde etkilidir. Bunu yanı sıra becerinin çalışılması sürecinde öğrencilerin aktif katılımları sağlanmakta öğrencilerin dikkati beceri üzerine toplanabilmektedir. Becerinin farklı kişilere ve ortamlara genellenebildiği gözlemlenmiş olup öğrencilerin beceriyi boş vakitlerinde de bağımsız olarak gerçekleştirmekten hoşlandıkları görülmüştür.
|
Feyyaz Şentürk, Nazım Alagöz, Emin Uprak, Yasin Kara, Mehmet Okan Kutlu |
|
Çalıştay
|
Özel Gereksinimli Çocuklar için Matematik Kavram ve Becerilerinin Öğretiminde Nokta Belirleme Tekniğinin Kullanımı
Özel Gereksinimli Çocuklar için Matematik Kavram ve Becerilerinin Öğretiminde Nokta Belirleme Tekniğinin Kullanımı
Yazarlar: Doç. Dr. Ahmet Yıkmış
|